sözlük yazarlarının otobiyografileri

    9.
  1. --spoiler--
    22 aralık 1979 yılında doğup ebeye ''ne vuruyorsun lan kıçıma'' diyemedim. hala içimde uktedir. ama kimse doldurmasın.

    19/07/1980 yılında ilk kelimemi fenerbahçe olarak söylemişim.

    1981 yılında hala bez kullandığım söylenmekteydi.

    1982 yılında eve gelen bir misafirin memelerini sıktım.

    1983 yılında oyuncak arabalarımla oynarken can sıkıntısından atşe verdim.az daha ev yanıyordu.

    1984 yılında daha kapsamlı kundakçılık yaparak samanlığı ateşe vermeye kalktım. son anda yakaladılar.

    1985 yılında ilk defa kız kaçıran aldım. şimdiki aklım olsa alır mısydım. o zamanlar kaçtılar hala yoklar!. senelerce peşlerinde koştum.

    1986 yılında ali'Yi koşturmak, ayşe'ye ip atlatmak üzere ilkokula başladım.

    1987 yılında arkadaşlarım çarpım tablosuna geçmişken ben hala cin ali ile okumayı öğreniyordum.

    1988 yılında sınıfın en çirkin kıza aşkım oldum.

    1989 yılında ben o çirkin kıza nasıl aşkım oldum diye göz doktoruna gittim. 5 numara gözlük verdiler.

    1990 yılında sabah kalktığımda benlen bir şey daha kalktı. uyuyan dev uyandı. sadece işemeye yaramadığını o zaman anladım.

    1991 yılında ali'den ve ayşe'den ayrılarak ortaokula başladım.

    1992 yılında uzaktan kumanda olmayan televizyonun 8 kanalına basınca ne olur acaba diye merak ettim. bozuldu. (#175295)

    1993 yılında okeyde taş çaldım. 28 taşla biterek bir rekora imza attım.

    1994 yılında pulp fiction'u izledim. yalanlarımı seveyim ninja kaplımbağaları izliyordum.

    1995 yılında ortaokulu bitiremeyeceğimi anlayan öğretmenler benden kurtulmak için geçirdiler. bana değil sınıfı. bu vesileyle liseye adım attım.

    1996 yılında lise arkadaşlarıyla çamlıca'ya eğlenmeye gittim. bütün sote yerleri ezberledim.

    1997 yılında çamlıca bekçisi olarak namım aldı başını yürüdü.

    1998 yılında çamlıca'Ya muhtar adaylığımı koymaya hazırlanırken yaşımın tutmadığını farkettim.

    1999 yılında iş hayatına balıklama dalarak işe başladım.

    2000 yılında hsbc erenköyn şubesinin banka mı? mankenlik ajansı mı diye düşündüm.

    2001 yılında evlenmeye karar verdim. sonra kız arkadaşımın olmadığının farkına vardım.

    2002 yılında otobüste ilk defa '' beyler arkaya doğru ilerleyelim binemeyenler var'' dedim. halk kahramanı gibi hissettim kendimi.

    2003 yılında The Lord of the Ringste liv tyler'ı gördüm. eve gelip salyalarımı sildikten sonra gece bir daha o filme gittim.

    2004 yılında bir kıza motive edecek mesajlar gönderdim. abisi tarafından mütive ediliyordum ki esnaf tarafından kurtarıldım.

    2005 yılının 26 ağustosunda bir prensesle çıkmaya başladım.

    2006 yılında evlenmeye karar verdim. herkes bana ''manyak mısın lan'' dedi. ''1979'dan beri'' dedim.

    2007 yılınnın 4 ağustosunda kraliyet düğünü yapmaya karar verdik. masa altı votka serbesti.

    2008 yılında burası borsa kim kime korsa lafını duydum. grup sekse karşı olduğumdan işi bıraktım.

    2009 yılında ehliyetim olmamasına rağmen araba aldım. motor dersini 2. sınavda vererekten eski kaşarlara selam çaktım.

    2010 yılında pulp fiction junior doğdu. geniş aile olduk.

