bugün

Bim'in yeni reklamını izledim. Adamlar çok samimi reklam yapmış. Bim'e gidesim geldi.

Açık olsa gidip 1 paket muzlu centro gofret alıcaktım.
Yarına kısmetse.
(#35769889) bu uzun uzun kendime yandığım yazı ile bağlantılı olma ihtimali çok yüksek, zira herhangi bir şekilde geçen, eksilen, düzelen bir parçam olmadı. bu yazı boyunca da, tema müziği olarak, aşağıda belirteceğim şarkıyı açıp dinleyebilirsiniz. kendisinden uzun uzun bahsetmek isterdim, fakat ilk önce biraz çalsın, kelimelere dökeceğim duygularıma melodi olsun kulaklara.

https://www.youtube.com/watch?v=WXnWfx6bIVE

eğer olur da, link bozulursa, bazen oluyor ya hani, o şekilde:

https://youtu.be/WXnWfx6bIVE

başımı her yastığa koyup gözlerimi kapatmaya çalıştığımda, istemsiz olarak, cidden istemsiz olarak, size açtırmış olduğum şarkının en derin notaları geçiyor, zihnimin en renkli köşesinde de, en karanlık çukurunda da. sahip olduğum duyguların, sevgi yoksunu büyüdüğünden midir, bilinmez, inatla aşık olduğu kolların sıcaklığını arayan kalbimin o huzur ihtiyacının aşırı eksik kaldığı ruh çağlarımda, ufak tefek hayaller ile mutlu olmaya çalışıyorum. fakat, hiçbiri bir, "hayal" olmaktan öteye geçemiyor. hep beynimin kalbimi kandırıp gözyaşlarını sildiği serap olarak kalıyor zihnimde.

sarılmak istiyorum mesela... sık sık dile getiriyorum bunu, farkındayım, ama sarılmak istiyorum ulan, yalan mı söyleyeyim? çok sarılmak istiyorum... beni saran şefkat dolu kolların arasında kalmış olan göğsün kafesinden içeri sızıp, orada en derin duygularımı yaşamak, paylaşmak istiyorum. öyle bir sarılmak istiyorum ki, yok olmak istiyorum. mahvolmak istiyorum, ama kederden değil, huzurdan. bir huzurun insanı mahvetme ihtimali var mıdır ki? bilmem, belki. yoksa bile ilk olmak istiyorum. gözlerden uzak veya herkesin burnunun dibinde, hiç fark etmez. sarılmaktan neden utansın bi' insan yahu? sevgiden neden utansın? her ruha sahip bedenin cayır cayır yandığı özlem değil mi huzurun bedene kattığı o kış ayazını kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp kaçmasına sebep olan sıcaklık?

öpmek istiyorum mesela... minik minik, "aşk" kokulu dudakların arasında kaybolmak istiyorum. çok uzun süredir istediği oyuncağa sahip olan bir çocuğun mutluluğu ile ne yapacağını şaşırması gibi, bir alt, bir üst, bir köşe, ne bileyim yahu, kendimden geçercesine, kaybolur gibi, o ruhun sahibine olan sevdam gibi, o en masum duyguların da ortaya çıktığı anı, o gözlere göstere göstere yaşamak istiyorum. öpmek istiyorum... nerede, ne zaman, ne şartlarda, nasıl olursa olsun, çekinmeden, utanmadan, sarılıp öpmek istiyorum...

