sözlük yazarlarının favori yazıları

    2.
  1. (bkz: orhun yazıtları)

    okudukca okuyasim geliyor uzerlerinde yazanlari. adamlar yazmis amk.
    35 ...
  2. 5.
  3. iKi YARIMI TOPLAYINCA BiR ETMiYOR...

    Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.

    Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı;

    iki yarımı toplayınca bir etmiyor. insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de
    mutlu olamıyor.

    Önce yalnızdık.

    9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak
    geldik.

    Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi.

    Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi
    kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var dedik.

    Korktuk.

    Bunun sebebi ne diye sorduk kendimize. Cevabı yapıştırdık:

    Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.

    O yüzden eksiklik hissediyoruz. Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?

    Çocukken yaşımız küçük diye düşündük. Her istediğimizi yapamıyoruz.

    Kurallar, yasaklar var. Büyüyünce her şey yoluna girecek.

    Büyüdükçe bir şey değişmedi.

    Yine huzursuzduk. içimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:

    Bir eksik var. Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan?

    Nasıl geçecek bu?

    Aklımıza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince geçecek. işe girince geçecek.
    Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek. Okulu bitirdik. Diploma aldık.

    işe girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık. Para kazandık. Taşındık. Araba aldık.
    Çalıştık. Eve yeni eşyalar aldık. Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik.
    Kartviziti değiştirdik.

    Daha çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık. Çalıştık.

    Geçmedi.Bir yerde bir eksik var hissi, hala orada duruyordu.

    Bu sefer de Sevgilimiz olunca geçecek dedik. Yalnızlığımız sona erince bu
    illetten kurtulacağız.

    Beklemeye başladık.

    Derken, biri çıktı karşımıza aşık olduk. Ve anında başka biri olduk.

    Daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.

    Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve
    hayranlık gördük.

    Işığı gördük.Tünelin ucundaki ışık bu olmalı diye düşündükkurtulduk

    Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.

    Ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi. Ya da başka birine aşık olduğunu
    söyledi.

    Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.

    Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından anladık, bir
    terslik olduğunu.

    Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik.

    Fark etmez. Sonuçta aşk bitti.

    Şimdi her yer bomboş. Şimdi tekrar yalnızız. Başladığımız yere döndük.

    Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her şeyi denedik, her
    yere baktık.

    Öyle mi? Bakmadığımız bir yer kaldı.

    içimize bakmadık.

    Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akıl etmedik.

    Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik.

    Şaşıracak bir şey yok, tabii ki sevmedik.

    Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk? Canımız yanmasın diye duvarların
    ardına saklanır mıydık?

    Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık? Terk edilmekten korkar mıydık?

    Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.

    Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.

    Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.

    insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.

    Herkes beni sevsin diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine
    şart koyuyor, sınır koyuyor.

    Oysa kendime duyduğum sevgi bana yeter diye düşününce, kendimizi olduğumuz
    gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.

    Her şey bir oluyor. işte o zaman perde aralanıyor.

    Acı diniyor.

    işte o zaman başka biri bir araya gelerek, hesabın kitabın, korkunun kaygının
    hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine, gerçek bir sevgi yaratılabiliyor..

    CAN DÜNDAR..
    18 ...
  4. 26.
  5. Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif
    Edemeyeceğimi biliyorum. ulaşılmaz oldun hep; dokunmak
    Hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni, kocaman bir
    Yalnızlıktı payımıza düşen..

    Payıma düşen her şeyi erteledim. ama erteleyemediğim bir
    Şey vardı, sana benziyordu. su olsan dokunduğumda
    Bozulurdun, bozulmayan bir 'şey'din... gidilecek bir yer
    Olsa sonu olurdu, sonu olmayan bir 'şey'din... uykuda
    Görülecek bir rüya olsa uyanırdım, beni rüyamdan
    Uyandırmayacak bir 'şey'din... simsiyah saçların olsun
    istiyorum, ama bahtın değil..