    --spoiler--
    456 ...
  2. 26.
  3. her şey bir domatesin ezilmesiyle başladı..
    260 ...
  4. 8.
  5. --spoiler--
    sene 1987, annemle pazarda alışveriş yapıyoruz (bkz: anneyle pazara gitmek). o zamanlar boy ufak, ama iştah maşallah. o pazar arabasının tüm kullanımı ise tarafıma ait. hani pazar arabasi ceken futursuz kadindan hallice ama yine de ferrari şoförü gibi kullanıyorum arabayı. geri geri manevralar, park eder gibi hareketler, ani makaslar vs. filan. bir an gaza gelip de anneyi arkada tezgahın birinde bırakmak suretiyle almış başımı tem otoyolunda hız sınırı aşıyor olmanın heyecanına denk bir heyecanla giderken bir anda önüme kocaman bir seyyar satıcı arabası çıkmış bulundu. cüsse itibariyle hem arabası benim arabamdan, hem de kendi benden iri olunca bir saygıda kusur etmemezlik bir hürmet oluştu bünyede. işte o an adamın o büyük arabasında ne sattığına dikkat ettim. evet, nohutlu pirinç pilavı ve yanında parçalanmış tavuk eti vardı. benim ağzımın suyunu akıtacak, günde 10 kere de yesek bıkmayacağım bir menü. sonra o küçük yaştan beklenmeyecek bir hayat felsefesi ve çözümlemesi ile olaya farklı bir açıdan yaklaştım. o pilav ve etler, seyyar amcanın. üstelik bu, adamın işi. yani o koca arabayı tek başına yiyebilme özgürlüğüne de sahip. demekki benim ileride yapmam gereken iş nohut-pilav-tavuk seyyar satıcılık tümevarımına ulaştım.

    ama hayat öyle acımasız ki, insan ne tarafa yüzmeye çalışsa da hayatın rüzgarı, dalgası ve akıntısı onu o taraftan alıyor başka tarafa atıyor. şimdi makina mühendisiyim * ve beşiktaştaki kadıköy vapur iskelesine geldiğimde köşede pilav satan adama hep iç geçirerek bakarım. bir gün o arabadan benim de olacak ve satmak yerine hepsini yiyeceğim diye..
    --spoiler--
    153 ...
  6. 322.
  7. 15 mayıs 19.. annemden çıkmaya niyet ettim. adana'dayız dışarısı çok sıcak.
    15 mayıs 19.. babam geldi çüküme bakıyor. inanamamış erkek dediklerinde.
    17 mayıs 19.. annem, anneannem kakamı inceliyorlar. adam olacak bu çocuk dediler. ispatlamak icin bir daha kaka yaptım. hepsi kaçtı gitti bir tek annem kaldı.
    18 mayıs 19.. annem hollandalı gibi maşallah bir süt, bir süt.
    19 mayıs 19.. her tarafa bayrak asmışlar. havalara girdim ama bana değilmiş.
    20 mayıs 19.. doğduğuma pişmanım. kundak dedikleri bir şey yaptılar. popom kaşınıyor ama
    ne kaşıyabiliyorum ne de bunlara laf anlatabiliyorum. dilimi bilmiyorlar.
    80 ...
  8. 152.
  9. ...
    ...
    ...

