sevgilimle aynı evde yaşamaya başlamamızın dördüncü ayıydı. bunu eski buzdolabının kapağındaki pideci mıknatıslarına sıkıştırdığımız dört elektrik faturasından hatırlıyorum. o mıknatısların arasında bir sabah şu notu buldum:
onunla gidiyorum. sana hayatta başarılar dilerim.
hiç abartmıyorum, hemen orada, fayansların üzerine uzanıverdim. birkaç saniye odediğinin kim olduğunu anlayamadım. sonra hayatta başarıyı çok önemseyen, kestirme yolları gözleyip arkadan dolaşan ve sevdiği arkadaşlarına mobilya kataloğu getirecek kadar düşünceli insanların neslinin hızla tükendiğini fark ettim.
başarılar diliyordu kaçan sevgilim bana. mutluluklar yerine başarılar diliyordu. başarıyla mutluluğun bir arada bulunmasının imkânsız olduğunu bilecek kadar bilge kişininkine benzer bir tercih değildi, benim mutlu olmamı istemediği için de değil; sevgilimin çapsız kalbi aldatıp kaçarken mutluluklar dilemenin abesle iştigal olduğunu hissedebilmişti. allah razı olsun dedim içimden.
iki yıldır sevgili olduğum murat adında biri var. Çocuk hafif saf. Zira saf olmasa iki yıldır onu kimlerle aldattığımı bilebilirdi. Canım sıkıldıkça onunla takılıyorum. Esmer, kahverengi gözleri var. Pek yakışıklı değil; fakat gamzelere bitilir.
Sonra emin var bide. Sarı civcivim benim. Eheh. Masmavi gözlere sahip. Biraz iri yapılı ama o gözlerle her türlü gideri var. Keşke birazda kibar olsaydı. Neyse. Geçiyorum başka birine.
Bu seferkinin adı ismail. Aralarında en tatlı, karizmatik, yakışıklısı. Gözleri koyu yeşil, saçları kumral. 185 boyunda, kaslı, üçgen vücutlu. Para da gani gani. Ama bir o kadar da çapkın. Kaç aydır nikah masasına oturtmak için uğraşıyorum. Peh.
Sonuncusu ali. Beş aydır birlikteyiz ve şuan askerde. Mektuplaşarak haberleşiyoruz. Arada aradığı oluyor telefondan. Yapmacık yapmacık seni seviyorum diyorum. Kim bilir, belki aliyle evlenirim. Kısmet, nasip.
edit: an itibari ile murat bu entryimi görmüş, seri eksi oy verip, benimle ayrılmıştır. neden ama neden?! ühühüh.