sözlük yazarlarının edebi çalışmaları

entry52 galeri0
    1.
  1. her yerim çamur içinde.
    düşmüşüm.
    düş müymüşüm ?
    düş mü görmüşüm ?
    susmuşum.
    pusmuşum.
    pus ?
    gece karanlığında çökmüşüm kente.
    beyaz.
    saf ?
    yalan.
    siyah...
    ya kırmızı ?
    aşk mı ?
    hayır.
    sadece al.
    almak mı ?
    seni mi ?
    uzak... ırak...
    3 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. benden ırak, sana yakın
    küllerimi bırakın, beni yakın.
    2 ...
  5. 4.
  6. Kaç kişi hayat onlardan vazgeçmeden önce onlar hayattan vazgeçmiş ? kaç kişi ölmeyi yaşamaya tercih etmiş ? kaç kişi sevdiklerini bir çırpıda bırakıp gitmeyi göze almış?

    Kaç kişi tamamen vermiş ki zaten yüreğini bi başka bedendeki yüreğe.. o zaman bırakıp gidebilir miydi acaba? Bir çift yüreği aynı bedende bırakıp giderken o bedene nasıl kıyardı? Seven insan bu kadar zalim olamazdı. Ya da masallarda kalmamalıydı kahramanlar yalnızca.

    Hayat bir korku filmi tadında olmamalıydı, bu denli ürkütmemeliydi kimseyi. Zalimlikten vazgeçip merhametli olmalıydı insanoğlu.. kendi kanına kastetmemeliydi, öldürmeyi sevmeye tercih etmemeliydi.. paylaşmayı bencilliğe terk etmemeliydi..

    Hayat bir korku filmi olmamalıydı.. korktuklarımız kendimizden kaçma sebeplerimizken hem de..

    07.09.09
    1 ...
  7. 5.
  8. Ne kadar iyi, nereye kadar katlanabilen, nelere tahammul edebilen? Değişken durumların subjektif cevaplar alabileceği bir şey aslında bu. iyi insan! iyi olabilmek. Kime göre, hangi değere, yargıya göre?

    Kimisinin belli değerleri vardır da onlara sahip olanlar iyidir, diğerleri kötüdür ya da iyi değildir. Bazısına göre iyi olmak demek en iyi olabilmekle eşdeğerdir. Hepsini bir kenara bırak, bugüne dek öğrendiğin herşeyi unut bir anlık da olsa. iyi olmak ne demek? Sen ne kadar iyisin? Sen iyi biri misin? Bunların cevabını ara kendi bünyende, zihninde cevap ara bu sorulara. Seni yanıltmayacak bir şey gizli hazinende; vicdanın. Peki bir başka şekilde sor, vicdanının sesiyle kaç kez hareket ettin? Bugüne dek hiç başvurdun mu o mercihe? Yoksa sadece soyut bir kavramdan mı ibaret bu his? * * *
    4 ...
  9. 6.
  10. akıttım gözyaşlarımı,
    karıştı denize,
    her yağmurlu günde,
    düşecek ellerine,
    ayırma onları yağmurdan,
    sakla hepsini bedenine.
    1 ...
  11. 7.
  12. 8.
  13. hani derdin ya canım her yandığında
    "öpeyimde geçsin"
    sabah traş olurken bilerek
    dudaklarımı keserdim
    1 ...
  14. 9.
  15. müzik ruhun gıdası ise,
    yaptığım iş sizin erzağınız.~ismil yk ya itafen~
    0 ...
  16. 10.
  17. ölümü istemek basitliktir. Ölümü beklemse kadercilik her gün ölüp yeniden dirilmek her Allah kulunun harcı değildir. Her zaman yeni bi sebep buluyorum kendime yaşamak için tekrar kırılıyor umutlarım. hayallerim hep önde gidiyor. ama kazanan hep gerçeklerim. bazen katil oluyorum hayat sahnesinde bazen maktül ölüyorum yeniden doğmaya gebe. bazen şahit oluyorum hiç istemediğim şeylere. kimi zaman hırslanıyorum kendime and içiyorum yemin ediyorum bir dahaki sefere kendimi iyice mahvetmeye. kendimle girdiğim savaştan yine kendimle çıkıyorum. büyüyorum belkide
    0 ...
  18. 11.
  19. ne kaybedersin?

