Ilkokuldayım acayip bi öğretmenim var, arada bi evde anlatıyorum, ya anne öğretmen bize zun diyor zun ne demek? Annem oğlum zun ne, öğretmen başka bi şey söylüyordur diyor.
Ben ısrarla karşı çıkıyorum, adım gibi eminim öğretmen zuun diyor, ama ispatlayamıyorum.
Öğretmen sınıfta bize sürekli zunn diye bağırıyor, sonrasında biz de zunuyoruz.
Kanıtlama umutlarımı kaybetmişken, annem birgün okula geldi, öğretmenle görüşüyordu, konuşurken öğretmen bize döndü ve zunn! Dedi, o anda dünyada benden daha mutlu bi insan yoktu, annem gülümsedi ama çok çaktırmadı. Sonra annem gitti.
Ben dünyanın en gururlu ve mutlu insanı olarak eve döndüm, herkese olayı anlatıp kendimi kanıtlayacaktım, ama annem benden önce anlatmıştı ama nedense benden özür dileyecekleri yerde bana gülüyorlardı...
Sonra anne sen de duymadın mı bugün dedim, olayı anlattı gene güldüler... Meğer öğretmen susun diyormuş. Ulan doğru düzgün söylesene...
burnum akıyordu. defterden yırttığım bir kağıda burnumu sildim ve kağıdı sınıfın çöp kuvasına attım.
o zamanlar öğretmenler genellikle dolma kalem kullanırdı.
bizim öğretmenin dolma kalemindeki mürekkepmi bitmiş, akıtmışmı bilmiyorum. çöp kovasından bir kağıt çıkartıp kalemi silmeye başladı. o kağıt benim burnumu silip kovaya attığım kağıttı. öğretmen durumu anladı hemen. ''bu kağıdı buraya kim attı'' diye köpürmeye başladı. kimse sesini çıkarmayınca sınıfa sıra dayağı atmaya başladı. kağıdı benim attığımı gören arkadaş, dayak sırası kendisine geldiği zaman beni sattı. sonra öğretmen beni dövdü. sonrada böyle ''böyle yapmayın çocuklar'' diye nasihatte bundu.
yıllar sonra bahsi geçen öğretmen kalp krizinde öldü. ayrıca ilkokul öğretmenimdi. o yüzden arkasından kötü birşey söylemek istemiyorum. ama eşşek kadar adam oldum, o kağıdı nereye ataydım diye hala bu olayı düşünüyorum.
ilkokuldayken birgün öğretmenimi etkilemek için ben çok iyi almanca biliyorum demiştim. o da gel bakalım tahtaya bir konuş görelim dedi. tahtaya çıkıp aklıma gelen tüm saçma sapan kelimelerle (kelime mi artık ne denirse) birşeyler zıvarlayıp durdum. sonra hoca çok etkilendiğini bir şekilde ifade edip diğer sınıftaki öğretmen arkadaşını çağırdı ve benim almanca konuştuğumu söyledi. sınıftaki arkadaşlarımla birlikte iki öğretmen benim saçma sapan konuşmalarımı dinlediler ve beni alkışlayarak yerime oturttular. ama yapılan ilk veli toplantısında bu konu enine boyuna ele alınmış ve herkesin yüzünde gülücükler oluşmuş. tabii bunu çok sonradan öğrendim (20 yıl kadar).
Ozamanlar kucuk bir cocuk olan kardesim oyun onarken cantama oyuncak ayi, cay bardagi, cay tabagi gibi seyler doldurmus. Ben birseyden habersiz okula gitmistim. Okulda sabah cantami actigimda yukarida belirttigim bilimum esyalarla karsilastim tabi kimseye gostermeden son derse kadar cantamda sakladim bu esyalari. Son derste ne oldu dersiniz? O zamanlar yeni cikmis olan beyaz tahta kalemleri vardi. Bir arkadasimizin kalemleri kaybolmus ve ogretmen hirsizliktan suphelenerek herkesin cantasini aramaya baslamisti. Ben ozaman sictigimizin resmi budur durumunun ne oldugunu ogrenerek beklemeye koyuldum. Sonunda sira bana gelmisti. Ofretmen cantaya elini atiyor oyuncak ayi, cay bardagi, cay tabagi cikiyor. Ogretmen ve butun sinif kopmustu. Durumu izah etsemde, rezil olmaktan kurtulamamistim.
sınıfın en fırlamasıydım herkesi döverdim hep annemi çağırırlardı.
hiperaktif dedi psikolog. bir de okulda bir tek öğretmenlarin omuzlarından inmeyen bendim.
çocuklar beni sevmezdi oyunlara almazdı ben de onları döverdim.
daha sekiz yaşımda reçeteli ilaç içmeye başladım sakinleştirici tarzı birşeydi.
lise de bile bitmedi bu huyum ya düzeldim şimdi de evden çıkmıyorum.
ana okulundan atılmamayı annemin okula bağışladığı rüşvet sayesin de başardım.
birinci sınıfta beni sınıfa almadan önce koştururlardı.
ikinci sınıfta su çiçeği geçirdim herkes benden kaçtı.
üçüncü sınıfta bir öğrencinin kafasını yardım taşla.
dördüncü sınıfta öğretmenin arabasını çizdim. tokat attı bana.
ama bilgi yarışmalarına da hep beni sokarlardı.
beşinci sınıfa kadar okulum en zekisiydim.
sonra bozuldum işte o zamanlar iyi hallerim di.
tüm ilkokul yılları boyunca kantinden kolalı jelibon alarak kantini zengin etmişliğim vardır. her yıl, yıl sonu gecesinde bizim kızlar ebru gündeş'in "çingenem" parçasıyla gösteri yaparlardı. gösteride bir tane ebru gündeş kılığına giren kız ve dokuz tane de çingene kılığına giren kız olurdu. dört yıl boyunca hep aynı kız ebru gündeş olduğu için beşinci yıl sınıfın diğer kızları bu kıza çirkefleşmişti. bir de bilgisayar dersleri vardı o zamanlar. ben tabi anlamazdım pek bilgisayardan. bir keresinde bilgisayar sınavı oluyorduk. uygulama da word pad'de yazının rengini değiştirmekti. sınıfın tamamı yapmıştı e tabi 100 almışlardı, ben yapamamıştım 85 almıştım ve bana fena koymuştu. ve bir de iş eğitimi dersleri vardı. etamin kumaşa dikiş diktirirlerdi, meyve suyu falan sıktırırlardı. her şeye rağmen güzeldi ama.
ikinci sinifta istiklal marsi okunurken altima isemistim. ulan cidden cok kotuydu be. paytak paytak yuruyerek eve gelmistim. aklima baska bi iseme gibi birsey daha geliyo fakat onu anlatmam.
1. sınıfa giderken geçti bu olay başımdan. Kaza geçiren bir öğretmeniz vardı sinirliydi baya bir bacağı hafif topalladığı için bastonla yürüyordu bizim sınıftaki bir çocuk yaramazlık yapınca elindeki bastonun tutulan kısmını sınıf arkadaşımın boğazına takıp havaya kaldırmışı.
Yine aynı öğretmen ben yazıyı okuyamayınca göğsüme yumrukla vurunca 3 metre yerde sürüklendim.
Seni saygıyla anıyorum hocam inşallah ölmemişsindir de çıkarsın bigün karşıma.
3e giderken okulun son zamanlarında sınıfta sadece ben ve 2 kız arkadaş vardı.. çıkartıp pipimi göstermiştim ihihi falan durumu olmuştu.. allah benim belamı versin işte! zaten 75kuruşluk çakmak kadar boyu vardır o zaman niye gösterdiysem.. keşke o cesareti şu zamanlarda bulabilsem..
yerli malı haftasını yanlış anlamıştım sadece çatal, tabak, bi de plastik kulplu bardak götürmüştüm. sonra herkesin getirdiği yiyecekleri görünce çok utanmıştım. *
bi de ablamın sene sonu eğlencesine katılmıştım ilkokula gidiyordum. benden şarkı söylememi istediler. herkes -mini bir kuş'u- beklerken ben özcan deniz'den -hadi hadi meleğim'i söylemiştim. sınıf kopmuştu eheh. *
ilkokulda hastaydım beden derslerinde hep kenarda otururdum, oynayanları izlerdim. ilkokul öğretmenim çok iyi bir insandı. beni yalnız bırakmaz benle beraber otururdu.*
yemekhanede yediğim bi tatlı yüzünden bildiğiniz altıma sıçmıştım.
allahtan ev 2 adım ötedeydide öğretmen beni göndermişti eve. daha 2. sınıftım ama karizma sıfır sıfır sıfır olmuştu. eve gittim bide annem evde yok off amk tam sıçtım. kapının önünde annemi beklerken apartmanıda bok kokusu sarmıştı.
3-4 gün okula gitmemiştim. o zamanlarki hocamı ne zaman görsem hala bu hadise aklıma gelir ve fazla karşılaşmamaya çalışıyorum onunla.
iki kız koşturmaca oynuyorlardır. olayın gözlemcisi ise ardına kadar açık sınıf kapısının yanında sırasında oturmaktadır. bir kız sınıfa doğru koşmaya başlar, diğeri ise peşinden. sonra ilk kız sınıfın kapısına ulaştığı anda kapıyı aniden çekiverir ve arkasındaki kız sağ ayak ve eli kapının sınıfa bakan tarafına sol ayak ve eli kapının koridora bakan tarafına, yüzü ise tam ortasına yapışmıştır.* o gün bugündür gözlemci hiçbir kapıya doğru koşamaz...
fulya diye bir kız vardı aynı sınıftaydık bana aşık olmuş geldi çıkma teklif etti bende kabul etmemiştim, vayy efendim senmisn bunu yapan aynı okulda bir erkek kardeşi ve kuzeni vardı bir baktım koridorda işte bu diyip işaret ediyor sonra çocuklar geldi niye kabul etmedin kızı çirkinmi he niye diye beni dövmüşlerdi.
edit; merak ettim bazıları eksilemiş canları sağolsun ama lütfen sebebini yazsınlar. Acaba döveceklerdi ama beni dömek kolaymı bir güzelpatakladım diye çocukken olan bu durumu ego yapıp süslesemeydim.
okul bahçesindeki kedi. çok iri bir kediydi, gerçekten obezdi ve hareketleri de yavaştı. boş bakışlıydı. "pıst" dersin yarım saatte bakar, iki saat yüzüne mal mal bakıp hiçbir bok olmadığını anladıktan sonra bir yarım saatte de önüne döner, ağır ağır yürür, ağır ağır kuyruğunu sallardı. başta cabbar'dı adı. cabbar gel, cabbar git. sonra güvenlikçinin kedinin dişi olduğunu öğrenmesi ve annesinin adını vermesiyle hayvan yurdagül adını aldı. yurdagül diye kedi mi olur ya?
bi ara arkadaşlarla sınıfta canımız sıkıldı napalım ne edelim havada güzel daha 2. sınıfım öyle bildiğiniz işlerle ilgimiz yok. arkadaşlarla bi piçlik arıyoruz. neyse okulun arka bahçesinde geçerken bi baktım bizi kantinci sami abinin dükkanının arka penceresi açık allaaah kim tutar bizi topladık küçük çakıl taşlarını atıyozda atıyoz içeri. ulan ne zevkli bi iş bide adam dönüp baktığında hemen kaçıyoz. sonra bu ibne gitmiş müdür yardımcısı mustafa beye söylemiş. adam geldi nabıyonuz lan siz burda dedi ben duymamışım hala atıyom. tabi arkadan bi şaplağı yedik. mustafa bey bizi kantine götürdü, tüm millet bize bakıyo farkında olmadan korkudan altıma işemişim yakalandığımız zaman. hazır kantindeyke bari içecek bişey alıyım dedim hassiktir elimi cebime bi attım kağıt 250 000 sırıl sıklam, bize bakanlarda anlamış altıma ettiğimi nasıl onurum kırıldı anlatamam, hocaya sinirli bi şekilde ben gidiyom yaa dedim, hocada çaktı durumu gönderdi.
o günden sonra okulda baya bi boynu bükük yürüdüm. laf atanlarıda dövmeyi ihmal etmiyodum tabi boyutlarımız yakınsa.
bol fındıklı ve yumurtalı yıllardı efendim, sık sık bunları dağıtırlardı; sonradan aklımız ermeye başlayınca öğrendik ki depolarda bekleyen fındıkları askerlere ve okullara dağıtıp bu yolla eritmişler.. çünkü kimselere satamamışlardı.
tabi çok eski zamanlar, böyle hayal meyal hatırlıyorum. o zamanlarda internet cep telefonu falan yok. hatta iki tane tv kanalı var. trt1-trt2.
neyse işte o zamanlarda okullarda paket paket fiskoirliğin fındıkları dağıtılıyor. öyle böyle değil bir sürü, millet fındığa doydu birbirine falan atıyor. yokluktan olsa gerek, cahillikten olsa gerek, haber alma özgürlüğünden yoksun olsa gerek kimsecikler bu fındıkların radyasyona maruz kalmış fındık olduğunu bilemedi. yedi babam yedi.
şimdiki zaman olsa böyle mi olur amk? mesela bir proje yapılsa, okullarda süt dağıtılsa, öğrenciler bu sütten zehirlense falan. o zaman ki gibi sessiz mi kalır millet? neyse ki o günlerde değiliz. süt dağıtılsa bile ihalesi de sütleri de dört dörtlük olur bir problem çıkmaz!