sınıf öğretmenimiz müzik sözlüsü yapmaya karar vermiştir . sözlü dediysek şarkı söyletecek yani . tabi listenin en başında da bahtsız bedevi ben . dedim ses benim gırtlak benim söyl.. yok böyle değildi dedim hocam ben söyleyemem . hocada vicdansız çıktı dedi söylemezsen sıfır yazacağım . bir yanda tüm sınıftan utanma ve tüm sınıfa rezil olma korkusu öbür yanda hiç bir şeyden memnun olmayan babaya sıfırlı bir karneyle gitmek başka bir yanda ilk aşkım .. ben tüm bunları düşünürken hoca beşten geriye doğru saymaya başladı . nalet olsun bu hayat diye iç geçirerek çıktık kara tahtanın önüne . ergenler bilmez castin bıbir daha doğmamıştı . döneminde en popüler şarkısı ebru gündeşten çingenemdi . onu seslendirdim bende naçizane tabi yerin desenini inceleyerek . şarkı bitti sınıfta alkış kıyamet sanırsın erovizyonda birincilik almışız . bu arada ilk aşkım da bana ayna grubunun nadide bir eseri olan gelinciği söylemişti . hiç unutmam o da morarmıştı tahtada . bu da böyle bir anımdır .
my first love... vay amk duygulandım lan. aygül diye bir kız vardı. yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. ayıgül diye severdim onu. heyt kukusunu sevdiğim şimdi taş olmuş, geçen gördüm tanımamazlıktan geldim. gerekte yok. fatma vardı bak bir de. onu ayrı bir severdim. o kadar güzel değildi ama huyu çok iyiydi.
ilkokulda biraz iri kesimdim (hala öyleyimde gerçi ayı gelen ayı gidiyor aga) neyse sınıftaki oğlanlarda şaka amaçlı dövüşüyorlar -hiperaktif piçler- neyse gel sende oyna falan yaptılar ben de çocuk aklı amk hepsini temiz bi dövdüm annem beni almaya gelince anneleri beni şikayet etmiş. Evde temiz bi sopa yemiştik.
birinci sınıfa başlamadan önce evimizin önündeki parkta bir çocukla tanışmıştık, adı mutlu. Bana kaça gidiyorsun diye sormuştu. Ben de dörde demiştim. Büyük olma merakım vardı o zamanlar.
Sonra birinci sınıfa başladım, sınıfa son gelen bendim. Hoca beni sınıfa tanıtırken sınıfta kim var kim yok bir bakayım dedim. En arka sırada mutlu. Rezillik evet.
Serviste cips yiyordu cocugun biri, ben de cipse bayiliyorum o aralar. Ama bende yok, onda var, ben de istemem tabi kimseden. Sofor amca onceden uyarmisti serviste yemek icmek yok diye, kiskandim ya ben de, istiyorum cocugu da uyarsin o da yiyemesin cips. Ama yok, kimseden ses seda cikmiyor. Ben dorduncu siniftayim cocuk altinci sinifta muhtemelen. Kalktim direkt fedai gibi "cips yeme burda, kokuyor cips, kaldir onu" dememle birlikte yuzume dogru gelen bir eskrim kilici cantasi. Oyle ince uzun ama agir bir sey. Sakasina yapmis tabi, bana gelmedi o. Ama oyle bir yumruk atmisim ki cocugun ailesi cocugu hastaneye goturup rontgen cektirmis. Anneme de telefon etmisler, annem de "iyi yapmis, kizim o kadar hasar verebildiyse cocugunuzla konusun mevzuyu, onda sorun var demek" deyip kapatmisti. Amazon gibi hissettim valla, bir daha da yuzume bakmaya korkar oldu cocuk.
ilkokul 1.sınıf. Daha ilk gün, ilk ders. Yanımda bir kız oturuyor, saçma salak konuşuyoruz ders esnasında. Öğretmen bir şeyler anlatıyor biz şakalaşıyoruz. Ve sonra kim dürttüyse bir anda kovalamaya başlıyoruz birbirimizi. Dersin ortasında yakalamaca oynuyoruz. Öğretmen şok içinde. bağırıyor bize ve dersin sonuna kadar tek ayak üstünde durma cezası alıyoruz.
Millet ilk gün ağlar, ben ebelemece oynamıştım.