koklamak istiyorum mesela... dalga geçmiyorum yahu, ne dalga geçeceğim? kaç kişi sevdanın buram buram cennet kokan sıcaklığını ciğerlerine doldurup tebessüm etmeyi başardı? sırf sen geleceksin diye, sırf sen aralarına sokulup nefes alacaksın diye, o sabah özenle temizlenip taranmış, mis gibi sevda kokulu saç tanelerinin arasına, kadersizliğinin getirdiği zalim fakirlikten dolayı günlerce aç ve susuz kalmış, evsiz kalmış, muhtaç kalmış bir kalbe uzatılan, o işe yıllarını vermiş, tertemiz yürekli, yaptığı işe kalbini katan aşçının ellerinden taze çıkmış sıcak sıcak bir yemeğin tabağına özlem ile uzanan masum burnun, o sıcacık kokuları derin derin çekişi gibi, gözlerin kapatılıp da saçların sevgiye muhtaç suratla oraya, buraya dağıtılarak sokulup, saçlar arasında kaybolan suratın tanecik gözyaşlarını damlata damlata çektiği nefeslerin huzurunu verebilecek çok fazla bir şey yok ki. her gece, her sabah, her öğlen, her an, her fırsatta o kokuyla doldurmak istiyorum ciğerlerimi. tekrar canlanmak istiyorum ulan, ne var bunda?

sevişmek istiyorum mesela... evet, sapığım. küfürler etmen ve bu doğal isteği hor görmen geçtiyse, devam edelim. bir sevdaya sarılan, bir sevdayı öpen, bir sevdayı o olmadan yaşayamayacakmış gibi ciğerlerine doldurarak koklayan bedenin içine hapsolmuş ruhun en içten ve sıcak isteği değil midir sevişmek? her zaman söylerim, biz insanlar, diğer tüm canlılar gibi üremek için geldik bu dünyaya, dini ve diğer amaçların dışında. bu bir içgüdüdür. her beden buna muhtaçtır, bunu yapar, bunu arar, bunu sorar. kimse aksini iddia etmesin, lütfen. bizi diğer canlılardan farklı kılan şey, beynimizin ve duygularımızın daha güçlü ve ön planda olması. öyle kuru kuru bir sevişmek değil bu yani. o kolların arasında kalmış sanat eserlerini çöp kılan çıplak şaheser kadın bedeninde bulunan her hücreyi, her noktayı, her zerreyi dudaklarla okşamak, sanki her seferinde ruhundan bir parça koparır gibi öpmek, oda sıcaklığını yükselten alevlerine dokunmak istiyorum. o "aşk" kavramının fışkırdığı beden ile, sabahlara kadar gecenin en duygu ve aşk dolu sevişmesini gerçekleştirmek istiyorum.

öyle herkesle değil yahu. herkesle olsa ne anlamı kalırdı bu duyguların? orospu olan bir kalbin ne değeri kalır ki, eğer bu hissiyatı her bedende ararsa insan? koca bir hiç! "aşk" kavramı, "sevda" kavramı her ruhta karşılaşılan olgular değil. ben, sol yanımda bulunan yıkık gecekondunun düşmüş taşlarını tekrar yere kaldıracak, ömür boyu bana sahip olacak kadının kollarında kaybolmak istiyorum. çirkinim lan. kabul. bu da kabul, cidden. özel olarak isteyenler için de gösterebilirim hatta, insanın gözlerini kanatacak suratımın halini. yalan borcum yok, sonuçta. n'apim? çirkinim işte. güzelleşmek de istemiyorum. buram buram sevda kokan kolların arasında güzel olmak istiyorum. "seni seviyorum..." diye içeriden çırpınan kalbin benim için uğraşmasını istiyorum. kaybolan hevesimi tekrar yerine getirsin istiyorum.

sıkıldım amına koyayım gülümsemekten. yani, öyle değil. mutlu olmadan gülümsemekten. yıllarca katlandım, bunaldım. neden gerçekten gülümseyemiyorum ki? neden gülümsediğimde minik dişlerimi gösterecek kadar sırıtamıyorum içimden gele gele? hakkım mı değil? ne eksik bıraktım ki? sevemedim mi? çok güzel sevdim bence... ben sevdanın her daim elimi fiziksel olarak tutmasını da istemiyorum ki. orada olsun, yeter ulan bu bana. sevsin beni. benim kalbim balık. hayalperest biriyim ben. zaten, hayallerim olmasa bugüne kadar nasıl nefes alırdım hiç bilmiyorum. seven bir insan için kelimelerde hissedilen mutluluk bile nirvanadır. neden bu insanlar bunu anlamıyor? vay efendim, "benden 30 km uzakta, günlük buluşamıyoruz, ayrıldım.", vay efendim, "ülkenin öbür ucunda, hiç görüşemedik, ayrıldım."... şaka mısınız siz yahu? sevmek için illa dokunmak mı gerekli, her an, her saniye? sevgi ten mi ister? karşındaki insanın bedenini mi sever ki insan, dokunmak ister? asıl "aşk" ruhta gizli. bir insanın ruhunu, kalbini, karakterini seven insanlar gerçekten aşıktır o kalbe. o an görüşemiyorsunuz bazı sebeplerden dolayı diye terk etmek nedir? elbet gelir, gidersin, dokunursun, okşarsın, seversin, öpersin, koklarsın... seven bir kalp, o duyguların tamamına her gece, hiç dokunmamış bile olsa şahitlik edebilir, o duyguları bi' kez bile olsa hissetmişse zirvesini delip geçebilir. basitleştirmeyin sevdaları bu kadar kolayca. insanlar, daha önceleri aylarca bile haber alamazlarmış sevdalarından, ama hep başarmışlar, başaramayanlar da olmuş tabii, ama sevmişler işte, anladın mı?

bak, konu benden saptı, nerelere geldi... yine sol tarafımın alevleri başka kalplere de kaydı... öyle işte ya, sevmek istiyorum ben, sevdanın kalbinde sevilmek. ne olursa olsun, aldatmak gibi istisnai birkaç durum dışında sarılmak, çabalamak, mutlu olmak istiyorum. her ruhun içten içe aradığı sevgiyi istiyorum, açık ve net bir şekilde. önceki yazımın sonu ile bitirmek istiyorum... ben uzattıkça uzatacağım galiba bu yazıyı. en başlarda, "ne yazıp nasıl anlatacağım ki ben kendimi?" diye düşünürken, hızlanmaya başladı kalemim. biliyorum, birçoğunuz okumayacak. önemli değil yahu, biraz olsun anlayan olsa yeterli bana... her neyse, sonunu getirip susayım, şimdilik. yine yazacağım. yine karalayacağım... ama bu gecelik bu kadarla kalsın, yoksa sol tarafımda sıkışan kalp, kendini kaybedecek. o müziği de anlatacağım, sözüm söz...

