sözlük yazarlarının edebi çalışmaları

    30.
  1. Ben senden önce ölmek istemem.
    Ben senle ölmek isterim.
    Ben aslında senle yaşamak isterim.iyice ,dipte yaşanacak en ufak hayat kırıntısı kalmayana kadar…Sonra da ölmek isterim.Çünkü ben Nazım Usta kadar sabırlı değilim.Öyle bir kavanozun içinde bekleyemem seni.En iyisi mi,senle öleyim.
    Çünkü sen asla herkes gibi olmayacaksın.”Artık” diye başlayan hiç bir cümleye “sen” diye devam etmeyeceğim. Çünkü hiç değişmeyeceksin bende. Seni bilmem,ama bende sen hep aynı kalacaksın.
    Ne ben minnacık bir kadındım,ne sen mavi gözlüydün,ne de devdin.Ama ne sen dev gibi sevdin.Ne ben elveda dedim.Çünkü Tahir olmak da ayıp değil,Zühre olmak da demiş ya Nazım Usta.Ben Zühre’ydim.Sen de şu kimseyi sevmek zorunda olmayan elma!Ama zorunda değilsin diye sevmeyecek değilsin değil mi?Peki,sen bilirsin.
    Ve şimdi biz Nazım Ustayla denize dönüyoruz. Siz gelmeyeceksiniz.Yani Piraye ve sen.Çünkü bizim en sevdiğimiz sevgili,henüz kavuşamadığımızdır.
    Ve denizdeki tüm tuzlara banacağız ekmeğimizi,sizi sevdiğimiz gibi….
    Ama ben yine de seninle ölmek isterim…
    5 ...
  2. 41.
  3. meğer. cümleye pişmanlık kırsalının iklimini yerleştiren söz.. her şeyin bir ân^da avuçtan kayıp gitmesinin anlamdaşı; düşünüp düşünüp hayıflanmak.. ^oysa^nın ilkokuldan terk arkadaşı...

    meğer,
    gözleri birer yakut değilmiş onun; birer erik tanesi belki.. belki dallarına çarpan hoyrat rüzgarla sallanan bir darağacı.. bir kadeh rakıymış gözlerinin beyazı.. özledim; ne fayda..

    meğer,
    yaşananlar sadece küçük hayal tamlamalarından ibaretmiş.. hayat, beyaz bir sayfaymış da kirletmişiz beraber.. kalbim : sekizde sekiz kusurlu..

    meğer,
    onun tenine inerken din değiştiren kıl buketleriymiş saçları..

    meğer,
    azalmak kıyametin ilk alâmetiymiş.. kurulmamış hayallerin üzerine dökülen benzin; asla dökemediğimiz gözyaşlarımız..

    meğer,
    belirli belirsiz sevmişim seni; nafile okumuşum nietzsche'yi, kavafis'i.. 30 kupona vermişler beni sana; bir köşeye fırlatmışsın unutup.. yuvarlağın köşelerine..

    meğer,
    beşiktaş'ta bir öğle vakti çay içmek seninle denize karşı, ıhlamur'da elini tutmak acemaşiran.. ortaköy'de aynı kumpirde iki plastik kaşıkmış yüreğimiz..

    meğer,
    susmak, fiil sayılmaya başlamış gidişinin ardından.. " naber? " diyenlere, " önce özetler.." demekmiş yalnızlık..

    meğer,
    kandırılmışım bu zamana kadar.. bana yanlış öğrettilerdi..

    elmas da, çocukluğunda kömürmüş meğer.....
    4 ...
  4. 35.
  5. o hikayedeki minik kahramanlardan biri benim!

    'Bir adam, okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca, bu kişinin, sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını fark eder ve 'Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsunuz?' diye sorar. Topladıklarını denize atmaya devam eden kişi, 'Yaşamaları için,' yanıtını verince, adam şaşkınlıkla, 'iyi ama burada binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkân yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki?' der. Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi, 'Bak, onun için çok şey değişti,' karşılığını verir'

    işte böylece ikinci bir şans tanınmıştı bana. Kıyıya vurduğumda bunun benim için bir son olacağını tahmin ediyordum. Bir kolumdan deniz,diğerinden kumlar tutmuş çekiyorlardı beni. Deniz tam kazanacakken yoruluyor,tükeniyor ,geriye gidiyor ama tekrar var gücüyle gelip asılıyordu kolumdan tutup. Bu ufak çapta med cezirin ortasında kalmıştım.Kumlar yavaş yavaş içine alıyordu beni. Deniz ,son bir hamle yaptı kocaman dalgasıyla,ama geriye kocaman bir dalgadan arta kalan köpükler beyaz bayrağı çekmişti.işte o sırada insanoğlu imdadıma yetişti. Bu sefer iyi bir şey yapacaklardı sanırım.Şaşırtıcı... Doğa ile yaptığı anlaşmayı bozup, özerkliğini kazanalı çok olmuştu insanlığın.O zamandan beri atışırdık hep. Neyse, arada özünü hatırıyor ya o da iyi. Teşekkür etmek lazım.
    Denize tekrar döndüğümde derin bir nefes aldım.Bir solukta bütün oksijeni bitirircesine hem de. Nasıl da özlemişim buraları,nasıl da hasret kalmışım bu karanlık ama parlak sulara. ilk önce yosunlar karşıladı beni.Sarıldılar bana,sardılar beni hepsi.Onlarla hasretimi giderdikten sonra var gücümle koştum Mercan'ıma. O da çok özlemiştir beni.Oturduk,saatlerce sohbet ettik.
    Güneşin ışıkları suya vurmayı kesince yukarı çıktım. Ona da burda,güvende olduğumu söylemek istedim:
    -Hey,güneş kardeş ben döndüm evime sapasağlam hem de...
    Gülümsedi,bana el salladı ve gitti.
    Yavaş yavaş ortalık sessizleşiyordu.Mercan'ımı üzerime yorgan yapıp uyumaya başladım. Kulağımda denizin söylediği ninni,yukarıda aydan yansıyan yakamozlar film gibiydi. Yavaş yavaş uykum geliyordu.Yarın yapacaklarımı düşündüm.Uyanır uyanmaz gün ışığında bir kahvaltı yapıp daha sonra şu minik sardunyaları ziyaret etmeliydim.
    ......................................................................................................................................................
    Tanrım,ne oluyor! Biri kolları, canım çok acıyor!
    Çok büyük bir acıyla uyandım.Yine nefes alamıyorum,nerde deniz,nerde dalgalar? Yine neredeyim ben?
    Neler olduğunu anlamaya çalışırken bir çift gözle karşılaştım. Kahretsin yine insanoğlu!
    -anne!anne bak ne buldum?
    Herkes beni sıkıyor,kollarımı kıvırıyor bana acı çektiriyorlardı.Ellerinden kaçmaya çalıştım ama yapamadım.
    "Lütfen bırakın beni!"
    Ama duymazlar ki,duysalar da anlamazlar ki,anlasalar da umursamazlar ki!
    Gittikçe nefes almam güçleşiyordu.Bir anda kendimi beyaz bir şişede çok az bir suyun içinde buldum.Burada çok fazla yaşayamazdım.Sanırım son anlarımdı.Bana yaşamam için ikinci bir şans veren insanoğlu , yaptığını hemen telafi etti.Çok acı bir şekilde üstelik.Ne zaman akıllanacaklar?
    Son dakikalarımı yaşıyordum şişenin içinde. Karşımda uçsuz bucaksız bir deniz, bana güneşin attığı incilerle göz kırpıyordu. Gökyüzüyle denizi ayıramıyordum birbirinden.Her yer masmaviydi,son gördüğüm renk keşke denizin mavisi olsaydı.Sonra birden her yer kapkaranlık oldu.Zemheri bir karanlık...

    Denize dönmek istiyorum!
    Mavi aynasında suların:
    boy verip görünmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!
    Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
    Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
    Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
    Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
    Ben sularda batan bir ışık gibi
    sularda sönmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!
    4 ...
  6. 5.
  7. Ne kadar iyi, nereye kadar katlanabilen, nelere tahammul edebilen? Değişken durumların subjektif cevaplar alabileceği bir şey aslında bu. iyi insan! iyi olabilmek. Kime göre, hangi değere, yargıya göre?

    Kimisinin belli değerleri vardır da onlara sahip olanlar iyidir, diğerleri kötüdür ya da iyi değildir. Bazısına göre iyi olmak demek en iyi olabilmekle eşdeğerdir. Hepsini bir kenara bırak, bugüne dek öğrendiğin herşeyi unut bir anlık da olsa. iyi olmak ne demek? Sen ne kadar iyisin? Sen iyi biri misin? Bunların cevabını ara kendi bünyende, zihninde cevap ara bu sorulara. Seni yanıltmayacak bir şey gizli hazinende; vicdanın. Peki bir başka şekilde sor, vicdanının sesiyle kaç kez hareket ettin? Bugüne dek hiç başvurdun mu o mercihe? Yoksa sadece soyut bir kavramdan mı ibaret bu his? * * *
    4 ...
  8. 26.
  9. BiR gün,
    iKi zamanda,
    ÜÇ güzel arkadaş,
    DÖRT dörtlük bir dünyada,
    BEŞ para etmeyen insanlarla birlikte,
    ALTI kaval,üstü şişhane günlerde yaşarlarmış.
    YEDi düvelin hayran olduğu,Yedi tepeli şehirde,Yedi cedde meydan okurcasına uyanırlarmış yeni doğan güneşle.
    SEKiZ köy gezen doğruculara dokuzuncuya varmadan kucak açarlarmış Yedi tepeli şehri daha da beyazlatmak için.
    DOKUZ doğururmuş,Dokuz canlı yavru kediler,Üç güzel arkadaştan Bir kase soğuk sütü Yek nefeste içip bitirmek için.
    SEKiZ yerinden kanat darbesi alırlarmış Yedi tepeli şehrin Altın renkli semalarında Beş beşe uçan güvercinlerden.
    YEDi ilkim dört bucaktan kocaman umutlarla uçup gelirlermiş Yedi tepeli şehre,Üç arkadaşın avuçlarına...
    ALTIn suyuna bu sefer pamuk kalpleri batırılmıştı,hem altın ,hem pamuk gibi olsun diye...
    BEŞ para etmezdi ama Beşer oğlu Beşer...
    DÖRT bir yandan saldırdılar.
    ÜÇ arkadaşı ayırmak için
    iKi çift laf edemeden,
    BiRden ayrıldılar ,
    BiRBiRinden...
    4 ...
  10. 23.
  11. Bir hikayemiz vardı bizim.
    Uzak diyarlarda değildi.
    Günlerden bir gün hiç gelmemişti.
    Develer hala deve,pireler hala pireydi.
    Ne kocaman prenses yatağında uyumuştum ben ,ne de sen prens olup gelmiştin dört nala uzaklardan.
    Ama bizimki de masaldı işte,Kafsız,Ankasız....
    Bir hikayemiz vardı bizim.
    Bir varmış”la başlardı ama hiç “bir yokmuş”olmazdı.
    Bir dev vardı masalımızda.
    Ama o dev benim kocaman sevgimdi.
    Belki seninki de öyleydi ama bu diyarın en büyük bahçesine saklamıştın sen onu.
    Bu masalda benim görevim onu bulmaktı belki de.
    Bir de bulut vardı göklerde,ufacık,küçücük bir bulut.
    Çok severdi beni.
    Ben ağladığımda çıkmıştı Nuh tufanı.
    O gün hazineyle birlikte bahçe de gömülmüştü sulara.
    Başka yerlerde aramalıydım sevgini.
    Elbet bulacaktım!
    Fakat Gece 12yi vurmadan bitiyordu masalımız.
    Peki bulduğumda uyar mıydı sevgin kalbime,külkedisinin ayakkabısı gibi?
    Kalbim küçük gelirse ne yapardım ben?
    Bırakır mıydın beni,başka kalpler aramak için?
    Ne upuzun saçlarım vardı seni alıp koynumda yatırmak için;ne de büyülü bir elmam vardı seni kandırabilmek için.
    Sadece bir masalımız vardı bizim.
    Küçük bir masal.,tıngır mıngır sallanan beşikteki bebeği uyutmak için anlatılan bir masal.
    Anlatırdım ben ,ama sen duymazdın.
    Duymazdın; çünkü duymak için çok uzak ülkedeki zengin kralın saraylarında yaşıyordun.
    Bense burada gökten düşecek elmaları beklerdim.
    Birini sana götürmek için.Hala düşmedi elmalar,bekliyorum.
    Arada sırada kaldır kafanı bak göğe,belki senin oraya düşer.Öyle olursa beni çağır,uçan halıma biner,gelirim yanına tamam mı?
    iyi geceler…
    4 ...
  12. 27.
  13. edebi anlamda yeteneksiz olduğum için yaptığım en harika iş falım'dan çıkan manilere benzeyecektir en fazla.
    3 ...
  14. 25.
  15. bir gün belki bir kelime kapını çalar,içeri al onu.olur mu?

    Bir şiir yazmak istedim.
    Yazdım.
    Fakat her kelime farklı yere kaçıyordu şiirden.
    Ben yazıyordum,onlar kaçıyordu.
    Her biri,bir roman oluyordu.
    Sonra bir bakıyordum,
    Sarılıyorlardı birbirlerine.
    Tek bir harf oluyorlardı bu seferde.
    Kıskanıyordum o zaman kelimeleri.
    Kendi yazdığım kelimeleri.
    Çünkü,
    Ne bir roman olabildim kendi başıma,
    Ne de bir harf seninle...
    02.02.2004
    3 ...
  16. 15.
  17. belki de öldün bende
    öldün ve yaktılar seni
    ruhum,kalbim ve beynim...
    yaktılar ve savurdular küllerini
    ama
    yine bir rüzgar
    uçurdu bir parçanı odama...
    yüreğini...
    3 ...
  18. 16.
  19. Hiç bitmese çikolatam mesela,
    Ya da her şey çikolata tadında olsa...
    Sabahları kapatmak istemesem göz kapaklarımı uyandığımda,
    Ya da bütün uykumu uyusam,sonra hiç uyumasam...
    Hiç ayrılmasa yaprak daldan,
    Ya da her zaman ilkbahar olsa...
    Hiç kimse hiçbir zaman hiçbir şeyi kaybetmese,
    Ya da herkes kazansa her istediğini...
    Güneş batmasa benim evimde,
    Ya da ben güneşe gitsem...
    Bu kadar uzun olmasa yollar ona kavuşmak için,
    Ya da biz bir dev olsak,seke seke koşup varsak hemen onun kollarına...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük