ÇOCUKSUN SEN / I
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
ÇOCUKSUN SEN / II
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Çocuksun sen, çocuğumsun -AHMET TELLi-
ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda
dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
kelimelerin kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce
bir yer var biliyorum
her şeyi söylemek mümkün
iyice yaklaşmışım duyuyorum
anlatamıyorum.
ezberlediğim sayılı şiirlerdendir. abimin defterinde bulmuştum küçükken...
alakaya maydonoz
gel bize bazı bazı
ben köyümü özledim
yaşasın 29 ekim.
bir arkadaş bir konudan başka bir konuya atladığı zaman bu dizeleri şap diye yapıştırırım.
sularsa akmak birgün birgün birgün
birgün dağlara çıkmak birer birer dağlara çıkmak birgün
çıkmak çıkmak birer birer birgün dağlara dağlara birgün
birgün birer dağlara
ah nasıl dağlara birgün
ey yorgun atlar, ey geri dönenler, sayı bilmiyen çocuklar
ey birgün
çiçek açmak birgün
dağlara dağlara birer birer dağlara
otları büyümek birgün
birgün köyler kentler yıkanık damlar geri dönmek birgün
birgün yeni dönmek
birgün dağlara çıkmak birer birer çıkmak çıkmak
su yürümek güneş bilmek
yeniden orda otlarda orda yeniden orda orda
bitkin bir gül bulmak ve geri dönenler birgün
ey yorgun atlar, sayı bilmiyen çocuklar
ey bütün hazır elbiseciler ey,
birgün olmak, küskün keşişlerden olmamak birgün
dağlara dağlara çıkmak sular köprüler sular birgün çıkmak
eski kaba arabalardan inip birgün çıkmak
dağlara dağlara dağlara başka hiç
birgün dağlara.
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
koşar adım gitmeli onların arkasından.
kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.
yırtıcılar az yaşar... uzun sürmez doğanlık...
her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
bunun için ölüme bir atılış gerekir.
atıldıktan sonra bir daha dönmemektir..
küçüktüm ufacıktım
top oynadım acıktım
buldum yolda bir erik
kaptı bir alageyik
geyik kaçtı ormana
bindim bir ak doğana
doğan yolu şaşırdı
kaf dağından aşırdı
bu kadarını biliyormuşum. tekerleme de olabilir bu.
uzun uzun yazmayalım 3. şahsın şiiri, mona roza gibi şiirler efendim. 3. şahsın şiir üzerinde ehemmiyetle durulması gereken derin manaları olan bir şiir.