bugün

yazarlar bozdu bizi. hikâyeler, filmler, romanlar...

başımızdan geçenleri birbiri ile ilişkilendirip kurguladık ve bütün yarım kalmışlıklarımızı da rakı ile tamamlamaya çalışıp durduk.

sonra rakı bozdu bizi. şarkılar, şiirler, anılar...

yaşanmışlıklarımızın ardından üzerimize sinmiş ağır ter kokusundan arınmak için anason kokusunu yeğledik her defasında. ve anason kokulu şarkılar söyler olduk bir ağızdan aşkla.

sonra aşk da bozdu bizi. kıskançlıklar, tartışmalar, vakitsiz sevişmeler...

tek kişilik yatağa çift kişi olarak sığabilmekti yetenek ve başlarını, göğüslerimizde alabildiğine misafir ettğimiz, sırf göğüs kafesimizin en ufak kıpırdanışı ile tatlı uykularından uyanacakları korkusunu gece boyu yaşattığımız kadınlarımızı koklayıp durduk.

sonra kadınlar bozdu bizi. göz bebekleri, saç teli, sıcak gülüşler...

koleksiyonu yapılsa her birimizi ayrı ayrı müze sahibi yapacak kadar sigara izmariti ve bira şişesi oldu bütün servetimiz. böylesine bir kumarın kazanımı, başka türlü de olamazdı. uykusuzluk fişleri birikti elimizde her oyunda biraz daha.

sonra uykusuzluk bozdu bizi. kâbuslar, karabasanlar, gıcırdayan yataklar...

çıplaklık bozdu, dürüstlük cezalandırıldı hep ve sonra gene rakı.
erdal ebinin evinde, boğucu sıcağın alnında oturuyorduk. erdal abi gibi alkolik hareket engellenemez partisinin rütbelilerinden olan bir insan ile otururken adamın canı ya alkol isterdi ya da sıkılırdı.

''şarap vereyim hipo''
yok baba be, takılmıycam.

hayro, kumanda elinde kanalları geziyordu. sordum;
+ ne arıyorsun aga?

- belgesel bakıyorum

erdal abi, vişne suyuyla karıştırıp içtiği şarabını bir dikişte bitirip lafa karıştı;

''gir gir 52 53 lere gir yılanı yakalıyo''

kahkahalarla güldüm.
o, kafasının güzel olmasının verdiği bahtiyarlıkla kaliteli espri yaptım ayağına yattı. aslında ayak da değildi he, gerçekten öyle sandı. çaktırmadım.

yerin altında üçüncü kattaydık ve kapı çaldı. kapıya yakındım ve kalktım, açmaya yönelmeden önce erdal abiye doğru baktım, hani açayım mı hesabı. göz yaptı. ayıktım ne demek istediğini.

ilk başta kimseyi göremedim. gözlerim aşağıya doğru inmeye başladığında fark ettim. önce çocuk zannettim. 1.50 diye tahmin ettim sonra. 35 yaşlarındaydı.

''erdal abi burda mı?'' diye sordu, gel dedim. neredeyse belime geliyordu.

üst komşuymuş. karısıyla ayrılmış tek başına kalıyormuş.

sanki yarım kalmış bir muhabbetten devam ediyormuş gibi ortasından daldılar idrak edemediğimiz bir mevzuya. fransız kalmak değildi asıl amacımız. hayroyla göz göze geldik. bakışlarından cüceyi daha önceden tanıdığını ve sevmediğini fark ettim. bir anda soğudum ibne cüceye karşı.

''ben yukarı çıkacağım erdal, uğrarsın'' dedi. ''tamam mayko'' dedi erdal; aralarında anlaştılar.
huylandık amınakoyim!

''hadi aga kaçalım biz de'' dedi hayro. tokalaşıp kalktık.

yolda göker'e denk geldik.

+ bugün benim doğumgünüm
dedi.

- doğumgünün kutlu olsun,

+ sadece bu kadar mı?

- tereyağlı su böreği var

+ hem sorhoşum hem yastayım demek hakkım değil mi?

insan hasta fenerli bir dostuna denk geldiğinde şu espriyi yapmadan edemiyor;

+ insanın büyük başkanı metriste yatarken taraftarının yasta olmaması imkansız sen de haklısın.

- siktir lan. hadi yas tamam da kafamızı nasıl yapacağız?

büfedeydik. 3 şişe vişne şarabı alıp stadın parkına doğru yol aldık. park bu saate rağmen neredeyse tıklım tıklımdı. piknik yapanlar mı ararsın çayını termosuna doldurup gelenler mi yoksa piyizini kurtarıp kendini buraya atan genç topluluklar mı. hepsinden vardı. oturacak bir yer ararken 6 7 kişilik bir genç tayfaya denk geldik. bira içiyorlardı. arandığımızı anladılar ve abiler buyrun oturun sıkıntı yok dediler. eyvallah dedik afiyet olsun.

aralarında gençlerin her zaman yaptığını yapıyorlardı; ateşli konuşmalar ve uzlaşamaz tavır.

kulak kabarttım. bir tanesinden şarkı söylemesi için istek istiyorlardı. çocuk söylememek için diretiyordu. en fazla 23 yaşındaydı, boynu kalındı.

ses vardır bu ipnede dedim kendi kendime.

''ne ayak ya sizin bu adamdan istediğiniz tüm parçalar ibo'dan'' dedim. ''başkasından söylemem abi'' dedi; fanatiğiymiş.
yandık amınakoyim dedim kendi kendime; esir olmasak.

''ben bir parçasını sorayım bakalım bilecek misin?'' dedim. arkadaşlarından sanki sözleşmiş gibi hep bir ağızdan bir vızıltı geldi; ''kesin bilir!!''

valla şarkının tam adını bilmiyorum, sözleri şöyle başlıyordu; ''aman bir bahçeye giremezseeeeen''

çocuk nefes almadan başladı. sesi karga gibiydi ama parçayı biliyordu. şaraba el attım, son fırttı. hayro da son fırtını çekip fırlattı şişeyi. sıkıldım. hadi dedim evlere gidelim.

ne kadar boktan bir zaman diliminden geldiğimi düşündüm evde. sanal dünyaya ulaştım. bundan bir önceki itirafımda bahsettiğim karafatmanın kopmuş bacağı hala ordaydı. insan olsa gelip alırdı uzvunu. kopuk bir bacakla yaşamaktansa??.

böceğe bak amına koyim sen bacağı yitir ve siktirolgit. olacak iş mi amına koyim. bacağını almaya gelemeyen bir böcekten korkmamalıydım. baktım dalgama.buradaydım.
itiraf ediyorum, halen spoiler'in ne olduğunu anlayamadım.
bu gezegendeki birçok erkek, tamam hepsi olmasa bile birçoğu seninle aslında yolda yanyana yürümek isterdi. how i met your mother dizisinde ted'in bi kızla oynadığı o oyundan oynamak isterdi. ya da mesela sen elini kesersen sana pansuman yapmak isterdi. ama bunları yaparken aslında kaybedenler kulübünün bir üyesiymiş gbi yapmaları gerekiyor. bu hayatta hiçkimse adını sen koy filmindeki ılgaz değildir.
kafam çok güzel sözlük çok.
yatağımda kuşe kağıt büyük boy selvi boylum al yazmalım posteri var, evet evet yere düştü duvardan bant bulamadım, uzattım yatağa yatıyor öyle güzel görünüyor ki anlatamam.
seni çok merak ediyorum.
Parliament mavisi oje uzun parmaklı, beyaz tenli kızlarda çok hoş görünüyor; ben bugün bunu gördüm.
(#12454889)
aşığım. fakat şartlar bunu dile getirmemi engelliyor. kendi kendimi bitiriyorum. bu ne kadar devam edecek, en ufak bir fikrim yok.
#12460860 itiraf ediyorum sözlük bu yazıda bahsi geçen kişiyle tanışmak istiyorum.
oje fetişistiyim lan. kime yakışmış, kime yakışmamış ya da kime hangi renk ve model gider diye expertiz bile yapabilirim hatta.
depresyondayım, unutuldum, aldatıldım...
sanırım depresyondayım sözlük. uzun uzun anlatıp da baymak istemiyorum ama içimi dökmem lazım. az önce kardeşten öte gördüğüm kuzenimin doğum gününü kutladık. ailecek... dedem, babaannem, bizim aile, amcamlar, diğer amcamlar, halamlar... hayatımda görüp görebileceğim en güzel aileye sahibim. aile kavgaları yok, huzursuzluk yok. yaklaşık 15 senedir aynı apartmanda oturuyoruz. kuzenlerle beraber büyüdük. çocukluğumuzda, en sevdiğimiz yemek hangi katta pişiyorsa oraya gidip yedik yemeğimizi, en karmaşık ev hangisiyse orada oynadık saklambacımızı. beraber barbie'lerle de oynadık, futbol da. en dik yokuşlardan bisikletle kayıp kafa göz yardıktan sonra beraber işittik azarı. sonra lise çağım geldi. bölgenin en iyi okulunu kazanmıştım, gitmemek olmazdı. eve 3 saat mesafedeki okulda yatılı okumaya başladım. belki biraz gururlu kişiliğimden, hiç özlediğimi söylemedim onlara. onlarda hafta sonları ders çalışıyorumdur diye kapımı hiç çalmadılar. üniversite sınavında da bekleneni yapıp ilk sene, başkentte güzel bir bölüm, kazandım. öyle ya, hayatımı kazanıyorum bu yaşımla, geleceğimi kurtarıyorum. artık hafta sonları değil dönem araları görebiliyorum ailemi, kuzenleri. alıştım alışmasına 5 sene oldu evden çıkalı, uçalı, ama bu gece kuzenim pastayı keserken herkes alkışlarken ağır çekim oldu her şey birden. bir kez daha düşündüm geçmişimi, kardeşlerimle arama giren saatleri, seneleri... sahiden ben hayatımı mı kurtarıyorum acaba? yoksa gençliğime mi kıyıyorum yaşlılığım için? kardeşlerimi ileride kazanacağım paralar için terk etmiş olabilir miyim? yatılı okulda gizli gizli döktüğüm gözyaşlarını hatırladıkça o kadar acıyorum ki kendime. pasta kesilirken bunlar hücum etti beynime; pişmanlık, kararsızlık, anılar...
tabi kimse anlamadı ne perişan hale geldiğimi, dokunulsa ağlayacağımı. ailesinden 14 yaşında ayrılan biri olarak o kadar iyi öğrenmişim ki duygularımı gizlemeyi... evet, pastalarımızı yedik. mütevazi hediyelerimizi verip dağıldık apartmana. şuanda normalde dinlemeyeceğim şarkılar dinliyorum sözlük. teoman bir yandan emre aydın diğer yandan... elele verip psikolojimi iyice çökerttiler. aslında hayat bu. dışarıdan ne kadarda mutlu görünüyorumdur. harika bir aileye sahip ağırbaşlı doktor adayı...yaz tatili malum, evdeyim. ama geçen senelerimin yasını tutup, çocukluğumu özlüyorum. kimin içinde ne dert var, beyninde neler dönüyor bilemeyiz be sözlük. en şanslı görünenlerin içlerinde ne fırtınalar kopuyor bilemeyiz. en şen şakrak görünenlerin aslında mükemmel bir oyuncu olduğunu fark edemeyebiliriz. neyse, böyle uzar gider. mükemmel bir şiirle noktalayayım.

