sözlük yazarlarının favori yazıları

entry147 galeri0
    1.
  1. Ağla, ağlaki kalmasın içinde hiçbir şey...Acıların çıksın dışarı.Ağla,ağlaki mutluluğun kalsın geriye. Gülebilesin özgürce.Ağla, ağlaki zehrin boşalsın...Canını yakamasın daha fazla içindekiler...Kendine uğraş bul; mutlu olacağın, seni güldürebilecek...Bul ki; aklın gitmesin ,kaymasın birden kötüye,acılara..Meşgul et kendini güzellikler düşün ...Hayaller kur ama, ama sakın kapılıp gitme hayallere... Olamayacağıda aklında bulunsun ki...Bir kez daha kırılmasın o güzel gönlün...Sev seni seveni ,sevmeyeni Sev.Ama aklının kenarında bulunsun yine seni her an üzebilecegi...Bulunsun ki beklemiyordum deme, kırılma yine...Hatalarını kabul et, düzelt, hata yapmaktanda korkma. Hatasız kul olmaz bunu da sakın unutma...Olduğu gibi kabul edebilmeyi öğren insanları... Değişebilecekse uyar değişemeyecekse kabullen...Sendede kusur var çünkü, sende de hata var...Sana nasıl bakılmasını istiyorsan öyle bak insanlara...Ama yine söylüyorum onların seni üzebileceğini sakın unutma, unutmaki kırılma...Fazla beklentili olma, insanlara karşı, hayata karşı, olma ki kırılma yıkılma...Güzel bir şey olduğu zaman sevinirsin yine ama kötü birşey olduğu zaman beklentinin verdiği o büyük kırgınlığa uğramazsın... Hayat güzel hemde çok güzel üzgün olduğunda varamazsın belki farkına, ama umutlu ol, umutlu ol ki mutlluluk yakın olsun sana...Her an her saniye geçmekte bunu unutma...Değerini bil zamanın ,elindekilerin kıymetini bil... Bil ki yaşlandığında pişman olma bunları yapmadığına... Gülümse , hayata ,insanlara,herşeye gülümse..Gülümse ki çiçekler açsın o güzel yüzünde...
    7 ...
  2. 2.
  3. (bkz: orhun yazıtları)

    okudukca okuyasim geliyor uzerlerinde yazanlari. adamlar yazmis amk.
    35 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. olayların seni değiştirmesine izin ver, iyi olanı unut, deneylerini sev (çirkin bir çocuğun olursa, onu seveceğin gibi), kazaların değerini bil (yanlış cevap, farklı bir soruyu arayan doğru cevaptır),kendini olayların akışına bırak,senden başka birisinin lider olmasına izin ver, yavaşlayarak, hıza dönüşmeyi öğren (zamanın standart akışının dışına çık),kendi iyiliğine karşı bir tutuculuğa dönüşecekse, "cool" olma,aptalca sorular sor,geç saatlere kadar ayakta kal,kendini tekrarla,birisinin omuzlarında dur (yukarıdan bakınca manzara daha güzel),masanı toplama,yeni kelimeler üret,minimum malzemeyle yaratıcı olmayı dene,planlı yaşayarak kendine özgürlük alanları aç,kimseden borç alma,gezilere çık (ekranların ve pencerelerin ötesini de gör),daha hızlı hata yap,kır, bük, eğ, ez, çatlat, katla (hem malzemeler hem de ilişkiler için geçerlidir), mesafeli durduğun ya da reddettiğin insanlara en az bir tane açık kapı bırak,gül,etrafındaki insanlara pozitif enerji ver ve (buraya yeni bir prensip yaz)
    4 ...
  7. 5.
  8. iKi YARIMI TOPLAYINCA BiR ETMiYOR...

    Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.

    Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı;

    iki yarımı toplayınca bir etmiyor. insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de
    mutlu olamıyor.

    Önce yalnızdık.

    9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak
    geldik.

    Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi.

    Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi
    kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var dedik.

    Korktuk.

    Bunun sebebi ne diye sorduk kendimize. Cevabı yapıştırdık:

    Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var.

    O yüzden eksiklik hissediyoruz. Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?

    Çocukken yaşımız küçük diye düşündük. Her istediğimizi yapamıyoruz.

    Kurallar, yasaklar var. Büyüyünce her şey yoluna girecek.

    Büyüdükçe bir şey değişmedi.

    Yine huzursuzduk. içimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu:

    Bir eksik var. Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan?

    Nasıl geçecek bu?

    Aklımıza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince geçecek. işe girince geçecek.
    Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek. Okulu bitirdik. Diploma aldık.

    işe girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık. Para kazandık. Taşındık. Araba aldık.
    Çalıştık. Eve yeni eşyalar aldık. Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik.
    Kartviziti değiştirdik.

    Daha çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık. Çalıştık.

    Geçmedi.Bir yerde bir eksik var hissi, hala orada duruyordu.

    Bu sefer de Sevgilimiz olunca geçecek dedik. Yalnızlığımız sona erince bu
    illetten kurtulacağız.

    Beklemeye başladık.

    Derken, biri çıktı karşımıza aşık olduk. Ve anında başka biri olduk.

    Daha güçlü, daha güzel, daha akıllı biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.

    Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve
    hayranlık gördük.

    Işığı gördük.Tünelin ucundaki ışık bu olmalı diye düşündükkurtulduk

    Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi.

    Ya da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi. Ya da başka birine aşık olduğunu
    söyledi.

    Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi.

    Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından anladık, bir
    terslik olduğunu.

    Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik.

    Fark etmez. Sonuçta aşk bitti.

    Şimdi her yer bomboş. Şimdi tekrar yalnızız. Başladığımız yere döndük.

    Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her şeyi denedik, her
    yere baktık.

    Öyle mi? Bakmadığımız bir yer kaldı.

    içimize bakmadık.

    Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akıl etmedik.

    Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik.

    Şaşıracak bir şey yok, tabii ki sevmedik.

    Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk? Canımız yanmasın diye duvarların
    ardına saklanır mıydık?

    Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık? Terk edilmekten korkar mıydık?

    Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.

    Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.

    Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.

    insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.

    Herkes beni sevsin diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine
    şart koyuyor, sınır koyuyor.

    Oysa kendime duyduğum sevgi bana yeter diye düşününce, kendimizi olduğumuz
    gibi kabullenince yarım tamamlanıyor.

    Her şey bir oluyor. işte o zaman perde aralanıyor.

    Acı diniyor.

    işte o zaman başka biri bir araya gelerek, hesabın kitabın, korkunun kaygının
    hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine, gerçek bir sevgi yaratılabiliyor..

    CAN DÜNDAR..
    18 ...
  9. 6.
  10. Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var. insancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz. Siz insanlar güçlüsünüz. Makineleri yapacak güç sizdedir. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz. Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım ve milliyetçilik hastalığına karşı birleştirelim. Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım.
    4 ...
  11. 7.
  12. Bilmelisin ki...
    Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.

    Bilmelisin ki...
    Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa,anlam yükü o kadar azalır.

    Bilmelisin ki...
    Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nerden geçtiğini bulmak zor.

    Bilmelisin ki...
    Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.Gerçek aşkların da!

    Bilmelisin ki...
    Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

    Bilmelisin ki...
    Aile hep insanın yanında olmuyor.Akrabanız olmayan insanlardan ilgi,sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.Aile her zaman biyolojik değil.

    Bilmelisin ki...
    Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.Onları affetmek gerekir.

    Bilmelisin ki...
    Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.Bazen insanın kendini affedebilmesi gerekiyor.