    Birbirine hiç bırakmayacakmış hissiyle sarılan iki insanın, günü gelince iki yabancıya dönüşmesi ne garip bir olgudur? Ve durum böyle olunca bütün kötü hatıralar unutulur. Hep o güzel günler vardır insanın zihin şeridinde. Bunu yenmekse amaç, kötü günler, bir kalbin diğer yarısının yaptığı hatalar çıkıverir gün yüzüne. O hatalar kalp kırmıştır çünkü, can yakmıştır. iliklere işlemiştir belki, unutulamayacak kadar derin izler bırakmıştır. Ne gariptir ki insan, içine düştüğü bu can yakan durumdan, canını yakan olaylar silsilesini dizayn ederek kurtulmayı amaçlar. Sözün özü bizi bitiren durumlardan bizi ayağa kaldırmalarını bekleriz.

    Bence artık kabul etmeliyiz, hepimiz biraz aciziz. Hepimiz biraz yalnızız. Koşulsuz değil hiçbir şey, kabul etmeliyiz bunları hep. Hiç bırakmayacağına inandığımız o kollar yeri gelir, bize kilometrelerce uzak kalır. Yanlış anlaşılacak bir şey yok, çünkü bu koşulların gereği değil, yıprananların getirdiğidir. Duygularınızın aynı evlerde yediği içtiği ayrı gitmiyorsa, koşulsuz mutluluğa göz yummadan önce evin temellerini kontrol etmekte fayda var. Sembolik bir evde ömür boyu paralel olamayacak çünkü o duygular.

    Çarpıklıklar olacak, çatışıklıklar, paslanan değerlerle savaşmak icap edecek yeri geldiğinde. Belki de bu yüzden, başlangıçlar ve bitişler arasındaki uçurum bu denli ürperticidir. Böyle bir çıkarım yapabilir miyiz? Neden olmasın? Farkındalık yoksunu olmamızdır belki umutsuz oluşumuzun temelindeki. Belki diğer ihtimal daha ağır basıyordur. Nedir o ihtimal? Aslında hepimiz biliyoruz, fakat şunu da biliyoruz zor geliyor bunu kabullenmek: Biz "başlayan her şey sonsuzluğa erişir sanıyoruz". Biz yaptığımız hataları göremiyoruz, daha önemlisi yorumlayamıyoruz. Kusursuz olmadığımız yetmiyormuş gibi başkalarında kusur arıyoruz. Bulduğumuz kusurları belki pervasızca yüzlerine vuruyoruz. Sırf bu yüzden belki hiç birimiz mutluluğu hak etmiyoruz. Belki, "belki" bir kurtuluş kelimesi hepimiz için. Geçmişin çirkinliğinden, amaçların tersi yönündeki istikrarımızdan kaynaklanan pişmanlıklarımızdandır belki kesinlik belirtemeyen cümlelerimiz.

    ihtimalleri bir kenara bırakalım, biraz kendimizi sorgulayalım. Hepimiz biraz mutsuzuz, hepimiz biraz uykusuzuz, hepimizin bir zamanlar -ve hala- bir umudumuz vardı. Neden onlara ulaşmaya çalışmıyoruz? Ne kaybederiz? Dostumuzu, "arka taş"ımızı kaybetmişiz. Can yoldaşımızı, kader arkadaşımızı, eşimizi, dostumuzu, bazen tek taraflı da olsa aşklarımızı kaybetmişiz.

    Şimdi üzülüyoruz hepimiz. Hepimizin kafasında ufacık da olsa geçmişe dair pişmanlıklar mevcudiyetini korumakta, hem de istikrarla. Üzülebiliyor muyuz? Evet bunu yapabiliyoruz çoğumuz. O zaman hala insansı duygular besliyoruz hatalar zinciri yaşantılarımızda.

    Kaybedecek neyimiz kaldı?

    Bir kez de iyiye odaklansak, yarım kalan hedeflerin peşinde koşsak, onlara odaklansak. Mutluluğu arasak, köşemize çekilip hayıflanmak yerine ümidimizi kendimize kabul ettirsek...

    Ne kaybederiz?
    0 ...
  20. 12.
  21. hayallerimiz vardı küçüklü büyüklü , gerçekleşir sandıkta...
    belkiler kaldırılıp saklandı ahşaptan bir sandıkta...
    2 ...
  22. 13.
  23. 14.
  24. AHMEDÎ TÂCEDDÎN AHMED B. iBRÂHiM GERMiYÂNΒNiN TERCEME-i ESRAR-NÂMESi'nin milli kütüphane nüshâsı'nın transkriptsiyonlu metni, çeviri, sözlük, niğde.

