bugün

yorgunuz sözlük. kalbimiz yorgun. içimize attıklarımızdan , dışımıza döktüklerimizden, sustuklarımızdan, konuştuklarımızdan herşeyden yorgunuz velhasıl.
derdimi anlatmak külfet, anlatmamak külfet. insanları sevme ve sevmeme meselesi fazlasıyla hengameli. duyguları dinlemek kısmı çok yorucu. işin içine duygu dışı bir sürü faktörde giriyor. çünkü insanız. gurur diyoruz, hesaplar yapıyoruz... hesapsız sevemiyoruz, hesapsız nefret edemiyoruz. hep bir matematik işi... işin kötüsü değerler çok karmaşık. dengeler hep bozuk. çok konuştum ya.
Nedensiz yere atv de bahtiyar ölmez dizisini izliyorum. Oyuncular bir takım mafya bir takım psikopat bir takım zihinsel engelliyi oynuyorlar .
durgunum kış bunu bana dayattı. yazı daha çok seviyorum.
ulan bi cümlelik çin atasözünü paragraf yapmissin.
sabit fikirli olmak, değişime pek açık olamamak, gereğinden fazla ağır kanlı olmak can sıkıcı olmaya başladı artık. duygular ve mantık ortaklığını yitiriyor. kendimle çatışmak istemiyorum ama beni kamçılayan kutuplarımın arasında ezilmekten de kaçamıyorum.
6 saat sonra ilk dövmemi yaptırmaya gidiyorum. Heyecanlıyım sözlük. Umarım benim için güzel bir deneyim olur. *
beni kaybetmeyi başaranlara söylemek istediğim şey; "tebrikler".
bu akabe çok nadir de olsa doğru işler yapıyor.

motorlara vergi artışı getirmiş

az olmuş ama hiç yoktan iyidir.

la milletin kafa zaten kırık

o motorun tepesine çıkıyor

kim bilir kendini kim zannediyor

salak oğlu salak

altı üstü 2 tekerlek.

bir de çoluk çocuk ;

o scooter mıdır ne halttır

işte onları kolayca alamasın.

daha fazla zam yapılmalı

binmek isteyen maliyetine katlanmalı.
Bu aralar beni düşündüren bir şeyler var ama ne olduğunu bilmiyorum. Üzerimde böyle bir hoşnutsuzluk, tatminsizlik var. Ne istediğini bilmez bir haldeyim. Keyfim yok açıkçası. Neye üzüldüğümü de bilmiyorum. Derinlerde bir yerde bir şey ama çözemedim. Sarsıntı büyük belli ki, yukarıda daha az hissediliyor. Umarım yakında gün yüzüne çıkar da rahatlarım.
neden kar yağmıyor? artık güneş görmek istemiyorum. bıktım lan. yether!
Bir arkadaşım var. Kendisi çok hasta ama doktora gitmemek için direniyor. Ve bu arkadaşım doktor olacak. işte toplum olarak nasıl bir yanılgı içindeyiz görüyorsunuz. Canım bence sen doktor olma, pilot ol.
Ne Ağa ne beyfendi en güzel noktası herkes ölümü tadacaktır.
Malesef unutamıyorum.
Sanıyordum ki sevdiklerimiz bizi öldürmeyecek. Artık iyi anılarda beyinden piksel piksel siliniyor.
Çok acı artık bir kaç kare kesin eksik.

Neyse artık bir daha o zamanlardaki kadar çok ölmeyeceğim.
gittin ya..
herkes sana benzeyecek..
Kırılan kalbimizi Allah’a emanet ettik..
3 sene olmuştu, bu tür konuşmaların içine girmeyeli. birine karşı bir şey hissederken onunla konuşmaktan bahsediyorum. görmemiş, duymamış, dokunmamış olabilirim. hissetmiyor olamam.

cesareti olmayan hıyarın tekiyim. -ki bunu zaten anladığından eminim-

ne söylersem söyleyeyim şu anda, hep eksik kalacak daha sonra. o yüzden, boşveriyorum. mutlu ol. bunun için ayaklarına kapanabilirim.

o rüyayı ömrüm boyunca unutmayacağım.
hayat insanı bir yere getiriyor.
sen anlamadan, ne oluyor diyemeden bir yerde buluyorsun bazen kendini.

hiçbir şey durduğu yerde durmuyor.
mevsimler değişiyor; yeri geliyor kapının zili, her zaman yürüdüğü yolun kaldırımı bile değişiyor. işte bu yüzden değer verdiğim insanların değişmesinden korkarım hep.

daha önce bu korkunun gerçekleşmesini tattığım,
ve bunu ikinci kere tatmak istemediğim için.

hoş her şartta, durumda hayat insanı bir yere getiriyor.
ama ben hep aynı limanda kalmak istiyorum. bilinmeyen her şey korkutuyor beni. limanımı seviyorken üstelik. ben nasıl korkmayayım, çırpınmayayım, o korku ile hatalar yapmayayım.

ben bu bilinmeyenlerin çekici gelmemesinden yurt dışında yaşama hayali dahi kuramayan insanım. söylemlerle geleceğin belirsiz kalması beni kötü hissettiriyor.

bu yüzdendir bazı şeyleri tekrar tekrar duymak istememin nedeni. emin olmadığım bir şeye veremem ki kendimi. bu yüzdendir kısacası bazı şeyleri vurgulayarak sormam. yoksa manyak gibi ego tatmin ettiğimden değil.

hayat elbet değişecek.
ama bazı noktaların artık değişmemesini diliyorum. artık bazı şeylerin durağan bir huzura kavuşmasını istiyorum.

yazının başına ne diyerek başladım, tema neydi, nereye vardım bilmiyorum.
saçmaladım işte.

sözlüğü karalama kağıdı olarak kullanmayacaksak ne olarak kullanacağız, değil mi.
görsel
Arkadaşım annesinin vefatından sonra hayata küsmüş.hayattan bir beklentisi yok,insan elindekilerinin kıymetini bilmeli bence.
Biz kaybediceğimizi herşeyi kaybettik. Şimdi kaybedeceği olanlar düşünsün.
her gün 1 kupa kahve için. iyi hissetireceğini sanmıyorum ama güzel. dinçte tutuyor tüm gün.
bazı zamanlarda bilhassa alkollüyken ya da akşamdan kalma iken etrafımı usul usul dikkatle süzüp içinde bulunduğum anı, örneğin vapurdaki insanları, insanların bilmediğim sıkıntılarını, arzularını, şu karşı köşedeki asyalıya benzeyen Kadını, camlara vuran rüzgarı ve tüm bunları izleyen beni acaba tanpınar yahut halit ziya olsa nasıl anlatırdı diye düşünüyorum.
erkeğin adam olduğu yerde, kadın her zaman hanımefendidir derler. doğrudur. bunun kadar olmasa da ve çoğu zaman abazalar sayesinde bu durum sekteye uğrasa da, bunun tam tersinin de doğru olabileceğini az çok söyleyebiliriz. yani, kadının hanım olduğu yerde, erkek her zaman adam olmalıdır diyelim. ama gel gelelim, karamsarlık gibi olmasın ama, işin rengi öyle olmuyor. adam olanlarını da, hanım olanlarını da üzüyorlar. lakin bu üzülme, asla kendiliğinizden yansıtacağınız iyi karakterinizden vazgeçilmesi anlamına gelmemelidir. zaten hamurunda yoksa bir insan, istese de arsız olamaz. ve hamurunda yoksa bir insanın edep, istese de terbiye olamaz. kesin yargı anlamında söylemiyorum bunları, sadece genel bir değerlendirme yapmak istedim.
tüvtürk senin ben taa...her sene değişirmi la bu kurallar.
bu düzenden hiç memnun değilim.

nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. aslında çokta önemli değil. çünkü çoğu insanın oturup bütün yazıyı okuyacağını düşünmüyorum. okuyacak olanlar için de şimdiden, konuları birbirine bağlayamayacağım ve düşük cümleler ile dolu olacak yazım için özür diliyorum.

dünyanın döndüğü her saniyeden nefret ediyorum. bunun sebeplerinden birtanesi insanların sürekli kavga içinde olması. siyaset gibi boktan bir olay için insanlar birbirini yiyiyor örneğin. hala akp, chp, mhp vs. kavgası yapılıyor. takım tutar gibi parti tutuluyor. titreyip kendinize gelin. siyasi partiler size hizmet etmek için varlar. tapınmanız için değil. hizmetinden memnunsundur ya da değilsindir. bu sebepten ötürü insanların kalbini kırmanıza gerek yok. bu konu hakkında asıl canımı sıkan, siyasi partilerin aslında sizleri düşünmediğini farketmemeniz. hiç bir parti lideri, "ay ben ülke mi çok seviyorum züpper yönetcem" diyerek oturmuyor o koltuğa. bu mantıkla gelenler sindiriliyor zaten. gelen liderlerin hepsi cebini doldurmayı ve güçlü olanlara hizmet etmeyi misyon edinerek geliyor. bunun akpsi, chpsi yok arkadaşlar. oy kullanarak bir şeyleri değiştirmeyi ummayın. değişmeyecek hatta daha kötüye gidecek. benim atatürk'ü sevme nedenim bu. ülkemizin güçlü olanlar tarafından söğüşlenmesini engellemek için canını dişine takarak savaştı, bizlere bir bilinç verdi. sömürgecilerin varlığından ve bizleri köleleştirmek istediğinden bahsetti. bizim için savaştı ve tüm dünyaya ilham oldu. onun fikirleriyle devrimler yapıldı. ancak etkisi sadece bir kaç yıl sürdü. çünkü sömürge anlayışı sadece bir ülkeyi sömürmekten ibaret değildir. işte biz bunun farkına varamadık.

sömürge anlayışının temeli insanı sömürmektir. annemden örnek vermek istiyorum. 10 yıl kadar önce ekonomik olarak battığımız bir dönem oldu. annem 8 de yapacağı iş başı için 6 da kalkar, aksam 6 da paydos verir, şefinden mesai koparabilirse 2 saat daha mesai yapıp 8 de işini bitirir ve 9 da evde olurdu. babam da öyle. o zaman olayların farkında değildim tabi anlamazdım. bu zaman içerisinde kendimi birçok konuda yetiştirme fırsatım oldu. yemek yapmak, düzen ve temizlik alışkanlığı edinmek ve en önemlisi, okumak ve pek tabii bu sayede bilinçlenmek. kafa yormaya başladım. bu para denilen bok nasil bu kadar önemli olabilirdi? çocuklarını günde en fazla yarım saat görmeye mahkum eden bu düzen nasıl herkesçe kabul edilebilirdi? hala daha bu soruların cevabını bulamıyorum. işte sömürge anlayışı budur. size yaşamanız için seçenek sunarlar. bu seçenekler sizin yaşam hakkınızı elinizden alır. toplumda kabul görmeniz için, herkes gibi olmanız için fikirler enjekte ederler. siz de ömrünüzü çalışarak ve sizin ürününüz olmayan fikirleri savunarak geçirirsiniz. hiçbir ideolojiyi savunmuyorum. hiçbir dine inanmıyorum. hiçbir kavganın haklı tarafı olduğunu düşünmüyorum. peki ben neye inanıyorum?

inandığım birkaç düşünce var. zenginlerin bizi umursamadığına inanıyorum mesela. hatta bunu biliyorum. kurdukları vakıflar, düzenledikleri yardım geceleri, hepsinin canı cehenneme. bizi bu vakıflara ve yardımlara muhtaç edenler onlar. giydiğiniz kot pantolonlara bakın, onların taşlanması için yapılan işlemler yüzünden silikozis olup ölenler var. elinizdeki telefonlara bakın, bu gerizekalı cihazların yapımı için günde bir dolara çalışan ve buna dayanamayıp intihar edenler var. aldığımız ilaçlara bakın, kemoterapi denilen illetin kar marjı yüksek olduğu için, kansere karşı daha etkili bir çözüm bulunmaması yüzünden günden günde eriyerek can verenler var. bunlara alet olmamak için, onur bir hayat için her şeyini bırakıp sokakta donarak ölenler var. peki bunların sebebi nedir? zenginin daha zengin olmak istemesi. bunları kime anlatsam "yahu bi siktir git iş bul kendine" tepkisiyle karışlaşıyorum. bu sebepten yıldığım zamanlar oldu. ama devam etmem gerektiğini biliyorum. sizin sayenizde kazandıklarıyla sizi sömürmelerine izin vermeyin. mücadeleyi bırakmayın. her şeyden önemlisi, aptal sebeplerden dolayı birbirinizi kırmayın. kazanmanın yolu sevgiden geçiyor. işte ben buna inanıyorum.