yağmurun yağdığı bir günde yolda yürürken istikamet eveyse eğer adımlarımı hızlandırmam. elimden geldiğince yavaş yavaş yürürüm. ayakkabılarımın içine su girene kadar yürümek benim için ayrı bi haz.
Gecenin sessizliğine karışan çok fazla olmayan sürekli sesler beni deli ediyor. Bilgisayarın hoparlörinden gelen bııııııızzzzzz sesi * , saatin tiktakları beynimi kemiriyor. Hoparlörü kapatırım, odamda da asla o sesi çıkaracak saat bulundurmam.
birisi bana elden bişey verdiyse saol derim arkasına. yani annem sofrada çatal uzatır saol derim ya da mutfakta ben bardaga uzanırken o verir hemen saol derim falan günde kaç kez derim bilmem ama bayagı bi derim. bugun ciddi ciddi düşündüm de yaşamımı zorlaştırıyor bu bazen.
ee tabi çocukluktan aşılanmış teşekkür etme ahlakı, ama bizimkiler her zamanki gibi her şeyde oldugu gibi aşırıya kaçmışlar olsa gerek..
arabaların suratları varmış gibi geliyo hepsinin ayrı bi surat ifadesi. Bide küçük kardeşim parmalarının ucunu kıvırıyo nası yapıyosa görmeye tahammül edemiyorum. ayyy yazarken bi tuhaf oldum.
nesneleri saymak. çevredeki nesneleri ya da en basitinden odanın içindeki prizleri, lambaları, dolap üzerindeki magnetleri, perdenin kaç kere katlandığını odaya girdiğimde hemen sayarım. sayılara mı takılıyorum ki ben. şimdi buraya kaç harflik bir entry girdim . ooo ben hakikaten takıntılıyım arkadaş.
20 senedir gece aleminin içindeyim bir çok kadınla birlikte oldum ama yanımda oryantal oynayan yada direk dansı yapan bir bayana bakamıyorum . ne bilem utanıyomuyum ne .
havuç, bezelye, nohut ve salatalık. mevsimleri geldiğinde bu dörtlüyü kilo kilo yerim. özellikle bezelyeyi. film izlerken çekirdek çitler gibi bezelye yerim. bezelye yemeği falan değil, baya bildiğin çiğ bezelye.