    uygangan zimin, I. cilt, trankriptsiyonlu metin, kazakistan.
    1 ...
  25. 15.
  26. belki de öldün bende
    öldün ve yaktılar seni
    ruhum,kalbim ve beynim...
    yaktılar ve savurdular küllerini
    ama
    yine bir rüzgar
    uçurdu bir parçanı odama...
    yüreğini...
    3 ...
  27. 16.
  28. Hiç bitmese çikolatam mesela,
    Ya da her şey çikolata tadında olsa...
    Sabahları kapatmak istemesem göz kapaklarımı uyandığımda,
    Ya da bütün uykumu uyusam,sonra hiç uyumasam...
    Hiç ayrılmasa yaprak daldan,
    Ya da her zaman ilkbahar olsa...
    Hiç kimse hiçbir zaman hiçbir şeyi kaybetmese,
    Ya da herkes kazansa her istediğini...
    Güneş batmasa benim evimde,
    Ya da ben güneşe gitsem...
    Bu kadar uzun olmasa yollar ona kavuşmak için,
    Ya da biz bir dev olsak,seke seke koşup varsak hemen onun kollarına...
    3 ...
  29. 17.
  30. Daha Saçmalamadım…

    Ölmek istiyorum. istiyordum, ama şimdi düşündüm de, daha 15 yaşıma yeni girdim ve tatmadığım zevkler, yaşayıp en yakın arkadaşlarıma bunun anısını anlatmadığım anılarım olacak, daha doğru dürüst anım bile yok, sevişmedim bile hiç öpüşmedim, sevgilim olmadı, hiç aşık olmadım.
    Sarhoş olmadım, sonrasında pişman olacağım, daha sonrasında da gülüp geçeceğim çok az olay yaşadım. Etkisinden günlerce kurtulamadığım çok az film izledim. Neden bitti dediğim çok az kitap okudum.
    Her şey bir yana hissedebileceğimiz şeyler 4-5 duygudan ibaret diye düşünürdüm hep, dünyanın en güzel kadınını görürsün ( görme duyundan alabileceğin en zevk bu kadar ), dünyanın en güzel kadınıyla yatarsın ( fiziki anlamda en hissedebileceğin bu kadar ), dünyadaki sana göre en güzel kadına aşık olursun ( hissedebileceğin en iyi duygu ). Bu kadarı bana yetmez hissedebileceklerim sadece 4-5 duyuyla mı sınırlı?
    Şimdi, HAYIR. Çünkü daha saçmalamadım. Evet saçmalamadım, gerçek anlamda kimseyi aldatmadım, büyük bir yalan söyleyip ardında olacak şeylerden endişe etmedim, hiç mülakata girmedim. En önemlisi eşek şakası bile yapamadım, gıcık ve otoriter patronuna, seni terk eden sevgilinle bir süre sonra arkadaş olmana, ev arkadaşına biralarını senden habersiz eve bir kız atarak bitirdiğinde yapacağın tek şey var, eşek şakası. işte ben onu dahi yapamadım, yapana kadar ölmeye niyetim yok.

    Ölümü karanlık, hareketsiz, hiçlik olarak tanımlarsak yaşamın bütün eksilerine rağmen var olan en ufak artıları bile yaşamı ölümden daha iyi kılar. Peki, eksiler ne? ilki bana göre hastalıklar ( yaşadım ), hayal kırıklığı ( sınav sonlarında bu hep oluyor ), felaket ( Türkiye de yaşıyorum yani evet çok gördüm ) işte bunlar ana eksi başları. Yaşamı sevmeye başlamamın sebebi çoğu eksiyi tatmış olmam ve artık artı istiyorum. Öpüşmek istiyorum ilk, nasıl bir duygu olabilir ki dudağımın hoşlandığım kızın dudağına değmesi. Evrenin sırrını çözmedim ben daha.
    Doğal olarak ölürsem 60-70 yılım var. Bütün bu artıları tamamlamak için bu süre yeterde artar bile. Bir süre sonra her şeyi tekrar etmekten bıkacağım ( okuldan derseler yüzünden değil aynı, hep aynı oluşundan sevmiyorum ) artık yapacak yeni bir şey kalmayacak, çözülecek gizemler kalmayacak, tadılacak en iyi yemeği tatmış, yaşanılacak tüm anıları yaşamış ve anlatmış, yapılacak en iyi sevişmeyi yapmış olacağım. Şu anda âşık olmanın veya sarhoş olmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmem gibi bir merakım olmayacak. O zaman yaşamanın, boşu boşuna yaşlanmamanın ne önemi var. Büyük bir deneyim küpünden başka bir şey olmam. Ama bununda bir artısı var arkadaşlarınla beraber yaşlanacak olman. Eğer yaşlanmayı ortadan kaldıran bir ilaç olsaydı dünyadaki tüm banknotların 10 katını bile verseler kabul etmem. Zaten ilerde yaşlanmak için genç olmuyor muyuz?
    3 ...
  31. 18.
  32. (bkz: hah bak bu sefer oldu işte) o değil de çok kafa siker bu başlık çoookk. *