1.sınıf.
kızlardan biri bana bakarak güldü. noldu? diye sordum söylemedi.
sonrada bir oğlan vardı doğancan.
fısıldayarak bana senden hoşlanıyorum dedi.
ve herkes biliyor dedi.
o kadar utandım ki direk ağlamaya başladım. koşarak öğretmene söyledim ve öğretmenim çocuğun kulağını çekip ayıplayınca iyi bir şey yaptığımı sandım.
nerden bilebilirdim o olaydan sonra bi iki yıl sınıfın gıcığı olarak kalacağımı?.
Sınıfın erkekleriin bir kısmı ayni tuvaletkabinine girer işimizi gorurduk. Bi gun ben isimi gordukten sonra tuvaletten cikmaya yeltendim ve o da ne eren denen gavat arkama işiyor.
bir arkadaş vardı benimle ilgilenirdi zira aşıktı bana ;) birlikte oturtmuştu bizi biricik ela gözlü koca yürekli hep gülümsemesiyle hatırlayacağım tatlı adam.
Birgün bu arkadaş cazibeme dayanamamış olsa gerek yanacığımı sıkıvermişti
bnde işveyle onu biraz iteyim derkeen! Bi baktım bizim çiroz yerde ulan rezil olmuştum bütün sınıfa
aşk meşk yalan oldu tabi o günden sonra.
okul müdürümüz bana tokat atmıştı bir ara, ama karambolden yedim. nerede gereksiz, garip, şans eseri bir olay var beni bulur zaten.
mayıs ayıydı, orta okul ikinci sınıfım o aralar. bizim sınıfın piçleri su savaşı yapıyorlar sınıfta, balonlara suyu basıp basıp getirmişler sınıfa, su tabancaları desen gırla var. pata küte savaşıyorlar sınıfın her yanında. lan bende o sırada olaya dahil değildim, sıramda oturmuş kızlarla sohbet ediyordum. sonra kalktım çöpe doğru yöneldim kolanın çöpünü atıp lavaboya gidecektim ki çöp kutusunun tam yanında bulunan sınıfın kapısı açıldı ve tam karşımda müdür....
arkamda eyfel kulesi gibi bir manzara, müdürde gereğini yaptı ve flash'ı patlattı.. peyniiiiiiiiiiiiiiir.
sağdan ne yedim bilmiyorum ama en yakın sıraya girdim abi. onu net hissettim.
ondan sonra beni müdür odasına götürdü elebaşı olarak. anlat dedi anlattım. böyle böyle diye.
adamın beti benzi attı. ailemi aramak istediğimi söyledim. çağırdım, geldiler.
müdür ben olayı anlatırken anladı zaten başına gelecekleri. hani, ben okulun azılı zıpırlarındandım ama yaptığım bişeyi hiç bir zaman inkar etmedim ben. ne kadar utanç verici de olsa her zaman yaptıysam yaptım, yapmadıysam yapmadım demişimdir. aynı güvenilirliğimi lisede de korudum, üniversite hayatımda da korumaktayım.
olayla ilgim olmadığından emindi müdür, ailem geldi.
durumu onlara da anlattım. babam ayrı sikti, annem ayrı sikti...
babam o zamanlar hala çalışıyordu, aynı ildeki bir lisenin müdürü olarak.
müfettiş arkadaşlarını saldı direk müdürün üstüne.
annem desen okul aile birliği başkanı ve türk eğitim vakfı'nın gönüllülerinden olduğu için bu tür olayları kesinlikle affeden bir kişilik değildir, idealisttir. konu bir de ben olunca, kaydı resmen adama.
bunların öncesinde sınıf arkadaşlarımın ifadesi alındı, tabii ki.
22 yaşıma geldim bu olay hala ara sıra aklıma gelir. şimdi ki aklım olsa, yine acımazdım o adama.
anlamadan dinlemeden küçücük çocuğa öyle bir tokat vurmak senin ne haddine ?! hele bir de müdür olarak.
cezasını da söyleyeyim, olay siciline işlendi ve siirt'e sürüldü o, öğretmen..
olaydan 2 yıl sonrada mesleği bırakmış.
tekrar söylüyorum, acımadım, acımıyorum.. hala ve hala..
eğitimcilik gibi bir mertebeyi hafife almasın kimse.
öğretmenlik seçeneğini elinde bulunduran biri olarak bu ihtimali kabul ediyorum, böyle bir hatam olursa benimde ipim çekilsin.
şu an yapmam gereken önemli bir iş olduğu için bunu yazıyorum.
ilkokulda okulun en yaramazı bizdik geyiğini yapmak istemem ama malesef öyleydik. orta okulda işin biraz daha suyu çıkmıştı, bilhassa biyoloji derslerinde. aşırı zekileri bizim sınıfta toplamışlardı sanki. çok boğaziçi, sabancı okuyan adam çıktı aramızdan. neyse.
ilkokul öğretmenimiz de acayip iyi bir kadındı. hamile kalacağı tuttu dördüncü sınıfta. o kadından sonra şans bu ya yine 3 farklı kadın öğretmen geldi bizim sınıfa o kesin dönüş yapana kadar.
ilki acayip titiz bir tipti, ehvamlı falan. bir de fallara inanıyordu. aramızda kara kuru bir kız vardı, çingene dense inanılır. gider yanına sözde el falına bakardı. bir gün sen böyle bizim gibi çocukları üzersen sen de üzülrüsün bak tarzı kaliteli bir laf etmişti. burda üzmekten kasıt da ödev vermek yani, aynı cümleyi 30 sayfa tekrar tekrar yazmak türü bişeydi. eşek gibi yaptık tabii.
yaklaşık bir ay sonra bir gün okula gelirken kadının çantası çalındı. sınıfa geldi kaldırdı kızı. sen haklıydın sizi üzmemeliydim dedi. ağlaya ağlaya çıktı. bir daha o kadını görmedik.
sonra iki kadın daha geldi biri daha ağlayarak çıktı, dayanamamış bize. *
okul müdürünü bahçede hulahop çevirmeye ikna eden de bizdik.
ne güzelmiş be.
küçükken gezilere gidince gelirken parklara götürürdü öğretmenler. düşünün günün sonunda yorgunluğun da verdiği etkiyle dinlenmek için şöyle büyük bi parka 90 tane cocugu salmak güzel bir fikirdir. işte bir gün geziden dönüyoruz 80 90 kişi rahat varız. bi park vardı girdik oraya işte herkes kaydırak mı deniyor herneyse ona biniyor. ben de küçükken azıcık tombiştim. tahterevalliye alıyorum karşıma 1 2 tane birden bunları yukarı kaldırıyorum sonra dizimi koyup birden çekiliyorum. herneyse güzel bir olaydır zevk verir ama karşıdakinin hayal gücünü zenginleştirir inanılmaz küfür eder. duvardaki postere söveni gördüm. bir gün de aynen böyle yaparken bizim bi tane veli hoca vardı hiç unutmuyorum inşallah ölmüştür. bu geldi beni bir dövdü bir dövdü. hiç unutmuyorum elim yüzüm morarmıs kücücük cocugum sonucta. eve bir geldim babam sordu bu ne hal diye işte anlattım benim babam 7 kardeş 4 erkek var bunlar işte amcalarımı felan toplamışlar bunu dövmüşler okulda iki hafta mafya karizmasıyla gezmiştim. şimdi ben bunu niye anlattım. efenim okuduysanız hemen unutun. doğaçladım ya saçmaladım da biraz. neyse eksiye basın ve uzaklaşın öpüyorum hadi canım.
7. Sınftaydık O zamanlar sınıflarda soba vardı Ve okulun odun deposu vardı. Her sabah odun getirme görevi erkeklerindi hoca geldiğinde oraya gitmek can atardık. Sınıf başkanı bendim epey sözüm geçerdi ve hoca önce beni seçerdi, ama yanına iki arkadaşınıda al derdi.
Neyse elimizde bir legenle depoya inerdik, depoda diğer sınıftan arkadaşlarda inmis olurdu. Güreş turnuvası düzenlerdik, birbirimizin sırtını yere getirmek için var gücümüzle dövüşürdük. Gülerdik, güzel muhabbetler dönerdi o depoda. Belki ayakkabilarımız, kıyafetlerimiz marka değildi ama çok cesur çocuklardık, insan özlüyor be o günleri.
Edit: eksileyen, birinin kafasına odun vurmuştum senmiydin o yoksa?
Tam okula gidecekken olmadık yerden carrtt diye yırtılan pantolon ve ağlamaya başlayan bir çocuk. Anne dikti güzelce onardı lakin hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Birinci sınıfın sonuna gelmişiz, okuma bayramı hazırlıkları yapılıyor tabi bizim sınıfta. Hocamız, Hülya hocam, çok afili davetiyeler hazırlamıştı. Davetiyeyi açtığın zaman okuyoruz yazısı öne geliyordu, palyaço elinde balon tutuyordu falan. Hala da saklarım, neyse. Bu davetiyeleri de ben dağıtmıştım sınıf başkanı olduğumdan.
O zamanlar da ilkokul aşkım var, melih. Deniz ve mehtap şarkısında dans edecektik. Biz de tesadüf o ya, eşleşmiştik. ama sonra hoca değiştirdi. tuğçe diye bir kızla dans etti. Nasıl da kıskanmıştım.
Ama okuma bayramında hatırladığım, hatırladıkça utandığım bir anım var ki, o daha fena. Okuldaki tüm öğretmenler var, veliler var. Büyük bir etkinlik olmuş. Poşetten bile kıyafetlerimiz vardı.* Sırayla şiir okuyoruz. bir dünya bırakın şiirini okuyoruz biz de. Neyse hepimiz dizilmişiz. Ben başladım söylemeye. Herkes bana gülüyor ama o anın şeyiyle anlamadım tabi. meğersem mikrofonu unutmuşum, annem de yanımda bana uzatıp duruyormuş. O an utanmıştım çok fena.
Bir de öğretmenim bizi barıştırma sistemi çok tuhaftı. Sınıfta iki kişi kavga etse, onları öpüştürerek barıştırırdı. Sınıftakiler de sayardı.**
Sonra Batuhan vardı. Durup durup çıldırırdı. Sıraları tekmelerdi ama sınıfta yine en çok ezilen o olurdu. Bir keresinde sinir krizi geçirmişti de çok korkmuştum. Şimdilerde de pek iyi durumda değil sanırım.
Sonra melih ve mustafa'nın kavgaları vardı. Tabi ilkokul aşkı melih olunca, e ona da bir şey olunca üzülüyordum. Her teneffüs kavga edip de saniyesine barışan iki dosttu onlar.
Şimdi ise o dostlukları görmek zor. Kimi ilkokul arkadaşım gördüğünde yolunu değiştiriyor. ilginç.
genelde aksiyonlu anılardır efendim. sırayla koşu yarışı yapıyorduk. ödül ikiyüzellibinlik küçük kolaydı. yarışma ise sınıfın içindeydi. öğretmenin masasından sınıfın kapısına kadar ilk ulaşan kolayı alacaktı. 3 kez birinci olan kazanacaktı. çünkü ödül çok büyüktü bizim için. 2-0 kaybediyordum. yedirememezlikten 3. yarışta adeta servet adlı arkadaşımın bacağına kaymıştım. ahh, hiç unutmam. eşek gibi anıra anıra ağlamıştı. öğretmen beni müdür yardımcısının odasına götürdü. orası daima disiplin kuruluydu. kapının arkasında demir çubuk ve cop asılı olduğu rivayetleri vardı. ah çocukluğumun saflığı yok mu... o yalanların korkusundan kızlar tuvaletine kaçtıydım. hiç unutmam. o leş kokan yerde çıkışa kadar saklanmıştım.
benim çocukluğum buna benzer bir şekilde geçti. anlayacağınız boktan bir geçmişe sahibim.
bari hazır işim yok, bir tane daha yazayım unutmadan;
bilirsiniz erkek çocuklarının okul hallerini. her tenefüste, her boş anda bir top bulunur bir yerden ve 5 dk.'lığına da olsa mutlaka maç kurulurdu. neyse işte ilkokul 2 mi 3 mü tam hatırlayamıyorum, yine öyle bir gün. boş ders miydi tenefüs müydü onu da hatırlamıyorum. maç kurduk oynuyoruz bahçede, oynadık bir süre. atak yapıyoruz karşı takıma, ben geçtim boşa arkadaş bana pas attı, baktım etrafta kimse yok, kaleciyle karşı karşıyayım, sert bir plase vurdum topa, top direğin iç tarafını yalayarak gol oldu. tam gol diye bağırıp sevinecektim ki bir baktım top yere düşen simit ve poğaça artıklarını yemek için bahçeye inen güvercinlere doğru gitmiş ve bir tanesine isabet etmiş. haliyle güvercin ölmüş. işte hayatımda hiç o denli bir "sevincin kursağında kalma" durumu yaşamadım. tam sevinecekken birden yüzüm düştü, içime çok kötü bir vicdan azabı çöktü, ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. o zavallı güvercini nasıl öldürmüştüm ? sonra öğretmenler geldi yatıştırmaya, teselli etmeye falan ama nafile tabi. olaydan sonra 2-3 gün boyunca konuşmamıştım okulda.
büyük bir hayvan severim, daha o günlerden belliymiş...