bugün

Kendimi büyük boşlukta hissediyorum... Keşke biraz fazla zamanımız olsaydı yada böyle gitmeseydin .
Tom'suz kalmış jerry gibiyim.
rüyamda görmesem geçicek gibi.
Kimselere Anlatamadım, içim eridi tükendi... Benden bana bir şey kalmadı. Yorgunum sözlük, uzunca bir uykuya ihtiyacım var.

Ve evet bunlar hep kendini acındırarak prim yapma çabası.
içimde sinsice saklanan bir küfürbaz haydo var. Zor tutuyorum keratayı.
biriyle aramda yaşanan sıkıntı benden kaynaklı olursa ölecekmişim gibi hissediyorum sözlük. sanki her şey boka saracak başıma iyi bir şey gelmeyecek. saçma desem de içimdeki his geçmiyor. nolur bir şey buna inanmamı engellesin artık.
Eğer Evlenirsem burdaki hesabımı kesinlikle kapatırım.
Kül ağrısına ölen ilk insan olabilirim. Ne lan bu böyle, ızdıraba bak.
şeriatın gelmesini istiyorum insanlar içki içmesin ,genelev yıkılsın ,faiz olmasın gül gibi yaşayalım .
Hepimiz suçlu, hepimiz masum, hepimiz anarşist, hepimiz milliyetçiyiz.
Bu ülke de artık yaşamak istemiyorum. Sen iyi bir geleceğim olsun diye 20 yılını okullarda üniversitelerde harca, orospu çocuğunun biri gelsin senin ulkende her gün bomba patlatsın. Al sana iyi bir gelecek.
Aslında kimine göre itiraf değil de;

T.rklerden midem bulanıyor, şu an başlarına gelen herşeyi hak ettiklerini düşünüyorum..

Hani herkes sahip olduğu şeyi değiştiremediği için över, herkese göre de kendi ırkı en iyisi, en yücesidir ya; benim o sebepten değil, gerçekten de hep şükrediyorum bir t.rk olarak değil de Kürt olarak dünyaya geldim diye..
telefonumda tamı tamına 172 tane kız numarası var sevgili sözlük ve bunlara arkadaş mahalleden eş dost dahil değil. çoğu eski sevgili ve az bir kısmıda sevgili olamadan yarım kalanlar. Hayatımda hiç karşıma bu numaraları telefonumdan sildirecek kadar "ruh eşim" bir insan çıkmadı. bakalım öyle bir insan çıkıcakmı veya bir rekortmenmi olucam sözlük.
Bazı şeyler söylenmiyor be sözlük. Söylense bile dile getirilse bile bir kapıya anahtar olamıyor. itiraf edemeyeceğim kadar boguldum galiba.
aşık olan insanlara acıyorum.
10 gündür çaylaktım ya resmen çok özledim burayı.
her aşık olduğumda dönüp dolaşıp ergen dönem playlistlerime sığınıyorum.
gördüğüm her erik ağacına bakıp duruyorum,etraf sakinse dalıyorum bile .
hani parayla alınca vermiyor bu tadı .
dün uzun zaman sonra ilk defa uykuya doymuş bir şekilde uyandım. o kadar doymuştum ki, uyandığımda saat henüz sabahın 6'sı bile değildi. daha fazla uyuyamadım, her gözümü kapattığımda geri gelen görüntüler ve konuşmalar yüzünden. evimizin balkonuna çıktım, bir sigara yaktım. bildikleri halde, hayatım boyunca anneme ve babama sigara içtiğimi itiraf etmedim. yıllarca önce lise zamanlarımda defalarca anlayış dolu girişimlerine rağmen kabul etmedim asla sigara içtiğimi. benim için katlanılamaz bir durumdu. onların yanında sigara içmektense ölmeyi tercih ederdim. eğer yedi yaşında bir şeyi yapmıyorsan, sırf büyüdüğün için yapma hakkını nasıl bulabilirsin ki? ve işte, yıllar önce bir gece çok içkili vaziyette eve gelip montumu yere attığım ve içinden fırlayan paket halıya sigaralarla suladığı için annem yüzünü hafifçe ekşitmişti. ertesi sabah uyandığımda giyinmiştim hemen. bir iki defter alıp çıkmıştım okula doğru. evin yakınlarında bir sinema vardı. filmin seansına kadar yandaki mcdonalds'ta bir şeyler atıştırmıştım. filmin başlamasına daha bir saat kadar vardı. dışarı çıkıp tam sigara yakmıştım ki, yanımdan birisi geçmişti. birkaç saniyeliğine fark ettiğim yüzü hatırlamıştım bir yerlerden. çok önceden beraber gezip takıldığım çocuktu, biraz önce yanımda yürüyen. sonra nedendir bilinmez, aramamıştık birbirimizi. ne derler, darwinist dostluklar.. işlevini kaybedince yok olanlardan.