    Bilmelisin ki...
    Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

    Bilmelisin ki...
    Şartlar ve olaylar,kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

    Bilmelisin ki...
    iki kişi münakaşa ediyorsa,bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

    Bilmelisin ki...
    Her problem kendi içinde fırsat saklar.Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

    Bilmelisin ki...
    Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
    Can Yücel
    3 ...
  13. 8.
  14. iNTiHAR RESiMLERi

    önce kelimeler terketti
    kocaman bir boşluğu
    kapatır oldu dudaklarım
    şimdi peltek bir yalnızlık
    anlaşılır bir suskunluk tadıyor dilim

    "bir kıyı kenti gibi yaşamak istiyordum
    kıyıda bir kent gibi yaşamak düştü avuçlarıma
    hep eksik yağdı yağmurlar
    yüzümü ıslatmak gözyaşlarıma düştü
    aksanı bozuk çiçek demetlerinden umduğum medet
    ellerimden kora düştü"

    ya bir devrik cümle gibi
    yanlış anlaşılmaya müsait yaşadım
    ya bir dipnot gibi hep
    çizgi altında kaldı hayatım

    "kanamalı yara olup sızdı içime gün
    eksik kalmış düş ortalarına uyandırıldım
    kalabalıkta yitik çocuk endişesiyle
    arayışın tedirginliği, büyüttü gözlerimi"

    kirpiklerimde bulutların en karası
    değdirdim ve bir şimşeğin alazında
    tutuştu dünya

    yüreğimde intihar resimleri
    bittim ve gittim
    kibritçi kız’dan
    ödünç alınmış masalın
    son sayfası gibi
    kapandı gözlerim

    iNTiHAR RESiMLERi (1)

    önce kelimeler terketti
    silinmiş bir sözlüğün
    yazısız yaprakları gibi
    yazgısız açıldı günler

    anlam boşluğunda
    vurulmuş bir kartal gibi
    kanat çırpamadan
    düşüvermeler toprağa
    böyle başladı

    önce kelimeler terketti
    güneş ay ve yıldızlar
    konacak gökyüzü içimde
    mevsimler dönenecek
    yeryüzü bulamadığı için
    acı
    umuda yenilmişliğinden
    umut
    halsiz kalmışlığından gitti
    aşk kendine yer bulamadığından
    vuslat bulunamayan o yerde
    gereksiz kaldığından...
    o gitti
    onlar gitti
    en kalabalık kafileydin itiraf edeyim
    sen?; gitti

    gidişler bir esmer hüzündü
    kurşuna çevirdi geceyi
    tenimde şehrin lekeleriyle
    bir mezar derinliğinde
    ölümsüz suskunluklar bıraktı ardında

    iNTiHAR RESiMLERi (2)

    önce kelimeler terketti
    böyle başladı susamak sözlere
    göz çukurlarında
    tuzlu su birikintisiyle uyuyup
    sapanda gerili taşlar gibi
    fırlayarak geceden
    çölde uyanmalar böyle başladı

    kilidine uymayan anahtar gibi
    başlayan hayatımla
    damarlarında duman olup
    tüttüm şehirlerin
    sessiz ve içten
    sokuldum koynuna gecelerin
    kimse yadırgamadı kabul görmeyişimi
    ve kendimin izini sürüşüm
    bir çıkmaz sokakta son buldu
    karanlıkta parlayan
    keskinliğe doğru uzanırken boynum
    göğsümde pimi çekilmiş bir gece
    kalakaldım ortasında hayatın öylece

    iNTiHAR RESiMLERi (3)

    önce kelimeler terketti
    dilimin ardında mapus
    kalmak istemeyen
    böyle başladı göç mevsimi içimden
    tel örgülerle dokuyup ipliğini zamanın
    usul usul dizi dizi
    kimi küskün kimi üzgün
    bezgin terketti kimi
    ardından senin için ey hayat
    özenle kurduğum
    bütün cümlelerim
    tanımlarım yorumlarım

    böyle başladı
    hergün anlaşılmadan ölen
    bir şairin yerine doğmanın
    bildik sonucunu yaşamak
    ve böyle başladı
    gözbebeğimde döndürülen bıçakların
    acısına banmak ekmeği
    suskunluğun bir eylem oluşu
    kayıt dışı kalışı sözlerimin zihinlerde
    böyle başladı ağlayışı bulutların ve
    öylesine bir sağanaktı ki
    sıkılsa gömleğim
    hüzün renginde sancıya kesmiş
    yalnızlıklar sulardı toprağı
    aldırma dedim ya
    ki aldanmayasın
    gözlerimi güzel gösteren
    nakış gibi işlenmişliğidir acının

    iNTiHAR RESiMLERi (4)

