Yanımdan bir ''genç adam'' hızlı-hızlı geçerek,
Yürüyor uzaklara büyük adımlarıyla.
Gözündeki ateşi etrafa sezdirerek,
Sanki alev saçıyor gizli bakışlarıyla.
Bu ''genç adam'' kaldırımlı yollarda başı eğik,
Sanki ilaç arıyor beynindeki yaraya.
Sanki ölüm arıyor arkasında, önünde,
Sanki o yükseliyor cehennemden, semaya.
Bilinmiyor bu gencin var mıdır bir kimsesi ?
Yoksa onunda ruhu tek, tenha ve yetim mi ?
Olsada yeryüzünün en öksüzü, yalnızı,
Kimsesizler kimsesi onun dostu değil mi ?...
Yaşamak ki hüzünlü dalgalarda,
bir başka boyut ırmağı hayatın
kaderin cilvesi ağaçlar
sorsan adınla yüklüdür bu duvarlar
sorsan kaç dağ
sorsan kaç adım geri gitmiştir
sorsan kanamış tekrar dirilmiştir
tanrı yitirmiştir nesnelliğini
halet-i ruhiyem parlayan
dişleriyle bir çocuk
ruhum şafağından sökülmüş güneş
ve ölmüş vaat eden ne varsa umudu
sönmüş beyaz kokan sokağı, insanın
yanmış her ne varsa geriye dönen
muhtelif soruların yalnızlığıyla
duruyor adımlarım, ey tanrı
hiç ölmüş gibi hissettin mi?
şakaklarına doğru süzüldü mü
kan
güneşin gözlerini yaktığı oldu mu
hiç.
koca bir hiç, koca adamlardan
koca hiçler
milyar yıllık saltanatında dünyanın
kalan acı hisler, ve ister ruh
yaşamayı binlerce yıl
gitmeyi uzaklara millerce
kalmayı yanı başında sevdiceğinin
inan tanrı, duyulmuyor başka
gezegenlerin çığlıkları
su henüz yolunu bulmadı
biliyorum, gidiyor ruhum bir tren garında
gramofonda 50 yıllık sesler inşaa
ediyor bedenimi.
kati suretle bu düşüncelerimi
yerle yeksân et düşlerimi ve beraberinde
bu saçma sapan korku ve
ve bu alelâde rüyalarımı.
kaybolmaya hazır ve nazır
bir uzak zamanın arka bahçesi
saat sabahın lacivertiydi
girdiğinde balkonuma
o ilkel adımlarla.
sokaklar dolusu kaldırımlarımız
böyle hürriyet hatırlamamıştı
hiç olur mu
bir gelişimiz vardı erguvanlı yoldan
devirler yanıp tutuştu
oturduk bazı şeylere paha biçtik sonra
sinestezi de güzeldi ya
bulutların şeklinden aynı tadı alınca
hem de göğün birkaç metre altında
ne korkunç yaşamaktı o
yoksayan evrendeki tüm karamsar nota dizilimlerini
şimdilerde chopin'den başka bir şey dinlemiyor
olmayan tahrikler acı çektirir
insana dokunan deniz yıldızları
denizatlarının buyruğu altındadır
şarapla marine edilmiş gözler, neyse
bana konuşmayın hiç bazen
adımı söylediğinizde size bağırabilirim
sinirlerim sigaramdan çıkabilir
mutsuz edebilirim
kişisel çarpışmalar çarpı
içsel yere düşen tabak sesleri
rahatsızlık
genlerimizde yıkanmamış üzümler
ancak ve lâkin diyerek geçirmezdim hayatımı
ancak ve lâkin geçmesi gereken hayatlar vardır
küllerin kül tablasından ayrılışı gibi
rüzgârla içli dışlı olmam gereken ölümler
ancak ve lâkin diyerek geçirmezdim hayatımı
ancak ve lâkin her zil çaldığında kapıya bakmak zorundaydım
dünya'nın bile bir dünya'ya ihtiyacı vardır
her insanın bir sevgiye