sözlük yazarlarının durup dururken, bir şeyle ilgilenirken, koşarken, tuvaletteyken, zıplarken, amuda kalkarken, salto atarken, yuvarlanırken, düşünürken, ağlarken vs. vs. farkına vardığı şeylerdir.
örneğin ben aynaya baktığımda ne kadar yakışıklı, kaslı, seksi ve dayanılmaz olduğumun farkına varmak isterdim öyle bir farkın mevcut olmadığını gördüğümden farkına varamadım. *
asıl mesele olmak ya da olmamak olduğunun farkına varılmasıdır. yazarın aklına geldiğinde düşündüğü tek şey vardır. "ulan bu lafı kim söylemişti." ama sonuçta bir şeyin farkına varır yazar; ne tarafa dönersen dön götün hep arkandadır. *
-hayatta en değerli şeyin sağlık olduğunu,
-ne yaşarsanız yaşayın anne ve babanızın hiçkimseden ve hiçbirşeyden değerli olamayacağını.
-asla kimseye hakettiğinden fazla değer vermemeyi *
farklılık(ya da adlandırılamayan bi dürtü) görünme adına insanların hangi başlığı açacağını şaşrımış olduğu, biraz saygı yahu ve bazen sözlükte "yiğidi öldür hakkını yeme" düsturunun unutulduğu...
alışverişte kasada duran alışveriş poşetini ilk kim almak için elini gönüllü bir biçimde uzatırsa diğer kişiye/kişilere göre hayatta fedakarlık konusunda her zaman daha düşüncelidir.
-hayatın boş olduğunu
-kendimi nedense beğenmediğimi
-bazı konularda muhalefet olduğumu
-inat için yapıcaklarımın sınırsız olduğunu
-kahve+çikolatanın mükemmel bir uyumu olduğudur.
insanların çoğunun benzer hayallere sahip olması, dolayısıyla benzer hayatlara sahip olmak için varını yoğunu ortaya koyup, didinmesi sonucunda da elde ettikleri(edebilirse) şeyin aslında safi mutsuzluk(ya da aptal mutluluğu) olması.
böyle olmayı reddeden insanın ise tüm çabasına rağmen bir süre sonra kendini boşlukta hissetmesi.
canımı yaktığı için kendime beynimin içinde sesli bile ifade edemez, aklımdan kovmaya çalışırken yazmak hiç kolay değil.
tıpkı cam kırıklarını avuçlar gibiyim. acısı tam da ciğerimde, sessiz ve yalnız...