ellerini alıştır vedaya... ve duaya…
yol uzun... her adım bir ayrılık... kapı arkası gurbet ya...
yaka paça götürüyorlar bizi... çocukluğumuzu, gençliğimizi...

bilsen ki her an bir zelzele... duysan ki ne velvele...
sen iyisi mi ellerini alıştır vedaya...
ve duaya... her derde devaya.
gece gece aklıma bi şeytanlık geldi ve uyuyan kuzenimin şortundan sarkan ipi kopardım. ağzına, burnuna, sırtına, boynuna, kollarına yani nerdeyse heryerine dokundurttum, sürttüm. o sivrisinek sanıp orasına burasına vurdukça gülmeye başladım. ara sıra uyanıp beni gülmeme gülüyo bi de üstüne ''çok sivri var yakalarsam hepsini gebertçem'' filan diyo. ben ''uyuyamıyo lan kız, yazık'' deyip harekete devam ettim. garip bi sadistlik, evet.
birde benim yaptığım belli olmasın diye bende bi taraflarıma vuruyor, sinek yakalama hareketleri yapıyordum. hatta ''kolundadur kımıldama'' bile dedim. allahtan en sonunda farkettide vicdan azabından kurtuldum.
tarih tekerrürden ibaret.
bir saat önce eve hırsız girmeye çalıştı. bütün apartmanı ayağa kaldırdım bakalım ne olacak.
Beni ilk orgazma ulaştıran oyuncak ayım Lusi idi.
bir duvar bile olamadım.
şu an beni yiyip bitiren, melankoliye sürükleyen tek şey bu.
bir duvar bile olamadım ben.

bu saatte de hiç metafor yapılmıyormuş yalnız.
sado mazoyum.
bazen, özellikle yalnızken bilgisayar terimlerinden bir ilk 11 oluşturuyorum.
kaleye windows defender,
defansa kaspersky-norton-eset-avast
orta sahaya movie maker-photoshop-creative
forvete amd ati-logitech-firestorm

sonra da hiçiri bir alex değil diyip swh swh diye gülüyorum. evlensem iyi olacak galiba.
ben kalender meşrebim.
uzun bir aradan sonra özgürlüğümü en çok hissettiğim şeyi yaptım. Saçlarımı rüzgara bırakıp, hızın tadına vardım yeniden. Bir de kısa filmde oynamak için teklif aldım. Yine yeniden dönüyorum. içim boşalıyor, rahatlıyorum.
sözlükte kürtlerle olan düşüncemi açıklamaktan korkuyorum. ne zaman kürtlerle ilgili bişey desem troll damgası yiyorum.
asıl itiraf:faşistim.
haftalığımı bu hafta sonu harcadım, hafta içi bir kahve bile içemeyeceğim.