yazarların kendi emekleri ile kendi paralarını kazanıp o nadide duyguları tatmasına vesile olandır.
lise bir bitmiş kuyumcular çarşısında bir tanıdığın dükkanında işe başlamıştım. ilk işimin ilk günleri hem eğlenceli hem zordu. biraz utangaçtım küçükken o zamanlarda da tam ergeniz. kuyumcu olunca genelde hanımefendiler geliyor haliyle, bir de patronun güzeller güzeli bir kızı vardı benden 2-3 yaş büyüktü ablam sayılırdı farklı bakmıyordum ama heyecan yapıyordum. beraber öğle yemeği yerken çekinirdim falan sonralarda açıldım. neyse lan ne biçim saptı konu.
ilk haftamın sonunda kaç para alacağımı da bilmiyorum, allah'ım inşallah 30 liradan az olmaz diyorum falan. arif abi herkese parasını veriyor* çantacı abilerim falan alıyor haftalığını en son bana geldi sıra aldım direk cebime attım. arif abi ve çantacılardan bir abim "olum saysana" diye çıkıştı. deli gibi kaç para olduğunu merak ederken "ne gerek var abi" dedim. "ayıp değil bu olum önce sayılır hem yerde bulsan sayıcan bir yanlışlık olmasın" dedi arif abim sonra çıkarıp saydım. ananı avradını 50 lira! içim içime sığmıyor hadi artık iyi akşamlar deyin de gidelim modundayım.
çıktık koşa koşa otobüs durağına gittim otobüsten erken indim ve kuru pasta, tatlı, kardeşin seveceği birkaç abur cubur alıp koşar adımlarla eve yol aldım. ha haftalığın yarısını harcamıştım kalanı da anneme verdim. ilk kazancım ile yaşadığım o hissi de bir daha hiç o kadar yoğun yaşamadım.
yedit: eksiye basma ne olur, çalış senin de olur. hergeleler sizi.
meslek lisesi 3. sınıfında staja gitmiştim. asgari ücretin 3te biri kadar para kazanmıştım ve ilk kazancımla da kardeşime lise ceketi almıştık. çok havalıydım çook.
2007 yazıydı, lise zamanlarında bayan
kuaföründe işe başlamıştım. sürekli
karıların kızların olduğu bir yere alışmak
haliyle epey zor gelmişti, sevinçliydim. işin
güzel yanlarının yanında epey zor yanları
da vardı. sabah 7 den akşam 9 a kadar
ayakta durmakta çok zorlanıyordum. eğer
bayan kuaförü değilde başka bir yerde bu
kadar ayakta durmak zorunda olsam
hayatta yapamazdım.
ilk birkaç gün işe alışmaya çalıştım.
allahtan patron fırlamanın tekiydi de
alışmak pek zor olmamıştı. alıştıktan sonra
acaba ne kadar para alacağm diye sürekli
aklımdan geçiriyordum. paraya ihtiyacım
yoktu ama hem vakit geçirme için hemde
hayat tecrübesi kazanma amacıyla işe
başlamıştım.
ilk haftanın sonunda pazar akşamı saat 9
civarında işi bıraktığımızda patron 50 lira
verdi. o parayı insanın kendi emeğiyle alıp
cebine koyması kadar güzel bir duygu
yoktur. parayı alıp çarçur etmek yerine
direk eve götürüp babama verdim.
babamın parayı almayacağını bildiğimden
dolayı sembolik bir işlemdi bu. parayı aldı
cebine koydu ve 2 saniye sonra tekrar
çıkarıp bana verdi. çok güzel bir
duyguydu.
Edit : en orjinalini söylemek gerekekirse amcalara küfür ederek *
2008 yılında bir dershanede sınav gözetmenliği yapmış ve 10 tl kazanmıştım. ancak sınav bitiminde bir sıtma tuttu ve bir an önce eve varmak için o kutsal 10 tl ile taksi tuttum.
2006 yazında kazanılan paradır. her ne kadar denk gelmese de tebrik babında elde edilen bir ipod ve samsung d820 marka cep telefonuna dönüştürülmüştür.
Üniversite üçüncü sınıfta, CS ( Computer Science ) öğrencilerinin yapmakta zorlandıkları ödevleri onların yerine yapıp 100 lira alıyordum. Özellikle zorunlu CS dersi alan Endüstri Mühendisliği bayanlarının çok ekmeğini yedim, haftada 3 ödev yaptığım oluyordu. Sonra dersler sıklaşınca zamanım yetmemeye başladı. Ayrıca her ödev birbirinden farklı olsun diye algoritmaları farklı tasarladığım için beni bazı temel konularda da geliştirdiğini düşünüyorum bunun. Düşündükçe ellerim kaşınıyor.
88 senesinin yazında ilkokul çocuğuyken hacılara soğuk su satmıştım. o sene hac yine kurban bayramına rastlamış, hem hava hem memleket oldukça sıcaktı. o dönemde hacılar hacca karayoluyla gidebildiği için bizim memlekete uğrarladı. söylemesi ayıptır peygamberler şehri denilir bizim oraya.
evde buzlu su yapıp hacılara satıyordum. bir içen bir daha içiyordu, su ve bardak temizdi. eve gidip geliyordum ve artık buz yetişmiyordu. annem de isyan etmişti. camiden doldurup satsana evladım dedi. olmaz bunu hacılara yapamam dedim ve bir kaç saatlik su satma macarası sonunda 4000 lira mı ne kazanmıştım. benden başka su satan sümüklü arap kürt çocukları da vardı ama onların suyu caminin çeşmesinden dolduğu için sıcak ve bardakları kirliydi.
iyi paraydı o zaman. bir sürü futbolcu kartı ve misket satın alıp biladerle ciğer kebabı yemiştik.
olm ben marketten sigara alıp üzerine 250000 lira(evet o zamanlar 250000 liralar vardı) koyar satardım. ilk gün 4 milyon lira kazanıp kendime ve mahalledeki arkadaşlara dondorma ziyafeti çektirmiştim. şimdi 4 milyona ancak 2 ekemk bir su alınır o da bimden.
rahmetli dedemin terzi dükkanın da çıraklık yapıyordum. çıraklık dediğme bakmayın sadece ortalığı süpürmek ve istenileni getirip götürmek. yıl 1996 falan olması gerek. özledim seni canım dedem..
semtimizde açılan pazarda * bimden aldığım 0.5 ml si 25 kuruş olan pet şişedeki suları alıp pazarda 50 kuruşa satarak kazanmışımdır. günde 50 den fazla su satardım. 12.5 tl falan kazanırdım bir günde 8 yaşındaki bir çocuğa göre gayet iyi bir para.
14 yaşlarında filandım sanırım, liseye başlayacağım eğitim döneminden önce ki yaz ayıydı. babamın istememesine rağmen, tanıdık bir aile dostunun nalbur dükkanın da çalışarak ilk haftalığım olan, yanlış hatırlamıyorsam 3 tl almıştım. oradan aldığım parayı biriktirip sega almıştım kendime. hey gidi günler hey.