    önce kelimeler terketti
    böyle başladı
    kesilmiş umutlardan
    boşalan kanda boğulmalar
    ve böyle başladı
    ıssız çölde uçsuz yolculuklar
    çünkü
    aştığım her tepeye
    öncesinde yazdığım
    adımı bulamadım
    fırtına sonrası

    adımın bir rüzgarlık ömrü olduğunu
    ve hiçbir zaman
    suya dönüşmediğini kumun
    burada öğrendim
    arttı bilgeliğim artmasına da
    öğrenemedim alınyazımı okumayı bir
    bir de okumayı canıma
    işte bu yüzden soluyorum şimdi
    bir kadının sırtından ve
    gözlerinden bir çocuğun tüten dumanı.

    önce kelimeler terketti
    önce kelimeler...
    önce...
    ...

    Cafer PETEK.
    4 ...
  15. 9.
  16. AYDINLIK NEYiN OLUYOR SENiN?

    aydınlık neyin oluyor senin
    gökyüzü akraban filan mı
    beni bulur bulmaz gözlerin
    şimşek çakıyorum yalan mı
    yüzünde yalazını gezdirdiğin
    saçlarından tutuşmuş orman mı
    akla ziyan bir şey elektriğin

    ayışığı mavisi dudaklarından mı
    o ışık zenginliği mi giyindiğin
    uzay tozları mı yıldızlardan mı
    elime dokunduğu an elin
    güneşler açıyorum sahi ondan mı
    aydınlık neyin oluyor senin

    attila ilhan.
    4 ...
  17. 10.
  18. Yanarak Sevmek Seni...

    Beni bir dag basinda böyle yapayalniz kodular,
    rüzgârlara, kuslara, bulutlara yakin,
    senin etinden, tirnagindan ayri,
    senin kokundan uzak.

    Benim güzelim,
    benim ceylan bakislim,
    benim kafamin atesi,
    yüregimdeki.
    Mümkün mü su anda rüzgâr olmak, kus olmak,
    su anda üç dört portakal almak, getirmek sana,
    sana tuzlu badem,
    kabakçekirdegi.

    Su anda hiçbir sey mümkün degil.
    Su anda her seyden ayri, her seyden uzagim ben.
    Su anda sadece yalnizlik ve kahir.

    Hayir, güzelim,
    hayir, ceylan bakislim,
    hayir, kafamin atesi, hayir,
    hayir, yüregimdeki.
    Su anda mümkün ve güzel olan tek bir sey var:
    Yanarak sevmek seni.

    A.KADiR.
    4 ...
  19. 11.
  20. aşk mönüsü

    Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
    sen ülkemin yaz geceleri gibisin
    saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
    beni unutma
    ah! saklı gülüm

    sen hem zor hem güzelsin şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
    sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
    sen memleketim kadar güzelsin
    ve güzel kal.

    nazım hikmet ran.
    5 ...
  21. 12.
  22. 13.
  23. emrah serbes kağıda yemek tarifi yazsa okurum sözlükcüğüm.
    4 ...
  24. 14.
  25. PAZAR GÜNLERi
    Kadınlardan konuşur, arabadan indiklerinde bacaklarını dikizler, geceleri sevişen bir çift izlemek ümidi ile pencerelerden içeri bakardık. Bir kez olsun izleyemedik ama. Bir keresinde yatakta bir çift gördük, adam kadının üstüne çıkmıştı ve nihayet, diye geçirmiştik içimizden ama kadın adamı üstünden itip, “bu gece canım çekmiyor/’ dedikten sonra adama sırtını dönmüştü. Adam bir sigara yakmış, biz de başka pencereler aramak üzere yürümeye başlamıştık.
    “Nasıl iş bu, benim kadınım bana hayatta sırtını dönemez!”
    “Benimki de! Ne biçim erkekti bu?”
    Üçümüzdük. Ben, Keltoş ve Jimmy. Büyük günümüz pazardı. Pazar günleri Keltoş’un evinde buluşup tramvaya atlar, Main sokağına giderdik. Tramvay bileti yedi sentti.
    iki striptiz kulübü vardı o günlerde, Follies ve Burbank. Burbank’deki striptizcilere aşıktık ve espriler daha kaliteliydi. Burbank’ı yeğlerdik bu yüzden. Pornografik filmler oynatan sinemaları da denemiştik ama filmler pornografik değillerdi, senaryo ise hep aynıydı. iki herif saf bir kızı sarhoş eder, kız başına ne geldiğini bile anlayamadan kendini kapısının önünde denizcilerle kamburların.

    CHARLES BUKOWSKi
    4 ...
  26. 15.
  27. Yazarlar tarafından sevilen yazılardır. Mesela ben 'Veranda' ve 'Calibri' yi severim. Office word de hep bu yazı tiplerini kullanırım.
    2 ...
  28. 16.
  29. --spoiler--
    mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur.. aklın şaşar... dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur... öyle garip bir dünya... olmaz dediğin ne varsa hepsi olur... düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın... en garibi de budur ya! öldüm der durur, yine de yaşarsın..
    --spoiler--
    2 ...
  30. 17.
  31. yunanlısına "eros", romalısına "amor" dediler, ikisini de tanrı yaptılar aşkın başına. tanrı olmak basitti de hiç gerçek olamadılar, masal olmak da çok koydu gerçek olamayan tanrı kırıntılarına. gün bitti, değişti zaman; ne roma kaldı geriye ne de eski yunan. eros'tan "biblo" yaptılar, amor'dan "parfüm", tanrılıklarını satıp ekmeklerini kazandılar. aslında aşk "ateist"ti, çok geç anladılar.
    2 ...
  32. 18.
  33. Gülmek, "SAF" denme riskini göze almaktır.

    Ağlamak ise, "DUYGUSAL" görünme riskini...

    Birine yakınlaşmak, "KENDiNi KAPTIRMA" riskini,

    Duygularını açmak, "KENDiNi ORTAYA KOYMA" riskini,

    Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise,

    "ONLARI BAŞKASINA KAPTIRMA" riskini göze almaktır.

    Sevmek, "KARŞILIK GÖREMEME" riskini...

    Yaşamak ise, "ÖLME" riskini göze almaktır.

    Umutlanmak, "HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMA" riskini

    Çabalamak ise, "BAŞARISIZ OLMA" riskini göze almaktır...
    Ama riskler yaşanmalıdır,
    çünkü, hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır.
    Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir
    ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez.
    Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
    bedelini, özgürlüğünü kaybederek öder.
    Sadece, riski göze alabilen kişi hürdür.
    2 ...
  34. 19.
  35. Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
    ikincisinde daha çok hata yapardım
    Kusursuz olmaya çalışmaz, sırt üstü yatardım.
    Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar.
    Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
    Temizlik sorunum olmazdı.
    Daha çok riske girerdim.
    Seyahat ederdim daha fazla,
    Daha çok güneş doğuşu izler,
    Daha çok dağa tırmanır,
    Daha çok nehirde yüzerdim.
    Görmediğim birçok yere giderdim
    Dondurma yerdim doyasıya,
    Ve daha az bezelye.
    Gerçek sorunlarım olurdu
    Hayali olanların yerine.
    Yaşamın her anını gerçek ve
    Verimli kılan insanlardandım
    Yeniden başlayabilseydim eğer,
    Yalnız mutlu anlarım olurdu.
    Yaşam budur zaten.
    Anlar, sadece anlar.
    Sizde anı yaşayın!
    Hiçbir yere yanında
    Termometre, su, şemsiye ve
    Paraşüt olmadan gitmeyen insanlardandım ben.
    Yeniden başlayabilseydim
    ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım,
    Ve sonbahar bitene kadar.
    Yürürdüm çıplak ayaklarla
    Bilinmeyen yollar keşfeder,
    Güneşin tadına varır,
    Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
    Ama işte seksen beşimdeyim
    Ve biliyorum ölüyorum...

    Jorge Luis Borges.
    0 ...
  36. 20.
  37. Ey Türk Gençliği!

    Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

    Ey Türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!



    Mustafa Kemal Atatürk
    20 Ekim 1927
    7 ...
  38. 21.
  39. 22.
  40. ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim
    ne hissettiysem onu söyledim, onu yaşadım
    yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım
    asla keşkelerim olmadı
    hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım
    karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çıktı ama olsun ben yine sadece hislerimle yaşadım
    asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim, ya da asla birini severken karşılığını beklemedim
    dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim
    sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim
    bazen çok kırıldım, bazen belkide kırdım. ama hata insana mahsustur dedim. affettim, af diledim
    kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim
    onlar belki beni saflıkla yargıladılar. belkide içten içe sinsice güldüler. ama asıl unuttukları şuydu
    ben aldanmadım. aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar
    bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için
    kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için
    oysa ben hiç insan kaybetmedim
    sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar.
    2 ...
  41. 23.
  42. Hiç ateşin çevresinde dans eden çocukları izledin mi?
    Ya da yere vuran yağmuru, dinledin mi?
    Hiç bir kelebegin uçuşunu takip ettin mi?
    Ya da geceye dogru kaybolan güneşi, gözledin mi?
    En iyisi yavaş ol...
    Çok hızlı dans etme.
    Zaman kısa ve müzik çok fazla sürmeyecek !

    Kaçan her güne doğru koşuyor musun?
    Nasılsın diye sorduğunda, cevabı duyuyor musun?
    Günün bitiminde yatağına uzanıyor musun?
    Yüzlerce yeni koro, beynine dolduğunda...
    iyisi mi yavas ol...
    çok hızli dans etme.
    zaman kısa ve müzik çok fazla sürmeyecek !

    hiç bir çocuğa o işi yarın yapalım dedin mi?
    ve sen kendi acelende, onun hüznünü gördün mü?
    hiç dokunma hissini kaybettin mi?
    hadi ölümle iyi bir arkadaslık kuralım.
    çünkü, hoşça kal demek için, hiç zamanın olmayacak.
    iyisi mi yavas ol.
    çok hızlı dans etme.
    zaman kısa ve müzik çok fazla sürmeyecek !
    bir yerlere yetişmek için, çok hızlı koştuğunda,
    eğlenceyi yarı yarıya kaçırıyorsun.
    endişelenip acele ettiğinde, bütün günün boyunca,
    tıpkı uzaklara atılmış ve açılmamış bir hediye gibisin...
    hayat bir yarış degildir.
    onu daha yavasa al.
    MÜZiği DUY, SARKI BiTMEDEN ÖNCE.
    3 ...
  43. 24.
  44. uefa kupası hikayeleri, avrupada bilinen tek takım galatasaraymış hikayeleri, ankaragücü ve malatyaspor hikayeleri, birde hakem hikayelerini okumaktan çok hoşlanırlar.
    1 ...
  45. 25.
  46. Eğer...
    O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla, o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

    O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, o'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, o'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa ve o her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...

    Dünyanın en güzel yeri o'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... Hayat o'nunla güzel ve onsuz müptezelse (=değersizse) ... Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, o'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

    Her şiirde anlatılan o'ysa... Her filmin kahramanı o... Her roman o'ndan söz ediyor, her çiçek o'nu açıyorsa... Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa... iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

    Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire o'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız... Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi o'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

    Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... Hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

    O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep o'nun yüzü suyu hürmetine... Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...

    Kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

    ...o halde bugün sizin gününüz!..

    "Çok yaşa"yınız ve de "siz de görün"üz...

    can dündar.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük