Sene 2005 yılı Ağustos ayı. Yaz tatilinde, ailemin ısrarları sonucu bir tezgahta günlük 2ytl'ye sebze meyve satan amcaya yardımcı oluyorum. Minik bir kamyonetle, cami önü, ilçe çarşısı gibi mekanlarda duruyoruz. Bir gün, yine bir caminin önünde satış yaparken ustam camiye gitmiş, tezgahı çok güvendiği bana bırakmıştı. ilçede olduğumuz için, o zamanlar jandarma bölgesindeyiz, bir jandarma devriye aracı geldi ve tezgahın önünde durdu. Transit minibüsten inen iri yarı, babayiğit bir "komutan" meyve almak istediklerini söyledi. 1 kilogram şeftali tarttım, parasını uzattı, "almayacağım, benden olsun." dedim. ısrarla para vermeye çalışmasına rağmen ısrarla almadım. en sonunda pes etti, yanağımı sıktı, asker abilerin gülümsemeleri ile araca binerek yola devam etti.
Namaz bitmiş, cemaat dağılmış, ustam gelmişti. Yalan söyleyemezdim, hem kötü bir şeyde yapmamıştımki, onlar askerdi. Durumu olduğu gibi anlattım. Hiç beklemediğim bir şekilde, mal sahibi olan ustam hiçbir kızgınlık belirtisi göstermeden yaptığımın doğru olduğunu, onların canı olmasa bizlerin bu satışı yapamayacağını, mal sahibi olamayacağını anlattı. 4.sınıf öğrencisiyim sonuçta, çok yaş bir ağaç olmasamda, bir çınar ağacıda değilim.
Derken, eylül ayı geldi, tezgahtaki işimden ayrıldım ve okula başladım. Bir gün geldiğimde cüzdanımın yanımda olmadığını gördüm. Aradım, taradım, bakmadığım yer kalmadı ama, yoktu. Kimliğim, otobüs biletlerim, harçlığım hepsi ondaydı. Yaz boyu çalışarak biriktirdiğim 100 liram kayıptı. Ebeveynlerim çalışıyor olduğundan aklıma ilk gelen jandarma karakoluna gitmek oldu. Tahminen 250 metre uzaklıktaki karakola, koşa koşa gittim. Kısa bacaklarımla o yol benim için bitmek bilmiyordu. Karakoldan içeri girmeden, gördüğüm ilk nöbetçi asker abiden yardım istedim. Beni komutanın odasına götürmeyi teklif etti. Hiç tahmin etmezken, yazın tezgahta beni seven, nasihat veren o komutan abi yine karşımdaydı. "Otur adamım." dedi ve, "oğlum bize iki çay getirin." diye devam etti. Heyecanla yaşadığım olayı anlattım, güldü. Bu sırada çaylarımızı içiyor, hemde konuşmaya devam ediyorduk. "Mehmetçik" diye seslendi dışarıya, "arabayı hazırlayın!". Gidiyoruz dedi, ve karakoldan ayrıldık. Gittiğimiz yer, mahalle muhtarının dükkanıydı. içeri girdik, selamlaşmalar vs. konudan bahsettik.
Meğer cüzdanım, bir amca tarafından bulunmuş ve içindekilere dokunulmadan muhtar amcaya teslim edilmiş. Sevinçten havalara uçuyordum resmen. Kısa bir görüşme faslından sonra tekrar yola koyulduk. Asker abilerim eve bırakacaktı. Sevmiştim, içimden "bir gün bende asker olacağım." demiştim. Eve dönüş yolunda, kimlik kaybetmenin başıma neler getirebileceğinden, sorun yaşamamam için sahip çıkmam gerektiğinden bahsettik. Minibüs evin dışında durdu, teşekkür ederek indim ve ben eve girene kadar o minibüs orada beni izledi, sonra karakola döndü.
Bir daha karşılaşamadım komutan abimle. Üzerinden neredeyse 11 yıl geçti, merak ediyorum, şimdi nerede, nasıl? Bir hainin kurşunuyla şehit mi düştü, yoksa bir hainin yerleştirdiği bombanın patlamasıyla uzuvlarını mı kaybetti. Düşündükçe, üzülüyor, merak ediyorum. Yaşadığım bu kısacık anı bile, komutan abiye zarar gelmesinden beni bu kadar korkutuyorsa, kim bilir ailesi neler düşünüyordur?