bugün

Lisede bir kızın telefonunu çalıp sattıktan kendime başka telefon almıştım :d
iki tane kahve yaptım ikisini de kendim içtim ve ikisini de kapatıp fal proğramına gönderdim. Ne avara insanım be bu hayatta. Allah ıslah etsin beni.
değişik duygular içerisindeyim. örümcek hislerim bana olumsuz tepkiler yollama başladı son 10 dakikadır. amma velakin deneyip göreceğiz.

not: heyecan var biraz.
Bu ara çok abazayim dikkat ...
Bir arkadaşım yıllar önce "sen hep arzulanacaksın ama hiç talep edilmeyeceksin"e gelen bir şey söylemişti. tabi arkadaşım lacancı değildi o zamanlar, hala da değil. Cümlenin anlamını şimdilerde hissediyorum. Daha doğrusu şimdilerde anlıyorum ne demek istediğini. Çok haklı çıktı. aslında bu cümlesi bir talep istiyordu. Fakat onun haklı oluşur, cız ettiren bir şey. Nasıl davrandığımı bilmiyorum ama insanlara gerçekten onların dışındaymışım hissini verdiğime dair imge yakalıyorum gözlerinde.

Belki Psikanalizin amacı arzunun peşinden gitmektir ama arzunun talebe dökülmediği yerde bir obsesyonelin arzusunu üstlenmemesi, bu obsesyonelin ötekinin arzusuna yıllarca ulaşamamasına ilişkin bir sonuca varıyor maalesef.
Çok kötüyüm. Napıcam bilmiyorum sözlük.
insanların varlığımdan rahatsız olmasından o kadar fazla etkilendim ki kendimden nefret ediyorum artık ve varlığımdan rahatsız oluyorum.
Genel manada ruhsuz bir adamım. Birinin derdini dinlediğimde üzülmüyorum, üzülür gibi de yapamıyorum. Birisi evleneceğim, çocuğum olacak diyince sevinemiyorum. Banane amına koyim bana mı yapıyorsun çocuğu demek geçmiyor değil içimden. Kısacası sahtelikten nefret ediyorum.
karşı cinsle ilişkiler, işyeri hikayeleri ve dertleri, kişinin kendini ısrarla övdüğü konuşmalar geçmeyen bir diyaloga hasret kaldım.

istiyorum ki, bir konu hakkında geyik olur ya da ciddi ciddi olur; ama bir şekilde yukarıdaki maddeler geçmeden konuşabileyim. cidden ben elimden geleni yapıyorum.

herkesin çok derdi var. herkes karakteri hakkında konuşmayı seviyor. işyerinde çok yoruluyor herkes. iş yerinde hep üzerine oynuyorlar herkesin. herkes acaba x ile ilişkisinde y durumunda ne yapmalı?

kendimce yöntem buldum: kısa bir yoklamayla ruh halini öğreniyorum karşı tarafın ve yukarıdaki monotonluklarla karşılaşacağımı hissediyorsam 'görüşürüz tabi ya' döngüsüne alıyorum ilişkimizi. acı olan sonuç şu ki; bir iki kişi dışında kimseyle görüşemiyorum.

hayat da çok uzun. deliremedim de bir türlü. ama bu hayat böyle geçecekse çok sıkıcı. insan biraz daha mantıklı oyun arkadaşları istiyor ama herkes easy bot.
Küçükken,küçük kardeşimi çok kıskandığım için yeni beşiğinde uyumuştum. Herkes onu seviyordu ve beşiğini çok beğenmiştim.
normalde elmayı pek sevmem. ama demin mutfakta miniminnacık bir elma gördüm, aa ne güzel diye iştahla yemeye başladım.
yedim, yedim sonuna geldiğimde beynimden vuruldum resmen.
elma kurtluymuş, kurdun yarısı da yok.
ben şimdi bir daha elma yer miyim?
yemem.
zinhar yemem.

elma kurdu yedim ya, canım çok sıkkın.
öğghk.
Boğazım sanki yırtılmış gibi saçma sapan.
Gün içinde bin kere saçma sapan dedim bırakamıyorum saçma sapan demeyi.
hayatta hiçbir şeye bu geceki kadar lanet etmedim. geldi mi üst üste gelirmiş evet.

uyku gel de unutayım be.
Aşk ilişki konusunda cedric kadar bile tecrübem yok ama akşamdan beri henüz yolun başında bir sözlük yazarına aman öyle yapma aman böyle yapma diye akıl veriyorum umarım o da benim gibi evde kalmaz.
Tanımadığım insanlarla olan ayak üstü sohbet hoşuma gidiyor. (Durak province)

insanların detaylarını bilmek, beni sıkıyor. Insanları tanıdıkça uzaklaşıyorum, evet tuhaf.
schopenhauer felsefe eğitimi almaya ''insanlığın gidişatından hiç memnun değilim, bir şeyler yapmalıyım.'' diyerek karar vermişti, birkaç yüzyıl önce.

filozofu var, peygamberi var, ülke lideri var, ghandisi var, melamisi var...

fakat dünya aynı dünya. suçlu aramaya gerek de yok, kaos yahudilerle falan da başlamadı ki. kan, savaş, öfke, tecavüz insanlık tarihinde hep vardı. öyleyse bize ''olması gereken hal bu değil'' dedirten ne? hayal gücümüz mü? vicdanımız mı? platon idealarını nasıl oluşturuyordu? oysa her sarhoşun kendine göre bir ütopyası vardır.
neyse, ne demek istediğimi bilmeden yazmaya başladığım için lafı yunus emre'nin sigorta niteliğinde bir sözüyle bitiriyorum.

derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur. iyi geceler.
Aylardır işsizim yarın bir yerle üçüncü görüşmemi yapacagım cuma bir yerle ikinci görüşmemi yapacağım. Olmadı olmadı ikisi de aynı anda olursa çok gülerim. Doğum günüm geliyor böyle bir içim buruk. Şımarıklık yapıp hediye listesi falan da hazırladım ama herkese çok kırgınım. Ojelerimi istediğim renk olsun diye Allah katına kadar çıkardım bir saattir kurumuyor. Bütün sosyal medyayı ezberledim. Hayırlısı olsun bakalım. Cuma gününe Türkçe bile üzerine konuşamayacağım bir konuda ingilizce sunum hazırlamam bekleniyor. Artık yoruldum yâ olsun birisi olan da hayırlı olsun amin.
çok farklı düşünceler ile geldiğim yeni okulumda büyük hayal kırıklıkları yaşıyorum be sözlük. gece kampüste yürüyüşe çıkıyorum mesela, el ele tutuşup mutlu mutlu gezen çiftler görüyorum, buruluyor içim. neden buradasın diyorum kendime. ne yapıyorsun? bir insan ile olmak bana o kadar uzak geliyor ki bunca şeyden sonra. bizi bu hale getirenler utansın.
Sevilmek istiyorum. Hem de bir köpek yavrusu gibi sevilmek istiyorum.
kalbimi eritiyor ama hak ettiğini veremiyorum bir türlü.
görsel
Bundan istiyorum, çok şey mi istiyorum yaa.
bugün tartıldım ve 95 kiloya düştüğümü gördüm yaptığım egzersizlerin ve nefsimi köreltmenin faydalarını gördüm çok şükür. tanrıma ne kadar şükretsem az.. askere gidene kadar 5 kilo daha verip en azından biraz daha rahat bir askerlik yapmayı umuyorum bedenen..
yalnız kaldım. onca insanın içinde hem de. gerek bakışlar gerek sözler benim odama duvar oldular. öylece aralarında kalakaldım. seslensem de bir ben duyuyorum sesimi. ya da bi tek duvara bakıyorum. duvar da bana bakıyor ama beni görmüyor. anlamıyor. ben onu anlıyorum ve ona duvar diyorum. sert, ruhsuz ve boş..
onlarca rakı şişesi gelip geçti insanların masalarından. litrelerce gözyaşıyla sulandı toz kalkmasın diye gönül kapılarının önü. ama yeşil ışık yanınca herkes kendi yönüne gitti. akılda kalan tek durunca yavaş geçen çileli anlar oldu.
hiç iyi değilim. daha ne söyleyeyim?
hangi birini itiraf etsem bilemedim.
Bebekliğimden beri ağlanıp gülünebilecek nerdeyse her sebepten ağladım ve güldüm. Bir ara bağırdım. Kan gibi aktı sesim. Sonra bu duygular arası sınırlar saydamlaştı. Hissettiklerimi bakan göremedi. Gören de hiç anlayamadı. Anlayan olur mu, aranmakla bulunur mu bilmem. Sadece arayan bulur derler, bilirim. Aksi takdirde bir piyango olurdu. Şanşlı bir insan olup olmadığım mukayesini kendimde yapamamam ne kadar normal bilmiyorum. Kendim hakkında hiç bir zaman kesin hükümlere sahip olamadım. Hiç en'lerim olmadı. Mesela seviyorum dedim sadece. Ne kadar diye sormayın. Boyutlandırmaya gerek olmayan duygular bunlar. Sarsın bedenimizi ve evrenimizi.