sözlük yazarlarının hayat hikayeleri

entry63 galeri1 video1
    63.
  1. sadece giriş bölümünden mevcuttur. lise bittikten sonra gelişmeye geçilebilir.
    edite edit:yalnız kovboyun hüzünlü haykırışı gibi olmuş.
    1 ...
  2. 62.
  3. özet olarak;

    eldivenimin tekini kaybederim.
    tekini kaybedince diğerini çöpe atarım.
    birkaç gün sonra kaybettiğim eldivenimi bulurum.
    2 ...
  4. 61.
  5. yıl 1997 daha 7 yaşındayım, Makedonya'dan istanbul'a taşınacağız dediler, bindik arabaya geliyoruz. Arabanın arkasından köpeğimizin yaklaşık 10 dakika koştuğunu hala hatırlıyorum. Bu anı gözümün önünden hiç bir zaman gitmeyecek.
    hayat hikayem değil ancak ne zaman hatırlasam içime bir üzüntü çöküyor.
    2 ...
  6. 60.
  7. Maddi sıkıntıların nefesini her an ensesinde hisseden, icradan birkac kere yirtmis, birbirini sıkıca bağlı 4 kisilik sicak bi ailem var. Durumu da toparladik biraz sukur.
    0 ...
  8. 59.
  9. Burda hayatımı uzun uzun anlatmak isterim. çok isterim.

    Ama şimdi dengesizin birisi çıkar bir yere takılır dalga geçer "aa baksana öyleymiş" falan yazar canımı sıkar gerek duymuyorum.

    Hepimiz aslında böyleyiz. hepimizin psikolojisi bozuk arkadaşım. neden insanları aşağılarız?
    neden dalga geçeriz?
    neden alttan almayız?
    neden küçümseriz?
    ne gerek var arkadaşım böyle şeylere?

    insanın psikolojisinin bozuk olup olmadığını anlaması için, bir kere bile olsa düzgün bir psikolojiye sahip olması gerekir.

    Sizden rica ediyorum, küçümsemeyelim kimseyi.
    1 ...
  10. 58.
  11. yaratılış :

    random - next - install - ok - install - installation completed.

    gerisi de,

    ctrl c - ctrl v zaten.
    1 ...
  12. 57.
  13. 56.
  14. 17 yaşında evden bir çıkış bir daha girmeyiş. hayatta kimsesi yok. ne anne baba ne kardeş ne akraba. koca dünya ve yalnız bir adam. içi parçalanan ama dıştan gülümsemeye çalışan bir adam. şehri gibi gri mi gri bir adam.
    0 ...
  15. 55.
  16. çocuktum en büyük aşkım Galatasaraydı ve en büyük eğlencem soba üzerinde patlayan kestaneleri izlemekti. sonra bir gün o geldi aşık oldum yine sonra bir gün o öldü aşka olan inancımı yitirdim. başarılı bir öğrencilik yaşamım vardı büyük beklentiler vardı benimle ilgili. belki beklentilere cevap veremedim istediğim üniversiteye gidemedim ama çoklarına göre başarılı olmuştum ama hayatı hiç sevmedim o günden sonra. şimdi iyi bir mesleğim var. insanların yapmayı istediği birçok şeyi şu kısacık ömrümde yaptım ama hayatı hala sevmiyorum. ayaklarımı yerden kesecek bir insan bulamadıkça da muhtemelen sevmediğim hayattan göçüp gideceğim.
    0 ...
  17. 54.
  18. 53.
  19. hikayemi necatigil yazmış. Ben de rol kesiyorum.

    Adı, soyadı
    Açılır parantez
    Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
    Kapanır, parantez.

    O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
    Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.

    Ya sayfa altında, ya da az ilerde
    Eserleri, ne zaman basıldıkları
    Kısa, uzun bir liste.
    Kitap adları
    Can çekişen kuşlar gibi elinizde.

    Parantezin içindeki çizgi
    Ne varsa orda
    Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
    Ne varsa orda.

