sözlük yazarlarının favori şiirleri

entry91 galeri0
    9.
  1. başka türlü bir şey benim istediğim
    ne ağaca benzer, ne de buluta
    burası gibi değil gideceğim memleket
    denizi ayrı deniz,
    havası ayrı hava..

    bir başka yolculuk dalından düşmek yere
    yaşadığından uzun

    bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
    ağacın yüksekliğince
    dalın yüksekliğince rüzgarda
    ve bir yeni ömür
    vardığın çimen yeşilliğince

    nerde gördüklerim
    nerde o beklediğim
    rengi başka
    tadı başka..

    (bkz: can yücel)
    (bkz: başka türlü bir şey)
    1 ...
  2. 8.
  3. cahit zarifoğlu'nun "Aşka Dair" şiiri..
    "Öyle sofralar gördüm ki,
    insan kasları vardı tabaklarda.."
    her şiirinde olduğu gibi bu şiiri de anlam bakımından çok derindir..
    1 ...
  4. 5.
  5. o düz ve yeni yaklaşma seviştikten sonra,
    el ele yürürsünüz daracık odalarda;
    bilinçle karılmıştır bu sevda,
    su akar kan yerine damarlarınızda.

    düşünebilir misiniz gülün tersini,
    hele bir çocuk yüzünün tersini,
    olur mu suya düşmüş yaprağın tersi?
    parmaklarımızdır karışmış bağbozumuna.

    sesler o kadar da yeni olamaz;
    elinizde bir erik dalı, aymaz;
    mutfağa geçer dolabı açarsınız,
    usulca dağılır gider uzaklara
    bedeninden
    barış
    akan
    bir
    zürafa.

    cemal süreya - şarkı.

    ayrıca ahmed arif\'in suskun şiiri de çok güzeldir, en sevilenlerdendir..
    0 ...
  6. 4.
  7. Turgut uyar - göğe bakma durağı
    Nazım hikmet - ben senden önce ölmek isterim
    Nazım hikmet - vera'ya
    Atilla ilhan - aysel git başımdan
    Ahmed arif - anadolu
    1 ...
  8. 3.
  9. bugün 14 haziran.
    neşe doluyor insan.

    şaka bir yana tüm divan şiirleri.
    1 ...
  10. 2.
  11. Bugün 23 nisan.
    Neşe doluyor insan.

    Şaka bir yana tüm tevfik fikret şiirleri.

    Edit: eksileyen arkadaşlar neşe dolmadı sanırım. Pmden ulaşsınlar neşeli neşeli konuşalım.

    Edit2: atmayın vazgeçtim.
    1 ...
  12. 10.
  13. ''girdi
    sırtında eski bir ceket vardı
    bir yerlerden sızmıştı sanki, gün ışığı gibiydi
    sarışındı
    önce bir süre kapının önünde durdu durdu
    gölgelendi, inceldi, beni gördü
    pek önemsemedim
    baktı, hiç konuşmadı
    oysa bir isa tasviri gibi uçumluydu, güzeldi
    yer gösterdim, oturmadı
    bir sigara yaktım, ona da verdim
    aldı
    sigarasını ben yaktım
    kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından
    benim dudaklarıma da geçti
    çocuklar gibi kızardım
    öteki kızlar gülüştüler
    ben kendimi sevdim, güvendim
    saçlarımı düzelttim, göğsümü biraz kapadım
    bana elini uzattı, ellerimiz birbirine değdi
    sıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eli
    ağır ağır odama çıktık.

    açık pencereyi kapadım
    perdeyi çektim
    arkamı döndüm, yavaş yavaş soyundum
    bileğimdeki saati çıkardım
    sigaramı söndürdüm
    tam o zaman..
    zaman da değildi belki
    önce korkunç bir gözyaşı seli
    sonra alabildiğine bir kayalık
    kayaların üstünde bir kertenkele
    ardından bir ormanın uğultusu
    binlerce kanat sesi
    sağ elinde bir bıçak
    yok, hayır, bıçak da değildi
    vuran, ezen, öldüren bir el
    ve eller
    ve dişler
    kendimden geçtim.

    bir daha gelmedi, hayır, bir daha hiç gelmedi
    ama onunla ben
    ne zaman istedimse o zaman yattım. ''

    e. cansever
    0 ...
  14. 9.
  15. cemal süreya - üvercinka

    böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
    laleli´den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    yatakta yatmayı bildiğin kadar
    sayın tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
    boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    bütün kara parçaları için
    afrika dahil

    senin bir havan var beni asıl saran o
    onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    sabahları acıktığı için haklı
    gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    bir çok çiçek adları gibi güzel
    en tanınmış kırmızılarla açan
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
    boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
    bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
    aklıma kadeh tutuşların geliyor
    çiçek pasajı´nda akşam üstleri
    asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    bütün kara parçalarında
    afrika hariç değil
    3 ...
  16. 8.
  17. kırmızı bir kuştur soluğum
    kumral gözlerinde saçlarının
    seni kucağıma alıyorum
    tarifsiz uzuyor bacakların

    kırmızı bir at oluyor soluğum
    yüzümün yanmasından anlıyorum
    yoksuluz gecelerimiz çok kısa
    dörtnala sevişmek lazım.
    1 ...
  18. 7.
  19. 6.
  20. ben senden önce ölmek isterim

    ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun ki
    içinde beni görebilesin
    fedakarlığımı anlıyorsun:
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    sonra, sende ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orada beraber yaşarız
    külümün içinde külün
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi oradan atana kadar…
    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak:
    biri sen
    biri de ben.
    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    ben daha bir çocuk doğuracağım
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.

    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde ?
    içimden bir şey:
    belki diyor.

    piraye' den (bkz: nazım hikmet)'e...
    1 ...
  21. 5.
  22. gitmek fiili artık günah

    sen gittin
    osmanlı imparatorluğu çöktü

    şakaklarıma kır değil cerahat düştü
    üşüdüysen beni giyin
    açsan benim dudaklarımla doyur karnını
    fakirsen benimle yetin
    dediydim sana, sonra onlar geldi
    büyük gözleri, büyük ihtirasları, büyük asırları vardı
    tek kelime etmeden alıp götürdüler seni
    asya'ya götürdüler sen bir dağsın diye kandırarak
    makûl bir peygamber esvabı giydirdiler aklına
    evdeki çiçek güneşlerden önce sana dönmüştü oysa
    çok yerinde bir tespittin hayatımda
    her ağlayışına her gülüşüne kefildim
    bir kendime nankördüm seviştiğimiz hayal anlarda

    evet, adın, yüzün sürekli taciz ediyordu yalnızlığımı
    ama razıydım körelmeye teninin girdabında

    sen gittin
    kıpkırmızı elmalar boy verdi dal gibi kollarımda

    şimdi sen bunu bir aşk şiiri sanırsın belki, ancak,
    hiçbir canlı benim boşluğumu mezarında doldurmayacak

    aklının pususuna yattım
    seni indirdiğimde inecek gerçek cehenneme zifir şafak!
    manam telaşlanırken
    manasızlığım rahatlayacak.

    küçük iskender
    4 ...
  23. 4.
  24. sevgilim, bir günün ortası şimdi
    taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
    ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
    uzat bana uzat ellerini
    izinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
    istanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
    güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor

    ben seni düşünüyorum seni
    hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
    kalbim diyorum kalbim
    daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
    aşkı anılar besliyor düşler kadar
    bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
    sevgi eskidikçe sevgi.

    günümüz ekmeğimiz, türkümüz
    çoluğumuz çocuğumuz
    binalar yan yana yükselip gidiyor
    vapurların ağzı köpük içinde
    uzaklarda ne kapılar açılıyor
    trenin biri bir istasyona varıyor
    ordan çıkıyor biri.

    her şey biliyor her şey
    sen biliyor musun bakalım
    seni nice sevdiğimi?
    üstüne titrediğimi?

    geldiğimi?
    gittiğimi

    hadi!
    cemal süreya
    0 ...
  25. 3.
  26. "işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.

    insaf et anna!

    gidelim buradan.

    senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

    hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

    ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.

    sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların...

    tamam sustum.

    - gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.

    gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

    gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler...

    utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.

    gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.

    sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

    tanrı bizimle de konuşur belki."

    tarık tufan - anna
    1 ...
  27. 2.
  28. ilk olarak bukowski'de gelsin:

    onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım
    ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı,
    ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca
    biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm;
    uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış,
    işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır
    çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum
    küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde
    ve orda oturup bir sigara tüttürdüm
    düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye,
    ve bir saat geç çıktım
    kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı,
    nedense benim kadar, pek seksi değildi
    ve bana çok set, ham bir elma verdi
    kalan dişlerimle çiğnediğim;
    adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş
    astım gibi bir şeyden, ve
    sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de
    biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim.
    ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir:
    bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım
    ve anlayışlı olmaya çalıştım
    ama çok berbattılar.
    sonra onu bir yere götürdüm, boks maçlarına
    ve ellerini kenetleyip
    dumanın içinde öksürdü
    ve etrafına bakınıp durdu
    bütün insanlara
    ve sonra da boksörlere.
    sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi
    ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım,
    ve onunla iki-üç kere daha buluştum
    şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum
    ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu
    ama ondan ayrıldığımda
    hala bakireydi
    ve berbat bir şair.
    düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını
    35 yıl
    iş işten geçmiştir
    aşk için de
    şiir için de.

    Daha sonra ise favoriler favorisi, Ataol Behramoğlu'ndan gelsin :

    Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
    Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
    Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
    Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

    Bir hatıradır şimdi dalgın dalgın uyuyan şehir
    Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
    Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
    Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

    Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
    Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
    Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
    Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

    Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
    Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
    Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
    Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
    0 ...
  29. 1.
  30. hiçbir insanı unutmak,
    bir insandan vazgeçmek,
    bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda
    kaldın mı hiç?
    hani ölmüş gibi,
    hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
    her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
    ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
    ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek,
    ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana,
    ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi
    sen hala bu kadar sevgili iken?
    özlemek,
    bu kadar özlemek,
    etini kemiğini yakarcasına özlemek…
    çok kötü değil mi?
    bu kadar özleyip onu görememek,
    ona dokunamamak,
    onu işitememek,
    artik sonunun “pi” hali değil mi? biliyorsun değil mi?
    ne kadar umutsuz bir arayıştır o,
    kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak
    belki bir kez daha görebilmek için o yüzü,
    belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,
    belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek,
    belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak,
    ne zordur değil mi?
    ne kadar eritir insanı farketmeden.
    sen de biliyorsun değil mi bunları?
    bir sinema koltuğunda sen de iki kişi gibi oturdun mu hiç?
    hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına?
    güzel bir kafe keşfettiğinde,
    güzel bir film seyrettiğinde,
    güzel bir şarkı dinlediğinde,
    güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi
    paylaşamadığın için onunla.
    bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada?
    hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi?
    baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün
    oldu mu hiç?
    sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan
    nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
    gözünün içine baka baka kolunu, bacağını kesen bir insanın yüzüne
    sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar
    oldu mu hiç?
    hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine
    aşk şiirleri yazabildin mi?
    onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
    feda oldun mu hiç?
    içinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
    özlemini,
    susuzluğunu,
    açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç?
    kanayan yarasını gördüğün,
    ama merhem olamadığın zamanlar.
    gücünün,
    hani o tanrısal gücünün,
    bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu
    gördüğün zamanlar
    oldu mu hiç?
    hiiiiiiiç
    hiiç
    hiç
    bir hiç. *
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük