öyle bir hayat yaşıyorum ki,
cenneti de gördüm, cehennemi de.
öyle bir aşk yaşadım ki,
tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
bazıları seyrederken hayatı en önden,
kendime bir sahne buldum oynadım.
öyle bir rol vermişler ki,
okudun okudum anlamadım.
kendi kendime konuştum bazen evimde,
hem kızdım hem güldüm halime,
sonra dedim ki “söz ver kendine”
denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
öyle çok değerliymiş ki zaman,
hep acele etmem bundan, anladım.
Şebnem Ferah
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynunayalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınlarınhiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanınhiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız babababa bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden
Eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen babababa bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz içinbaba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir.
edip cansever'den pesüs ve çağrılmayan yakup. Bu ikisine aşığım diyebilirim. Ama çağrılmayan yakup daha ağır basıyor. Ondan birkaç dize paylaşayım.
"...
(Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına
Bir baykuş tarafından
Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu
Ben ne oluyordum.)
..."
insanın, yabancılaştığı dünyanın içinde yine yabancı olduğu benliğine adres sorması gibi bu şiir. Bizim gibi.
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bazan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla..
Kar tanesi olalım hadi.
Kısa olsun ömrümüz, Birbirimize sarılıp bekleyelim, yaz bize kıyana kadar.
Ya da yaprak olalım aynı ağaçta, bahar bizi öldürünceye kadar.
Veya ırmak olalım, denizden önce birbirimize dökülelim.
Söylemeye hiç cesaret edemedim,
ama istersen aile olalım.
Ben sana değil, sen bana sahip ol.
Birlikte yaşayacaksak bir evde, reisi sen ol.
Sözüm ol, adam olup tutayım seni.
istiyorum ki sabahım da sen ol,
sana açayım gözlerimi.
En sevdiğim giysilerim ol,
her yolculukta toplayayım seni.
Acelem ol, geç kalmaktan ödüm kopsun.
Sonum ol, sen yoksan ben de olmasın.
Bir kaç papatyam var, sana saklıyorum.
Yazacak bi sürü şiirim var,
oturmuş seni bekliyorum.
Kahramanı sen olacak bir sürü kitap biriktiriyorum. Yoksun diye şikayet etmiyorum,
sahiden.
Sonu güzel olsun yeter,
sabırsızlanmıyorum.
Seni en Yüce'den istiyorum,
verirse çok şükür vermezse yine istemeyi düşünüyorum.
Günah değil ya seni seviyorum.
13 harflik bu basit kelimenin her bi harfiyle seni seviyorum.
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü.
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kâr sayma
yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar
yaşarsan
yaşa,
sevdiğin kadardır ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar
sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...
işte budur
hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar
yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutursun...
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin;
bunu da öğren,
benim bu dünyada bir yerim olmadı,
kuytu gövdemi saymazsak eğer.
gövdem ki varla yok arası,
hem varlığa, hem yokluğa değer.
ama yüreğim hiç solmadı.
bir gül koklayayım izin verin de.
ben yaşama da, ölüme de inandım;
tamamlarlar sanırdım eksiklerimi.
çarşıları hep birlikte gezerdik;
biri dostumsa, sevgilimdi öteki.
ikisinin adını yanyana andım.
Hiçbir yıldız kalmayacak gecede.
Ne de gecenin kendisi kalacak.
Öleceğim ve benimle birlikte ölecek
çekilmez, katlanılmaz evrenin tümü.
Yok edeceğim piramidleri, madalyaları,
yüzleri ve anakaraları.
Yok edeceğim birikimini geçmişin.
Toza dönüştüreceğim tarihi
ve tozu toza.
Son kez batan güneşe bakıyorum.
Son kuşu duyuyorum.
Kimseye kalıt bırakmıyorum hiçliği.