    O şimdi kitaplarda
    Bir çizgilik yerde hapis,
    Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,
    Öldürebilirsiniz.
    1 ...
  20. 52.
  21. *

    hayaletlere inanır mısınız?

    yaşadığımız şu maddeci dünyada kulağa çok fantastik gelen bir kelime sanırım. ben bir hayaletim kayıp bir ülkenin bilinmeyen şehrinde kimliksiz bir ruhum fazlası değil...

    nasıl hayalet olduğuma yazımın ilerleyen satırlarında anlatmaya devam edeceğim. onun için en baştan başlamak gerekiyor. hayatım ofsaytla başladı, bu sebeble ofsayt osman'a yakın bulmuşumdur kendimi. kalp rahatsızlığı nedeniyle 18 aylıkken ilk façayı yemişim hayattan. pek arkadaşım yoktu ama hayallerim hep çoktu, 4-5 yaşlarında ninja kaplumbağlardan etkilenmiş hep 4 kaplumbağım olsun istemişimdir, o kadar kaplumbağyı ne yapıcaksın diye sorduklarında asit kazanına atıpgeliştiricem cevabını vermişimdir. sonraları tospaları bıraktım ve geleceğe dönüş filmi ve kemal sunal filmleri ile tanıştım. evin bahçesinde 4 tombul pille çalışan polis arabasının arkasına bağladığım ufak hoparlörü bağlayıp zaman makinası yapmaya çalıştım. ilk korkumla tanışmam bir yaz günü , annemle yolda giderken bir takım bayrağının ( bjk, gs, fb tam hatırlamıyorum )üzerime düşmesi ile oldu. o zamandan beri oluşan bu fobi sebebiyle asılı takım bayraklarının yanından geçemem. saçma bir korku sanki bayrağın tecavüzüne uğradım, elden birşey gelmiyor güçlü değilim.

    ilk sevmeler hep ilkokul sıralarında başlar. benimde öyle oldu ilk aşk değildi ama bir çocuğun saf duygularını hissetmeye başladığı yıllardı. adı kevser'di sarışın mavi gözlü, çalışkan bir kızdı. hergün aldığım harçlıkla ona tost ısmarlardım, birgün o ısmarlamak istemişti ben ondan kaçmıştım böylede silik bir tiptim işte. zaten bu sevda çok uzun sürmedi çok sevdiğim şehr-i istanbuldan taşındık. başka bir şehir, başka bir hayat, başka dostluklar, sevdalar, ayrılıklar....

    aşk'ı nasıl tanımlarsınız? yaşı var mıdır ?

    aşk benim için yolda yürürken yahut merdiven çıkarken atılan her adımda, basamakta sevdiğimizin adını hecelemektir ve yaşı yoktur. ilk aşkla tanışmam taşındığımız şehirde başladı. onu gördüğümde bugüne dek sadece yaşamak için çarpan kalbim, onun için çarpmaya başlamıştı. ilk aşk ve kader ile tanışmam komşu kızını gördüğümde başlamıştı.tanışma süreci biraz sancılı olmuş olsada, sonunda onunla tanıştım tanıdıkça bağlandım, cümlelerim hep dilimin ucundaydılar ve ruhuna asla dökülemediler. kara gözlerinde kaybolup giderdim, gülümseyişi ruhumu ısıtırdı, gözlerindeki o parıltı bana herşeyi anlatırdı zaten. ben açılmak istediğim zamanlarda o geri adım atardı, o açılmak için adım attığında ben geri çekilirdim.

    ve kader....

    kader bir ağaçtır, bizler o ağacın zirvesine erşmek için, dalları kendimiz seçeriz. kader beni ona bağladı, aşık etti. aynı kader beni ondan kopardı. taşınacaklardı hemde benim geldiğim yere, şehr-i istanbul'a. herşeyin ilkini komşu kızında yaşıyordum aşkın ve gözyaşının. bu benim ikinci ofsaytımdı hayata karşı kazandığım. oda gitmek istemiyordu aa herkes gibi oda gitti. ilk defa bir kız için gözyaşı döküyordum. geriye kalan ailesinin bayram.seyran ve yılbaşlarında geliriz cümleleri olmuştu. bu boş tesellilere sardım sevgimi büyüttüm. aklımda komşu kızı vardı, balkondan yolunu gözlerdim akşamları, tek bi sokak lambası eşlik ederdi yalnızlığıma. aylar, yıllar geçti vazgeçmedim. o yıllarda tanıdım sadri alışığı ve onun canlandırdığı karakterleri kendimle özdeşleştirdim ve ikinci sevdam tiyatro oldu. belki onu unutmak içindi tiyatroya sarılışım ama, yara derindi. çevremle, ailemle paylaştım hedefimin tiyatro olduğunu hatta dizilerin final senaryolarını yazıyordum evde ( ruhsar, tatlı kaçıklar, yılan hikayesi ). boş hayaller dediler, yeteneğin yok dediler...

    insanların hayallerini yıkanlar hep yakınındaki insanların olması ne acı. aslında hayatımın tek golü ailemdir, sanırım ben ya fazla hayalciyim ya onlar aşırı gerçekçi.nerde kalmıştık, yarım bir sevdanın son çeyreğindeyken, ona olan aşkım büyüyor ama umudum azalıyorken. bir gece o geldi ailesinle. kapıdaydı içeri girmediler. bir düğüne gidiyorlarmış geçerken uğramışlar sadece. bazen saniyeler ömür gibi gelir insana ve sen dua edersin tanrıya, zaman dursun hiç geçmesin o gözlerde kaybolayım dersin. sadece bana bakıp gülümsedi, gözlerindeki o ışık halen vardı.

    gittiler, giderken balkona koşup son bir defa baktım ardından. arabaya bindi arka cama yapıştı ve gülümsedi son kez. gene müebbet ettim ruhumu bedenimde ve yalnızlığımla başbaşa kaldım senelerce, yeniden sevmek istedim ama hep onu aradı gözlerim. lise çokta iyi gitmedi zaten açıköğretime yatay geçiş yaptım.hayallerimi, hedeflerimi farklı yönlendirmeye çalıştım. komşu kızına olan sevdamı çevremle paylaştım yükü hafiflesin diye, onlar çocuktunuz dediler. meğer aşk ın kotası varmış +18 miş. yada onlar hiç sevmemiş. ilk işim bir elektronik tamircisinde başlamak oldu haftada 15 tl, ayda 60 tl ediyordu. ve benim hayallerim hala büyüktü, taksite girip çeyiz yapmayı düşünüyordum kendime ç. makinası, buzdolabı vs... bu düşlerin altında yatan mantık sanırım herşeyim olduğunda komşu kızını bulup evlenmekti. 2 hafta dayandım, çıraklık ağır geldi bıraktım. sonra kuzenimin oturduu yere yakın bir konfeksiyoncuda işe başladım. oda çok parlak bi gelecek getirdiği söylenemez. kız kuzenim, okul sonraları harçlık çıkarmak için yanımda çalışmak istediğini, söyledi patrona durumu açtım gelsin dedi, geldi içeri kısma geçtiler 5 dk geçmedi kuzenim kızgın bir şekilde hızlıca çekti gitti. noldu dediğimde patrona yokbirşey demişti. ama içim rahat değildi birşeyler ters gidiyordu. akşam iş çıkışı kuzenime gittim. zorda olsa asıl sorunu öğrendim. meğer şerefsiz asılmış kıza. ertesi sabah dükkana girer girmez, lavuğun gün... dediği an aydın cümlesini attığım kafayla geri sokmak oldu böylece konfeksiyon sektöründeki son günümdü.

