bugün

köpeğimi her yalnız bıraktığımda içim içime sığmıyor. şimdi ne yapıyor acaba diye düşünmeden edemiyorum..
4 lastiğe ihtiyacım var.
Herkes gidiyor.
Şimdi buraya hayatımda gördüğüm en acayip insanı yazacağım. üniversite öğrencisiyken, bir dönem aynı evi paylaştığım iki arkadaşımdan birinin sevgilisi olan bu hatun kişi insanlara bakış açımı değiştirecek kadar olumsuz etkilemişti beni. Dediğim gibi, arkadaşımın kız arkadaşıydı ve bizimle yaşıyordu. Kira, fatura ya da baska bir masrafa karışması söz konusu değildi zaten, çünkü talep etmiyorduk, o da sormuyordu...Ama konu bu degil tabii ki. Bu hatun kişi, o kadar pişkin ve sorunlu bir karakterdi ki, misafir olmasına rağmen sanki ev sahibiymiş de biz misafirmisiz gibi bir moda girdi ve bütün sene bu modu sürdürdü. Tam bir hanimaga rol modeli. Ama beni esas dumura uğratan şey, bu karakterin bu dominant ve arsız tavrına diğer iki ev arkadaşımın hemen uyum sağlaması ve hatta bu konuda onu destekler nitelikteki tavır ve davranışları oldu. Çok şaşırıyordum gerçekten. Kız kontrolü öyle bir eline almıştı ki, sanki o evin komutanı oydu. Ne yeneceği, ne icilecegi, ne zaman ne yapılacağı hep ona sorulmaliydi. Ondan habersiz bir plan ya da bir eylem yapıldığında problem çıkarıyor ve ortamı bozup bozgunculuk yaparak kendince bizi cezalandiriyordu....Ben sinirden kendimi sikecek gibi olurken, diger iki salagin nasıl bunca şeye tahammül edebildiğini anlamıyor ve haliyle onların bu aptalliklarina da ayrıca sinirleniyordum....Gercekten benim için çok zor bir sene olmuştu. Işler bir noktadan sonra öyle bir boyuta geldi ki, hanımagamiz, kimin neyden ne kadar içeceğine de karar verme yetkisini kendine verdi. Yalan yok, çok içilen bir ev ortamımız vardı. Bilirsiniz, klasik öğrenci evi muhabbetleri. Ama bu hanımaganin şöyle bir durumu var, içmeyi çok sever ama hemen kafası oluverir, kafası olunca da hemen gidip yatar...Meğer bu tip, o yattiktan sonra bizim içmeye devam etmemize kafayı takmış. Dusunebiliyor musun ya, kendi paramızla aldığımız kendi evimizde içtiğimiz naneyi kendine problem edinmiş bir manyak var karşımızda. Bu arada, belirtmeme gerek yok herhalde, içilen seylerin masrafına falan kesinle ortak değil...Neyse, dediğim gibi bir noktadan sonra işler iyice çığrından çıktı ve bu kız kafası olup yatmaya giderken masada ne var ne yok toplayıp , bunları da yarın iceriz demeye başladı. Arkadaş, bir oldu iki oldu, bakıyorum diğer iki salaga bir şey dedikleri yok. Delirecem yahu...Bu ne cesaret bu ne pişkinlik sana me bizim ictigimizden, sen olduysan git zıbar yat, bize niye karisiyosun de mi...Ve en nihayetinde bir gün yine bir takılma akşamında aynı muhabbeti yapinca bende ip koptu, bi dakika dedim. Neden böyle yapıyorsun , bak biz bunları içmek için alıyoruz ve sen her defasında yarım saat geçmeden kendi kafanı kırıp bizim önümüzdeki malzemeyi toplayıp götürüyorsun, ayıp olmuyor mu, dedim...Ne dese beğenirsiniz, esas ben gittikten sonra sizin içmeye devam etmeniz ayıp, demez mi!!!, Moruk, yani piskinligin bu kadarına da pes doğrusu. Resmen donup kalmıştım, hiç bir şey diyemedim kıza o an. Çünkü daha önce böylesi bir avamlık ve gebeslikle karşılaşmamıştım. Gelelim diğer iki salaga. Şimdi bak, bu arsız kız madalyonun bir yuzuyse, ona bu imkânı veren bu iki denyo da diğer yüzü. Adamlar o kadar mal ki, daha ne