bugün

ölümü öldürebileceğimizi unuttuk.

kapı açıldı, ama aslında rüzgârmış. kedi boşuna paniklemiş. buralarda kış mevsimi çok soğuk geçer, o soğuk aylardan birindeyiz. bilin ki, yalnızlığın ayak sesleri bazılarına ölüm marşı gibi gelir, bazıları ise hiç hissetmez. bazen varoluşuna inat yaşamayı unutursun. mutfak musluğundan akan damlanın sesi bile yalnız kaldığını hatırlatabilir sana. ve rüzgâr, sensizliği fısıldarken sen aslında yalnızlığı söylersin. yanında duran kedinin gözlerinde bir başkasını görürsün. hatta kirpiklerinde, bir başkasının varlığını hissedersin.

aslında iki duble rakı seni değil, midendeki boşluğu sarhoş eder. sobanın bazen senden daha sıcak olduğu görülmüştür, bazen görülmemiştir. kestanelerin senden daha yalnız kaldığı zaman, pek azdır. ve çizdiğin, aslında kestane değildir. düzgün bile yürüyemediğin bir yolun çizgisi..

kaldırıma kustum, ruhumun haritasını gördüm. bir boka benzemiyordu. hayatında "bir boka benzeyen" şeyler çok azsa, kaldırıma kusmakta özgür olabilirsin. gökyüzünden düşen şeyler yağmur değil, olası bir deprem sonucu kopup düşen sarkıçlardı. ve her bir damlası kesiyordu bedenini. insan kimi zaman o kadar yalnızdır ki, kesikler içindeki bedenine tek şahit kendisidir. kendisidir tek derdi, hep der ki "boşu boşuna". gerçi mahzuni de anlattı hep boşu boşuna..

düştüğünde kalkmasan da olur. zaten kaçımız ayakta ki? seni kaldıracak bir el bulabilmen de problem değil zaten, zaten o el de sen kalktığında elbet bırakacaktır elini. uzanacak eller, kısalacak ömürlere denktir. böyle durumlarda rakı şişesine tecavüz etmek zevktir.

bazen kendimi boş bir bira kutusuna hapsedilmiş gibi hissetsem de, bu genelde alkol oranı yüksek bir kutu bira ile düzelir. kaç promil umut içersen iç, gelecek hiç bir zaman gelmeyecek. gelse bile, kesin seni yanında götürecek. velhasıl, hepimiz geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış mahluklarız. ne gideceğimiz yolu biliyoruz, ne geldiğimiz yolun gideceğimiz yola bir faydası var. geri dönüş yok, sadece gidiş var ve bu gidişin başka bir alternatifi yok. ama geleceğin peşimizden geldiği de olmuştur.

aradığın umut asla bir kadının dudaklarından süzülmez. ama daima bir kadının dudakları kılığındadır. hiç bir zaman kulağına fısıldamaz ve buna rağmen kimse duymaz, duysa da anlamaz, ne seni, ne kadının dudağı kılığına girenleri. ama bilin ki, söylenen bütün cümlelerin cinsiyeti yoktur. yine de yanımdaki sandalyede oturan fahişe ağustos sıcağı yüzünden boynumdan akan teri yalamakta inat ediyor.

buralardan gidersen ölürüm. buraları da götürürsen, öldürürüm. ölürsem seni yanımda götüremem. gitmezsem ölürüm, kalırsam ölürüm, gitmekle kalmak arasında kalırsam da ölürüm. ama merak etme, seninle beraberken yaşadığım cennette o kadar çok tanrı yarattık ki, ölümü öldürebileceğimizi unuttuk. tanrı, aslında bizdik. intihar ettik. cellat sendin, kendini nasıl öldürdün? adam asmaca, surat asmaca, asmaların şehrinde konuşulan bütün diller asmaca. ama ölümün aslında tek bir lisanı var; herkes sessizliğini konuşarak ölür.

hepimiz kendi bedenimizde müebbet hapis yemiş mahkûmlarız. terlemişim, tişörtüm ıslak. kimine göre ecel terleri, bu müebbet özgürlüğün hiç duyulmamış sesleri. özgürlüğümüze kavuşmak için önce kendimizden kurtulmalıyız. kendimden kurtulmak için önce senden kurtulmalıyım. sakın kahramanınızı beklemeyin. ama kahrolmayı bekleyebilirsiniz.

yok olmaktan ötesi yok. varolmanın kaçınılmaz noktası hiç bir virgül seni şaşırtmasın, sen parantezin içinde yazılanlardan ibaretsin. ben, açılan paranteze en uzak noktayım. senin çok geçmişinde kaldım. acı bedeninde inzivaya çekildiği an ve bedeninin bütün kanları çekildiği an, aslında sadece bir et yığını ve deri parçası olduğunu anladığın an bir hiç olduğunu bilmek çok kolaydır. eğer güneşin doğması senin için hiç bir anlam ifade etmiyorsa yaşıyor sayılmazsın. güneşin batışına aşıksan en yalnız, doğuşuna aşıksan en kalabalık, kendisine aşıksan en aşık sensin. hayatında güneş yoksa en ölü sensin. küllerimin güneşe dokunması gibi, biraz sıcak, biraz aydınlık. eğer yakarsa güneş küllerimi, biraz toprak, biraz diriliş. yeniden doğmaya inanmak gibi.. belki güneş, belki çocuk gibi. sanki çocuk gibi..

