bugün

belki de doğmadan önce fikrim sorulsaydı kadın olmak istemeyecektim. keşke bir deneme sürümü falan olsaydı da tercih yapabilseydik.
bazı insanlar neden kendi beynini kullamayıp başkalarının aklıyla hareket ediyor anlamıyorum .
ben nasıl giriş yapılır bilmem, konuşurken selam bile vermem, direkt konuya girerim. Sonuçta, konuşmanın başlangıcının ne olduğu belli değil mi? zaman kaybına ne gerek var yahu? hoş, bu bahsettiklerim de resmen büyük zaman kayıpları, ama ben yine de boş boş konuşmaya devam ediyorum. ben kim miyim? boş olduğunu söylediği bir eylemi itinayla ve inatla gerçekleştiren boş işlerin boş adamı. bazılarına göre tanrı, bazılarına göre yok, bazılarına göre suçlu, bazılarına göre vasıfsız bir yaratık. fakat 1 kişiye göre "aşk" kavramının ta kendisi.

benim itirafım, bana "aşk" diyen ruhun ait olduğu bedenin üstüme örttüğü yalnızlık örtüsü ile ilgili. hah, tahmin ettin bile değil mi? bana "aşk" diyen kadın yok. aklına gelip gelmediğim hakkında bir fikrim de yok. biliyorum, bana ulaşmaya fırsatı yok. bazı bazı yok oluyorum, haberi yok. ankara gibi bir şehrin lanet yazında bedenimden ayrılma isteğiyle yanıp tutuşan ruhum üşüyor, varlığı yok. hayallerimde onunla birlikte uçup uçup gittiğim yerlerin sonu yok. içimde her an büyüyen özlem alevini söndürecek olan yürek yok. benim sevdam yok. var olma sebebim yok. nefesim yok. yolum yok. huzurum yok. hedefim yok. artık ruhum yok. hevesim, çabam yok. benliğim yok. her şeyden öte, "o" yok. işin boktan kısmı, "o" hep yok. varken bile yok. yokken zaten yok. ulan, "o" yok... nedense "o" yok...

gitmek istedim ben. yok olmak istedim. bi' başkası olmak, belki de tekrardan doğmak istedim ben. "gitmiyorsun" dedi. Sebebini sordum. "gidemezsin" dedi. gitmek istedim yine de, uzaklaşmak istedim. adımın sonuna eklediği 1. tekil şahıs iyelik eki ile yok etti hevesimi. ben, 22 yıllık hayatımda adımı hiç bu kadar güzel duymamıştım. haklı da çıktı ama, ilginç kız valla. gidemedim ben. parmak uçlarından öpmüştüm ben onu, nasıl gidebilirdim ki zaten? nasıl bütün sevdamı geride bırakabilirdim ki ölmeden? bütün duyguları, hayalleri nasıl yok sayabilirdim ki? nasıl mahvolabilirdim? haklıydı... gidemedim...

kafam allak bullak. hayatın ne kadar zor olduğunu, gözlerimdeki morluğu, suçlusunun kim olduğunu, hayallerimin zift oluşunu, yokluğunun bana zehir oluşunu... halbuki, çok da bir şey istememiştim ben. çocuğu soyunu soyumdan alsaydı, ya da ne bileyim, bir şömine başında parmak uçlarımla tuttuğum ellerin sahibi olsaydı... cümleler boğazımda düğümleniyor, tamamlayamıyorum resmen. yokluğunun acısı gırtlağımdan yapışıyor, nefesimi kesiyor, boğazımda bırakıyor cümlelerimi, nokta bile koyamıyorum sonlarına.

her gözümü kapattığımda kapaklarımın ardında canlanan mutluluk portreleri, yerlerini "o" karakterin yokluğu ile dolu sahnelere bıraktı. bu ne kadar acı bir şeymiş böyle yahu? neden her kadın gider? ne hakkınız var ulan gitmeye? hayaller kurdurup mutlu ettikten sonra ne zamandan beri gitme hakkını kendinizde görür oldunuz? ya ben o mutluluğa vurulmuşsam? z gibi bir ölümün eşiğinden tutup çektikten sonra neden saçma bahanelerle gider ki insanlar? ben bir daha sevemeyeceğimi düşünürken beni haksız çıkaran bir kadının nasıl gitme hakkı olabilir yahu? anlamıyorum ben. düşündükçe kafatasım çatlayacakmış gibi hissediyorum. sanki göğüs kafesim yırtılacak da kalbim gözlerini kapatıp kendisini boşluğa bırakacakmış gibi. sizin de tavsiyenizi sikeyim, "bir başkası" ne ya? ben "bir başkası" istiyorum dedim mi hiç? demedim! ben sadece "o"nu istiyorum, ben hep "o"nu istiyorum, ben bi' "o"nu istiyorum...