    korkularımız, hepimizin bu hayatta başına gelmesini istemediği, istemeyeceği korkuları vardır. benimkisi ise sevdiklerime adını bile yakıştıramadığım ölüm. hep isterdim ki anneannem, dedem, babaannem evlendiğim zaman düğünümde olsunlar. buda olmadı dedemin birtanesi, ben daha doğmadan göçüp gitmişti. ananem 35 sene yatalak kaldı. dedem ölene kadar sabırla, sevgiyle baktı. bir kere bile aman, of, bıktım demedi bile. gerçek aşk onlarınkiydi işte. her gidişimde ananemin tırnaklarını keserdim, beki iyi gelirde kalkar diye masaj yapardım. benim en kötü huyum sevdiklerime seni seviyorum diyememek ve bunu gösterememekti sanırım. önce dedemi kaybettik, sonra annanemi. birtek babannem kalmıştı. ona daha yakındım, daha içtendi torunlarıyla arkadaş gibiydi ona kocakarı derdi torunları, o ise şimdi boşnakça sövücem deyip pezeveng derdi. oda gitti, umutlarım azalmaya korkularım artmaya başladı. ve söz verdim kendime olurda aileme birşey olursa evlenmeyip, çekip gidicem buralardan, berduş olup bir sahilde el sallayacağım giden gemilere...

    3 cü işim bir ayakkabı mağzasındaydı. bu biraz uzun soluklu oldu. bir bayan daha aldılar, beraber çalışıyorduk diğer şubede ve satılan her ayakkabıyı not düşerdik. birgün bu bayan, satılan her maldan kendimize pay düşelim. fiyatı yüksek tutup, patrona düşük gösterelim dedi. ben kabul etmedim. ancak o bunu yapmakta kararlıydı ve yaptıda, aldığı paraların yarısını bana verdi. ben ise paraları patrona götürüp verdim durumu anlattım. yüzleştirmek istedi ben istemedim. işimden oldum, başka bi ayakkabıcıya başladım. buranın patronuda tefeci, banka kredisi ve toptancıya borç sebebi ile batmak üzereydi.fazla sürmedi buradaki maceramda bırakıcaktım ve iyilik olsun diye son bir defayardım etmek istedim patrona. 30 çifte yakın ayakkabıyı çuvala doldurup köyde hafta sonu satıcaktım. kabul etti hafta sonu 10 küsür çiftini sattım. pazar akşamı, işhanına gittiğimde kapalıydı han. bende bekçiye rica ettim kalsın diye ayakkabılar, oda içeriye gel yöneticiye sor dedi. girdim sordum, sayalım dediler saydık 22 çift vardı onlar 17 çift dediler, ben direttim kavga ettim, yumruk yedim, yaka paça atıldım ardımda ayakkabılarla. eve gittim patronu aradım geldi, durumu anlattım gülüp geçti. parayı ve ayakkabıları teslim ettim bastı gitti...

    hayat, yediğimiz kazıkların toplamını edindiğimiz tecrübelerden oluşturur. bir fotoğrafçıda işe başladım 4 yıl sürdü. askerlik zamanı geldiğinde, çürüğe düştüm malum sebebten dolayı. gene ofsayta kaldık iyi mi. sonra birgün sevmeye başladım yeniden müşterimdi, sohbet-muhabbet derken, aramızdaki sevgi aşka dönmeye başladı inceden. aileler tanıştı, evlilik hayalleri derken hayat düdüğünü çaldı bana ofsayt....

    bir yaz gecesi gelen mesajla yıkılır tüm hayaller. kız mesajda der ki;
    sen çok iyi birisin, senden öne birisi vardı hayatımda sudan bir sebeble kavga ettik ve ayrıldk. ben bir boşluktaydım ve sen girdin hayatıma doldurdun o boşluğu. şimdi ise o geri döndü beni arıyor, görüşmek istiyor, yeniden başlamak istiyor. seni aldatmak istemiyorum, ama onu seviyorum. ayrılalım. lütfen beni bir daha arama..