yeniden doğmaya inanmak gibi.
holyshit.
bağcıklı ayakkabı sevmem, ama giyip bağlamamayı severim.
yaz sabahlarını özledim.
(bkz: Erken boşalma)
yazmaktan nefret ediyorum.
Anlamsizca deprem olursa ilk olarak telefonumu ve alabildigim kadar kalin şeyler almam gerektigini hatirlatiyorum kendime nedense.
valla helal olsun tüm hayatımı hiçbir şey yapmadan sikti. Yetenek diye buna denir yemin ediyorum.
baba seni çok seviyorum.
itiraf ediyorum araba sattim ve bundan kar elde edecegim.

Isteyen varsa Fluence veya kia sorento satabilirim.
ne zaman bi foto çeksem rookie de düzenlerim. açarım programı seçerim fotoyu ve nedense hep en güzel filtre babyskin çıkar. yani babyskin i uyguladığımda hoşuma gidiyor. tamam sakalsızız ama baby face değiliz. yine de bu babyskin in bu kadar güzel oturması fotolarıma, ne bileyim soru işaretleri uyandırdı bak bende. kıllandım.
Sende biteceksin sendeeeeeee

biliyorum ben

gucluyumm

sen kimsin ki heheyyyy.
Bugün saçmasapan davranıp telefon ayarlarini sifirladigima değil de, seninle o son msjlarimizin gitmesine üzüldüm liseli ergen edasıyla.
sevdiğim adamla evlenip evimin kadını olurum sandım ama olmadı evlendim ama okuyan birine evde kalmak işkenceymiş anladım ayrıca aşk bitince de öyle yalnız kaldım...
lise çok güzeldi be.

yüzlerce resim, yüzlerce güzel anı kaldı şimdi aklımda.

safken, heyecan doluyken yaşadığımız o güzel, çok güzel günlerin geri gelmeyeceğini bilmek çok acıtıyor içimi.

sevdiğim kızın beni tercih etmemesini, başkalarıyla birlikte olmasını atlatabilirdim, atlatıyordum. kardeşlerim vardı çünkü yanımda. üzüleceksem de içimi onlara döküyordum. yanlarında ağlayabiliyordum utanmadan. hatta hayatın, sistemin, insanların bende yarattığı umutsuzluğu bile engelleyebilirdim. ama artık yoklar işte.

onlar gittiğinden beri de çok şey değişti. aslında liseden sonra çok şey değişti. çok şey özledim.

saflığımı özledim, tecrübesizce yaşadığım o güzel aşkı, o eğlenceli günleri özledim.

h'la atakumda balkonda oturup denizi seyrederken felsefe yapmayı, birbirimize sevdiğimiz kızları anlatmamızı, gecenin dördünde sahilde dolaşmamızı özledim. trolleyip hiçbir şey olmamış gibi davranmasını özledim. okulda nöbetçilikte beraber saçmalamalarımızı, derslerde müzik dinlemelerimizi özledim.

k gibi ciddi biriyle oturup saçmaladığımız, sahilde onu kolundan çekip koşturduğum, ona derdimi açabildiğim günleri özledim. aynı safta namaz kılmamızı, benimle ilgili yaptığı esprileri, en arka sırada oturup yaptığımız o derin konuşmalarımızı özledim.

b'la tartıştığımız, ona küfrettiğim, onun bana tavır koyduğu günleri çok özledim. okulda atatürk büstünün önüne oturup beraber aşk acısı çektiğimiz günleri, okulu asıp kar topu oynadığımız, ölümüne yol kat ettiğimiz günleri, beraber gizlice piraziz'e gidip cami avlusunda sabahladığımız günleri çok özledim. her gün akşam beni evden alıp beraber tavlaya gittiğimiz günleri özledim. bana "naber gardaş" demesini özledim.

m'le her okul çıkışı sahile inip dolaştığımız; okulda, sahilde beraber deliler gibi güldüğümüz günleri çok özledim. sevdiğim kızın evinin önünde vişne suyu içtiğimiz günleri, moralim bozulduğunda onunla oturup konuşmayı, ondan moral almayı özledim. kızlara yazdığımız, bazen yazamadığımız ama çok eğlendiğimiz günleri özledim. aynı yatakta sıkışa sıkışa yattığımız, tartıştığımız günleri özledim. canımın sıkkın olduğunu öğrenip 15 dakika sonra evimin önünden beni aldığı günü özledim.

