bugün

- daha önce bugün yaptığım telefon konuşması kadar tutarsız bir konuşma yapmamıştım.

-uzun bir süre o kadar çok yağmur yağmasını istemiştim ki; bugün sırılsıklam olarak cezamı ödedim. bana az bile.

-duygular arasındaki oran ayarlanmalı. ayarlamalıyım.
yarın koskoca bir seneye daha noktayı koyuyorum. son final sınavımı olduktan sonraki anı yaşamak için sabırsızlanıyorum ve maalesef bu durum, ders çalışmamı engelliyor. defteri açıyorum, birkaç kere göz atıp tekrar defteri kapatıyorum. sözlükte dolaşıyorum, televizyon izliyorum, hiç yapmadığım şeylere özeniyorum. sanırım artık iyi bir tatili hakettim. bütün sene koyun gibi çalıştım ve şimdi bütün çalışma azmim gitti. umarım dersten kalmam da önümüzdeki sene ekstradan bu lanet olası dersi bir daha almam.
inci sözlükteki şükelaları teker teker inceleyip porno resimleri arıyorum.
kırdım sevgiliyi sözlük, fenalardayım. açılmayan telefonlardan fenalık geldi artık korkuyorum ulan.
çok üzgünüm ama sana bunu söylemeliyim sözlük: kafanı kesip götüne sokmuşlar, haberin yok.
gitmeme yüz küsur entry kaldı. fakat sözlüğü bırakmak için neden böyle skindirik bir takıntı meydana geldi bilmiyorum... *
her insanın bir hikayesi vardır ya! benimkisi üzerine çise düşmüş örümcek ağı misali. uzaktan bakıldığında doğanın muhteşem güzelliğine dalar gidersin. yakından bakınca çise damlacıklarını net görebilirsin. fakat ben dünyayı çiselerden dolayı hep puslu görürüm.
facebookta da kafa izni olsun istiyorum bazen. gerci olsa kullanmazdım ama. olsun.
tek maçtan hiç iddaa kuponum yatmadi ben artistlik olsun diye çok paralari böyle kaybetmiş gibi geziyorum.
hayatımdaki ilk ingilizce sınavından aldığım not 100 üzerinden 12 idi.*
bir gün açılacak başlığın kalmayacağı gerçi üzerine gerçekten ciddi ciddi düşündüm ve her hangi bir olgu üzerine farklı bir yorum getirilemeyecek bir gün olması imkansız kanımca ki hala esrarını koruyan birçok olay var.

bende bundan bahsediyorum sözlük ciddi ciddi düşündüm ulan.
uykusuz geçirdiğim üçüncü gündeyim. ataklarım öncesi yine delirmek üzereyim lan!
aklımı kaçırmış gibi okuyorum ama okuduğum tek bir cümleyi bile anlamıyorum son 34 saattir.
biri beni uyutsun lan!
--spoiler--
mini mini bir kus donmustu
pencereme konmustu
aldim onu iceriye
cik cik cik cik otsun diye
pirpir ederken canlandi
ellerim bak bos kaldi
--spoiler--
söz konusu parçadaki ''mini mini bir kuş donmuştu'' olarak geçen ilk bölümü bu yaşıma kadar hep ''mini mini bir kuş konmuştu'' diye biliyordum 2 dakika öncesine kadar...
çok yanlış bir zamanda çok doğru birine aşık oldum sözlük. geç kalmıştık birbirimize sözlük. ellerim ayaklarıma dolaştı, kalbim ne yapacağını şaşırdı... kelimeler birbirine giriyor onunla konuşurken. çok sevdim sözlük, çookk.. çok aşık oldum. şimdi ben artık ben yokum diyor sözlük... o yoksa, ben de yokum, olmayacağım sözlük...
iki gündür toplam dört saatlik uykuyla ayaktayım. doktor ne dese tam tersini yapıyorum. ilaçlarımı da almadım, beynimi uyuşturuyorlar resmen. ama anneme aldım dedim, telefonda çok iyiyim dedim, güldüm falan...