    O gün seni gözlerinden, anafatma'dan, üç ırmağın
    Birleştiği yerinden öpeyim desem, aklına ırmaklar gelir
    Düşün ki yılan dağından aşağı iniyoruz ve dünyada sadece
    iki kişilik türkü kalmış, onu söylüyoruz. öyle
    Bir 'şey'sin sen... seni düşündükçe yoruluyorum desem
    Dünyanın en büyük yalanı olur. yalanım yok..

    Bu günden yarına ne kalır bilmem, ama sen kalırsın tıpkı
    Yatağı değişmeyen bir ırmak gibi..

    Yaşadıklarımız azdı, zamana sığmadık yaşamak isterken her
    Şeyi. bu gün şarkı söylüyorsam, o gün şarkı değil, şarkı
    Gibi seni yaşamak isterim..

    Halkıma benziyordun, bir yanın göç, bir yanın toprak
    Kokuyordu hep. gezmediğim yerin kalmadı, bazen yasaklandın
    Bana, bazen suç gibi boynumda taşıdım seni. yedi telli
    Sazımla bile tam anlatamadım. sen bir uçurum gülüydün
    Ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm
    Yasaların bile tanımlayamadığı bir 'şey'din sen
    Haritalara sığmazdın, her ülkede bir başka gülüyordun
    Uzundun, inceydin, dokunduğumda nereli olduğumu seninle
    Hatırlardım. bana hep kendimi hatırlatan bir 'şey'sin
    Sen..

    Uzaksın, yakınsın, özlenensiN ama bugün değil, yarın gibi
    Bir 'şey'sin sen..

    Bugün her şeyi değiştirmek için çabalarken, sen değişmeyen
    Olarak duruyorsun karşımda. kabul ediyorum. dünyaya bu
    Kalsın, ama sen bilme..

    Dünyada kaç iklim, kaç zulüm, kaç ölüm var? bir seni
    Bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin. bilme!
    Bugün her ölümle biraz ölürken, seni düşündükçe hayata
    Dönüyorum yeniden..

    Gecenin en karanlık yerindeyim, bir sigara ateşinin
    Aydınlattığı kadar ışık bile olsan, yine de istiyorum
    Seni. sadece benim seni anladığım, kimsenin unutmamak için
    Defterine not düşmediği, ama hayatımda hep bir dipnot
    Olarak kalan kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni..

    Dağları delmiyorum, inmek istiyorum oralardan. hepiniz
    Gibi aynada saçlarımı taramak, ''günaydın'' der gibi
    Sokağa fırlamak ve şarkı söylemek istiyorum sana..

    Adına aşk diyorlar, gelecek diyorlar... bana yetmiyor. her
    Şarkımda sana bir adım daha yaklaşmak istiyorum. bir başka
    Dilden seviyorum, kırmızıdan daha uzundur..

    Gelincikler gibi bir mevsim değil, dört iklim, köşe bucak
    Kim ne derse desin geri dönecek yerim yok, bir kentin
    Ortasında çığlık çığlığa bağırarak tek başına kalsam da
    Yine seviyorum seni..

    Bu bir suç duyurusudur, kendimi ihbar ediyorum..
    7 ...
  6. 72.
  7. Hani bazen insan birini yanında tutmayı bilmez, ama onun yokluğunu da istemez.

    Kaybetmeyi göze alamaz,ama kazanmak için mücadele etmez.

    Bağlanmaya cesaret edemez,

    ama ondan tamamen kopmayı da beceremez.

    Ne sevilmekten vazgeçer, ne sevmeyi bilir.

    Hani çok sonra zaman geçer de kaybeder ya,

    işte o zaman dökülür dudaklardan, itiraf edercesine:

    Ne gözümü alabildim, ne göze alabildim..

    Can Dündar.
    7 ...
  8. 41.
  9. bayağı eğlendik konserde, avazımız çıktığı kadar şarkılara eşlik ettik.

    konserin sonuna gelmek üzereydik. sırtı bana doğru dönük durumda iki kolumun arasındaydı.
    kürek kemikleri göğsüme batıyordu arkasına yaslandığında.
    yüzünün önüne düşen saçları yanlara doğru topluyordum ara sıra, bazen de yüzümü sigara kokusu sinmiş saçlarına yaslıyordum. saçlarının yanaklarımda bıraktığı o doku çok hoşuma gidiyordu. yanağına, boynuna, ensesine, omuzlarına, çıplak gördüğüm her yerine öpücükler konduruyordum aralıklarla.
    ilginçtir, dudaklarını öpmek istemiyordum, yüzünü görmek de.
    onun yerinde başkasının olmasını istiyordum herhalde.
    yüzünü görünce ya da dudaklarının tadını alınca o olmadığını anlayacaktım belki de.

    konser bitti ve dışarı çıktık.
    buz gibi ankara havasında birer sigara yaktık.
    beni evime bırakır mısın dedi.
    yalandan bir soruydu bu, ikimizde biliyorduk eve gitmek istemediğini.

    "st.patrick almıştım dün, onu tüketelim bence" dedim, kırmızı şaraba hayır diyemeyeceğini bilerek.
    "bir kadeh ama söz di mi, sonra evime bırakacaksın beni".
    güldüm sadece, bir şey demedim.

    kız olmak zor gerçekten diye düşündüm sadece.
    gerçek hislerini hep onun zıttı şeylere refere ederek anlatmaya çalışmak.
    tüm arzularını belli belirsiz işaretlerle etrafa salmak.
    işaretlerden anlıyorsanız, tüm erkek cinsi içerisinde çok farklı bir yerde oluyorsunuz hiç şüphesiz. kadınların dilinden anlamayan tonlarca hemcinsiniz, şu an dertli dertli rakının gözüne vurmuşken, siz türünün en güzellerinden birinin şu an yanında, birazdan üzerinde, daha sonra da arkasında ama hep içinde olabiliyorsunuz. erkeklik gururunu bundan daha fazla okşayan bir durum olabilir mi?

    neyse, eve geldik işte.
    kocaman, pofuduk minderlerin üstüne attık kendimizi.
    şarabı içerken ilk kez gözlerine dikkatli baktım.
    neden daha önce gözlerine bakmaktan kaçındığım da dank etti o zaman kafama.

    tüm yaşadıklarına rağmen hala bir erkeğe güvenmek istiyordu. sarılsın sımsıkı bırakmasın vesaire vesaire.

    sonra gelecek bir kaç hafta boyunca yaşayacaklarımızı düşündüm.
    az sonra öpüşeceğiz, on dakika sonra yataktayız.
    sabah uyandığımızda "aşkım" demeye başlayacağız birbirimize.
    öyle hissedip hissetmediğimizi bildiğimiz halde "seni seviyorum" diyeceğiz.
    iki hafta sonra aslında yanında olmak istediğimiz insanın başkası olduğunu anlamaya başlayacağız ve sırf bunun yarattığı sinirden birbirimizi yiyip duracağız. yine bir kaç hafta sevişmeye devam edeceğiz, yanında olmak istediğimiz insanın yerine koyarak birbirimizi.
    sonra birimiz çekip gidecek ve diğeri yine tüm karşı cinse olan tüm güvenini, umudunu kaybedecek.

    erkeklere zaten çok az kalmış olan güveni yerinde kalsın dedim içimden.

    yaklaştım hafifçe yüzüne, dudakları hafif aralıktı, gözleri kısık, nefes alış verişi hızlanmaya başlamıştı. dudakları yerine saçlarına gitti dudaklarım. yanaklarımı yasladım birazcık daha saçlarına, kulağına eğildim ve "seni evine bırakayım, geç oldu" dedim.

    yanımdan uzaklaştı hafif, ilk kez gözlerini dikti bana, sanki düşmanıymışım gibi.
    "kendim giderim" dedi ve çantasını aldı, kapıyı vurdu ve gitti.

    düşmanı zannettiği adam karşı cinsten tek kurtarıcısıydı hayatı boyunca rastlayabileceği, ama anlamadı bunu elbette.
    kırılmış gururunu başka erkekleri memnun ederek tamir etmeye çalıştı yine.
    her seferinde gururunun da kalbinin de daha da yaralandığını fark etmeden.