    1986- manavda diğer portakallarla beraber takılırken babam ben dahil iki kilo daha portakal aldı.
    1987- 9 aylık mahpusluktan sonra ilk kez güneşi gördüm.
    1988- ileride teyze diye çağıracağım bir grup kadın beni çarşafa koyarak salladı, uyuyakalmışım.
    1989- televizyonun camına tükürdüm, patlamadı. bir efsaneyi yıktım
    1990- prize parmağımı sokmamayı öğrendim.
    1991- leğende yıkanırken gözüme sabun kaçtı, ağladım. durulayınca geçti.
    1992- ilk kez yazılı bir metin okudum, okuduğum ilk şey "seka ve adapazarı seyahat" oldu.
    1993- lacivert renkli önlüğümü giyip okula gittim.
    1994- kiradan çıkıp yeni evimize taşındık.
    1995- ısınmak için sobaya gaz yağı dökerek yaktım, az daha mahalle de benimle beraber ısınacaktı.
    1996- ağzında sigara ile sürekli gülümseyen bir vatandaş "azıcık ucundan" kesti.
    1997- sınıf öğretmenim benden adam olmayacağını, en azından bir kaportacının yanında çalışmamı ve bu şekilde ileride aç kalmayacağımı önerdi.
    1998- mahalle maçı yaparken biri bana çok sert bi faul yaptı. çok canım yandı. babamı çağırdım. diğer çocuklara kırmızı yanak gösterdi. sahalardan 6 ay uzaklaştırma cezası aldım.
    1999- deprem oldu, çadırda okudum. unicef'in dağıttığı yardım bisküvilerini evde stok yaptım. 3 yıl dayanır dediğim stok, 3 haftada bitti.
    2000- haberleri izlerken milenyumun ilk saatinde doğan çocuğu kıskandım.
    2001- ilk kez tıraş oldum. sakalı geçtim, tüy bile olmayan yanağımı çok derin kestim, hala izini taşırım.
    2002- dünyayı kurtarmaya karar verdim. sonra ders zili çalınca coğrafya dersine girdim ve bu işi unuttum.
    2003- öss'nin açılımının ne olduğunu öğrendim.
    2004- işe girdim, taşlama yaparken gözüme çapak kaçtı, işi bıraktım.
    2005- öss'ye girdim, kazanamadım. babam çok kızdı.
    2006- ilk kez profesör gördüm
    2007- ilk kez yakından bir seçim pusulası gördüm, cebime atıp; parmağımı boyatıp salonu terkettim.
    2008- aşk belirtileri gösterdim, meğer platonik değilmiş *
    2009- kpss diye bir şeyin varlığı belirdi, gerekeni yapmak için çalışmalara başladım.
    2010- sevgiyi, aşkı, ayrılığı, hasretliği, çırpınışı, çaresizliği tüm yoğunluğu ile hissettim.
    2011- artık sınava giren değil sınavı hazırlayan adam oldum, öğretmenler odasının bir gizeminin olmadığını gördüm.
    2012- elimde g3 ile -30 derecede ülkenin en doğusunda vatana hizmet ettim.
    2013- gelin olmuş gidiyorsun şarkısına klip çektim, kiramen katibin görüntü yönetmenliğini yaptı.
    2014- güneydoğu anadolu'ya tayinim çıktı, şemmame ile halay çekmeyi öğrendim.
    75 ...
  10. 19.
  11. 1988. doğdum
    1993. altı yaşında çok çişim varken ve dişlerim çürükken kapı eşiğinde çişimi kaçırmamak için sımsıkı tutarken gülerek fotoğraf çektirdim. hala bakıp bakıp gülerim.
    1994. okula başladım.
    1995. ilk defa simitin yanında ayran içtim. benim için müthiş bir şeydi. kendimi ilk defa zengin hissettim
    1996. ilk defa aşık oldum. yanımda oturan kızdı.
    1998. sünnet oldum. ucu giderken annem babam ağlıyodu.
    1999. beşinci sınıfta ilk kopyamı çektim yakalandım. amcam da aynı okulda öğretmendi. öğrendi ama belli etmedi. hiç bu kadar utanmamıştım. milenyumu ve bilgisayarların hepsine virüs bulaşacağını sabırsızlıkla bekledim.
    2000. yazın hocaya giderken arkadaşlarımın anlattığı cin hikayelerinden sokağa çıkamaz duruma gelmiştim. devamlı nas, felak okuyordum. gerçekten çok korkmuştum.
    2002. ızdırap gibi bir seneydi. babam devamlı baskı yapıyordu ders çalış diye. lgs de bursa anadolu lisesini kazandım sayesinde. gerçekten hayatımda bir dönüm noktasıydı. baba hiç sölemedim sana ama bi tanesin.
    2003. hazırlık. ense. en yakın arkadaşım tarafından satıldım. hiçbir şey bu kadar koymamıştı. bi daha konuşmadık.
    2004. ilk defa eve bir getirdim. kimse birşey demedi. bana güveniyorlardı herhalde. ama kendimden emindim. hocayı sonunda mort ettim.
    2005. sürüklenip gidiyoduk. en yakın arkadaşlarımdan biriyle kavga ettim. üç ay konuşmadım. hala aklıma sıçayım diye hayıflanıom.
    2006. öss kastık. lisede herkesle kardeş gibi olmuştuk. yine kimyadan çakıoduk kardeşlerim son sınavda kurtardı. imamın ezan okumaya başlamasıyla kopya çektik. çok eğlenceliydi. evet bide ege dişi kazandım hazırlığı atladım. evdekileri bu kadar mutlu görmemiştim.
    2007. anatomi sınavına çalıştım çalıştım olmadı. kimyadan gene çaktım. üniversite de arkadaşlarım bursalısın ibnesin diye dalga geçtiler. her üniversitelinin akıllı olmadığını gördüm. birçok tespit yaptım. hayatımın bir kısmını gözümün önünden geçmesinin ne kadar mutlu olduğunu farkettim. evimi özlediğim için gözlerim doldu.
    2008. bu entry'yi bir kere daha okudum, hayatım tamamen eğitim üzerine olduğunu farkettim. şimdi ' vay amk makineden farkım yokmuş, mal mal yaşıomuşum' dedim. ha bişey değişecek mi tabii ki hayır. ot gibi yaşamaya devam.
    bu kadar...
    65 ...
  12. 23.
  13. 1382 yilinin yagmurlu bir nisan gününde transilvanyada gözlerimi actim. tarlalarda şabalak şabalak calisirken bir yarasa beni isirdi. canim acidi ama pek umursamadim. sonra sarimsaktan falan tiksinmeye, günese bakamamaya basladim. köyde veba salginindan tek kurtulan ben olmustum.