finallerim var, ama sanırım onlar için sarfedebileceğim eforum kalmadı, çünkü hepsini beni kontrol edebilen tek bünyeyle aramızdaki mesafeyi korumak için harcadım. harcıyorum.
itiraf ediyorum ;
bu sözlük bağımlılık yapıyo ! ayrıca çok sıcak bi ortamı var * tekrar itiraf ediyorum ki bu uludağ sözlükte yazar olmadığım her gün için çok pişmanım.. (bkz: çok samimi olmak)
(#8302112).

edit: bu entry i girdikten sonra sözlük yazarlarının itirafları başlığının niye bu kadar popüler olduğunu çok daha iyi anladım. özellikle yazarlar arası mesajlaşmanın verdiği paylaşım olayı çok hoşuma giti. sağol sözlük.
çok canım sıkıldığında marketteki saç boyalarının kutularını değiştirirdim.
hem de bir ton iki ton değil, direk sarıyı siyahla, kahveyi kızılla falan... sonra saçlarını boyayanların yüzünü düşünüp gülerdik. *
telefonda anneme hep herşeyin harika olduğunu, işlerin yolunda gittiğini söylüyorum, telefonu kapattıktan sonra da ağlıyorum.
incisözlükten uludağsözlüğü pek bilmeyen, takip etmeyen biri bir kere girdikten sonra ''başlıklara falan baktımda, bu herifler bize baya benziyor lan'' benzeri laflar sarf etti. bence haklıda.
"yalan söylüyorsun dediğimde kartları açamıyoruz... her koşulda kağıdını göremicem, sen tüm içtenliğinle kağıdım bu desen bile ben gösterilmemiş bir kart var zannedicem..."

kaliteni, sohbetini özlediğim çok doğru.
ben bu dünyaya ait değilim.
o hiç benim olmayacak sözlük. tam ramak kalmışken uçup gitti. bana hep olduğu gibi. zirveye çıkarım, çıktığım anda yere çakılırım. değişir mi bu düzen dersin sözlük?
itiraf ediyorum, seri eksi oy almak beni daha da tahrik ediyor.
öncelikle yazının fon müziği şudur : sufjan stevens - casimir pulaski day http://fizy.com/s/19mr22

bundan seneler seneler öncesinde bir kaç televizyona ve gazeteye mahkum bir nesil mevcuttu. haberin muhakemesini yapabilmek için bir kaç taraflı gazeteye sahip olunur ve ancak fikir sahibi olunabilirdi. şahsi fikrim, hiç bir zaman tek bir gazeteyi okuyarak bir haber hakkında ben bunu biliyorum diyebilme yetisine sahip olabilmek, zor zanaattir. birisi size hangi gazeteyi okuyorsunuz diye sorduğunda örn: "cumhuriyet", "zaman" demek bence yeteri kadar aydınlık değildir. hem "zaman" hem "cumhuriyet" hem de "taraf" okuyabilmektir aydınlık. içinde bulunduğumuz çevremizce bazı gazetelere karşı önyargılar hazırdır, "onu okuma çok rezalet, çok anlamsız." "yahu onu mu diyorsun, direk yalan haber gazetesidir o şeklinde"..ve bir çoğumuz, kafasında yaftası hazır olduğundan sebebini incelemekten aciz ve üşengeç bir şekilde yoluna devam eder.

hazıra konmuşluk bağlamış her tarafımızı, hazır yemek istiyoruz, istediğimiz yere ışınlanmak istiyor, terfi ettiğimiz ana kadar yaşamamak isteyebiliyoruz bazen. peki bunca zamanı kendimize saklıyoruz da ne oluyor, gerçekten hepimiz, işimiz başımızdan aşkın insanlar mıyız, cidden herkes msn messenger da meşgul mu? öyleysek de sistem mi bize bunu zorluyor, daha az nefes alıyor ve tasmamızdan çekiliyor muyuz?

elde ettiğimiz gelirimiz sadece karnımızı doyurmaya yetiyor ve tasarruf şansımız koca bir hiç. elde etmek istediğimiz gayrimenkulu bankacılık sisteminden kredi çekmek suretiyle almak durumundayız çoğu zaman. elbette üstüne hatırı sayılır bir faiz artısıyla. öylesine aza tamah etmek durumunda bırakılırken, içinde bulunduğumuz toplumu irdeleyecek vakit bize verilmiyor. bu işte böyle, bunu al sonra bak işine deniyor. düşünecek vakit bir kenara dursun kafanızı kaşıyabilirseniz şanslısınız. büyük başların ceplerini doldurdukları dünyada sistemin çarklarının dönebilmesi adına biri size herhangi kademede ucuz bir vasıf veriyor ve siz onu elde edince yarabbi şükür demek zorundasınız. neden mi? toplumsal ezber olan eğitimini al, iş bul ve evlen triosunu tamamlamak üzereyiz, hemde yine sistemin gerekliliğinin sonucu olan yaratılan işsizlik ten sıyrılarak becerdik bu işi, sevinmek hakkınız. ayrıca bize öğretilen bu sistem gerekliliğinde iş sahibi olmak demek adam olmak demektir, çünkü kimseye muhtaç olmayacağız hesapta artık, kendi maaşımızı alacağız ve onu keyfe keder harcayacağız..acı gerçeği ilk maaşın ilk hafta bittiği gün anlıyor insan..18 sene bunun için mi okudum lafı ağzınızdan kaçması mümkün..

her bir kaç senede bir yaşadığımız ekonomik krizleri düşünün, ve bu krizlerde bankacılık sistemine pay çıkarın, a.b.d nin yarattığı bankacılık sistemi ve tüm dünya ülkelerine dayattığı liberalizasyon politikaları sonucunda kurulan küresel finans sistemi bir şekilde gözümüze gözümüze sokuldu. ne sosyalist, komünist sistemler varken onlarda bu sisteme ayak uydurmak durumunda kaldılar.

her şey bir kenara, en kötüsü de sokağa çıktığınızda herkesin, ülkenin a.b.d'nin uşağı ab'nin köpeği olduğu senaryosunu baştan sona ezberlemiş olmaları.. eh be güzel kardeşim, tamam iyi güzel anladım senden hiç bir şey kaçmıyor, madem sen her şeyin farkındasın, neden "çözümün nedir ve ne yapılmalı" diyince oraya çalışmadım der gibi düşünüyorsun?

başbakan a.b.d'ye gidiyor mesela,

- geçen başbakan a.b.d'deydi biliyomusun,
- tabi tabi doğru, sence neden?
- (bir dolu sağ cebimden çıkan komplo teorisi...)

hepimiz gerizekalı gözükmemenin derdine düşmüşüz, nedendir nasıldır her şeyi çok iyi biliyoruz. çok ince bir ezber kıyafetiyle sokaklarda çoğumuz, onu çıkarsan çıplaksın gerisi yok. ama olay çözümde bitiyor, organize olmak ve sonuca ulaşmak için fedakarlıkta bulunmaktır asıl duyarlı vatandaşlık, akıllı vatandaşlık. kıraathanede tavla oynarken ya da orda burda sürterken, iddaa bayiinde iki arkadaşa bir kaç ülkenin demografik bilgisini verip caka satmakla değil.."zamanında çok uyutulmuş türk insanı" mottosu dur, türk vatandaşını bu derece paranoyak yapan belkide. ve kısa vadede çözümü olanaksız olarak gözükmesi en acıklı olan tarafı.

internetin olmadığı senelerde mahkum olunan taraflı habercilik, istenen açıdan yakalanan haberler ve görmezden gelinen haberler şeklindeki gazetecilik anlayışı ile bize gösterilen kadarını görüyorduk, bazen ise hiç. şimdi öyle değil mi diye söylendiğinizi duyar gibiyim. elbette yine öyle ancak internetin mucidini kutlamak gerekiyor tabi bu noktada. (bkz: vinton cerf) sözlükler, forumlar gibi yaşanılan ana göre kendini sürekli güncelleyen internet siteleri, at gözlüklerinin arasından bizlere görme şansı doğuruyor.

uzun zaman önce gücü özgürlüğünde, basında güven, türkiye'nin gazetesi, bağımsız günlük gazete, türkiye'nin en iyi gazetesi, gibi içi boş ve göz boyamak için kullanan sloganların sahibi olan gazeteleri takip etmeyi bıraktım ki bu da hepsi anlamına geliyor. türkiye'nin en büyük bağımsız haber ajansları sözlüklerdir.

saat 19.03, uludağ sözlük haber başlıyor.

günaydın doğan güneş, günaydın bulut kardeş..