yaşadıklarının bile farkında degillerdi. Ben anlatmaya çalıştığım zamanlardaysa bana karşı cephe alıp kızı tutuyorlar ve beni gerginlik yaratmakla suçluyorlardı. O sene anladım ki, insanların hepsi insan gibi görünüyor ama aslında öyle degil, o kadar çok aptal ve bu aptalları kullanmak için tetikte bekleyen o kadar çok çakal var ki sanki toplumsal hayat bu iki gurubun ilişkileri üzerine kurulmuş gibi bir şey. Normal bireyin bu iki gurubun arasında normal bir hayat sürmesi çok zor. Çünkü ortalamayı bunlar olusturuyor ve ortalamadan uzaklaştıkça yalnız kalıyorsunuz. Bir diğer ilginç ayrıntı da , aptal olanlar sanki hususî olarak kullanılmaktan ve domine edilmekten haz aliyorlar. Bunu siyasi iklimde de gorebilirsiniz...o sene bu üç insan ama ozellikle o domimant karakter benim insanlar ve toplumsal konular hatta arkadaşlık kavramı üzerindeki fikir ve düşüncelerimi derinden etkilemislerdi. Gerçekten tiksinmistim. Sonra dikkatli baktığımda hemen her iliskide, o evdeki kadar yoğun olmasa da, aynı dokuyu ve yapıyı gördüm. Anladım ki benim hayatta en tahammül edemediğim şey arsizlikmis. Ve ben bir sene boyunca dünyanın en arsız insanlarından biriyle yaşamak zorunda kaldım. Kaç sene geçti ama hiç unutmadım. Şimdi insanlardan uzak duruyorum çünkü biliyorum ki tahammül eşiğim çok düşük. Onlara ne mi oldu, kız okulu bitirdi, sonradan öğrendik ki zaten iki dersi varmış ve onlari da biraz daha takılmak için bilerek bırakmış zaten. Okul bitince bizim denyoyu sutlamis. Iki salak da aynı mallikla yasamaya devam etmislerdir herhalde zira bir daha görüşmedik.
Her yerden gözüme gözüme sokuyorlar bugünün tarihini...
Anılar nasıl, nasıl da pamuk ipliğine bağlı. gizlendikleri yerden takvim sayfasından fırlarcasına pat diye önümüze düşüveriyor.
Yazık olmuş o günlere koskoca 11 yıl takvim sayfaları gibi çöpe gitti. Çöp olmasaydı 16 yıl olacaktı bugün.
En kötüsü ise gemileri de limanı da kendimi de ben yaktım.
Belki bir anka kuşu olamadım ama yeni bir hayata kanat çırptım.
http://bitly.ws/axxY
aquamarine
kara mürver
çorba
kırmızı çekiç
mavi balina
Bazen insanlarla mesajlaşırken kendimle konuşuyormuş gibi hissediyorum. Bu, karşıdakinin bana benzer düşüncelerden kaynaklanmasından dolayı değil, benim aklımdakileri dökme isteğimden sanırım. Karşımdaki insanla kendimle konuşuyormuş gibi konuşunca muhabbet çok iyi oluyor, karşı taraf da ben de eğleniyoruz ama bu her zaman olmuyor. Bazen muhabbet öyle bir tıkanıyor ki, tıkanıklık yüzünden karşımdakiyle hiç konuşmak istemiyorum. Bunu çözümleyecek psikolog, psikiyatrist varsa bana bi ulaşsın. (bkz: swhh)
Hem vazgeçip hem seçtiklerimle yepyeni bir dünya kursam
Hem isteyip de hem yapmadığım hayallerim gerçek olsa.
iyi ki doğmuşum.
görsel
Muallaklık canımı sıktığı kadar hiçbirşey sıkmıyor. Nefret ediyorum belirsizlikten, yalnızlıktan, kederden. Lanet olsun ki bir tek onlar var yanımda. Şansımı bahtımı sikeyim ya. Herşey mi eline yüzüne bulaşır bir insanın, her ektiği mi piç olur. Ulan kaç yaşına geldin hala mı depresyon ulan. Hala mı ağlak ağlak takılıyorsun amına koduğum kıçının kılı ağardı, kafanda saç kalmadı Bi bitmedi ergen triplerin, atarların. Kalk siktir git gözüm görmesin seni.
Niye her evli bekarların onu kıskandığını zannediyor? Ve niye her çocuğu olan kadın evli ama çocuğu olmayan kadınların onu kıskandığını zannediyor?

