sözlük yazarlarının sevdiği şiirler

entry1813 galeri42 video13
    1.
  1. kimbilir kaç kişi senin zarif hallerini sevdi
    kaç kişi güzelliğini sevdi
    belki gerçek aşkla; belki değil

    ama bir tek kişi seni sevdi.
    bir tek kişi saf ruhunu,
    bir tek kişi değişen yüzündeki hüznü sevdi.

    (bkz: william butler yeats)
    90 ...
  2. 2.
  3. Gözlerin gözlerime değince.
    Felaketim olurdu,ağlardım.
    Beni sevmiyordun,bilirdim.
    Bie sevdiğin vardı,duyardım.
    Çöp gibi bi oğlan,ipince.
    Hayırsızın biriydi fikrimce.
    Ne vakit karşımda görsem.
    Öldüreceğimden korkardım.
    Felaketim olurdu,ağlardım.
    Ne vakit Maçka'dan geçsem.
    Limanda hep gemiler olurdu.
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi.
    Sessizce bir cigara yakardın.
    Parmaklarımın ucunu yakardın.
    Kirpiklerini eğerdin,bakardın.
    Üşürrdüm,içim ürperirdi.
    Felaketim olurdu,ağlardım.
    Akşamlar bir roman gibi biterdi.
    Jezabel kan içinde yatardı.
    Limandan bir gemi giderdi.
    Sen kalkıp ona giderdin.
    Benzin,mum giderdin.
    Sabaha kadar kalırdın.
    Hayırsızın biriydi fikrimce.
    Güldü mü cenazeye benzerdi yüzü.
    Hele seni kollarına aldı mı.
    Felaketim olurdu ağlardım.

    (bkz: atilla ilhan) 3. şahsın şiiri
    112 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. Korku dağlarının yürekçisi,
    Olum denizlerinin kürekçisi;
    Öyle suskun oturuyor şişesinin basında,
    içtiğinin hem hırsızı, hem bekçisi,

    Onu kirmiş olmalı yaşamında birisi.
    Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
    Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
    Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.
    (bkz: özdemir asaf)

    (bkz: bir adam)
    31 ...
  7. 5.
  8. güler, gülümser bir şakacı,
    güldürür, düşündürür,
    arada-bir durur, gözleri dolar,
    neler söyler, neler susar...
    yoksa, çok acı bir şakayı şakadan da olsa,
    çok yalın bir karanlığa mı saklar...
    oynadığı oyunsa, yaşamda oynadığı,
    oyununu mu yaşar...
    oyunda yaşadığı, yaşamını mı oynar...
    yaşarcasına, oynarcasına,
    sonunu mutlu bağlar,
    gider evine ağlar.
    (bkz: Özdemir asaf)
    25 ...
  9. 6.
  10. Madem ki sen yoksun
    Bu yürek, bu beden fazladır bana
    Keşke, sen de bir örümcek ağıyla bağlansaydın
    Ben delicesine bağlıyken sana....
    24 ...
  11. 7.
  12. Metin eloğlu-lokman hekimin sev dediği.
    Bu yürek
    Seni seveceğini biliyordu herhalde
    Bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir
    Bire bin veren buğday
    Elmadaki mayhoşluk
    Hukuki beşer
    Çınçınlı hamam
    Çizmedeki kedi
    Sanki elleriyle koymuşlar gibi
    ikimizden bir işmar
    Seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya
    Gözlerim yarım
    Ellerim çolak hüseyin eli
    Seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki
    Bugün günlerden ne ?
    Cumartesi
    Seni sevdiğim için , Cumartesi elbet
    Seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız
    Ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana
    Bu gemiler nereye gidiyor , seni sevdiğim için
    Seni sevdiğimden , suyun akası geliyor
    Bacaların tütesi
    Nurhayat ın halleri , seni sevdiğim için güzel
    ibrahim in dilleri
    insan seni sevince , tutsaklığa kızar tabi
    Savaşın adı geçse , cinifrit olur
    Ereğlinin kömürünü düşünür , ne kömür o be
    Ramanı düşünür , Çukurovayı düşünür
    Seni sevdiği için , Haliçte bir uğultu
    Marmarada bir deniz
    Isparta bahçesinde güller
    Seni sevdiği için goncalanıyor
    Seni sevdiğim için , kilim dokuyor Avşarda
    Yarın sabahlar , seni sevdiğim için icat edildi
    Penisilin , halk şiiri , canlı sinema
    Mapushaneler , yedi düvel , harbi ispanyol nezlesi
    Sultan Hamid , don civani
    Ne bilsinler seni sevdiğimi
    Başaklanmayan yulafa söylemeli
    Cılk yumurtaya
    Paslı demire
    Kulağını bükmeli kurtlu kirazın
    Hoşnut değilllerse bu gidaşattan
    Akıl etsinler seni sevdiğimi ,
    Yeşille turuncunun kafa barıştırması , bu sevdadan ötürü
    Tepemizdeki o göçmez tavan
    Sulardaki yakamoz , ortancadaki pembe
    Ben seni sevdim diye
    Bingöl vilayetinde , kamyondan inince
    Tığ gibi bir delikanlıya soruyorum
    Siz nerenin bulutlarısınız böyle ?
    Biz sizin sevdanızın bulutlarıyız
    Bir yıldızlı akşamı varsa Ankara’nın
    1953 kışları içinde
    Karnı tok , sırtı pekse hısım akrabanın
    Konu-komşu , dirlik düzenlik içindeyse
    Birbirimizi daha çok sevelim diye
    insan seni sevince iş-güç sahibi oluyor
    Şair oluyor mesela
    Meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri
    Caysın be güzel
    Caysın be iyi
    Tütünü bırakıyor , tütün neyime zarar
    Keseme zarar , ciğerime zara , sevdama zarar
    Seni sevince adamın papuçları eskimiyor
    Beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi
    Seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
    Saçları zencefilli
    Erkencecik evine dönmek istiyor canı
    Hep seni düşün
    Hep seni yaşat
    Hep seni yıka
    Seni doyur üç öğün
    Seni bir kanım uyut , sonra uyandır
    Lokman hekim , seni sev diyor bana
    Seni sevmeseydim , ilkbaharı kodunsa bul gayrı
    istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
    Umut diye bir şey yoktu ki , seni sevmeseydim
    Hak , hukuk , bereket diye
    Eşitlik , kardeşlik , hürriyet diye
    Yüreğime sağlık ne iyi ettim..!
    11 ...
  13. 8.
  14. Bir kelime oldun

    Dudaklarımda umarsızca gevelediğim bir kelime oldun artık...
    anlamını yitirdiğin halde söylemekten bıkmadığım bir kelime...
    belki bu sefer 'seviyo' çıkar diye yapraklarına acımadan kıydığım bir papatya,hatta bunun için kendimle bahse bile girdiğim bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    söylemekten usanmadığım...
    dosta 'geç oldu gitmem gerek' diye söylenen yalan kadar sahte bir kelime...
    Seni son gördüğümde sana söylediğim son kelime 'git' kadar koca bir yalan...küçük bir kelime...
    Derdini dinlemekten usandığım sırdaşım için,onu geçiştirmek için,ondan bıktığım için 'üzülme' kadar yüzsüzce bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    söylerken bile imrendiğim,imrendiğim kadar özlediğim,özlemim kadar sahte bir kelime...
    artık okşarken tiksindiğim masum bir bebeğe söylediğim 'ninni kadar kirli bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    köy kahvesinde oturup,hoş sohbetini dinleğim amcanın artık yerini tahammülsüzlükle doldurduğu sandalyesi kadar boş bir kelime...
    Sokakta top oynayan çocukların beni gördüklerinde sevinerek çağırdıkları zaman onları terslediğim,artık 'kötü abi' olduğum kadar sert bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    öğretmeninin tayini çıktığı için üzülmeyen bir çocuk kadar hissiz bir kelime...
    anneye verilen 'iyi geceler' öpücüğünün artık isteksiz olduğu kadar duygusuz bir kelime...
    hayatında ki bir günün artık değersiz olduğu bir kelebek kadar umarsız bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    bıkmadan oynadığım oyuncak arabamın kırılmasının önemsiz olduğu kadar isteksiz bir kelime...
    gitmek istemediğim köyümün bahar kokan bahçelerini umursamadığım kadar özlemsiz bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    artık ne önemi var diye yırtıp attığım mektuplar kadar hatırasız bir kelime...
    belki dönersin diye güller yaptığım takvim yapraklarının çoktan yakıldığı kadar ümitsiz bir kelime...
    Bir kelime oldun dudaklarımda...
    senden sonrakilere söylenen 'seni seviyorum' kadar yalan bir kelime...
    (bkz: Ali EREz)
    18 ...
  15. 9.
  16. insan bir kere ölüyor ne fena
    Bu düzeni değiştirmeli
    Bir kere yaşamalı
    Çok çok ölmeli
    En büyük kederler bizim için
    Bizim için karşılıksız sevgiler
    Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için
    Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın
    Saygı değer annelerimiz incinmesin
    Her yerim ayrı ayrı ölmeli
    Yoksa ölüm yok bana bu dünyada
    Bir kurşun beynime girsin
    Bir bıçak kalbime saplansın
    Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi
    Sonra gelsin bir manga asker
    Sert bir komut
    Bir yaylım ateş
    Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi.
    Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
    Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi
    Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
    Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
    Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim
    O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni
    Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum
    Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
    Halbuki şimdi benden kaçman da zor
    Anlıyorum beni sevmen de zor
    Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel
    Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.