kadınlar hep mi böyle ulan? sevdirip, sevip gitmek... çocukluğumu arıyor gözlerim şimdi. benim bildiğim tek ayrılık gece olunca en değerli arkadaşımın yanından alınıp eve götürülmekti. kollarımdan tutulur çekilirdim, merdivenlerden ağlatıla ağlatıla sürüklenirdim... aslında, şöyle bir düşündüm de, siktiğimin ayrılığı o zamanlar bile acıymış. bir insanın sevdiği ruhtan uzak kalması nasıl bir yaradır?

cennetin köşesinden insanları izleyeyim derken yanlışlıkla ayağı kayıp da düşmüş olan, can çekişen et ve yağdan başka bir şeyden oluşmayan resmen omurgasız bir bedenin içinde en büyük mapus cezasına çarptırılmış harabe bir ruhu özgür kılan kanatları parçalanmış hüzünlü bir meleğin yaşattığı, yolculuğunun henüz başında sürüsünü kaybetmiş henüz uçmayı yakın zamanda öğrenmiş minik bir deniz kırlangıcının yaşadığı unutulmuşluk ve yalnızlık acısını, insan bedeninin en küçük parçacıkları olan hücrelerin organellerinin evrenin sonsuz zamandaki büyüklüğü ile kıyaslanışı kadar bir oranda yok eden özlem acısı, ortalama 5 dakika süren ve geçen her saniyede bedenin her zerresinin parça parça kabardığı, sıkılaştığı hissedilen yanarak ölüm acısını bile aratmıyor. biri sıksa ya kafama? yoksa yokluğunun yokluğunda yoklaşacağım...
Yıllarca sevdiğim kişi, yıllardır hedefim olan üniversiteyi kazanmış. Gözüme uyku girmiyor sevinçten. Bak bana hatırlatın, 2-3 yıl sonra editleyecem bunu. Kazandım o üniversiteyi diye.
Bedeninizi yıkayıp beyaz bir bezle saracaklar. Daha sonra yerin iki üç metre altında sizin için özel olarak hazırlanmış çukura koyacaklar. Sevdikleriniz ve yakın akrabalarınız dua etmek ve ağlamak üzere baş ucunuzda bekliyor olacak. imam son duasını edip yakınlarınıza baş sağlığı diledikten sonra, herkes siktir olup gidecek.

Sizi orada öylece bırakacaklar. Artık ayda yılda ya da bayramlarda uğramak üzere ziyaretinize gelecekler.

Bir müddet sonra bedeninizdeki su çekilmeye başlayacak. Su çekildiğinden dolayı saçlarınız ve vücudunuzda bulunan kıllar daha da meydana çıkacak. Noluyo amk demeye bile fırsat kalmadan her türlü böcek ve karınca sizi çoktan tüketmeye başlayacak.

Yıllar sonra sadece kemikten ibaret bir hale geleceksiniz. Ama önemli değil zaten bir ölüsünüz.

Ev kirası, su, elektrik, doğalgaz ya da kredi borçları gibi size sıkıntı veren şeyler olmayacak. Artık tam anlamıyla hayatınız boyunca olamadığınız kadar doğanın parçası haline geleceksiniz.

Şu anda içinde bulunduğunuz sikindirik durumun, ölüm gibi bir hakikat karşısında ne derece düşünmeye değer olduğunu fark edin diye yazdım bunları.

Hayatı öfke, hırs ya da sıradan şeylere üzülerek yaşamanın ne kadar yersiz olduğunu anlayabilesiniz diye.

Olmak istediğiniz yerde, olmak istediğiniz kişiyle olabilesiniz diye.

Yapmak istediğiniz fakat her seferinde ertelediğiniz şeyleri daha fazla ertelemeyin diye.
Sen nasıl gidiyorsun hep merak etmişimdir.
itiraf ediyorum; un yiyorum. Kendi kendime odada sürekli yürüyorum. Bir de insanlarla hep gülerek konuşuyorum. Haddinden fazla gülüyorum. Ama aslında çok mutsuzum, hayatım hep numara, takıntılarımı saklamakla geçti. Bir de herkesten sakladığım ara sıra kriz gibi gelen el ayak titremelerim var. Sanırım ruh hastasıyım sözlük.
Hayatımı nasıl düzelteceğimi bilmiyorum.
Bazen etrafımdakiler benimle biraz oturup konuşunca çok akıllısın diyor. ben çok akıllı değil çok zeki olmak isterdim. Ama ortalama veya ortalama altı zekaya sahibim bence.
okumayı yeni öğrenen küçük çocuklara ingilizce metinler gösterip kıvrandırırken '' aa sen öğrenememişsin ama'' diye sadistlikler yapıyorum bazen.
yapılacaklar listem vardı, uzun zamandır bakmıyordum. şimdi tekrar baktım da böyle içimde bir heves bir istek bir mutluluk anlatamam.. hatta farkında olmadan bi maddesinin yarısını yapmışım bile. bi kaç tane daha ekledim.