Çok vasat.
kader dediğimiz kırılmamış bir zincirdir ; ailelerimizden acılarını ve hatalarını da miras alırız. annem de babam da çeşitli acılarla yoğurularak büyümüşler, gün yüzü görmemişler tabiri caizse. bu yüzden anneme çok kızgınım, o zincirin halkası olmaya boyun eğip bir gün dahi mutlu olamayacağı bir evlilik yapmış. kızmakla birlikte anlıyorum onu, insan alıştığı düzeni arar daima. ezelden bozuk düzeni bozulacak diye korkar, başkasına akıl erdiremediği gibi başka türlüsüyle de rahat edemez.

babamsa bu yaşına dek başkaları için yaşamış bir insan. o da başka türlüsünü bilmez, daima başkalarını düşünür başkaları için çalışıp başkaları için kazanır. sorsan, altmış küsur yaşındaki bu adamın kendi için yaşadığı tek bir günü , kendin için ne yaptın bu yaşa dek desen verecek cevabı yoktur. sağ olsun, bize de bıraka bıraka bunu miras bıraktı ; borca harca dahi tavdık oysa.

doğar doğmaz başkaları için yaşamayı öğrendim ben de. küçüklüğümü anlatırken, sen hep büyük insan gibiydin, konuşmaya başladığında bile istanbul türkçesi konuşuyordun diye dalga geçerler. öyleydi de, daha el kadarken eşek kadar kuzenlerime içeri girin üşüteceksiniz diye çıkışır ; elimdeki oyuncağı ağlamasın diye görev gibi iliştirirdim ellerine. halen dünyada avutulmayı, sevilmeyi, mutlu olmayı hak eden başkalarıymış gibi gelir. ben öylesine, öleceğim günü beklemek için doğmuşum sanki.

annem de babam da hep çalışırlardı, küçücük evde onlarla tek bir hatıram yok desem yeridir ; arada kurcalarım hafızamı, uydurma anılar bulurmuşum gibi gelir. anneme mektuplar yazıp resimler çizerdim, hala saklar ; geçenlerde, ''tekrar okudum çok güzellerdi'' deyince, ben de bakayım deyip karıştırdım biraz ; okumaz olaydım. on yaşlarındayken, anne ben aslında ölmek istiyorum ama sen ve kardeşim için yaşıyorum yazmışım kağıda. öyle oturdu ki içime, ne o zaman sormuş kızım neden ölmek istiyorsun diye, ne yeniden okuyunca soracak cesareti bulmuş. bir de güzel bulmuş üstelik ! en acısı, küçücük bir çocukken dahi yaşamı kendime layık görmemişim. şimdi annemin karşısına çıkıp söylesem bunları, kızsam çocuk gibi kucağıma yatıp ağlar. neden ölmek istedin diye sormaz yine, ben iyi bir anne olamadım değil mi diye sorup teselli edilmeyi bekler.

ben de çıkardım bir küçüklük fotoğrafımı, pek de güzelmişim, ağlaya zırlaya özür diledim o çocuktan. sana sahip çıkamadım, yaşamayı bile öğretemedim diye af diledim; belki biraz da anneme benzedim.

https://youtu.be/tg994BPCOIo

Edit: bkz'ler parçaya ait.

(bkz: antony and the johnsons)
(bkz: edgar allan poe)
Tadı kalbe indi derdin, dertli olmak hoş artık.
1.65 boyundan kısa erkek mi olur?

3000 TL altında telefon kullanan insan!

30 yaşında evlenmemiş kişi!

Yazar arkadaşlarım yeni bir ülke kurdunuz vatandaşlarınızı mı seçiyorsunuz?

Bu başlıklar git gide çoğalmaya başladı ve açana bir fayda sağlamadığı gibi, insanların boşuna içinin sıkılmasına sebep olabilir.
silivri soğumuştur şimdi
söylememek daha mantıklı cancazım.
insanla uğraşmak çok zor.
Hatalarım pişmanlıklarım ve susmayan bir iç sesim var. Saplanmış görüyor herkes beni de ben daha dibe ulaşamadım bile. Bu ne ki.
Birkaç yıldır hiçbir şey yolunda gitmiyor. Bu sene umarım her şey değişir. Çünkü artık idare edemiyorum. Beynimde sürekli planlamalarla dolaşmaktan yoruldum. Günü üçe bölmekten bu bölümlerin hiçbirnde kendime ait yer olmamasından...
Birine kızınca kendini cezalandıran salak bir benimdir.
Iyi değilim. Gerçekten değilim. izmir depreminden sonra iyice gittim.
ben bazeenn gitmek istiyorum uzaklaraaa aslında heeemen.
görsel
Ayrım yapılan tüm baslıklara böyle bakıyorum. Ayrica cocuğun ekrani uludağ sözlük eski tema mı ule.
vakti kolladım, ya çıkcaz ya batcaz dedim. Önce battım sonra çıktım. Ben de şaşkınım.