    siz hiç ölümü düşündünüz mü? ben o gece düşündüm. boş gözlerle dakikalarca ekrana baktıktan sonra. balkona çıkıp uzun uzun sordum ne olacak şimdi diye. iç ses cevap verdi iki yolun var. ilki en kolayı kat 4, beton zemin ölme ihtimalin yüksek. dünyadaki acıların diner ancak diğer tarafta çekeceğin acılar muamma. sen öldüğünle, o sevdiğinle kalıcak. anan baban ağlayacak unutulup gideceksin. adının başına rahmetli sıfatı yerleşecek, sesin, ismin unutulacak senesi gelince duvarda donuk bir resim olarak kalacaksın. ya ikinci yol diye sorum. bak o en zoru dedi iç ses, yaşamak sevdiklerinle inadına yaşamak ve engelleri aşmak. bu hayata bir defa geliyoruz oda sadece kendimiz için yaşayıp gidiyoruz. sende öyle yap sevdiklerin için ölme, ölün kimseye bişey getirmez onlar için yaşa. bende ikinci yolu seçtim yaşamayı. gene tozlu geçmişe, kül olmuş sevdama döndüm beni terkedip gitsede ihanet etmemiş ilk aşkıma komşu kızına. seneler sonra birgün çıkageldi ailesinle. seneler onu değiştirmiş beni unutturmuş belli ki, gözlerindeki o parıltı donuk bir görüntüye çoktan bırakmıştı. komşu kızı değildide, başka biriydi gene konuşmadık bu sefer elinden düşürmediği cep telefonuyla meşguldü sadece. sevmekten vazgeçemedim, başkasınıda sevemedim derken geçti seneler ruhum özgür kalmalıydı, telefonunu buldum bir mesaj ile herşeyi yazdım ona onu sevdiğimi anlattım, aradı o gece beni açmadım telefonu çünki amacım sadece ruhumu özgür kılmaktı hepsi bu. lakin, öğrendim ki evlenmiş. evlenmesi dokunmadı fazla ama akrabası ile evlenmesi koydu bana. genede mutlu olsun dedim içimden...

    insanların birbirlerini tanırken yanlış yaptığı şey bedenlere önem vermesi. bu hayatta bedenler sadece birer araçtan ibarettir, tüm güzelliklerin bir arada toplandığı ise amaç olan ruh tur. zamanı paylaşmak, ruha kulak vermek, duygu, düşünce, fikirleri konuşmak, anlamak gerekirken maddeci dünyanın kuralları arasında mutsuzluğa mahkum edildik. ruhları hep kalıplara koymaya, başka bedenlere sığrdırmaya çalıştık. hepimizin yaşantısı, hayata bakışı, fikir ve düşünceleri farklı ama ortak noktada buluştuğumuz tek şey hissettiğimiz acılarımız.

    ben vasat bi yazar, kimliksiz bir ruhum. kendi çölümde kaybolmuş, o gemiyi bekleyen limanım. her bayram, seyran, yılbaşı ve özel günlerde bazı değerleri hatırlatmaya devam edeceğim, gayem nickaltı populerliği yahut, karma denen saçmalık değil. taa ki buradakiler birbirlerine bu mesajları yazmaya başlayana kadar. taa ki o şişmiş egolarımızı bitirene kadar. taa ki neye inandığımızın, neyi sevdiğimizin değilde ne kadar insan olduğumuzu, hakedip haketmediğimizi anlayana kadar devam edeceğim. özelden rahatsız edildiğine inananlar engelle butonu yakınınızda çünki ben göndermeye devam edeceğim. özelden sevgi ve saygılarını sunanlar, insan gibi dostça eleştirenler baştacısınız ve lütfen bundan sonra olumsuz eleştiriler dışında nickaltıma hiçbirşey yazmayın. sizlerin dostluğu, samimiyeti nickaltına dökülen yazılarla değil özelden gönderdiğiniz o cümlelerle bakidir. sizlerle paylaştığım bu yazıya + oy vermeyin, bunu oy için değil dostlarımla duygu, düşünce ve gecemi paylaşmak için yazdım.

    bir yazarı, insan kılan karması, ulupuanı, top 10,20 lerde 1 ci olması değildir. düşünceleridir, saygısıdır, fikirleridir. yazımı tamamen okuyan, yarısında bırakan, eksi veren, eh işte diyen, beğenen, beğenmeyen, zırvaladı diyen, yarısında çıktım deyip bayat espiri yapan herkese teşekkürler ve saygılar diler bu hayalet...
    9 ...
  22. 51.
  23. Küçük bir çocukken halamın anlattığı hikayelerle gelişti kişiliğim.o hikayelerde dürüst olmak iyilikten yana olmak,yalan söylememek ufak olsa da kötülük yapmamak telkin edilirdi.elimden geldiğince böyle oldum.yani kasıtlı olarak birine zarar vermemişimdir.çünkü iyilik yaparsam iyilik görürüm diye düşünürdüm en azından kötü biri olmazdım.ilkokulda baya ezerlerdi lisede de öyle oldu ama hep bunlar bilmiyorlar bilseler yaparlar mı diye düşündüm.alay etmeler dalga geçmeler itip kalkmalar.üniversitede de aynı şeyler oldu.oda arkadaşlarım beni hep tersliyorlardı.hep o idealim olan iyi biri olmaya ters davrandığımı düşünüp acaba ne hata ettim diye kendimi suçladım yıllarca.sonra bi gün kafama bi şey takıldı ya iyide bunlar kendilerine yapılınca en ufak şeye bile tepki gösteriyorlar bilmiyor olamazlar.sonra kontrol ettim meğerse ses çıkarmıyorum diye aralarında bana mobbing şakası yapıyorlarmış.daha öncekileri düşündüm muhtemelen onlarda ya birisine hava atmak için bana sardı ya da keyfine.yani katlanmak zorunda değildim bunlara.tüm ideallerime güvenim sarsıldı.yani bunları bi taraftan haketmiyorum suç onlarda diyorum bi tarftan da sende niye ses çıkarmadın ki diyorum.eskiden insanları severdim artık son bu mobbing şakası ile sevgim azaldı herkese karşı.yani nefret ediyorum bazen durduk yere rahatsız oluyorum sinirleniyorum utanıyorum.hep bu şakadan arda kalan izler.2 yıl boyunca süren aptalca bir şakada dalga geçme utandırma kızdırma vb. Ve tabi daha öncekiler.bilmiyorum sözlükdaşlar kin tuttum intikam almak istiyorum hepsinden bazen de gereksiz sinir yapma boşu boşuna,hiç bi iey yapamazsın bari unut kendini zehirleme diyorum.hem de yıllarca peşinden gittiğim iyi biri olmaktan vazgeçmenin acısı.bilmiyorum bu hikaye nasıl biter...
    2 ...
  24. 50.
  25. Bi bok yok.

    Inanır mısınız bizzat yaşadım.
    2 ...
  26. 49.
  27. boktan bir senaryo üzerine kurulu, kimi yerde mutlu,çoğu yerde mutsuz olaylar bütünü.
    1 ...
  28. 48.
  29. Hikaye o kadar çoktur ki, hangisinden başlasam bilemiyorum doğrusu. Buraya yazmam demek 1 sayfayı işgal etmem demek, genellikle yazılarımda detayın da detayına girerim dolaysıyla çok fazla vaktimi alacaktır ve okuyan olur mu diye merak ediyorum.
    0 ...
  30. 47.
  31. babam sert bir adamdı. öyle ki, abim onun baskıları sebebiyle intihar etti. abimin intiharına kadar durulmamıştı. küçükken yaramazlık yaptığımda beni sopayla döverdi. kemiklerimin kırılma sesini duyduğum olurdu. bir keresinde kulağımdan duvara çivilemişti beni. ''çarşıdan dönene kadar kimse onu oradan çıkarmasın!'' diye de bağırmıştı giderken.