bir de sanırım uzun zamandır ilk defa bi halta yarayacak bir şeyler yapacağım. umarım yapabilirim. yapmak için elimden geleni yapacağım.
Gerçekten delirdim.
biri 19 diğeri 21 yaşında olmak üzere 2 kız kardeşim var. daha önce iphone 5 imi küçük kardeşime vermiştim 2 yıl oldu tam. ve dün üniversiteyi kazandı.

kazanacağını aslında adım gibi biliyordum. 1 hafta önce onu elindeki 5 i satmaya ikna ettim. sana daha iyisini alırım bir gün falan ayağına telefonunu aldım. benim de 800 kadar birikmişim vardı ve fakirliğe alışmış biri olarak bu parayı yapabileceğim birşey de yoktu.

dün sabah iphone 5 i aldım üstüne 800 tl koydum ve bir tane samsung galaxy s6 edge plus aldım. bende de iphone 5s vardı.

daha önce küçük kardeşime telefonumu verdiğim için büyük kardeşimin alınmasına izin vermedim.

kendi iphone 5s imi büyük kardeşime yeni s6 edge plus ı da üniversiteyi kazanan küçük kardeşime verdim. abi olmak güzel birşey ve bu yaptığımdan sonra mutlu oldum. çünkü mutlu olmaya ihtiyacım var ve bunu bir nebze olsun başardım.
birkaç ay önce hiç bilmediğim bir işe giriştim. bugünse hiç deneyimlemediğim bir bölümdeyim.
tüm ofise "cool" görünmeye çalışsam da heyecandan başım ağrıyor.
umarım her şeyin altından kalkarım.
çok heyecanlıyım.
Fazla değer verdiğimi hissettirince tepeme çıkan gerizekalilar en sonunda siktiri çekicem hepiniz göreceksiniz.
merhaba arkadaşlar, bugün yine sözlüğe veda etmiştim.

(bkz: istasyon insanının sözlüğe vedası/#37448441)

''dalga mı geçiyorsun lan sen bizimle pezevenk?'' falan demeyin lütfen. öyle bir şey haddime değildir. birkaç gün önceki itirafımda biraz mal olduğumu belirtmiştim. sıkıntılıyım yani, anlayışınıza sığınıyorum.

onun dışında bugün de bir itiraf girelim ki format yerini bulsun:

şayet işin hukuki boyutu olmasaydı buradaki birçok yazar için münasip yerini sinkaf edeyim şeklinde başlık açardım.
yaklaşık bir kaç gündür bir x kadınıyla tanıştım. çok havalı konuşuyor ama hatun beni alev alev yakıyor. itiraf ediyorum ki; ben bu hatuna acayip vuruldum. böyle benim gibi karı kız işlerini umursamayan birinde bile gün içerisinde 24 saatin hemen hemen her saatinde aklına gelen bir hatun olmuş oldu. yani acayip bir duygu ve her dakikasını yaşamak mutluluk veriyor.
Bana zamanın kıymetini bildiren kadın...
Güven cinayete kurban giderse, kuşku geriye kalan her şeyi yer bitirir.
Beni bekleyen sondan korkmama rağmen, üzerine koşuyorum.
Ulan bi haftadır yemeyip icmeyip hayvan hastanelerinde başında bekledigim kopegim bugun iyileşti. Ve ilk hamlesi bana çiftleşme hareketi yapmak oldu. Teşekkürün bu mu olacaktı. Cidden bu gecenin ozeti besle yetimi.
son 1 yıldır hayatımın en zor yılıydı ama bu akşam bitti, tersine döndü çok şükür.
her şeyi bildiğini iddia eden insanlardan uzak durmak gerçekten insanı on yaş gençleştiriyormuş denilesi itiraflardır.
ablama, evime, varken sevgilimin evine falan geldiğimde kapıyı hala böyle belirli bi ritimle çalıyorum, hani korna çalarken falan da yapıyorsunuz ya, dıt dırı dıtdıt dıtdıt gibi işte.. eskiden kalma bir alışkanlık sanırım..
8 aydır kız arkadaşım yok, kara bulutlar üzerimde.