    Ümit Yaşar Oğuzcan
    27 ...
  17. 10.
  18. Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
    iniyorum kentin çekirdeğine
    kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
    Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
    Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
    Ben odama döneyim en iyisi...
    17 ...
  19. 11.
  20. Maziye karışır sevda yeminim,
    biranda unuttum seni eminim,
    kalbimde kalbine yok bile kinim,
    bence artık sende herkes gibisin.

    edit:nazım hikmet.. ama bir hoştur cem karacadan dinlemek..
    31 ...
  21. 12.
  22. o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
    bırakılmasaydı eğer.
    dayanılması o kadar da zor değildir,
    büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
    utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
    yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
    çalınan birinin kalbiyse eğer.
    korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
    insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
    o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
    hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
    daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
    kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
    belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
    öylesine delice bakmasalardı eğer.
    çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
    belki de,
    kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
    yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
    sohbetlerinin,
    son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
    düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
    meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
    yaralamasaydı eğer.
    su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
    beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
    rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
    tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
    o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
    yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
    o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
    son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
    bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
    her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
    kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
    dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
    anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
    namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
    uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
    dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
    ıssız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
    sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
    yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
    kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
    inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
    ayrılık gizlendiğine
    belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci
    dereceden failidir"
    denmeseydi eğer.
    gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
    ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
    ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
    kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
    avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
    sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
    yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
    tutmak isterse.
    evet sevgili,
    kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
    uzanmak isterdi ince parmaklarına,
    mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
    etmiş olmasalardı eğer!

    CAN YÜCEL.
    19 ...
  23. 13.
  24. ANLADIM

    Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda
    anladım.

    Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
    Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

    Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
    Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.

    Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
    Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
    Neden hiç ağlamadığını anladım..

    Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
    Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

    Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
    acıtabilirmiş,
    Çok acıttığında anladım..

    Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
    Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
    Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..

    ''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
    Sana ''git'' dediğimde anladım..

    Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş
    sevmek,
    Git dediklerinde gittiğimde anladım..

    Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl
    ağlayan,
    Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

    Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş
    pişman olmak,
    Gerçekten pişman olduğumda anladım..

    Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
    Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
    Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

    Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün
    affedilmeyi,
    Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

    Sevgi emekmiş,
    Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
    sevmekmiş...

    CAN YUCEL *
    25 ...
  25. 14.
  26. Adam yaşama sevinci içinde
    Masaya anahtarlarını koydu
    Bakır kâseye çiçekleri koydu
    Sütünü yumurtasını koydu
    Pencereden gelen ışığı koydu
    Bisiklet sesini çıkrık sesini
    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    Adam masaya
    Aklında olup bitenleri koydu
    Ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    Adam masaya onları da koydu
    Üç kere üç dokuz ederdi
    Adam koydu masaya dokuzu
    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    Uzandı masaya sonsuzu koydu
    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    Masaya biranın dökülüşünü koydu
    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    Tokluğunu açlığını koydu.

    Masa da masaymış ha
    Bana mısın demedi bu kadar yüke
    Bir iki sallandı durdu
    Adam ha babam koyuyordu

    edip cansever - masa da masaymış ha
    23 ...
  27. 15.
  28. sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    dilimizde akşamdan kalma bir küfür
    salonlar piyasalar sanat sevicileri
    derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
    yakanda bir amonyak çiçeği
    yalnızlığım benim sidikli kontesim
    ne kadar rezil olursak o kadar iyi

    kumkapı meyhanelerine dadandık
    önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
    aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
    sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
    öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
    çöpçülerin elleriyle okşardın beni
    yalnızlığım benim süpürge saçlım
    ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

    baktım gökte bir kırmızı bir uçak
    bol çelik bol yıldız bol insan
    bir gece sevgi duvarını aştık
    düştüğüm yer öyle açık seçik ki
    başucumda bir sen varsın bir de evren
    saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
    yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

    can yücel hatrına ilk ve son olmasını dilediğim anket cevebım.
    5 ...
  29. 15.
  30. bekliyorum
    öyle bir havada gel ki,
    vazgeçmek mümkün olmasın! *
    16 ...
  31. 16.
  32. Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

    Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

    Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

    ''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

    Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?

    Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

    Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?

    Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

    Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

    Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

    Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?

    Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

    Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?

    Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

    Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

    Nereden bileceksin?

    Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.

    Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.

    Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..

    Ama sen hiç benimle olmadın ki...
    YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDi YA YÜREĞiN...

    (bkz: can yücel)
    19 ...
  33. 17.
  34. Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar? *
    26 ...
  35. 18.
  36. gül şiir

    Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
    Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
    içinde onca insan, içinde dünya...
    Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
    Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
    Haklı olan kim bu kargaşada?
    Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
    Ucu bucağı olmayan bu çığlıgın
    Ortasında nasıl barışılabilir?
    Anlamak isterim, hangi yasa
    Bir beşikle bir darağacını
    Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?

    Sorular sormak için geldim şu dünyaya
    Yasım acıların yasıdır
    Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
    Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
    Ya da sabah yellerinden bir taçla
    Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
    Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
    Bu söylencenin bir yerinde durakladım
    Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.

    Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
    Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
    Yitirdim çünkü onları da..
    ilenmiyorum, el çırpmıyorum artık
    Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
    Ne de geleceğime dair bir tasa.
    Gelirken çan çalmıyor yalnızlık
    Bir adam, bir sokak, bir ev
    Yüzler, gülüşler, susuşlar boyunca

    Soruların vardı senin, ne çok soruların
    Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
    Bir fısıltı gibi başladı sevgim
    Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
    Sonrası...Mutlu bile olduk bazı
    Artık sen yadsısan da ne kadar
    Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
    Anlatsın yollar, yollar, yollar...

    Şimdi gece, soluğumu verdim içime
    Az önce kağıtlara gül kuruları serptim
    Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
    Öylece serptim, seni yazacağım diye
    Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın
    Aklımın almadığı bir yerde, öylesin
    Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
    Bize artık yeter de artar bile...

    Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
    En yakın dostlarımın birer birer
    Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
    Ölümünü gördüm, ama kimse
    inandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
    Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
    Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
    Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
    Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.

    Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
    Yüreğimi bir gün yollara atarsam
    Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
    Suyumun çoğu senden yana akacak
    Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
    Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülşarap
    Gülaşk, Gülşiir, Gülahmet, Gülerhan
    Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!

    Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
    Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
    Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
    Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
    Kokundu, bedenimi saran o ince buğu
    Esintisinde usul usul yürüdüğüm
    Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..

    Sanki bir kız yürürdü yollarda
    Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
    Kapımı açardı gümüş bir anahtarla
    Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
    Tozlu kitapların yığıldığı odalarda
    Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tını
    Yatağımda bedeninden bir oyuk.

    Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
    Saçlarına saçlarına doğru titrerdi
    Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
    Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
    Geceyarılarını çoktan geçti.
    Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
    Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
    Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.

    Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
    Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
    Bir akdeniz kentinde limon koklayan
    Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
    Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
    Çaldı yüzünü bir yaşamlık
    Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
    Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.

    Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
    Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
    Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
    Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
    Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
    Ama haykıracağim laflarını tuzla kesip
    Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.

    Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
    Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
    Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
    Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
    Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
    Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
    Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
    Hep direnen bir yanım kalacak
    Adımın soluk izi, acının seyir defterinde.

    şimdi gece, bindokuzyuzseksenikiyle
    Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
    Yorgun değilim, umarsızım yalnızca
    Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
    Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
    Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
    Onlara köprü olacak bir beden yoksa da..

    Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
    Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
    Titreyen bir ışık karanlıklarda
    Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
    Sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
    Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.

    Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
    Yaşamımın bir dilimini özetleyen
    Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
    Donuyor bir gülüş tek bir dizede
    Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
    Çivileniyor beynimin bir yerlerine
    Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
    Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.

    Nefret ediyorum ve seviyorum seni
    Girdiğin bütün kapıları açık bırak
    Birazdan git diyebilirim çünkü..
    Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
    Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
    Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
    Uzayan, akan bir irin yolu gibi.

    Sözcükleri güden çobanları var kalbimin
    Beynimin yaşamı saran kıskaçları
    Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
    Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
    Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
    Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
    Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.

    Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
    Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
    Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke
    kalbimdir ona tek sınır
    Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
    Donup kalır sesim kendi göğünde
    Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.

    Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
    Kendi içimde ya da uzak yollarda
    Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
    Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
    Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
    Irmakların birleştiği o nokta benim
    itilip tekmelendiğim bütün kapılarda
    Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.

    Bir gün anlarsın beni neden suskunum
    Dünya içimde konuşurken böyle
    Bedenimi aşıyor yorgunluğum
    Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
    Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
    Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.

    Adını çoktan unuttum yüzün aklımda
    Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
    Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
    Bunun için ben Gül dedim sana..
    Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
    Kökleri toprağı saramaz olur
    Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan

    Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
    Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
    Her çırpınışta gökyüzüne dağılır
    Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.

    Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
    Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler

    Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
    Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
    Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
    Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
    Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
    Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.

    Sana artık bir sığınak olsun bu şiir
    Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
    Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
    Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
    Öyle acemilikler yaptım ki ben
    Hiç kalır bu şiir onların yanında ve
    Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.

    Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
    Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
    Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
    Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
    Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
    Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
    Bir yeniyetmenin altını çizeceği dizeler benden
    Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak.

    AHMET ERHAN
    4 ...
  37. 19.
  38. an itibarı ile ilk ve tek şiirimdir. nicelerine kısmet.

    havalar başladı biraz soğumaya,
    bu çocuk başladı senden soğumaya,
    üzülme bebek der başlar ağlamaya,
    aslında zamanı yoktur ağlamaya.

    ayrıca amerikancası da mevcuttur.

    weather began to cool a bit,
    this child began to cool you,
    he says do not worry baby and starts to cry,
    in fact there is no time to cry.
    3 ...
  39. 20.
  40. özledim sesini ne olur konuş
    bir gül açtır zamanların ötesinden
    karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel
    gök mavisinden, deniz mavisinden
    bana bir şarkı söyle
    içimde bir şey kımıldıyor
    gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
    bir baksana ne haldeyim deli divane
    yaralıyım, çaresizim, umutsuzum.
    bana bir şarkı söyle
    yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
    dökül karanlığıma ışıklar gibi
    al beni, en uzaklara götür
    sesin aksın içimde bir pınar gibi
    bana bir şarkı söyle
    bütün renkleri kat birbirine
    buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
    bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
    hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
    bana bir şarkı söyle
    bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin
    kurşuni bir gökyüzünden, ağlamaklı
    işte öyleyim, kapkarayım bugün gel
    en hüzünlü sesinle, en dokunaklı
    bana bir şarkı söyle...

    üstaddır..ümit yaşar oğuzcan.
    4 ...
  41. 21.
  42. 22.
  43. Vuslat Kadehi

    Vuslat Kadehinden yalnızlık içiyorum yudum yudum, ağlaya ağlaya...
    Gönlümde sevda yaraları, kanar durur acıya acıya...
    Hani giderken gözlerimden kalbime damlayan kor damlalar vardı ya,
    Şimdi saçlarımda kar olarak duruyorlar...

    Sen, her sözümde sen, dünümde sen, bu günümde sen, yarınımda yine sen...
    Ben, sensiz geçen günlerde yanacak ben, seni hep uzaktan sevecek ben...
    Ve sen, benim bildiğim sen, eğer sen de beni terkettiysen...
    Geri dönme istemem, belki bir gün özlersen...
    3 ...
  44. 23.
  45. "hayyam, günahım var diye tasalanma,
    bunun için dertlere düşmek boşuna.
    günah olacak ki tanrı bağışlasın:
    rahmet neye yarar günah olmayınca."

    ömer hayyam
    9 ...
  46. 24.
  47. yılmaz erdoğan - yeni bir sayfada sana bakmak.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük