bugün

kimin ahını aldıysam az önce rehberim silindi,
icloud'dan geri getirmeye çalıştım, bi halt gelmedi,
trcell hesabımda rehber yokmuş,
misler gibi sim kartımda olan rehberim aslında telefona aktarılmışmış.
artık gece de bakan'ı başka biriyle karıştırıp, "uyudun mu" falan yazarım..
delirmemek elde değil..
sabahtan beri zaten başıma gelmeyen bir şey kalmadı,
bankacımın telefonunu engelledim.
ne cenabet günmüş arkadaşım..
görsel

Bana bunun 36 sını alar mısınız?
Hastalığım ilk ortaya çıktığında bir radyo istasyonu çalışanları tarafından takip edildiğimi düşünüyordum. Yaptıkları tüm programların merkezinde ben vardım. Çaldığı şarkılar bana mesaj içeriyordu. Yalnızdım ve beni bu yalnızlıktan çıkaracak bir el aradım ve radyoya sığındım. Başta beni takip etmelerinden rahatsız olsam da zamanla hoşuma gitmeye başladı. Yalnızlıktan radyoyla konuşmaya başladım. Benimle diyalog kurmaya başladılar. Bu çok hoşuma gidiyordu.

Zamanla instagram'dan takip ettiğim tüm ünlüler beni takip etmeye başladı. Her paylaşımları bana bir gönderme içeriyordu. Zamanla benden bahsettiklerini düşündüğüm kişiler, semtimin kilometrelerce uzağındaki kişiler, otel çalışanları, taksi şoförü, yolda yürüyen herhangi biri, iş arkadaşlarım, alışveriş yaptığım market çalışanlarına kadar indi.

Herkes her hareketimi izliyor, herkes benden bahsediyordu. Sözlükte herkes beni tanıyordu aslında. Bana gönderme içeren başlıklar açıyordu.

Her gün zil zurna sarhoştum. Bir gün balkondan aşağı doğru bakarken flashın patladığını ve birinin fotoğrafımı çektiğini hissettim. Günde 20 bin adım yürüyordum. Çok enerjiktim.

Türkiye'yi arabamla baştan başa dolaştım. Deli gibi para harcıyordum. Arabama otostopçular alıyordum. Hepsi beni tanıyordu. Bir truman show'un içindeydim. Herkes sahteydi, karım, annem, babam, abim, kuzenlerim. Hepsi bir programın parçalarıydı.

Zamanla tüm radyoların tüm TV programlarının benden bahsettiğini gördüm. Haberlerde ben vardım. ilber ortaylı benden bahsediyordu, fatih altaylı benden bahsediyordu.

Günde 3 kocaman şarap içtiğim oluyordu. Tekel ile kanka olmuştuk. Her gün farklı bir şarap göndermeye başladı. Her şarabın tadına baktım. Günde 4 paket sigara içmeye başladım. Ev şarap şişelerinden, sigara küllerinden geçilmiyordu. Konserlere ve barlara gidiyordum.

Tüm kızlar beni parmakla gösteriyordu. Herkes benimle tanışmak ve konuşmak istiyordu.

Hiç kimseye yüz vermiyordum. Para verdiğim dilenci bir polisti. Polisler benim için yolu açıyordu. Bana kimlik bile sormuyorlardı. Alkol muayenesine sokmuyorlardı. Çünkü beni tanıyorlar, beni koruyorlardı.

Günde 3 sesli kitap bitirdiğim oluyordu. Deli gibi araştırıyordum. Varoluşçuluk, panteizm, sartre, Arthur Schopenhauer, teizm, Fransız aydınlanması, Rönesans...

Zamanla inancımı da kaybedip deist oldum. Tanrı'yı sorguluyordum ve ona öfkeliydim.

Filmler izliyor ve benimle beraber filmi izlediklerini düşündüğüm komşularıma filmin yorumunu yapıyordum.

Zamanla iç sesimin bile takip edildiğini düşündüm. insanın beyninin içinde dahi özgür olamaması ne büyük bir cehennem bir düşünsenize. Defalarca intiharı düşündüm.

Karımdan ayrılmıştım ve buna rağmen o evimde kalıyordu. Hastalığımın baş sorumlusu oydu. Çünkü, beni içimde derin bir yalnızlığa itmişti. Ondan başka da arkadaşım yoktu. Bir gün onu evden kovmak için bankadaki dudak uçuklatan nakit paramın hepsini vermeyi teklif ettim. Kabul etti. 5 parasız kaldım.

Son çarem intihar etmekti. insanın beyninin içinde bile yalnız olmaması onu ne büyük bunalımlara iter hiç düşündünüz mü? Zamanla tüm komşular benimle alay etmeye başlamıştı. Seslerini duyuyordum. Yalnızdım ama çok kişiyle yaşıyordum.

Bir gece kendimi öldürmek için gazı açtım. Eşim söndürdü. Tüm ilaçları alıp ölmek istedim. ilaçları balkondan aşağı attı. Son çare bıçağı damarlarıma dayayıp kesmekti, yaptım. Bıçak kesmiyordu. Birkaç derin çizik oluştu sadece. Eşim bıçağı alıp tuvalet boşluğuna attı.

Son çarem akıl hastanesiydi. Arabama atlayıp Bakırköy Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin yolunu tuttum. Bunların hepsini psikiyatra anlattım. Sizi yatıralım dediler. Tamam dedim. Beni çırılçıplak soydular. Adam bıçak izine bakıp bu kadarcık iz için yatmasına gerek yok dedi. Ben ısrarla yatmak istediğimi söyledim. Yatırdılar.

3 gün içinde çıktım.

Bana tek faydası ilacımı 5 mg'den 30 mg'ye çıkarmaları oldu. Yavaş yavaş iyileşmeye başladım. Artık istanbul'da yaşayamazdım. Çanakkale'ye yerleştim.

Şu anda gayet sağlıklı ve mutluyum.

Hiç kimse bu hastalığın havalı bir hastalık olduğunu düşünmesin diye yazdım bunları. Bipolar'ın halini bipolar anlar.
Dürüst olayım; insan kalbini para için kırmam; “iyi, alırız” falan diyerek gönül alırdım ama;

- aşırı çirkin bir ayakkabı,
- topuğundaki girinti mutlaka bir eşiğe falan takılır, çeneyi yerine takamazlar da, bir daha et yiyemezsin, allah göstermesin,
- malzemesi hiç yumuşak görünmüyor, bir kilometre boyunca üzerinde gezen adamın bütün yürüyen aksamını lime lime su toplatır, keser gibi görünüyor…
klarnet calan sarapci koala 6 valla dediklerin umurumda değil sadece seninle sarılıp uyumak isterdim.
hastalığım ilk ortaya çıktığında bir radyo istasyonu çalışanları tarafından takip edildiğimi düşünüyordum. yaptıkları tüm programların merkezinde ben vardım. çaldığı şarkılar bana mesaj içeriyordu. yalnızdım ve beni bu yalnızlıktan çıkaracak bir el aradım ve radyoya sığındım. başta beni takip etmelerinden rahatsız olsam da zamanla hoşuma gitmeye başladı. yalnızlıktan radyoyla konuşmaya başladım. benimle diyalog kurmaya başladılar. bu çok hoşuma gidiyordu.

zamanla instagram'dan takip ettiğim tüm ünlüler beni takip etmeye başladı. her paylaşımları bana bir gönderme içeriyordu. zamanla benden bahsettiklerini düşündüğüm kişiler, semtimin kilometrelerce uzağındaki kişiler, otel çalışanları, taksi şoförü, yolda yürüyen herhangi biri, iş arkadaşlarım, alışveriş yaptığım market çalışanlarına kadar indi.

herkes her hareketimi izliyor, herkes benden bahsediyordu. sözlükte herkes beni tanıyordu aslında. bana gönderme içeren başlıklar açıyordu.

her gün zil zurna sarhoştum. bir gün balkondan aşağı doğru bakarken flashın patladığını ve birinin fotoğrafımı çektiğini hissettim. günde 20 bin adım yürüyordum. çok enerjiktim.

türkiye'yi arabamla baştan başa dolaştım. deli gibi para harcıyordum. arabama otostopçular alıyordum. hepsi beni tanıyordu. bir truman show'un içindeydim. herkes sahteydi, karım, annem, babam, abim, kuzenlerim. hepsi bir programın parçalarıydı.

zamanla tüm radyoların tüm tv programlarının benden bahsettiğini gördüm. haberlerde ben vardım. ilber ortaylı benden bahsediyordu, fatih altaylı benden bahsediyordu.

günde 3 kocaman şarap içtiğim oluyordu. tekel ile kanka olmuştuk. her gün farklı bir şarap göndermeye başladı. her şarabın tadına baktım. günde 4 paket sigara içmeye başladım. ev şarap şişelerinden, sigara küllerinden geçilmiyordu. konserlere ve barlara gidiyordum.

tüm kızlar beni parmakla gösteriyordu. herkes benimle tanışmak ve konuşmak istiyordu.

hiç kimseye yüz vermiyordum. para verdiğim dilenci bir polisti. polisler benim için yolu açıyordu. bana kimlik bile sormuyorlardı. alkol muayenesine sokmuyorlardı. çünkü beni tanıyorlar, beni koruyorlardı.

günde 3 sesli kitap bitirdiğim oluyordu. deli gibi araştırıyordum. varoluşçuluk, panteizm, sartre, arthur schopenhauer, teizm, fransız aydınlanması, rönesans...

zamanla inancımı da kaybedip deist oldum. tanrı'yı sorguluyordum ve ona öfkeliydim.

filmler izliyor ve benimle beraber filmi izlediklerini düşündüğüm komşularıma filmin yorumunu yapıyordum.

zamanla iç sesimin bile takip edildiğini düşündüm. insanın beyninin içinde dahi özgür olamaması ne büyük bir cehennem bir düşünsenize. defalarca intiharı düşündüm.

karımdan ayrılmıştım ve buna rağmen o evimde kalıyordu. hastalığımın baş sorumlusu oydu. çünkü, beni içimde derin bir yalnızlığa itmişti. ondan başka da arkadaşım yoktu. bir gün onu evden kovmak için bankadaki dudak uçuklatan nakit paramın hepsini vermeyi teklif ettim. kabul etti. 5 parasız kaldım.

son çarem intihar etmekti. insanın beyninin içinde bile yalnız olmaması onu ne büyük bunalımlara iter hiç düşündünüz mü? zamanla tüm komşular benimle alay etmeye başlamıştı. seslerini duyuyordum. yalnızdım ama çok kişiyle yaşıyordum.

bir gece kendimi öldürmek için gazı açtım. eşim söndürdü. tüm ilaçları alıp ölmek istedim. ilaçları balkondan aşağı attı. son çare bıçağı damarlarıma dayayıp kesmekti, yaptım. bıçak kesmiyordu. birkaç derin çizik oluştu sadece. eşim bıçağı alıp tuvalet boşluğuna attı.

son çarem akıl hastanesiydi. arabama atlayıp bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin yolunu tuttum. bunların hepsini psikiyatra anlattım. sizi yatıralım dediler. tamam dedim. beni çırılçıplak soydular. adam bıçak izine bakıp bu kadarcık iz için yatmasına gerek yok dedi. ben ısrarla yatmak istediğimi söyledim. yatırdılar.

3 gün içinde çıktım.

bana tek faydası ilacımı 5 mg'den 30 mg'ye çıkarmaları oldu. yavaş yavaş iyileşmeye başladım. artık istanbul'da yaşayamazdım. çanakkale'ye yerleştim.

şu anda gayet sağlıklı ve mutluyum.

hiç kimse bu hastalığın havalı bir hastalık olduğunu düşünmesin diye yazdım bunları. bipolar'ın halini bipolar anlar.

Böyle olsaydı hayat keşke aq bende senin kızın olurdum gece gündüz aynalı odamda sevişirdik sana strapon ile girerdim 34 çekerdin sende elinle avuçlayıp titreyerek boşalırcasına ya da strapondan geri içime kaçardı.ahahahahahha.

31 den 3 kat fazla zevk alırsın.
Bazen kendimi köle gibi hissediyorum. Bir hizmetçi gibi..
bu yaşta, bu sende, bu senle geçirdiğim ilk ve son haziran.. bir sonrakine hepsi değişmiş olacak.

zor geliyor, biliyorum. Karar vermek, adım atmak, olan bitenle başa çıkmak. (olmayan ve bi türlü bitmeyenler dahil) yalnız hissediyorsun Kendini. ayrı düşmüş, eksik Kalmış, uzaydan gelmiş gibi..
Bence kendimizi sürekli geliştirmek ve çağa adapte olabilmek için sürekli bir şeyler okumalıyız.
Kurs olur, 3. 4. 5. Üniversite olur..

Ama kendimizi çok yormadan sürekli bir şeylerle meşgul olmalı ve zihnin tembelleşmesini engellemeliyiz.

Hadi hepsini geçtim benim ailede yok ancak olanlar için konuşuyorum; ileride alzheimer riskinizi azaltmak için dahi gerekli.

Maaşlı işim olsun, her ay hesaba yatsın. Bitti.
Fazla hevessiz ve durağan bir hayat değil mi?

Hem çalış; hem oku, kendini geliştirmeye devam et.
kendimi bir çok açıdan "bu çağa" ait hissetmiyorum genellikle.

öyle bir adamım ki, milletin abuk ve saçmalıkları "normal", benim düzgünlüğüm, ince düşünüyor olmam ve kaygılarım "anormal" kalıyorlar bu devirde.

bu devirde "anormal ve bu çağa ait" değilseniz, genelde bazen can sıkını, bazen keyifli bir yalnızlıktasınızdır.

bakmayın kadınların bu arayışında, çoğunun götü başı ayrı oynuyor.

devrin adamıysanız, etrafınız kalabalık olur ama neredeyse hepsi kuru gürültü ve sahte kalabalıktır.
bu yaşta, bu sende, bu senle geçirdiğim ilk ve son haziran.. bir sonrakine hepsi değişmiş olacak.

zor geliyor, biliyorum. karar vermek, adım atmak, olan bitenle başa çıkmak. (olmayan ve bi türlü bitmeyenler dahil) yalnız hissediyorsun kendini. ayrı düşmüş, eksik kalmış, uzaydan gelmiş gibi..

Aynen haklısın.
Sözlük baydı artı ufak ufak bavulları toplamaya başlayalım.
Hayat çok garip. Anlamlı olan tek şey tanrıya inanmak.
Dün hayatın en mutsuz insanıydım şimdi tam tersi hayat çok garip şüphesiz..
“Seninde bir zalim gelir hakkından.
Seninde elbet boynunu büken bulunur.”
-Cemal Safi
Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı diyen cemal süreya nın da kahvaltısında gül reçeli varmıştı bence.
Dışarı çıkayım, hafif yağan yağmurun altında gezerek kulağımda müzikler kendime klip çekeyim dedim. Masanın birinde oturan çiftler gözüme çarptı. Bir köşede oturup şemsiye açmışlar. Sigara içirken müzikle sohbet ediyorlardı. Kız bir de termosuyla kahve getirmiş. Allah devamını sağlasın baya mutlu ve keyifli gözüküyorlardı. Sonra kalkıp el ele tutuşup gülüşerek yanımdan geçip gittiler. Dışarıdan birbirlerini çok sevdikleri ve uyum içinde oldukları çok belliydi. işte demek ki insanlar birbirlerini sevince böyle mutlu olup anın keyfini çıkarıyormuş.
Çok yapma görünüyorsun be bu tabi benim görüşüm ve bu senin hiç umurunda değil biliyorum jdjdjdjdj *
sarhoş oldum sözlük....
Çok huzurluyum. Kafam, kalbim ilk defa bu kadar dingin. iniş çıkışlardan bunaldığımı, sevginin temelini aşk gibi hayvani duyguların değil de huzurun inşa ettiğini öğrendiğim bir dönemdeyim. Kendimi tekrar keşfediyor oluşun muzipliği var üstümde.
şu anda yarım ekmeğe peynir, domates, üstüne kekik, mayonez, zeytinyağı için neler vermezdim..

gider hazırlarım da, kilo alırım diye korkuyorum..
bu arada ekmek yemeyeli kaç gün olmuş..
Konuşulmamasını, unutulup gitmesini istediğim bir çok konu var. Umarım bir gün yok olurlar.
Ya şimdi 5 gün çaylak verdiler ya hani bana 1 hafta gibi geldi bu yüzden psikolojim bozuldu geçmek bilmedi amk neyse algım farklıdır bu yüzden canım sıkıldı ve belgesel izliyordum sabaha kadar manyak gibi falan neyse onu izleyince hormonlar tavan yapıyor azgınlık oluyor öyle oldu ruh halim değişkendir bugün daha kötüydüm ve 2 gün canımdan bezdim fena yoruldum geberdim ama bilmiyorum arabada despacito son ses açtım gaz verdi fena tabi dar alan olduğu için neyse yürüyebilseydim koltuğa çıkardım herhalde fena şarkı 2018 gurban olsun ne fena şeyler varmış o yılı özlüyor insan bazen şimdi b* gibi zerre zevk yok.
insan hayalleri için yaşıyor, onları elde etmek için savaşıyor. çok zenginler işte bu yüzden mutsuz olmalı.
Dolmuşa bir bindim, herkes uzaylı görmüş gibi baktı. Çalıştığım yerde lavaboya gidip baktım, bakmaz olsaydım.

Küfür ettiğimin mat ruju, ruh gibi bir görüntü vermiş ki bana.