"ben, yanar yanar ölürüm. kül olurum. her seferinde daha da zerreleşir kül tanelerim... ama, anka kuşu benim kalbim. o küllerin en soğuk kısmından bir anda öyle bir parlarım, öyle bir canlanırım ki şaşarsın. anka kuşuyum ben. yüceliğimden büyülenirsin. canım yanar, ya da ne bileyim, yanıyor diye acıma bana, benim kalbim hep alev alev. anka kuşuyum ben. panda kıvamında olanından. anladın mı sate? iyi oku buraları..."
Ben kötü insan olarak anılmaktan korkan biriyim. Ama arkamdan ölümüne kötü bir insanmışım gibi konuşanlar var. Ben bunları gördükçe duydukça gözlerim doluyor. Ne yaptım ben bu insanlara iyilikten başka bilmiyorum. Tek dertleri artık onlara iyilik yapmamamsa evet haklılar. Artık yapmıyorum çünkü artık hayatımda değiller. Haketmedikleri için çıkarıldıkları hayatı kötülemeye başladılar. Neden çıkarıldım acaba ben bu hayattan diye düşünmeden, kendilerini sorgulamadan, kendilerinde en ufak bir hata bile görmeden arkamdan konuştular. Niye? Çünkü ben artık o insanların arkalarını toplayan, onları adam eden iyilik meleği değildim. Tek suçum bütün hayatım boyunca onlara iyilik yapmaya devam etmememdir. Başka da bi suçum yok. Bir de bana beddua ettiklerini duydum. Ben bütün olanlara rağmen o insanlara hakkımı helal etmişken asıl hak sahibi olan bana haklarını helal etmiyorlarmış. Neyse ki daha fazla yüzsüzleşemezlerdi. Ailem dışında hayatıma giren bütün insanlar bana nankörlük etmiş. Bunu da öğrenmiş olduk.
mutluluğumun birkaç ilaca bağlı olması beni çok üzüyor. her bıraktığımda bunu yüzüme vurması gerçekten kahredici.
Ailemin tepki göstermeyeceğini bilsem okulu bırakırım ama bırakamıyorum. Yarın ikinci dönemki dersler başlıyor. Huzursuzum, fazlasıyla.
hepinizden tiksiniyorum.
kadıköy sahne'de yanımdaki kişi kuzenimdi.
senin yanındaki ise kuzenin değildi, biliyorum.
**
bi an gülümsedik hani, bi tek o an güzeldi.
yola hayallerle devam.
aslinda yazacak çok şey var da neyse..
Arkadaşlar edinarcoin ilgileneler varda yardımcı olabilirim güzel bir kazancı var.
sevmeyin ulan vallahi sevmeyin. hep sevdik de ne oldu ki. çok sevdik ne geçti elimize. eskisi gibi sevmiyorum dediler, vazgeçtim dediler. zamanında peşimizden koşanların kölesi olduk şimdi iyi mi. sevmeyin arkadaşlar sevmeyin. hiçbir kadını kulu kölesi olacak kadar sevmeyin. evlenince seversiniz ulan. çocuklarınızı seveceğiniz gibi seversiniz, annenizi babanızı sevdiğiniz gibi seversiniz. üç günlük heveslerle kalbinizi kıranları sevmeyin. sonra ölüyorsunuz, yaşamıyorsunuz. bitki gibi oluyorsunuz ulan.

ölü gibi yaşamak neymiş ilk defa anladım. gündüz bir saniye bile aklından çıkmayan insan gece rüyalarına da giriyormuş, kurtulamıyormuşsun. aylardır geçmiyormuş, acı çekiyormuşsun. ölüp ölüp diriliyormuşsun. anladım. yaşadım. biliyorum. biz ayrılmayız çok seviyoruz da demeyin. senin için ölürüm diyen, gözlerimde senden başkasını görüyor musun diyen bile artık değiştim deyip kurtulabiliyor, silebiliyor her şeyi. siz de ölüyorsunuz öylece, geberiyorsunuz. sinirinizi başkalarından çıkarmak istiyorsunuz. kırıp dökmek istiyorsunuz, en önemlisi de artık yaşamak istiyorsunuz. unutamadıkça da yaşayamıyorsunuz. günleriniz, aylarınız, belki de yıllarınız geçiyor. öyle bağlanmışsınız işte. bu aq yerinde çift olabileceğiniz milyonlarca insan varken bir tek o olsun istiyorsunuz. sizi bir tek o sevsin istiyorsunuz. başkası olmasın istiyorsunuz. kendinize küfrediyorsunuz sonra. nasıl böyle oldum diye. ben böyle bir insan mıydım diye. aklınız mantığınız kabul etmiyor bunları ama biliyoruz ki mantıkla yapılacak şeyler değil bunlar. belki de psikolojik. belki de soktuğumun beyni bize oyun oynuyor. bunu bilseniz de engelleyemiyorsunuz kendinizi.
geberiyorsunuz işte öyle günden güne..
çok özlüyorum atam seni. biliyorum istediğin gibi bir nesil değiliz. hala senin gibi birinin gelmesini bekliyoruz. Oysa sen demiştin seni beklememiz gerektiğini. Ama kimseden alamıyoruz ki o cesareti atam, ne yapmamız gerekiyor, nerden başlamamız gerekiyor, ne uğruna yapacağız bilemiyoruz ki?

seni saygı ve özlemle anıyoruz.
Sevmek diye bir şey varmış, sevmek diye bir şey yokmuş.
Büyük bir ihtimalle uzun olduğu için okunmayacak olan itiraftır olsun hiç olmazsa paylaşmış olurum, neyse.

Şimdiye kadar hiç kimseye söylemediğim itiraftır aslında itiraf sayılmayabilir, neden anlatmadım derseniz yaşadığım şeyin anlam ve önemi bana göre fazla olduğu için anlatamadım yani o havayı yakalayacak bir ortamım olmadı bide karşı tarafa olan saygımdan anlatamadım, aslında denedim anlatmak istedim olmadı.

Askere gitmeden önce yani onsekiz ondokuz yaşlarında şimdi de yakışıklıyım tabi ama o zamanlar bir bakan bidaha bakardı yani eli yüzü düzgün biriydim, bir senedir birlikte olduğum bi kız arkadaşım vardı, herşey çok güzeldi günlerden bir gün bi mesaj geldi bana o zamanlar 3210 kullanıyorum son model telefon gelen mesajı hiç unutmam aynen şu şekildeydi "ben..........bu mesajı yazmam uygun oldu mu bilmiyorum ama mutlaka söylemem gerekiyor seninle tanışmak istiyorum" mesaja cevap vermedim aradan iki gün geçti, sonra aynı kişiden bir mesaj daha geldi "yağmurda bekleyen bir bayanı almamak kabalık olur" tam o sırada işten çıkmış arabama doğru gidiyordum.

Yağmur yağıyordu arabanın üç metre kadar yanında birisi bekliyordu, arabaya doğru gittim merhaba dedi karşılık verdim, mesajıma cevap vermedin dedi, arkadaşın biri işletiyor heralde diye düşünmüştüm dedim, şimdi ne düşünüyorsun dedi, biyerde oturup kahve içebiliriz dedim, arabaya davet ettim yola çıktık.

Yolda yüzüne baktım, özgüvenine hayran kaldım dedim, aslında çok heyecanlıyım ne söyleyeceğimi bilmiyorum dedi, benim sana söyleyeceğim şeyler olabilir dedim. Yolda giderken aslında güzel kız diye düşündüm, kafeye geldik, oturduk kahve söyledik, bana senden hoşlandım numaranı bi arkadaştan aldım uzun süredir takip ediyordum dedi, eğer dediğin gibiyse kız arkadaşımın olduğunu biliyor olmalısın dedim, evet biliyorum dedi, neden peki böyle bişey yapmaya karar verdin dedim, mutlaka söylemem gerekiyordu dedi, çok güzelsin her erkeğin arkadaş olmak isteyeceği birisin ama ben sana bu içtiğimiz kahve dışında hiçbişey veremem, olsun rekabetçi biriyim dedi, hayır doğru değil dedim kalktım, o da kalktı iki adım attım yanından geçerken elime dokundu, lütfen biraz daha oturalım dedi, oturdum, bu anın ilk ve son olduğunu biliyorum dedi gözleri doldu ama güçlü durmaya çalışıyordu, ben başımı öne eğdim ağlamaya başladı, ne yapacağımı bilemedim yanına oturdum, yüzüne baktım, bu günü hiç unutmuycam çok güzeldi teşekkür ederim dedim, yaklaştı bana iyice bir an gözlerinin içinde kayboldum dudaklarına çok küçük bi öpücük kondurdum, doğru değil dedim, çok teşekkür ederim bende bu günü unutamam dedi, kalktı inşallah hayatta mutlu olursun dedi gitti, bidaha da hiç karşılaşmadım.