m ile her saniye saçmalardık ve kimse bizi anlamazdı. ben o saçmalamalarımızı özledim. milletin bize tip tip bakmalarını, birbirimize kafa atmalarımızı, aynı sırada oturup dersle hiç ilgilenmediğimiz o günleri özledim. haxball'da deliler gibi oynadığımız, takım kurduğumuz günleri özledim. her allah'ın günü pese gidişimizi özledim. illuminati'ye kafayı taktığımız günleri, aralıksız 25 dakika güldüğümüz o dersi özledim. kafamızın hep saçmalıklarda olduğu ve umrumuzda olan tek şeyin de bu saçma ve eğlenceli şeyler olduğu günleri özledim.

i'u zorla sahile götürdüğüm, o ilk felsefi kıvılcımlarımı ona aktardığım günleri özledim. edebi ve felsefi konuşmalarımla onun deyimiyle kafasını siktiğim günleri özledim. dershanede ilk derse asla girmeyip bilardo-pes-sahil üçlüsünü yaptığımız, her şeyi beraber yaşadığımız, yediğimizin içtiğimizin ayrı gitmediği günleri özledim. gece onlarda kalıp sabaha kadar blöf oynadığımız günleri, onu zorla duruşehir'e kadar yürütmemi, bana küfredişini, ona küfretmeyi özledim.

şimdi h ağrı'da, k yozgat'ta, m yalova'da, i da kıbrıs'ta. m'le b da samsun'da ama görüşemiyoruz ki, herkesin derdi başından aşkın.

üzülüyorum. o günlerin geçtiğine üzülüyorum. dağılmamıza, geçmişe asla dönemeyeceğimize üzülüyorum.

saflığımızı, mutluluğumuzu, heyecanlarımızı özlüyorum.

geçmişi, liseyi özlüyorum.
http://skepticmindd.blogs...2015/03/bizseytanlar.html

Bıktım artık.Bu karanlığın tüm köşelerimi sarmasından bıktım.
Hastayım sözlük. Çok hastayım. Fiziksel açıdan bir sıkıntım yok ama hastayım işte ne bileyim.
Kendimi kaybettiğim günler oluyor o anlarda belki de kendimi bulduğum.
Bazen kendim olamadığım günler oluyor.
Hastayım işte. Deli mi akıllı mı bilemediğim günler oluyor.
Bazen rahatsız oluyorum kendimden, bazense fazla rahat.
Hasta oluyorum belki insanlar yüzünden, belki de insanların yokluğu...
Hiçbir şey istemediğim günler oluyor çok şey yaptığım, Çok şey isteyip de yapamadığım günlere ithafen.
Ben belki de yokluk içinde varlığı buluyorum varlık içinde yokluk yaşarken.
Bazen gitsin diyorum kalması gerekenlere, bazen de gitmesi gerekenleri silip atamıyorum.
Susmak geliyor içimden çığlık çığlığa kalıyorum, bazen de sesim çıkmıyor en gereken anımda.
Söyleyemediğim zamanlar oluyor aileme, arkadaşlarıma onların değerli olduğunu, en gereksiz kişilere değer biçmeye çalışırken.
Çok gereksiz oluyorum bazen ben. Saçmalıyorum en akıllı zamanlarımda. Salak anımda akıllıya yatıyorum.
Hiç anlaşılmıyorum bazen sözlük. Herkesi anlıyorum ben bazen, kendimden çok onları anlıyorum.
Dışardan bakmak kolay çünkü. içine girdiğinde kocaman kapkara bir girdaba dalıveriyorsun. Üstün başın düşüncelere batıyor çıkamıyorsun. Deliriyor muyum sözlük?
Hastayım işte, ama anlatamıyorum, anlayamıyorum...
1-2 hafta içinde bizimkiler boşanacak, normalde aileye çok bağlı biriyimdir ama ne hikmetse şu sıralar sikimde değil.
cinayet romanı yazmak istiyorum. ama gerçekçi olması için cinayet şart. şaka lan şaka. evde şarap içiyorum. blogger a yazıyorum.
walking dead gerçek olsaydı, hayatta kalkmakta hiç zorlanmazdım. modern dünyada walking dead insanı olarak yaşıyorum. günümüz dünyasında ihtiyacım olmayan sörvavy skillerini napayım ben aq.
Cuma gunu uyanmak istemiyorum.

He birde su donemde evlenilecek tarzda bir koca olmaktan dolayi utaniyorum.
Hayatim bok gibi. Ama burda komikli sakalar pesinde kosuyorum.
3 cumleden fazla yazdiginiz hicbir seyi okumuyorum. Okuyabilitem olsa acar kitap okurum zaten.
10 kişi para denkleştirip bakkalın önünde top seçmenin verdiği keyfi daha hiçbir şeyden alamadım.
kapılar tek tek kapanıp umutsuzluk baş göstermeye başladıysa, üzülmeyin ve yaradana daha çok güvenin mutlaka bir kapı açacaktır size.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar