tarih derslerinde sıra altında bulmaca çözerdim, ders bitimine doğru hoca sormak istediğiniz bir soru var mı dediğinde, parmak kaldırırdım ve şu dialog gerçekleşirdi.
- konu hakkında sormak istediğiniz birşey var mı?
+ var hocam
- söyle
+ çengel bulmacayı çıkartıp hocaya göstererek, resimde ki sanatçı kim ?
yeni bir liseye nakil gelmiştim. aynı gün okulun futbol maçı varmış başka bir okulla. dersten kaçıp maça gittim. çocukların arasına karışıp tezahürat yaptım. aldık maçı.
müdür yardımcısı ertesi gün odasına buyur etti. gözleri faltaşı gibi açıktı.
-lan oğlum sen daha yeni geldin okula, ilk günden ne kaçması, ne maçı bu. dedi.
- ağaç yaşken eğilir hocam dedim.
ya sabır çekti Adam. yeni öğrenciyim ya sopa da atamıyor. sie dedi, haydi sınıfa.
sonraki günlerde her Sabah sınıfa girdiğimde numaram sınıf tahtasındaydı. alt sınıf öğrencileri yeni edebiyat hocası sanıyorlardı beni. en az bir öğretmen Kadar girip çıkıyordum idareye. hep vukuat amk.
Coğrafyacı aynı sınıfta okuduğumuz kız arkadaşıma tokadı basınca, hemde iki tane üst üste,
Romeo ruhum canlandı.
Kendimi adamın üzerinde buldum. Disipline verdiler sonra.
1 hafta uzaklaştırma aldım.
Beni okuldan uzaklaştırarak hata ettiğini, ertesi gün sabah anladı.
lise yıllarında okuldan kaçıp deplasmana giderdim keşke o günlere dönebilsem meğer en mutlu yıllarım mışş. he konu bu değildi lan neyse sınıf içine biber gazı sıkmıştık arkadaşlarla tüm sınıf disiplinlik olmuştu bi kağıt verdiler bize kim yaptıysa adını yazın herkes kendi adını yazmıştı.
lise öğrencisiyken aşık olduğum bir kimya hocam vardı. sadece bu aşkımdan dolayı okulun bütün kimya derslerine misafir öğrenci olarak girmeye çalışırdım. taa kii kalem odasında edebiyat hocasıyla öpüşürken görene kadar, deliye dönmüştüm o zaman ne yapacağımı bilmiyordum. edebiyat hocası ise bizim mahallede oturuyordu, devamlı yanından geçtiği bir bahçedeki dem gülü sarmaşıklarının içine saklandım ve o geçerken kafasını taşla yardım ama beni görmesi imkansızdı. aradan zaman geçtikten sonra tekrar kırdım ki o kadar büyük aşk besliyordum kimya hocasına karşı. sonra bir gün anladım ki hoca bana yar olmaz... kafa kırmaktan vazgeçip okuluma devam ettim.
lise 2. sınıftayım. sürekli gördüğüm afet bir kız var ama niyetlenemem bile yani o kadar güzel kimsenin teklifini kabul etmez diye düşünüyoruz açık ve net. ama işin kötüsü ben kızın adını bile bilmiyorum bir an önce tanışmam lazım. kızı kantinde gördüm. nasıl bir gazla gittiysem yanına direk söylediğim ilk kelime ve sonrasında meydana gelen garip diyalog :
+merhaba *
- ? (garip bir bakış ne der gibi ama çok garip bilirsiniz işte o bakışı.)
+ ya seni bir yerden tanıyor muyum ?
-bilmem ?
+adın merve miydi senin ?
-hayır, ayseeel ?..
+tanıştıgımıza memnun oldum aysel, bende et 2 *
- ? (yine şaşırmışca bir bakış ve sonrasında gelen gülümseme)
o günden sonra her karşılaştığımızda birbirimize isimlerimizle hitap edip kurlaşırdık.
-et 2iiii
+ayseeeelll
ama sonrasında bir şey olmadı tabi.
dedim ya kız afetti amk *
5 kişi dersten kaçarken biyoloji hocası koridorda öğrencileri yakalıyor..;
H:Nereye çocuklar?
Ö:Hocam ders çalışmamız lazım okulda olmuyor..
H:Hasssiktirrr lan , internet kafeye dimi?
Ö:(kızarmış bi şekilde ) vallaha hocam
Durumu nasıl toparlayacağını bilmedeen hoca bizi resmen kovar.
incecik hanım hanımcık hocamız orta en ön sıranın önünde dersi anlatır.
Bu esnada bilezik ebatlarında küpesi kulağından sıraya düşer ki bende o sıranın 2 öğrencisinden biriyimdir.
Hocamız istifini bozmadan ufak bi mimik az bi jest ile durumu kurtarır küpeyi eline alır ve bir yandan anlatır dersini bir yandan uğraşır takmaya küpesini..
Çok uğraştığını görünce şahsım yardımcı olmak istedim ve hiç fesatlık barındırmayan bir şekilde ;
-- Hocam takayım mı ?
dedim.
Bilemezdim.sınıfın bütün erkeklerinin aynı anda hocam ben takayım mı hocam takayım ben takayım diyeceğini.
Günah keçisiydim.Kalemi kırmaya kararlıydı hocamız. Zarifliğinin üzerine kara bir leke sürercesine incecik sesiyle hep sen başlattın hep hep diye ağlamaya başladı ve sınıfı terketti.
Hocam ık suuuus hocam şey ben keees hocam bakın yanlış sus uzatma.
2001'de almanca dersi kapsamında her öğrenci bir mektup arkadaşı edinmeliydi. oflaya puflaya seçtik, ne çıkarsa bahtına misali. bakıyorumda dolu dolu 11 sene olmuş onunla tanışalı. hiç bir zaman 1 haftadan daha fazla sürmedi hasretimiz. beraber ders çalıştık, sabahlara kadar sohbet ettik, saçma sapan msn oyunlarından oynadık, birbirimize hediyeler gönderdik ve daha bir ton şey. hayatımın çok büyük ve önemli bir bölümüne hiç kesinti yapmadan tanık oldu kendileri, aynı şekilde bende ona. bugune kadar yapamadıgımız tek şey aynı ortamda bulunmaktı. bir gün o da olur belki diyorum hep kendi kendime.
matematik sınavından önceki ders, yine matematik. hoca başladı işte şöyle zor böyle kazık yapamazsınız çok çalışın bilmem ne. biz de en arkada soruları nasıl çalarız onu düşünürken çalışıyomuş gibi yapıyoruz. plan şu;
arkadaş, ayağım çok ağrıyo hocam bi gelin soru sorcam dicek. hoca yanına gitcek, bu sırada 20 kişi hocanın etrafını soruyu dinleme bahanesiyle sarcak. en arkada ben, çantadan soruları alıcam.
kız başladı bağırmaya, ''hocaam! bi sorum var ama gelemiyorum siz gelin noooluurr..''
hoca baktı kız kıpırdayamıyo ''tamam hadi'' dedi kalktı geldi. etrafı sarıldı, etten duvar misali, ben de açtım çantayı, ama sorular birbirine zımbalanmış. çıkardım fotoğraf makinesini, sınav kağıdının fotoğrafını çektim, ve bunları tenefüste 20 kişi beraber okulun diğer matematik hocasına sorduk. sonuç mu?
herkes 40 altı aldı. çünkü hoca tenefüste soruları değiştirmiş niye? sorular zor diye kıyamamış bize.
ingilizce hocamız vardı yabancı. adamdan hepimiz nefret ediyorduk kimse sevmiyordu hocalar bile. ilk sınavı olduk, sınıfta notlar 40'ın aşağısında. benimde ingilizcem iyidir, ben diyorum geçerim heralde. neyse, sınav kağıdını elime almamla beraber, kırmızı kalemle "20. failed" yazısını görmem bir oldu ve adamın suratına fırlatmıştım sınav kağıdını. 20 aldığım için değil, "about 70 words." kısmına, 72 sözcük yazdığım için 30 puanımı tamamen silmişti adam. o sene adamın canına okumuştum, adamda dönem sonunda ve sene sonunda "12" gibi absürt bir notla bırakmıştı beni.
arka sıramda oturan burcu adlı bi kız vardı çok tatlı ve güzeldi, bigün canıma tak etti ve eğildim sıranın altından eteğine bakmaya çalıştım ve yakalandım, utancımdan 1 hafta okulka gitmedim bi daha olsa bi daha bakardım.
bi gün mat dersinde hocanın teki bi konuyu işlerkene işte bu sibel kekillinin keki buda sevgilisi vs gibisinden bi dalga geçince dayanamayıp hocanın kafaya silgi attıydım. pişman değilim yine olsa yine yaparım.
lise binasında, üst kata çıkan kızın bacaklarına bakmak için gerekli pozisyonu aldıktan sonra yakalanmam üzerine kızın, " ne bakıyorsun yarram?" demesi.
Bilişim bölümü öğrencisiyken bölüm hocanın bize oğlum siz yandınız siz cami duvarına işemişsiniz demesi bir de sınıfdaki çocukları kaçmaya teşvik edip okuldan kaçmama girişimlerini organize etmek.
lise olmasa da üniversitede aynen yaşanmıştır.
hoca kendi yazdığı kitabı bize itelemeye çalışır, şart koşar herkesin alması için. amfi tıktık tıklım dolu bende geceleri barda çalışan emekçi bir genç olarak haliyle gözlerim kapanıyor hatta rüyalar bile görüyorum genellikle kabus, işte tam bu noktada uykusuz olan ben aradan saçma sapan bir muhabbetin içine daldım ama bu bir düş değildi maalesef, girdim lafa ve yardırmaya başladım öncesi akış hemen hemen şöyleydi:
hoca: o kitap alınacak yoksa almam derse kalırsınız, söylemedi demeyin
öğrenci: hocam nereden alabiliriz kitapları
hoca: ben getiririm
öğrenciler (kendi aralarında,fısıltılarla): adama bak ya, tüccar mı hoca mı belli değil
ben:(birden) arkadaşlar okulun fotokopicisi yakın arkadaşım hepimiz fotokopi çektirelim ucuz olur baya.
hoca: (sinirli) kim o korsan! (sessizlik) ayıp be! adamın söylediği lafa bak, utanmaz fotokopi diyor(uzun sessizlik) hangi kitap olursa olsun orjinalini alın, kitaba verilen paraya acınmaz.(bir sessizlik daha) kim etti o lafı, çıkmadı hala piyasaya
ben:( elimi kaldırdım) hani arkadaşlara yardımcı olması açısından.
hoca: kitabın yazarı karşında farkında mısın?
ben: (lan tek dersim kapışmak da istemiyorum, lanet olsun dedim içimden) lanet olsun sana.(canlı) hocam bir anlık dalgınlığıma geldi.
hoca: o kitabı herkes alacak.
öğrenciler (kendi aralarında,fısıltılarla): sanki lise arkadaş
hoca: senin numara neydi?
ben: (zaman kazanmaya çalışarak) ne numarası hocam biz de numara filan olmaz neysek oyuz (gülüşmeler)
hoca: dalgamı geçiyorsun benimle
ben: ne demek hocam olur mu öyle şey
hoca: sen fazla konuşma okul numaranı söyle bi bana?
ben: (yavaş yavaş kapıya doğru yaklaşarak) hocam pek iyi hissetmiyorum kendimi (gülüşmeler, gülün pezevenkler siz biriniz de yardım etmeyin zaten)
hoca: adını, numaranı söylesene sen.
ben: hocam etmeyin öğrencinin durumu ortada zaten, biz nasıl geçiniyoruz bilmiyor musunuz?
hoca: ben de öğrenciydim çocuğum biliyorum.
ben: (atarlı) o zaman niye inatla diretiyorsunuz hocam yazık günah bu insanlara
hoca: numaranı ismini söyle ve terk et sınıfı
ben: haklı olduğumu biliyorsunuz hocam.( kağıda adımı, numaramı yazıp verdim)
hoca: ukala çık dışarı. saygısız
ben: (öğrencilere dönüp) helal olsun size, saygılılar...( çarptım kapıyı çıktım, kaldım sanat tarihi gibi dersten)
teneffüste yanımda oturan arkadaşla sohbet ediyorduk ben heyecanlı bi şekilde bişeyler anlatıyordum, bu eleman da elindeki silgiyi havaya atıp atıp tutuyor, sonra ne olduysa silgi yere düştü, bizim arkadaş silgiyi yerden almak için arkası bana dönük bir şekilde yere eğildi, ve olanlar oldu, caaart diye bir ses ve tam karşımda bembeyaz bir külot. pantolonun patlama anı da oldukça ürkütücüydü.