dönüp bakmamaya çalıştım. ne konuşabileceği bilmiyordum. aslında tam olarak, kesinlikle konuşmak istemiyordum. kimseyle. ve filmin saatine kadar, o çocuğun da filme bilet almamış olması için dua ettim. yalnız kalma isteğim gökdelen gibiydi. içinde birçok neden barındıran, birçok dairesi olan bi' gökdelen. neyse ki ortalıkta yoktu eski arkadaşım, salona girdiğimde. filmi seyretmektense, salondaki diğer iki kişi gibi karanlığın, yalnızlığın, bir yerde kimseyle konuşmadan oturmanın tadını çıkarıyordum. bir ara filmdeki kadının erkekle konuşurken ağzına, dudaklarına dikkat ettim. sadece ağzına bakıyordum. hangi harfi nasıl çıkardığını çözmeye çalışıyordum. hangi harflerde dilini nasıl hareket ettirdiğini bulmak için inceliyordum. sonra kısık sesle harfler söylemeye başladım. yavaşça söylüyordum. sonra birden, tüm bu kelimeleri nasıl öğrendiğimi düşündüm. nasıl ezberlemiştim? hiçbir fikrim yoktu. çıkarabileceğimiz sayısız değişik seslerin içinde sadece yan yana gelince anlamlı olabilenleri nasıl keşfetmiştim? bütün bunları düşünürken, tekrarladığım kelimelerde sesim bir ara fazla çıkmış olacak ki, üç sıra önümdeki adam bir iki kez dönüp baktı. ayağa kalktım. dışarı çıktım. geçmişten gelen çocuğun çevrede olup olmadığına bakıp bir sigara yaktım. kendimi çok karmaşık hissediyordum. içime baktığım zaman gördüğüm hiçbir şeyi anlamıyordum. on dakika önce harflerin telaffuz edilişlerini ve bunu nasıl öğrenmiş olabildiğimi düşünmüş olmama inanamıyordum. yararsız, gündelik hayatla hiçbir ilgisi olmayan bir konuyu on, on beş dakika boyunca nasıl düşünebilmiştim? bunları kendime tekrarladıkça yüzüm buruşuyor ve midem bulanıyordu. tamamen anormal düşünceler içinde olduğumu fark etmek canımı yakıyordu..

sonra birden, uzun zamandır okula gitmediğimi düşündüm. ailemin benden beklentisini gerçekleştirmiyor ve yalan söylüyordum. daha da kötü hissettim. başım ağrımaya başlamıştı. dakika dakika delirdiğime tanık oluyordum. her saniye beynimin kapıları hızla açılıp hızla kapanıyor, hücrelerine birbirleriyle ilgisiz yüzler, olaylar, isimler geliyordu. ayakta zor durabiliyordum. belki titremeye bile başlamış olabilirdim tam hatırlamıyorum. kendi kendime, nedenleri olması gereken hastalık belirtilerini nasıl yaşatabildiğime şaşırıyordum. insan kendi başını isteyerek ağrıtabilir mi? midesini bulandırabilir mi? isteyerek ölebilir mi? sadece düşünerek hepsi yapılabilir mi?

artık tamamen delirmeye başladığımı ve ilk defa düşüncelerimin gerçekten kontrolden çıktığını hissettiğim anda, bir ses arkamdan seslendi. büyük bir uykudan uyanmış gibi sıçrayarak döndüm. sesin sahibi annemdi. elimdeki sigarayı hemen attım, görmemişti. ve aramızda aynen şöyle bir konuşma geçti:
''ne işin var oğlum bu saatte burada? dersin yok muydu senin?''
''ders erken bitti anne, bıraktılar bizi. ben de yarınki resim dersi için alışveriş yapmaya gidiyordum. sen nereye gidiyorsun?''
''biraz yiyecek bir şeyler aldım, eve dönüyorum.''
''gel istersen sen de benimle?''
''yok. ben yoruldum eve gideyim, sen işlerini hallet.''

ve gitti. sokağın köşesini dönmesini bekledim arkasından bakarak. sonra da yıkıldım dayandığım duvarın dibine. nasıl tam deliliğin içinde yüzdüğümü düşündüğüm bir anda, böylesine çabuk ve hatasız bir şekilde normale dönebiliyordum? nasıl olabiliyordu? neden anneme ''ben çok kötüyüm. kendimi çok kötü hissediyorum. belki de deliyim'' dememiştim? demiyordum. birkaç dakika boyunca olanları düşündüm ve sonra hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım. çömeldiğim yerden kalktım. dükkanın vitrinine bakarak üzerimi düzelttim ve gittim..

