ömrünün kısacık dahi olsa bir dönemini sakin bir hayat ile sıkkın bir hayatı karıştıran biri ile paylaşmak... üstüne üstlük bu sıkkın hayatın alabildiğine aptal kurallar ve sıkıcı nutuklarla dolu olması...
ilkokulda arkadaşın birini sınıfa atıp akşam karanlıkta kim gittiye gelecek şekilde dövmüştük. sonra çocuk beyin travması geçirmişti. babası dava açacağını söylemişti. açmadı ama genede o korku yetti bize.
geçenlerde arkadaşlarla felsefe klübü adı altında gittiğimiz feminist cafede travesti bir ablamızın beni kesmesi masadan gülerek şeker almaya çalışması yeterince kötü bir anıydı.
herhangi bir kozmetik mağazasına anneyle gidilmişken, ''ay ne güzell kokuyoo annee'' diyerek, johnson baby kolonyasını burna doğru hafifçe sıkarken fazla sıkmış olmak, bütün kolonyanın burna dolması durumunda haşat olmuş bir tip.
bundan 10 sene kadar önceydi. bir tanıdığın düğününe gitmiştik düğün sonunda bizi düğün sahibi dangalak yanlış düğün otobüsüne bindirdi. üç kadın hiç tanımadığımız bir şehirde gecenin bir yarısı sokak ortasında kalakaldık. o düğünün sahibi arkadaşından emanet araba aldı bizi taksi durağına getirdi. işin kötü yanı düğün sahibinin telefonu evde kalmış. neyse taksici şerefsizler daha adam durumu izah ederken arkadaki taksiye beş adam bindiler. niyetleri 2 yaşlı kadın ve bana neyse anladınız. adam arabaya mosmor bindi. nasıl bir şerefsizliktir ayrı konu. bizi yakın bir yere bıraktı parasını verdim. evlerine vardığımızda o dangalak ev sahibi şampanya patlatıyordu götünde patlayasıca. vay efendim mrl akıllı kızmış halledermiş gelirmiş. hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum.
gecenin 4 ünde arabayla üç arkadaş giderken gördüğümüz bir kıza laf atmak başlı başına kötü bir fikirdi. ve " seni yeriiiiim" lafına aldığımız " ay başı gel salçalı yersin" cevabı tam anlamıyla kötü bir anıydı.