Sözlük yazarlarının kıssadan hisse hesabı, gerek kendilerine, gerekse başkalarına ait hikayeleridir.
misal ben bu hikayemi, gündelik hayat içerisinde kayış yakanlara adıyorum.
''GECENiN SONUNDA HER ŞEYi KAZANAN VE HER ŞEYi KAYBEDEN ADAm''
Kırk beş dakika önce, şehrin hatırı sayılır bir mekânında eğlenilmiştir. Az önce ortamların adamıyım uleeeen naralarıyla eğlenen dört genç, taksinin içinde bal batmanı edasıyla geceye dair kurgusal senaryolar yazar, düşünürler. Şoför, dört bir yana isyan saçan bakışlarıyla sola yatık sürer, arabayı arabayı...
(Taksinin içinde sol cam kenarına Faruk ilişmiştir.)
FARUK-Ananı düdüklü makarnaaaa; odayı toparlamadım. Buldum, bunlar salonda takılırken, üstümü değiştiriyorum pozisyonunda, ne var ne yok basarım gardıroba
En önde kart postal gibi oturan Muammer, harbi ''Ayı''dır. Çünkü taksi parasını hesap eder.
MUAMMER-Şimdi önde oturuyorum ya, taksi parası tık içerde bana girdi. Arabaya binerken çantamı arkaya sallasaydım. Taksiden inerken cüzdanımı versene kısmında zaman kazanırdım.
iç sesler âleminde durum böyleyken, taksi eve geldiğinde, yüzlerde çiçekler açsın böcekler uçsun durumu belirir. Taksi parası Muammer'de kalır. Muammer ve
Faruk'un tek ortak yönü; eğlence dönüşlerinde kızları ayarlamaktır. Faruk, çirkin ve aklı az basan ama samimi içi dışı birdir. Muammer, kafa 2000 cc gittikçe açılan bir alman arabası gibidir.
Merdivenlerden çıkarken, bu iki yeni ergen mezunu genç, Erol Taş'ı yaaad ederek bir kahkaha salıverirler apartman boşluğuna. Faruk, eve girer girmez, planını uygulamaya başlar. Oda da ne varsa gardıroba basılır. Kibritten yapılmış, camii, ev, araba ve biçerdöver maketleri itina ile dizilir masa kenarlarına.Faruk'un aklındaki giriş cümlesi - senin içinde bir dağ evi yapabilirim. Nejlacım'dır.
Faruk, oda da hazırlanırken salonda bulunan iki kız, kaba etini koltuğa koyar koymaz konuşmaya başlayan Muammer'i dinlerler. Muammer, kendi ülkesinin sinemasını itin kulağına sokar. Orada da bırakır. Ardından televizyon yanındaki, Barbar Conan, çizgi romanından Anadolu'da bulunan 'Mitra'tapınaklarına kadar uzanır, hiç Anadoluya gitmeyen Muammer. Dil bu, kemiği yok. Montanizm den açılır konu, kadın peygamberlerden, acımasız Bizans ordularının Montanizm dinini yıkışlarına kadar uzayıp gider. Tülin, bu gece güzel olacak bakışını aheste bir baş hareketiyle yere doğru atarken, Necla daralmıştır, kendini odadan atmaya çalışır.
Net olur Faruk'un cevabı, kızı odasına götürür. Kız daha içeri girer girmez. Ayağına çikolata paketi yapışır. Gardırop kendini salar, içine tıkılmış kıyafetler özgür insanlar gibi hücum ederler. Aynı anda duvar kenarında bir sineği sallaya sallaya yiyen örümcek görünür. Faruk, iğfal edilmiş gibi bir elini göğsüne götürür diğerini masa kenarında duran camii minaresine saplar. Masadan gelen çatırtı, kalbinden gelenin duyulmasını engeller.
Salonda her şey yolundadır. Muammer muhabbeti muşamba gibi serer. Tülin, ön sevişmedeki ıslaklığı yaşar. Bu sırada köşede duran mikadonun çöpleri girer gözlerine,
MUAMMER-Oynayalım mı?
TÜLiN-Ben bu oyunu bilmiyorum. Öğretirsin harika olur. Ama bir tuvalete gitmem lazım.
MUAMMER-Tamam.
Muammer, olaya notunu vermiştir. Ev sahibi takım kazanmıştır.
Bu sırada Faruk, Hintli bir film kahramanı gibi boynunu bükünce kızdan beklenmeyen bir hareket gerçekleşir. Necla, Tinto Brass filmlerinden fırlamış gibi öper Faruk'u.
Tülin, tuvalet dönüşü bir skandalla karşılaşır. Muammer ile karşılaştığından beri dikkatini çeken büyük burnunda sırrı ortaya çıkar. Burnunu karıştırken aradığına ulaşamayan Muammer, mikadonun çöplerini sokmuştur.
TÜLiN-Ya sabah erken kalkıcam. Nerede yatıcam ben?
ilerleyen günlerde, Faruk, Tülin'in kankası, Necla'nın kamasutrası olur. Muammer, Faruk'un telefon görüşmelerinde ısrarla selam gönderir.
rivayete göre 2000'li yıllarda yaşamış bir ekşi sözlük yazarı kabız olmuş. önce türkiye'de ki doktorlara sonra alamanya'da ki doktorları ve en sonunda da amarika'da ki doktorlara gidip derdini anlatmış lakin tek bir çare dahi bulamamış. yazar bu kez derdini hacılarda , hocalarda aramaya başlamış derken gittigi hoca yazara " yavrum seni şeytan dürtmüş, çıkarmak lazım" demiş ve hoca yazar kişiyi bir güzel üflemiş ama ne yazık ki bu da bir çare olmamış. en sonunda tüm bu olanları yazar ekşi sözlüge yazmış derken arkadaşlarından tavsiyler gelmiş kimi" hocam süt iç geçer", "
üstad limon kaynat sonra üstüne otur geçer", kimi ise" hocam armutu sok g.tüne bak bakalım kabızlık kalıyor mu " demiş yazar tüm bunları sırayla uygulamış lakin yok yine olmamış, en sonunda bir yazar kişisi çıkıp" üstad nutella ye geçer" demiş ve yazar bu tavsiyeye harfiyen uymuş sonunda kabızlıktan kurtulmuş. yazar bu olaydan sonra nutella kullanmaya başlamış. ee ne diyelim onlar erdi muradına, biz çıkalım kerhanesine.
(bkz: kıssadan hisse); nutella şifa kaynagıdır, günde bir kavanoz nutella her şeye iyi gelir.
günlerce ağladı, durdu omuzumda. hep aynı lafı söylüyordu.
erkekler bir odun. erkekler bir odun.
nasıl odun olabilirdi ki bir erkek. ben etrafımda gayet efendi erkekler tanıyordum. partneriyle gayet ilgili, sevecen ve gayette odun olmayan romantik erkekler tanıyordum. herhalde sorun arkadaşımda olmalıydı.
yine geldi başımın belası. çat diye girdi içeriye ve yine omuzlardayız hüngür hüngür göz yaşlarıyla.
hep aynı nakarattayız. bu erkekler odun bu erkekler odun.
ağlaması bitince beyaz bir kağıda sarmış olduğum hediyesini verdim. çok şaşırmıştı açıkcası. ne aldın bana dedi garip bir gülümsemeyle. açarsan öğrenirsin dedim.
açtı. içindeki tahta parçasını görünce e bu odun, sen benimle dalga mı geçiyorsun dedi.
hayır dedim. al bu hediyeyi ve işleyip bana getir dedim.
aptalmışım gibi baktı suratıma ama aldı ve 1 gün sonra çok güzel bir küllük şeklinde geri getirdi. halbuki benim istediğim bu değildi ama olsun.
hafif bir tebessümle ''bir odunu gayet güzel işleyebiliyormuşsun'' dedim.
kızdı. manalı manalı. ne anlatmak istediğini anlıyorum hep benim yüzümden erkekler odun oluyor değil mi dedi.
hayır dedim.
bir an şaşkın şaşkın baktı.
zaten erkekler odun değil dedim. odun olsalar sen odunu gayet güzel işleyebiliyorsun yola gelebilirler dedim.
ee erkekler odun değilse sorun bende işte dedi. ben odun yapıyorum onları.
hayır dedim. erkekler ağaçtır dedim.
kahkahalarla güldü. sonuçta odun yani hepsi dedi.
elime bir kurşun kalem ve hediyeyi sarmış olduğum kağıdı aldım.
kurşun kalemi göstererek bu neyden yapılıyor dedim.
ağaç dedi.
kağıdı göstererek bu neyden yapılıyor dedim.
yine ağaç dedi.
kağıdın üstüne kurşun kalemle seni seviyorum yazdım ve soru mu yineleyerek bu neyden yapılıyor diyince sustu. verecek bir cevabı yoktu herhalde.
Kıssa:
Adam evine kan reva içinde, üzeri başı toz toprak ve kıyafetleri parçalanmış halde gelmiş.
Babasını o halde gören ve yeni yeni konuşmaya başlayan küçük kız, babasına hayretle:
-Babacığım sana ne oldu böyle ? demiş. Adam,
-"Kızım, yolda bir kaç köpek saldırdı, o yüzden oldu" demiş. Kız,
-Babacığım senin de dişlerin var, sen neden ısırmadın onları? demiş. Adam,
-"Kızım, bu güzel ağzımı ve dişimi para verseler o köpeklere değdirmem" demiş.
Hisse:
Kötülüğe kötülükle karşılık vermek, insanı, kötülük yapanlarla aynı dereceye düşürür.
Kötülüğe kötülük, her kişinin işidir.
Kötülüğe iyilik, er kişinin işidir.