eğer kabullenmemiş olsaydım o gün içimdeki deliliği ve normal hayata ani dönüşü, o andan birkaç yıl sonrasında ailemle monopoly oynuyor olurdum. gitmemiş, yıllarca uzakta yaşamamış olurdum. ama gittim. en büyük hatam sigara içtiğimi inkâr etmem gibi, delirdiğimi de inkâr etmem oldu. beynim bir et parçası olarak dayanamadı bu delirmelerime ve ani geri dönüşlerime. kaldıramadı genişleyip daralmasını. ya deli olduğumu itiraf edip tedavi edilmeliydim, ya da normal olduğuma kendimi ikna etmeliydim. bir tercih yapmam gerekiyordu. ben ikisini de seçtim. yani hiçbirini. ikisiyle de yaşayabileceğimi düşündüm. ancak kararım geleceğim için çok büyük ve belirleyici bir hata oldu. nasıl bir insan sürekli kilo alıp verince bedeninde sarkmalar çatlaklar olursa, benim de bilincimin sınırlarıyla sürekli oynamamdan ötürü zihnimde çatlaklar oluştu. geri dönülmez bir noktadaydım o günden birkaç ay sonra. iki değişik ben'i kabul etmiştim. ve ikisiyle de başa çıkabileceğimi düşünüyordum. tabii hayatımın ikinci büyük hatası da fazla nazlanmadı ortaya çıkmak için. hesaba katmamıştım o her şeyi dışarıdan seyreden üçüncü ben'i. hiçbir duyguyu, fikre dahil olmayan ben'i unutmuştum. içimde bir stadyum dolusu adam vardı. ve ben saymaya daha yeni başlıyordum. birinci ben, ikinci ben, üçüncü ben..

ama sonra anladım ki, o bir stadyum dolusu adam, asıl ben'i bir insandan canavara dönüştürmek için uğraşıyordu. bunu fark ettiğim o gece, bir anda boşaltmıştım o bir stadyum dolusu adamı zihnimde, gösteri iptal oldu, hadi herkes evine diye. geriye kalan o bir adamla, yani gerçek ben'le, geri döndüm huzuru bulmak için kaçtığım, ama huzurun kendisi olduğunu o an anlamış olduğum yere, evime. eve döndüm yıllar sonra ve arada stadyumu doldurmak için yola çıkan o adamlara yol vermekte zorlanmıştım ilk başlarda. ama çok yol kat ettim. sonuç mu? stadyumun yolunu unuttu gibiler bence. hatırlayan birkaçının da unutması yakındır. nedeni basit. çünkü ben artık o gösterileri bıraktım..
Eski sevgilimin yeni sevgilisiyle el ele fotoğrafını görünce tuhaf oldum. Halbuki o elleri 1 sene önce ben tutuyordum. ilk gördüğümde gözümde sattığım ikinci el araba gibi geldi. 1 senedir bir şeyler hissetmiyorum o ayrı.
mesajı kuzenim değil ben atmıştım. bayramda "rehberin hepsine mesaj göndermiştim fark etmedim" dediğimde yalandı. nabız yoklamıştım sadece. neyse ki sen bilmiyorsun sorun yok.
gemide son 1 ayım. bir ay sonra mersindeyim. bekle beni türkiye, geliyorum. *
Her zamanki gibi kapıdan içeri girmesiyle buram buram taze kesilmiş ağaç kokulu parfümü doldu genzime. Bugün dayanamadım sordum..
-- Hayrola abi, bi yerini mi kestin?
bünyem o kadar garip ki, kış aylarında asla grip olduğumu, yataklara düştüğümü falan hatırlamam. ama ne zaman nisan-mayıs gelir benim grip mevsimlerim başlar.

hayır artık aralık ayında değil şu zamanlarda kazak vesaire giyeceğim. bünyem benden bunu istiyor olmalı. havanın bir öyle sıcak bir öyle soğuk oluşundan mütevellit yine grip oldum. yarın şükür ki dersim yok, günboyu temel ihtiyaçlarım hariç yataktan çıkacağımı sanmıyorum. sana da merhaba canım bahar gribi.
Yazmazsam çatlarım.

Hoşlandığım bir kız var ama manitası var, hatta uzun uzun yazdım sözlüğe de, neyse;

Bu sabah okula giderken denk geldik mecbur beraber girdik. Kahve almaya indim aşağı o da geldi. Ben de güzellik olsun diye 2 tane söyledim.

Sonra bu arkadan geldi 1 çay dedi ben o 2 kahveyle kaldım mal gibi. Sana aldım birini de diyemedim. Arkadaş gelecekti ona aldım falan diye salladım. Sabah sabah 2 kahve içtiğimle kaldım.

Sabahın köründe kepaze olduk anlayacağın sözlük.
itiraf edecek hiçbirşeyim yok,en azından sözlüğe.