    kafama bazi seyler dank etti en sonunda ben vampir olmustum. iste hasbelakader yasiyoruz hamdolsun.
    67 ...
  14. 52.
  15. Bizden Sonrasına Ömür Beyanı

    Ali ile Esme'den Osman olmuş
    Sekizyüz almışdört senesi doğmuş
    Altmış iki yaşında vade dolmuş
    Dokuz yüz yirmi altıda, bilesin

    Onbeş eylül dokuzyüz otuzdokuz
    Özkaynar adını o gün almışız
    Evvel Dedeoğulları namımız
    Sonra Kaynaroğulları, bilesin

    Osman'la Hatice'den olma Ali
    Kalmamış görmediği savaş yeri
    Onbeş yıl cenk etmiş düşmanla gazi
    Son nefesi elli yedi, bilesin

    Ali Mevlüde oğlu Ahmet Turan
    Kırk dokuz yaşında Tekke'ye yatan
    Seksen bir senesinde cennet mekân
    Göçüp gitmiş bu dünyadan, bilesin

    Baba Ahmet Turan, ana Halime
    Bir yaş küçük yazdırmışlar kütüğe
    Otuz sekiz yaş Yusuf izzetin'e
    Yeter olmuş, babam göçmüş, bilesin

    Yetmiş sekizde doğmuşum Sivas'ta
    Kasım'ın birinde, o çat ayazda
    Gecenin karası sönüp beyazda
    Nahide'den doğmuşum ben, bilesin

    On yaşımda babam Hakk'a kavuştu
    Yetim dendi üstümüze yapıştı
    Hep komşular hâlimize acıştı
    Kader dedik kabullendik bilesin

    On dokuzda yakalandım sevdaya
    inatlaştık kafa tuttum dünyaya
    Güldüm geçtim türlü çeşit belaya
    Geçtim bütün hevesimden bilesin

    Sıfır birde okul bitti yaz geçti
    Ordu bizi kısa dönem er seçti
    Geldi geçti günler sanki bir hiçti
    Yedi ay da asker oldum bilesin

    ikibin ikide çağırdı gurbet
    ilk iki senesi tam bir sefalet
    Dediler ki gençliğine veda et
    Bir an bile düşünmedim bilesin

    nevai...
    57 ...
  16. 30.
  17. 1985 subatta dogdum. 2007 hala yasıyorum.
    edit: 2009 oldu hala yaşıyorum.
    edit2: 2010 ...
    edit3: 2011....
    hatırlattığı için saftrixe teşekkürler.
    edit: 2012....
    hatırlattığı için cadiaysegule teşekkürler.
    edit: 2013....
    Hatırlatan yazarlara teşekkürler.
    edit: 2014.....
    teşekkürler ryuk reyiz
    edit: 2015.....
    teşekkürler sedat pekerin has yegeni
    51 ...
  18. 145.
  19. 11 nisan 1985'de, annesinin "sabah ezanına müteakip." diye tanımladığı bir saatte dünyaya geldi. ne yazık ki bu tanımlamaya aykırı olarak çok da mübarek bir insan olmadığının anlaşılması uzun sürmedi.

    ayrıca doğumu günün ilk ışıklarına tekabül ettiğinden midir bilinmez; hayatı boyunca sabahları sevemedi.

    ailesinin ilk ve tek çocuğu olduğundan abartılı bir koruma iç güdüsü doğrultusunda yetiştirildi. buna paralel olarak sokakta başka çocuklarla oynamasına izin verilmedi. bakkala ekmek almaya da gönderilmedi. çocukluğunu balkondan su tabancasıyla aşağıda, evlerinin önünde oynayan çocukları ve her gün sokaktan geçen sütçüyü ıslatarak geçirdi. (alınan haberlere göre sütçü hala kendisini aramakta.)