    okumaya pek niyetli biri değildim. okumadım da keza. kung fu yapıyordum. iyiydim de bu sporda. ülke çapında şampiyon oldum, daha sonra hocamın babama yalvarmasıyla asya kıtasındaki bir şampiyonaya katılmak için yola koyuldum bir gün. Malezya'ya gittik birkaç çocuk. orada düzenlenen turnuvada hepimiz beğenildik. malezyalı birkaç keşiş-o zaman keşiş olduklarını bilmiyordum, yaşım 11 idi- hocamıza gelip bir şeyler söyledi. bizi istemişler meğer. hoca da ailelerinin izni olmadan böyle bir şeyi yapamayacağını söylemiş. adamlar hocadan ailelerimizi aramasını ve tekliflerini sunmasını istemiş. ciddi miktarda paralar ödeyeceklerini söylemişler, işi ayarlaması durumunda hocaya da yüklü bir miktar para vaadetmişler. sonuç olarak birimiz dışında diğer 3 çocuk malezyalı keşişlere satıldık.

    orada gördüğüm şeyleri anlatsam inanmazsınız. ama yine de küçük bir kısmını anlatacağım..

    bizi dağ başında bir tapınağa götürdüler. kafamızı kazıtıp, her gün birbirinden zor antrenmanlara tabii tuttular. sporla uğraşanlar bilir, antrenmanlar gittikçe kolaylaşır. burada tam tersiydi. alıştıkça zorlaşıyor, dahası geliyordu. pencak silat öğreniyorduk. ancak, bunun dışında aç bırakılıp, ormana salınıyorduk. aç kalmanın doğaya karşı çıkmak olduğu için, kanunlarını da alt etme yeteneğini kazandırdığına inanıyorlardı. çiğ kuş yemekten tutun, böcek gibi türlü iğrenç diyebileceğiniz şeyleri yedik her gün.

    bu yolda üç seviye olduğu söyleniyordu. üçüncü seviyedeki bir keşişin, sadece bakışlarıyla herhangi bir canlıyı öldürebileceğini-ispatladılar da- söylediler. bizim de derdimiz mertebe atlamaktı. orada bulunduğum 5 yıl içinde üç çocuk, ağır şartlara dayanamayıp öldü.* bizden kimse ölmemişti. ancak bazı günler ölümün daha güzel olabileceğini düşündüğüm olurdu.

    16 yaşına geldiğimde, keşişlerden türkiyeye gitmek için izin aldım. tüm ailemin öldüğünü söylediler. bir aylığına izin aldım. gidebilecek bir yerim olmadığını bilmeme rağmen, ben gitmeyi seçtim. istanbul'a geldiğimde bir aptal gibi dolaşmaya başladım. geri dönmeyi istemiyordum. ama kalabilecek bir yerim de yoktu. sultan ahmet camii'nin oralarda dolaşırken mahalleden arkadaşıma rastladım. beni gördüğüne şaşırmıştı. suratı hortlak görmüş gibiydi. bana ''sen yaşıyor musun?'' dedi. ben de ''evet'' dedim. şaşkınlığına şaşırmıştım. ailemin öldüğünü ve malezyaya geri dönmeden önce onda kalıp kalamayacağımı sordum. ''ailen ölmedi ki'' dedi ve ''asıl biz seni öldü biliyorduk, malezyadan öyle haber geldi'' diye devam etti. dünyam başıma yıkılmıştı. aileme benim öldüğümü, bana da ailemin öldüğünü söyleyerek beni o aptal, rezil tapınağa bağlayacak kadar iğrenç bir plan kurmuşlardı. sinirimden malezyaya geri dönüp hepsini uykusunda boğmayı düşündüm.

    eve geldiğimde annem bayıldı. babamın ilk sözü ''ne işin var burada'' olmuştu. ölmediğimi bildiğinden hala şüphelenirim. keşişler onu paraya boğuyorlardı. kendine iş bile kurmuştu benden kazandıklarıyla. mükemmel giden hayatlarında bir terslik olarak yer edinmişim gibi hissettim. ama kararlıydım, asla dönmeyecektim.

    malezyadan tehditler aldım. ailemi ve beni öldüreceklerini söylediler. umursamadım, ailem de umrumda değildi zaten. hatta sevinirdim ölseler. evde de kalmak istemiyordum zaten.

    sarıgölde takılmaya başladım. detaylarına giremeyeceğim türlü pis işlere bulaştıktan sonra, o bölgede tanıştığım biri vasıtasıyla fatih-çarşamba'da bir cemaate girdim.

    sonrasını anlatmamaya karar verdim. bu kadar.
    4 ...
  32. 46.
  33. 0- 22 anne, baba, okul, 17 - 40 gece alemi, para , gece alemi, para , gece alemi , para . . . bu arada tabiiki bebişlerim ve eşim .
    0 ...
  34. 45.
  35. hayatım hep çalışmak ile başarmakla geçti.
    allah bazı kıskananları kahretmesin ama, onların nazarlı gözleri yüzünden çok karlı işler kaybettim.
    yani misal 20 milyar kar yapacakken, kıskanıyorlar diye 5 milyara bile bile düşürdüm oranı.
    şu an evlenilmek istenen erkek statüsünde olduğum halde, düşünün ki ortalık da güvenilecek bir bayan olmadığı için hala bu yaşa geldim bekarım. allah bu millete akıl ihsan etsin.
    aslen türk'üm.
    yani ne kürt ne laz ne çerkez ne bilmem ne değilim. alevi de değilim.
    olduğum şeyi severim. türksem türküm. ama kürtleri de severim. çok arkadaşım var. haklarını göz ardı edemem.
    sevilen sayılan örnek biriyimdir. şerefli ciddi ağır başlı çalışkanımdır. üstüme tanımam. hava civa adam sevmem.
    bana yalan işlemez misal, hemen anlarım.
    hayatımda annemi pek sevemedim. babam üstteki dediğim sıfatlara uygun diye onu hep sevdim. samimi biriydi.
    ama annem başımın tacıdır o başka.
    işim iş, param huzurum var. ergenlere tavsiyem sözlük de hayat yok, karı kız iş de yok. olsa 2 günlük zevk.
    çıkın gidin de işinizi elinize alın gelin benim gibi yazın. yoksa çok çekersiniz bu hayatta.
    4 ...
  36. 44.
  37. milletin utanmasa gerizekalı gibi sırf doğduğu günü 6000 kelimeyle anlatacağı hikayelerdir ki çoğu kişi de yalan söylüyor.
    (bkz: he amk çok etkilndik yazık he)
    0 ...
  38. 43.
  39. benden sonrakine yol verseymişim keşke ne varsa öyle kamçılayacak.
    0 ...
  40. 42.
  41. Yazacak bir ayrıntı bile bulamadım. Ulan nasıl bir sıradanlık.

    ben sokakta her gün yanınızdan geçen tipik vatandaş.
    2 ...
  42. 41.
  43. dana kadar olmama rağmen şu hayattan niye zevk alamıyorum anlamış değilim. acaba hiç güzel yanı yok mu!
    1 ...
  44. 40.
  45. 1881 yılında işkodra'da doğdum. ilk mektebi şumnu'da geçtikten sonra istanbul'da mektebi sultani'de yatılı okudum. Tevfik bey ile aramızda geçen bir tartışmadan sonra fenerbahçe lisesi'ne nakil gittim. daha sonra baytar okuluna devam ederek mezun oldum ve mesleğe atıldım. halen çemişgezek ilçe tarım müdürlüğünde veteriner hekim olarak çalışmaktayım. arz ederim.
    2 ...
  46. 39.
© 2025 uludağ sözlük