Gece gece duygulandım lan, inşallah mutludur şimdi aradan çok zaman geçti.
görsel

Geçenlerde içtiğim kahve bile benden mutlu arkadaş ya. Ben niye böyle acı çekiyorum?
çıkıp sokağın ortasında bağırmak istiyorum:

çile misin dert mi gam mı keder mi?
üzerime doğru gelip durmayın
yaşam kavgası mı kader misiniz?
beni yerden yere vurup durmayın.
"loving you made a man of me." diye bir şarkı sözü var. Gary allan, man of me adlı şarkısında söylüyor. 5 sene önce dinlediğimde anlamamıştım. Ne alaka yani? Bir kadını seviyorsun ve onu sevmek seni bu kadar değiştiriyor. O kadın bir şey yapmasa da sen değişiyorsun.

Bugün bu lafı anlıyorum, cidden anlıyorum. Onu düşündükçe kendimi bile daha iyi tanımaya başladım. Bir insanı sevmek önce sizde değişikliğe neden oluyormuş meğer. Tabii burada onun istediği kişiye dönüşmekten bahsetmiyorumm. Olmanız gereken, özünüzdeki kişiden bahsediyorum. Kendinizi tanımaktan bahsediyorum.
Elektrik süpürgesi sesinde uyumayı seviyorum.
canım çok sıkılıyor.
okunsun diye aynı entry i farklı başlıklar altına girdim. Bu yaptığımın hoş olmadığını kabul ediyorum.
Kendimi bildim bileli kendimden nefret ettim.
kankalarımla yatmak çok hoşuma gidiyor.
onunla yollarımı ayıralı yarın 1 ay olacak. çok çabalamama rağmen, adeta gökyüzünden yıldızları yağdırmama rağmen hiçbir şekilde bir duygu, sevgi kırıntısı, merhamet hissi uyandıramadığım ama yakın bir zaman öncesine kadar deliler gibi sevdiğim; ruhum, ömrüm, nefesim dediğim, bütün yalanlarına ve gaddarlığına sırf sevdiğim için katlandığım adamı içimden kanata kanata kazıdım. içimde kırgınlıktan ziyade öfke var. hınç var. demek ki sevgim bitmiş. eskiden olsa kırmaya kıyamazdım, şimdi bir yerde görsem suratına haykırırım bana yaşattığı acıları. ya da belki onu bile yapmam, gözlerimle ve mimiklerimle konuşmayı çok iyi beceririm. belki yüzüne bile bakmam. bilemiyorum.

az önce sertab erener'in bir şarkısını dinleyerek en cilveli halimle dans ediyordum kuzenimle. sonra bugün ayın 20'si olduğunu hatırladım nedense. birden durdum. vay be, ne çabuk 1 ay oldu dedim. öfkemi de unutacağım bir gün. acıyı bu kadar kısa sürede üzerimden atabildiysem, daha da güçlü bir kadınım demektir.

insan, insan eksilttikçe kalenderleşiyor. neyse ben dans etmeye devam edeyim.

ha bir de küçük bir tavsiye: kimse için çabalamayın, seven insan siz sabit dursanız da sever.

beni çok seven insanlara daha çok zaman ayırıyorum artık. onlar sandığımdan da çoklarmış, bazılarını farkedememişim. en değerli servetim onlar. değerlerini daha çok bilmem lazım. vefa; dünyadaki en kutsal duygudur.
Çok yoruldum ya, vallahi çok yoruldum.
Yolun yarısından fazla gitsem de bu vazgeçip geri dönmemi engellemez.

ileri bir adım atacak halim yokken geriye kilometrelerce yürüyebilirim.

Yol ayrımına gelince de iki yolu da seçmem geri dönerim.

Şey gibi işte çok üzüldüm ama toparlanmıcam. Ne anlamı var ki? Her sabah yatağını topla akşam gene bozulacak.
istanbulla Fatih arasındaki ilişkiye benziyor, bölümümle aramdaki uyum. Ya o beni alacak, ya ben onu.

Umarım sonumuz benzer....