    1988 yılında kuzenine "orospu !" diyerek ilk ağır küfürünü sarf etti.

    4 yaşını tamamladığında sosyal olarak bir saksıdan bir tık daha gelişmiş iletişim becerilerine sahip bir çocuk haline gelmişti. çalışan bir anne babanın çocuğu olmasından dolayı o yaşlarda kendisine daha çok anneannesi veya babaannesi bakmaktaydı. ancak aynı senelerde vizyona giren chucky serisinin ailesinde yarattığı tedirginlik sonucu hem kendi sosyal gelişimi hem de etrafındakilerin can sağlığı için 1989 senesinde anaokuluna gönderildi.

    iki yıl boyunca her sabah "gitmiceeeem !" diye ağlayarak annesinin kolundan çeke çeke anaokuluna gitti. aynı dönemde annesi de sayıları hızla artan beyaz saç telleri kamufle etmek amacıyla saç boyası kullanmaya başladı.

    anaokulunda verilen yemekleri asla yemedi. (sadece ağzına attı, çiğnedi ve kimseye çaktırmadan masanın altına tükürdü.) oyuncaklarını başka çocukların kafalarına atmak dışında asla paylaşmadı. kızların saçlarını çekti, ki bu özelliği ilerleyen yıllar itibariyle hafiften bir saç fetişizmine dönüşecekti...

    aynı sene legolarla oynarken kaldıracı keşfetti.

    ilerleyen yaşı itibariyle futbola ilgisi "bizim takım beyazlılar mıydı ?" seviyesine gerileyen dedesinden kalan bir miras olarak babası da bir beşiktaş taraftarıydı. bunun bir sonucu olarak 1990 yılında dedesi ve babasıyla birlikte futbol maçlarını izlemeye başladı. o dönemler futboldan pek anlamasa da genetik yapısı itibariyle kısa sürede en fenasından bir beşiktaş taraftarına dönüştü.

    1991 yılında ilkokula başladı. eğitimci bir anne babanın oğlu olması, eğitim hayatının daha o yıllarında bile kendisinden beklentileri bir hayli arttırmaktaydı. üstüne üstlük kendisiyle aşağı yukarı aynı yaşta olan kuzenleri de adeta bir mozart çıkmış, kısa sürede kendilerinden "ay vallahi çok zeki bu çocuklar, maşallah. dersleri de hep yıldızlı pekiyi zaten." diye bahsettirir olmuşlardı. eğitim hayatına tüm bu baskılar altında başlamasının bir sonucu olarak derslerine içgüdüsel bir tepki geliştirdi. düşük notları eğitim hayatının ilk yılları itibariyle çok önemsenmese de ilerleyen zamanlarda ciddi bir travma haline gelecekti.

    ayrıca ilköğretim hayatı boyunca kızların saçını çekmeye devam etti.

    1992 yılında ofsayt kuralını öğrendi.

    1993 yılında bir galatasaray - beşiktaş maçı esnasından kendisini kızdıran galatasaraylı eniştesinin kafasına sandalye fırlatacakken son anda annesi tarafından durduruldu.

    1995 yılında aldığı "999.999 in 1" atari kasediyle hayatının en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşadı. bu acı olaydan sonra insanlara karşı mesafeli ve güvensiz bir insan oldu.

    1996 yılında ilkokul 5. sınıfı tamamladı ve o dönemki eğitim sistemi gereği anadolu lisesi sınavına girdi. yapılan sınav sonucunda bursa turhan tayan anadolu lisesini kazanarak "aslında çok zeki çocuk ama çalışmıyor." mertebesine yükseldi. zira kazandığı okul o dönemlerde yüksek puanlı anadolu liselerinden biri değildi, ama anadolu lisesiydi işte... velhasıl bu sınavı böylelikle kotarmış oldu.

    ortaöğretim ve lise yılları boyunca notları hiç bir zaman yüksek olmadı. ama cebren ve hileyle eğitim sistemini alt etmesi fazla zamanını almadı ve çok da yüksek olmayan notlarına rağmen eğitim hayatına devam etti. bu zaman süresi boyunca annesi saç boyası kullanmayı sürdürdü.

    1998 yılını fifa 98 oynayarak geçirdi.

    1999 yılında babasının ve komşularının "gürültü" diye tanımladığı şarkılar dinlemeye başladı. aynı dönemde dolabındaki siyah t-shirtlerin fazlalığı dikkat çekmekteydi.

    17 ağustos 1999 gecesi, türkiye 7.5 büyüklüğündeki depremle sarsılırken o annesinin tüm çabalarına rağmen uyanamadı.

    2003 yılının büyük bir kısmını öss gerilimi ile geçirdi. aslında bu süreçte oğullarının iyi bir üniversite eğitimi almasına dair ümitleri her geçen gün biraz daha azalan ailesi, asıl stress yükünü sırtlayan taraf oldu. ancak "zeki ama çalışmıyor. azıcık çalışsa yapar, ama çalışmıyor işte." kontenjanından öss'yi de kotararak bir sürprize daha imza attı.

    2003 yılının eylül ayında "aman yeeaa, üniversiteye de kapağı attık. bundan sonrası kolay artık." diyerek, uludağ üniversitesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi, ekonometri bölümüne kaydını yaptırdı. ne yazık ki bundan sonrası o kadar da kolay olmadı...

    üniversite hayatı tahmin ettiğinden çok daha hareketli geçti. bu süre zarfı boyunca pek çok kötü alışkanlık edindi ve edindiği bu kötü alışkanlıkların hepsini de çok sevdi.

    2004 yılında sağda solda komünist komünist konuşup milletin kafasını ütülemeye başladı.

    aynı yılın yaz aylarında arkadaşlarıyla keyifli bir bodrum tatili geçirmekteydi. ancak alkolü fazla kaçırdığı bir gece en yakın arkadaşıyla kavga edip ilk otobüsle bursaya döndü. bu olaydan sonra bir zamanlar "en yakın arkadaşım" diye insanlara tanıttığı o adamla hiç konuşmadı ve bu durumdan dolayı asla bir suçluluk veya pişmanlık hissetmedi.

    2005 yılı itibariyle yurdum üniversite öğrencisi profiline tamamen uyum sağlamıştı. diğer taraftan transkriptindeki FF'li notlar ve "aman kanka, boşver uyu. seneye veririz nasıl olsa." diyerek kale bile almayıp girmediği sınavların sayısı hızla artmaktaydı.

    2006 yılında bir toplu taşıma aracında genç bir adam babasına yer verince babasının yaşlandığını fark etti ve ilk kez babasının ölümünden korktu. aynı dönemde bir kozmetik mücizesi olarak annesi 30'lu yaşlarının başında göstermekteydi. bu nedenle annesiyle kavga etmeye devam etti.

    2007 yılında sınav notlarına bakmak için uludağ üniversitesinin internet sitesine girmeye çalışırken kendisini yanlışlıkla uludağ sözlükte buldu ve "neymiş lan bu uludağ sözlük ?" diyerek yazmaya başladı.

    2007 yılının sonlarına kadar duygusal açıdan tam bir odun olmasına rağmen birden bire fena halde aşık oldu. aşk acısı, gençlik sanrıları ve gelecek kaygısı falan derken kısa süreliğine de olsa kavak yelleri dizisi tadında salak bir hayat yaşadı. bu dönemde biraz aklı beş karış havada olduğundan, biraz da murphy yasaları gereği her işi ters gitti. olan bitenin sonunda okulu uzadı.

    2008 yılı boyunca kendine dair kompleksleri hat safhada olmasına rağmen pasif agresif bir ruh hali ile sinirini etrafındakilerden çıkardı. artık "bonone yaa ! götmöcem halamlara falan !!" gibi cümleleri daha sık kurmaya başladı.

    2008 yılının yaz aylarına doğru uludağ üniversitesi, ekonometri bölümünden mezun oldu. aynı dönemlerde doğal habitatı olan bursa fena halde kabak tadı vermeye başlamıştı. bu kıytırık şehirden kaçmak için bir kılıf uydurdu ve sanki akademik gelişimi çok da umrundaymış gibi yüksek lisans gibi idealist düşüncelere sardırdı.

    2008 son baharında kendisini özgürlüğün başkentinde, elinde lisans diplomasıyla, bir iş ve kalacak bir ev ararken buldu. ancak ne iyi bir iş için yüksek mevkilerde tanıdıkları ve de güzel bir evin kirasını ödemek için yeterince parası vardı. buna ek olarak istanbul son derece orospu bir şehirdi.

    2009 yılına istanbul'da, kırık dökük bir evde, elinde bir şişe tekilayla, tek başına ağlayarak girdi... bir yandan galatasaray üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimine devam etmekte diğer yandan da yüksek egolu ve takım elbiseli adamların arasında anlamsız bir kariyer yolunda cebelleşmekteydi.

    2009 yılı boyunca murphy yasaları işlemeye devam etti . ciddi bir mide rahatsızlığı geçirdi. ardından evine hırsız girdi. cüzdanını kaybetti. yağmurda yürürken yanından geçen taksiler hep üzerine çamur sıçrattı. bineceği otobüs hep tam o binecekken hareket edip onu peşinden koşturdu... sonra yine aşık oldu... birkaç ay sonra da aşık olduğu kızın evlilik haberini birinci ağızdan duydu.

    2010 yılının ilk çeyreğinde, sinirini çalıştığı iş yerideki bir yöneticisinden çıkarınca iş hayatıyla ilgili altın değerinde bir ders aldı. çocukluğunu yaşar ustayı izleyerek geçirmiş bir genç olarak "sen mi büyüksün ? hayır ben büyüğüm !" diyerek istifa etti. Aynı arabesk ruh hali içinde burhan çaçan gibi "niirden geldiiim istaaanbul'aaa !?.." diye eve yürürken telefonu başka bir iş teklifi için çaldı ve o gün ilk kez "ulan kapitalizm aslında o kadar da kötü bi şey değilmiş galiba." dedi.

    2011 yılında kedisiyle kavga etti. durumu bir kaç hafif sıyrıkla atlattı.

    2012 itibariyle amerikan filmlerindeki kötü kalpli plaza insanlarından biri haline gelmişti. vücudu artık takım elbiseyi yadırgamıyordu. gazeteyi spor sayfasından değil ekonomi sayfasından okumaya başlamıştı. iş yerinde yöneticilerine karşı kaypak ve yavşak, altında çalışanlara karşı ise alçaktı. karıya kıza sarktığı gibi içkisi ve kumarı da vardı. tabiki evren bu kadar itliğe karşı kayıtsız kalamazdı ve cevabını askerlik celp kağıdıyla verdi

    askerliğini samsun'da kısa dönem er olarak yaptıktan sonra 2013 yılının başında terhis oldu. askerden gelen her erkeğin girdiği haleti ruhiye ile kendini dünyayı kurtarmaya hazır hissediyordu. eski iş yerinden aldığı teklife "evet" dedi. gündüzleri şirketin ceo'su olarak önemli icraatların altına imza atmak geceleri ise bir süper kahraman olarak sokakları suçlulardan temizlemek istiyordu.

    ancak bu sonsuz taleplerine kayıtsız kalamayan karma "çüş" dedi. hatta "ne ceo'su lan ?!" diye de ekledi... hırslı, inatçı, idealist ve bir o kadar dengesiz kişiliği onu kariyerinin 3'üncü yaşar usta vakasına sürüklüyordu. küçük çaplı bir sinir krizini yine bir istifa takip etti. fakat söz konusu istifa kararını türkiye'nin büyük holdinglerinden birinin iş teklifi takip etti. evet, vay şanslı pezevenk...

    2014 yılına girdiğinde, askerlik dönemi boyunca biriktirdiği hırslarını istanbul'un türlü barlarında TL ve döviz olarak harcamıştı. Yaşıtlarının aksine düzenli bir hayat kurmaktan, para biriktirmekten, evlenmekten uzak; "abi türk kızlarıyla olmaz yaa !.. olm bi daha bu kadar içmeyelim... akşam rakı yapalım... abi karaköy'de süper bi mekan varmış, kızlara da söyle gidelim bu akşam... bize gelsene film izleriz, yemek de yaparım... nesine oynuyoruz ? yalnız real madrid benim !" replikleriyle dolu hayatına devam etmekteydi. ayrıca şakaklarında beyaz saç telleri de kendilerini göstermeye başlamıştı.
    41 ...
© 2025 uludağ sözlük