    günümüz kızlarının durumunu anlatmaktadır.
    9 ...
  10. 3.
  11. 1.
  12. Ağla, ağlaki kalmasın içinde hiçbir şey...Acıların çıksın dışarı.Ağla,ağlaki mutluluğun kalsın geriye. Gülebilesin özgürce.Ağla, ağlaki zehrin boşalsın...Canını yakamasın daha fazla içindekiler...Kendine uğraş bul; mutlu olacağın, seni güldürebilecek...Bul ki; aklın gitmesin ,kaymasın birden kötüye,acılara..Meşgul et kendini güzellikler düşün ...Hayaller kur ama, ama sakın kapılıp gitme hayallere... Olamayacağıda aklında bulunsun ki...Bir kez daha kırılmasın o güzel gönlün...Sev seni seveni ,sevmeyeni Sev.Ama aklının kenarında bulunsun yine seni her an üzebilecegi...Bulunsun ki beklemiyordum deme, kırılma yine...Hatalarını kabul et, düzelt, hata yapmaktanda korkma. Hatasız kul olmaz bunu da sakın unutma...Olduğu gibi kabul edebilmeyi öğren insanları... Değişebilecekse uyar değişemeyecekse kabullen...Sendede kusur var çünkü, sende de hata var...Sana nasıl bakılmasını istiyorsan öyle bak insanlara...Ama yine söylüyorum onların seni üzebileceğini sakın unutma, unutmaki kırılma...Fazla beklentili olma, insanlara karşı, hayata karşı, olma ki kırılma yıkılma...Güzel bir şey olduğu zaman sevinirsin yine ama kötü birşey olduğu zaman beklentinin verdiği o büyük kırgınlığa uğramazsın... Hayat güzel hemde çok güzel üzgün olduğunda varamazsın belki farkına, ama umutlu ol, umutlu ol ki mutlluluk yakın olsun sana...Her an her saniye geçmekte bunu unutma...Değerini bil zamanın ,elindekilerin kıymetini bil... Bil ki yaşlandığında pişman olma bunları yapmadığına... Gülümse , hayata ,insanlara,herşeye gülümse..Gülümse ki çiçekler açsın o güzel yüzünde...
    7 ...
  13. 25.
  14. Eğer...
    O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla, o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

    O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, o'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, o'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa ve o her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...

    Dünyanın en güzel yeri o'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... Hayat o'nunla güzel ve onsuz müptezelse (=değersizse) ... Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, o'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

    Her şiirde anlatılan o'ysa... Her filmin kahramanı o... Her roman o'ndan söz ediyor, her çiçek o'nu açıyorsa... Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa... iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

    Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire o'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız... Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi o'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

    Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... Hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

    O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep o'nun yüzü suyu hürmetine... Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...

    Kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

    ...o halde bugün sizin gününüz!..

    "Çok yaşa"yınız ve de "siz de görün"üz...

    can dündar.
    5 ...
  15. 47.
  16. Bavulları hep toplu durmalı insanın...
    Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
    Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
    ihanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
    Yalnızlığa alışmalı...
    Çünkü omuz omuza günlerin vakti geçti.
    Dayanışma, günümüzün borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
    Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
    Terörün bile bireyselleştiği çağdayız.
    Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil;
    Zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır...
    işte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
    Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan...
    Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı...
    Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli...
    Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
    Romanlardan, yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
    Yalnızlık paylaşılmaz Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
    Dizeleriyle başlamalı güne...
    Telesekretere Şu anda size cevap verebilecek kimse yok! denmeli,
    Belkide hiç olmayacak..
    cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
    Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
    Haklılığın onuru yaşatır insanı...
    Susmanın utancı öldürür...
    O yüzden en sessiz gecelerde Doğruydu, yaptımla teselli bulmalı insan.
    Feryada komşuların yetişmemesine,
    Soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı...
    Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
    Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye,
    Kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
    Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
    Ama hep kalıp savaşacak kadar gözüpek olabilmeli...
    Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
    Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
    Yollarla barışmalı...
    Yalnızlığa alışmalı...

    Can Dündar
    5 ...
  17. 20.
  18. Ey Türk Gençliği!

    Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!



    Mustafa Kemal Atatürk
    20 Ekim 1927
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük