günlük mü? sürekli yazdığım bir günlüğüm bile olmadı benim. ergenliğin getirdiği aşık olma zannı ile birkaç kez yazmaya çalışmıştım ama hep aynı terane: bir ay yazardım hevesim geçince bir kenara atardım. hep özenmişimdir günlük tutan insanlara. duygularını düşüncelerini not edebilen insanlar. yıllar sonra bakıp hatırlayacağı şeyler olan insanlar onlar. işte sonra internetle tanıştım. sözlüğe üye oldum. hani şu çok popüler bir başlık var ya sözlük yazarlarının itirafları diye. işte arada onu kullanıyorum günlük niyetine. bir ara da heveslenip blog açmıştım kendime. hevesim kaçtı sonra. bir ara bakayım dedim ki mahkeme kararıyla engellenmiş blogum. mahkeme bile korkmuş anlaşılan benim ruhani sıkıntılarımdan. gelgelelim bugün okulda bir yazı gördüm elemanın biri duvara yazmış: "kaybolan hayallerinizden müeessesemiz sorumlu değildir." işte benim hayaller de böyle yitip gidecek mi diye düşünüyorum arada. şu anda kulaklıktan şu sözler dökülüyor: "seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış? çimenler üstünde göz yaşları var." yine yaptım aynı şeyi ve sözlüğü günlük olarak kullandım. benim günlüğüm her başlıkta. ben bu yazıyı kendime yazdım, ben bu yazıyı sana yazdım, sölük yazarlarının itirafları... benim günlüğüm bu sözlük.
günlük, bazen yolculuklara çıkıyorum nereye gittiğimi hiç bilmeden. geri dönmek istemediğim yolculuklar. şu an bunları yazarken bir yandan da dışarda yağan yağmuru hüzünlerle yoğuran düşüncelerimi bozan bir şey oluyor, şemsiyesi ters dönmüş fakat istifini hiç bozmadan yürümeye devam eden bir kadın görüyorum ve güldürüyor ister istemez. bütün hüznümün duygusallığımın amına koyuyor farkında olmadan. hayat ne garip lan günlük.
onun kamerasından baktığımızda benim burdan gördüklerimin hiçbiri görünmüyor. herkes yönetmen aga; ister yönetsin ister yönetemesin. film sürüyor işte.
günlük,, ne zaman duygusal bir şeyler arasam, karşıma çıkan komik bir şey, bütün duygusallığımı örtüyor lan.
acaba ikisini birbirine karıştırarak, duygusal komedi tadında mı yaşamalıyım hayatı.
bak yine filmlerdeki gibi gözlerimi uzaklara yatırayım, duygusal düşüncelere dalayım derken, bebek yokuşundan çıkan bir araba dikkatimi çekti. kafa sikmeye programlanmış 4 tane ergen, doluştukları arabada, sabah sabah son ses müzik açmış, dıp tıs dıp tıs çıkıyordu yokuştan yukarı etiler'e doğru.
sonra yokuşun bitimine doğru trafik lambaları kırmızı renge döndü utancından.bizimkiler de durdu altında. ama onlar kızarmadı; bir utançları yoktu.
ışık yeşile döndüğünde, hala son ses çalan müzik eşliğinde, arabayı hareket ettirmeye çalışırken şoför koltuğundaki; aracı stop ettirdi. çalıştırmayı denedi ama araç çalışmadı, müziğin sesini kıstılar, bir kere daha denedi fakat araç yine çalışmadı, arkalardan korna sesleri yükseliyordu. trafik ışıkları bu duruma utandı, tekrar kırmızıya döndü. çocuklara baktım onlar da kırmızıydı.
''keşke araçları da kırmızı olsaymış'' dedim kendi kendime; güldüm. duygusal bir şey bulamadım diye ağladım sonra kendi halime. sence ben manyadım mı lan günlük.
insanların tek başlarına kaldıkları zaman yaratıcılıkları artıyor. bireysel mutluluk gibisi yok.
dur; sen sormadan ben söyleyim;burada beş kişi oturuyoruz diyelim aga. canımız da bir şey istedi.
gittik yaptık. bu bireysel mutluluk olamaz.bu beraberlik içinde yapılan bir eylem. nasıl bireysel olsun?
bireysel mutluluk; kendinle başbaşa kalman hali aslında. ama nasıl? düşüncelerine de başkalarını katmıycan.
''halkta bir gaza gelme, egoyu yükseltme durumu yaratılıyor partiler tarafından. ortalama halk; müzikti, şenliksel davranışlardı derken ne çabukta salıyor yelkenleri suya.
görüntü kirliliği yaratan iğrenç parti afişleri sayesinde, kendini bir süreliğine karar veren mercii olarak hissediyor. yasaklanmalı!''
oğlum sen manyak mısın ya?
sadri alışık' ın siyah beyaz bir filminde izlemiştim; sadri baba eve bir karı getirmişti. karı şarkıcı.
anası şarkıcı karının arkasından bir küfür sallamıştı her ne kadar tasnif etmesem de. kokulu abdeshane ibriği!!
evet evet yaratıcılık asla zamanla paralel gitmez.
- ya bırak hacı seninde bir dediğin bir dediğini tutmuyor
+ oğlum umut ışıktır mal, gözlerini açtığında hep yanıbaşındadır
- keşke olsa, ben istemez miyim sanıyorsun günlüğün olarak istediğin şekilde gitmesini
+ istiyorum lan
- sadece istemekle olmuyor işte
+ yani ??
- harekete geçmelisin
+ haklısın
- haklı olmak bir şey değiştirmiyor; otur hesabını yap , ya da yapma ne hesabı, cumburlop atla
+ sence olur mu peki?
- olmazsa bir numara büyüğünü alırsın muhahahahah, aay söylemezsem içimde kalırdı kusuruma bakma bu aralar biraz sinirlerim bozukta; olur neden olmasın
+ oğlum makara yapcak adam bulamadınmı lan yavşak, siger atarım seni hee
- noldu yaa
+ amcık! gelmişiz sana derdimizi anlatıyoruz sen bizle taşşak geçiyorsun dalyarak
- samimiyetine inandık be abi
+ sikerim senin samimiyetini heee
- anlatma o zaman abi alala. anlatma bana bir şey ya
+ oğlum bak hem suçlu hem güçlü ayağı yapma bana dürüst ol yavşak
- ya bırak abi sen hiç kendine baktın mı dışardan nasıl görünüyorum diye
+ ne var oğlum halimde
- söyleyince söyledi oluyor ama, hemen kızıyorsun nasıl yapcaz
+ oğlum ne zaman adam gibi davrandın da karşılığını almadın lan at boku
- abi bak sen bugün agresifsin başka bir zaman konuşsak bütün bunları
+ ya hayaller gerçek olsa lan günlük
- her şey senin elinde
+ o zaman şunu demekten başka bir şey kalmıyor bana '' herkesin tuttuğu kendine ''
Sevgili günlüktoş. Bugün şuraya gittim ordan kızlarla starbucksta takıldık. Fotoğraf falan çektik. A tabi alışverişi de unutmadık. Çekindiğimiz fotoğrafları anında telefonumuzla facebooka attık. Çünkü iphone4müz var. Eve gelince bana yazan bi kaç kişiyle faceden twitten ordan burdan konuştum durdum. Demek isterdim. Ama bu aralar asosyalin dibine vurmaktayım lan günlük yardım et lan.
millet eşek gibi ders çalışırken ben kızlarla fingirdeştim. sonuç mu? millet bir haftadır kızlarla fingirdeşirken ben sabahtan akşama kadar farmakoloji çalışıyorum. neden diyorum bazen neden? neden ben?
neden millet cafelerde sevdiğiyle kahve içerken ben dünden kalam pizzamla kola içip ders çalışıyorum.
laf aramızda ama şu farmakolojiden hiçbirşey anlamıyorum. aslında anlıyordum başlarda ama artık konsantre olamıyorum. okuyorum okuyorum olmuyor, yazıyorum yazıyorum yine olmuyor. şarkı besteliyorum, serdar ortaç'ın şarkılarına benziyor. belki de son iki haftadır hiç evden dışarı çıkmadım. birkaç kere markete gitmek dışında. arabamı hangi otoparka parkettiğimi bile unuttum. hala yerinde mi onu bile bilmiyorum...
açık konuşuyorum günlüğüm; ben bu farmakolojinin amına koyayım...
otobüse beyazıttan bindim. oturacak yer olmadığından mütevellit arka kapının oraya yöneldim ve sırtımı arka koltuğun ön kısmındaki cama dayadım, etrafı seyreylemeye başladım.akşamın yoğun trafiğinden kaynaklı olarak otobüs santim santim ilerliyordu. derken onları gördüm edebiyat fakültesinin önünde. ikisini de tanımıyordum. bir erkek, bir kız. kız oldukça sadeydi. açık kahve tonlarında kargo bir pantolon, biraz daha koyu renkli bir ceket, açık yeşil asker çantası. erkek de bir o kadar sadeydi. gri bir keten pantolon, kırmızı, polo yakalı bir tişört vardı üzerinde. üzerindeki poları -sıcaklamış olacak ki- çıkarmış, omuzdan askılı çantasının kenarına sıkıştırmıştı. sevgili değildi bu iki genç, besbelliydi bu. kız hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor, erkek yüzünde tebessümle onu dinliyordu. kızın kur yaptığı açıkça belli idi. üç kere üst üste tokalaştılar yürürken. ayrılacaklar zannettim ama yürümeye devam ediyorlardı. belli ki fiziksel temas kurmak istiyordu kız. kızın gözleri parlıyordu, erkek gülümsüyordu. yavaş yürüyorlardı. en az santim santim ilerleyen otobüsüm kadar yavaş. belli ki yol bitmesin istiyorlardı. o kalabalığın içinde, hamallar, esnaflar, bavul ticareti yapmaya gelen ruslar, birkaç hayat kadını arasında gözden yitirdim onları. aksaraya dönen yolu geçtikten sonra trafik açıldı. otobüsüm ilerlemeye başladı. görüş açımdan tamamen çıktılar. yusufpaşadan sonra beş-altı dakika sonra evde oldum. aklım hala onlardaydı. umarım kız ona açıklar hislerini. erkekte söyleyecek gibi bir hal yoktu zira. insanlar mutlu olsun istiyorum. umarım ben de yakın zamanda gözlerimin içine bakıp bana heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatacak kişi ile yakında karşılaşırım. şimdilik bu kadar.
sevgili günlük,
bugün iğrençliğin gölgesinde ihanetin ve acının dansını öğrendim.karanlığın adım adım boynuma sarılıp, prangalarımdan kurtuluşuma tanık oldum.zincirlerinden arınmış kapalı ve eski bir kapı gibi içimdeki karanlık aydınlığa kavuştu ve ben tozlu sayfalardan okunan bir kaç satırlık bir şiiri benliğimde hissettim bugün.
şaka lan şaka.
sevgili günsözlük sabaha kadar uyumadım dün gece. buralarda at koşturdum. eksilendim. artılandım. övgüler aldım. güzel vakit geçirdim. deprem haberleri ile korktum. sonra korktugum için güldüm kendime. derken birde baktım sabah ezanı. sonra güneş. kuşluk vakti derken öğle ezanı okundu. cumaya gittim(allah kabul etsin) eve geldim kapı eşiğinde uyumuşum. az önce uyandım. kahvaltı yapacagım. hadi afiyet olsun.
bugün fen dersinde olağanüstü fiziğim, akıllara zarar zekamla yine herkesin dikkatini çektim.şoförümün hasta olması hasabiyle eve sıradan insanların(halk)kullandığı taşıtları kullanmak zorunda kalarak döndüm.
fransızca hocam ve ben yeni gelen piyano öğretmenime 20 mayıs zengin şakası yaptık.
golf'ten erken dönen babam yeni aldığımız cici annemle nedense yatak odalarında çok pis birbirlerine girdiler(annem ne dediyse artık).
unutmadan sana bu satırları hizmetçimizin saçı örgülü kızının çantasından aldığım kalemcikle yazıyorum, benimki bozuldu. ucuz kalemimle şimdilik bu kadar yazabiliyorum sevgili sözlüğüm.eeee ne demişler zenginin günlüğü fakirin kalemini yorar.
+ günlük lan sana bir şey söyleyeceğim
- buyur aaaağbi *
+ artık konuşmayacağım moruk; konuşmayı bıraktım
- o ne demek be gözüm abim?
+ artık susma zamanı. daha çok yazma zamanı artık
- hiçbir şey anlamadım abi, ne susması ne konuşması yahu?
+ insanların kafasını o kadar ıvır zıvırla doldurmuşlar ki moruk, ciddi anlamda düşünsel boyutların kapılarını açtığında, bir anda kaybolmuş hissediyorlar kendilerini. kapı arkalarına saklanan kediler gibi ürkekler hepsi de. sen kapıyı geriye kadar açtığında, iyice kayboluyorlar arkasında. tercih ediyorlar bu durumu görünmeye; seviyorlar resmen!
- kızma ama sen de acaip bir adamsın be abi
+ anlat oğlum! eleştiri olmadan nasıl görebiliriz kendimizi
- dünya hallerinden geçmiş bir durum gözlemliyorum sende
+ mesela? daha açık anlat
- hayatının her gününü bilen biri olarak*, somut tatlardan çok çabuk bıktın mayk. soyut ve düşünsel tatlara o kadar çok daldın ki, aralarında olması gereken denge bozuldu. sıkıntın burda.
+ neden konuşmak istemiyorum biliyor musun? önceleri anlam arayışlarım çoktu; anlat babam anlat, sorgula, tartış. etrafımdaki insanlar ve ben aşağı yukarı aynı ayarlardaydık o zamanlar. gel zaman git zaman onlar teker teker bıraktılar sorguladıkları şeylerin peşlerini. bense bundan inanılmaz bir keyif aldım, nedenleri alt üst ettim. her saniye inceledim seni, beni, bizi.
sonra yıllar akıp geçti ve yine aynı sahneleri yaşamaya başlarken birer birer, hem artık onların beni anlamadığını, hem de daha önemlisi; anlamaya çalışmadıklarını fark ettim. kimsenin ilgisini çekmiyor benim ilgilendiğim konular. ne bunları konuşmak ne de dinlemek istemiyorlar boğlum ya.
insan belki de en çok deşifre olmaktan korkuyor. çözülemez bir varlık olmak zaafların da görünmemesi ve nedenlerinin araştırılamaması anlamına geliyor.
- bana anlat abi, biliyorsun her zaman dinlerim
+ tamam be yavrum illa çıkıntılık yapacan sende he! baktım ki konuşma reytingleri yerlerde sürünüyor, kimseye kendini zorla dinlettiremezsin de haliyle, e nezaket icabı dinlermiş gibi de yapamıyorsun bu konularda, ki biliyorsun pat diye çakıyorum soruyu; '' sence nasıl?,,,''
- eheheh evet ya. millet de seni biliyor ama abi. ya açıktan dinlemiyor ya da direk dalıyor konuya, ki ortası yok bunun zaten senin de söylediğin gibi
+ evet.
karar aldım ben de mayko işte. bundan sonra konuşmayacağım.
- beni ihmal etme ama
+ yok lan sıkıntı yapma. yazma eylemine son ses devam! hem yazma ne güzel iş lan; hem dilediğin kadar anlatma özgürlüğü sunuyor sana hem de dinlemek istemeyen hiç kimse mahçup olmuyor karşında. okur veya okumaz o kendi bileceği iş.
- haklısın abi
+ sen de bazen yalamalığın tavan hallerindesin he ''evet abi, haklısın abi, dinlerim abi''
- naptık abi ya sen de sinirini benden çıkartmanın peşindesin he yine
+ kaybol kaybol hadi fazla konuşma
sevgili günlük;
bugün ne bicim uyandim lan.. perşembe gününden beri aksamdan kalmalık mı olur...
kahvalti falan ettim, günlerdir campaign oyun atayım diyordum star wars the unleashed 2 falan indirdim ama sarmadi..
sonra dedim james bond bloodstone oynayayim kurarken trt de kemal reyis varmis ona baktim..
sonra okan'a.. baydi lan bu yılmaz morgül.. komik desen komik degil..
bugün sözlükte siyaset yaptim, din hakkında ileri geri konustum..
biraz rahatladim sandim ama rahatlamamisim.. baskı hala büyük..
öyle işte sikko bi gündü..
haydi görüsürüz