    uludağ sözlük yazarlarının edebi açıdan paylaşımlarda bulunacağı, gerek şiir, gerek hikaye, gerek denem tarzında ki karalamalarını sunacakları platformdur.
    2 ...
  33. 19.
  34. Ay kaybomuş...
    Ayı bulamıyorum.Yarım yamalak yalnızlığımda her gece yanımda bana destek olan,benim dertlerimi,saçmalıklarımı dinleyen ay şimdi yok...
    Yalnızlık istiyorum..kendi seçtiğimi ama.Başkalarının bana uygun gördğünü değil.Kendi haytımı istiyorum.Başkalarının içine girdiği en doğru kararları benden daha doğru aldığı bir hayatı değil.Kendimle kalmak istiyorum,kendi hatalarımı yapmak,ve kendi bedenimde tak ben yaşamak istiyorum.
    Nasıl birşey ki bu insanın içindeki BEN e başka benler sığdırılmaya çalışılıyor.tek başıma yetmezmişim gibi nasıl BEN olacağıma benden başka herkes karar veriyor.Sonra ne mi oluyor.Ay gibi ,yalmızlık da uçuup gidiyor.Ve o sonradan gelen,sözünü dinlemek zorunda olduğun benler sıkıştırıyor seni.Ta ki seni kaçırtana kadar.Ama ne mümkün...
    Bu sırada yağmur yağıyor.Belki de ay gönderi bu yağmuru.Ve şöyle diyor:Seni duydum...
    Sonbaharın ilk yağmurunu kaçırmamak için onu kucaklamaya dışarı çıkıyorum.koskoca metropolde,binaların biririne sarmaş dolaş kitlenmiş halde yaşadığı metropolde toprak kokusu duyuyorum .Bir an gözlerimi kapatıyorum ve çok uzaklara gidiyorum.Geldiğim yerdeyim yine,ve sadece benle birlikteyim.
    içimdekileri Kaf dağının yanına koyuyorum.Orda biriksinler diye...
    Arada sırada uğruyor bakıyorum.Bugün bir de baktım ki Kaf dağı tepe olmuş yanında...Bir şekilde bunlar harcamam lazım.Mezara götürecek değilim ya!Hani kefenin kalemi de yok
    Ben de bana zarar vermeden harcayayım dedim.Kalbimi ve kalemimm kullanarak,eteklerinden başlayarak yazıyorum dağımı.
    Bu dağda neler mi var?
    Her geçen lahza artarak bir alev topuna benzeyen isteklerim,hayallerim,arzularım...
    Sessiz bir fırtınada ne kadar bağırsam da sesimi duyuramadığım,adeta sağır rou yapan sahici!dostlarım...
    Ve söylemek istediim ama söyleyemediğim birbirinden saklanan kelimelerim...
    Umarım birgün kendiliğinden usul usul erir bu dağ.Bir volkan gibi patlamadan,sessizce...
    10.08.06
    2 ...
  35. 20.
  36. şiir seçkileri
    bir gün baskıları hayal edilen kitap
    denemeler...
    2 ...
  37. 21.
  38. bu günlerde böyleyim,yazınım....

    Ahmet Haşim'e benzetiyorum kendimi.
    umutsuz
    yorgun ve çaresiz...
    Yolun sonunda değilim halbuki.
    Burdan bakınca
    bir kat daha görebiliyorum merdivenleri.
    Ve hala
    günışığı var.
    Cahit Sıtkı oldum biraz da
    yoo ortasına gelmedim daha ömrümün
    hoş,
    Dante gibi şiir de yazamıyorum ki.
    Goethe kusuruma bakmasın tanrıya inanmıyorum artık.
    bak,küçük harfle yazdım adını...
    Fahişeliğinden başka birşeyini görmedim yaşadığım şehrin.
    "ben demiştim ama"
    dedi Tevfik Fikret:
    "sen inanmamıştın"
    Hey koca ,kahpe istanbul!
    Gitmek istiyorum senden
    Aşiyan'ı söküp alarak
    gitmek istiyorum...
    Onu bırakamam.
    Onun için geldim,
    onsuz gidemem...
    işte bak,
    topluyorum çadırımı,
    Aruzu da çıkardım.
    Hiçbirşey kalmadı...
    Gidiyorum...
    Hey!Halikarnas balıkçısı!
    Teknende bana da yer var mı???
    16.10.2007
    Not:Aruz'un kelime anlamı çadırın ortasına dikilen direktir.
    2 ...
  39. 22.
  40. tek şehrin hikayesi

    Bir başıma kalmışım burada,
    Bir yanım ulaşmak istiyor uzak diyarlarda, uzun zamanlarda yarıda kalan yaşadıklarıma,
    Diğer yanım da, büyük bir yanım da kalmak istiyor burada .
    Yaşamadıklarıma duyduğum özlemden.
    Bir kuş ötüyor .
    Her sabah beni uyandıran kuş değil bu…
    O nerede peki? O da mı gitti yoksa?

    Çocukluğumu özlüyorum.
    Doğduğum toprakları özlüyorum
    Her akşam aya bir nebze daha yakın olmak için çıktığım dağı özlüyorum.
    Ve her ağladığımda gözyaşlarıma vuran yakamozu özlüyorum.
    Şimdi beni arıyordur o dağ.
    Belki de ağlıyordur hasretinden.
    Etekleri yakamoz yakamoz olmuştur şimdi.
    Ama ben göremiyorum.
    Meyvesini yediğim kayısı ağacını özledim.
    Sırdaşımdı o benim çünkü.
    Toprağını benim çocukça hayallerimle paylaşmıştı.
    Kurup kurup gömmüştüm hayallerimi.
    Hala duruyorlar mıdır acaba?
    Arkadaşlarımı özledim.
    Öyle çok da değiller hani;bir kedi,bir ağaç ,anlamadığım dilde yazılmış kalın bir kitap,bir de bisiklet.
    Yazları,toz toprak içinde kalmayı özledim.
    Kışın kardan arkadaş yapmayı özledim.
    En çok da vatanımın bana her sabah kucak dolusu tebessüm yollayan güneşini özledim…
    02.12.2002
    3 ...
  41. 23.
  42. Bir hikayemiz vardı bizim.
    Uzak diyarlarda değildi.
    Günlerden bir gün hiç gelmemişti.
    Develer hala deve,pireler hala pireydi.
    Ne kocaman prenses yatağında uyumuştum ben ,ne de sen prens olup gelmiştin dört nala uzaklardan.
    Ama bizimki de masaldı işte,Kafsız,Ankasız....
    Bir hikayemiz vardı bizim.
    Bir varmış”la başlardı ama hiç “bir yokmuş”olmazdı.
    Bir dev vardı masalımızda.
    Ama o dev benim kocaman sevgimdi.
    Belki seninki de öyleydi ama bu diyarın en büyük bahçesine saklamıştın sen onu.
    Bu masalda benim görevim onu bulmaktı belki de.
    Bir de bulut vardı göklerde,ufacık,küçücük bir bulut.
    Çok severdi beni.
    Ben ağladığımda çıkmıştı Nuh tufanı.
    O gün hazineyle birlikte bahçe de gömülmüştü sulara.
    Başka yerlerde aramalıydım sevgini.
    Elbet bulacaktım!
    Fakat Gece 12yi vurmadan bitiyordu masalımız.
    Peki bulduğumda uyar mıydı sevgin kalbime,külkedisinin ayakkabısı gibi?
    Kalbim küçük gelirse ne yapardım ben?
    Bırakır mıydın beni,başka kalpler aramak için?
    Ne upuzun saçlarım vardı seni alıp koynumda yatırmak için;ne de büyülü bir elmam vardı seni kandırabilmek için.
    Sadece bir masalımız vardı bizim.
    Küçük bir masal.,tıngır mıngır sallanan beşikteki bebeği uyutmak için anlatılan bir masal.
    Anlatırdım ben ,ama sen duymazdın.
    Duymazdın; çünkü duymak için çok uzak ülkedeki zengin kralın saraylarında yaşıyordun.
    Bense burada gökten düşecek elmaları beklerdim.
    Birini sana götürmek için.Hala düşmedi elmalar,bekliyorum.
    Arada sırada kaldır kafanı bak göğe,belki senin oraya düşer.Öyle olursa beni çağır,uçan halıma biner,gelirim yanına tamam mı?
    iyi geceler…
    4 ...
  43. 24.
  44. Denize nazır oturup , unutmak istediklerimi son bir kez hatırlarken, hafif bir rüzgar esti. Bir kağıt çarptı sırtıma. Mektup gibi bir şeydi.ilginç,ne zamandan beri postacılık yapıyor rüzgar?Neyse ,okuyalım:
    “Bir mektup yolla bana.”diye başlıyordu mektup.
    Bir mektup yolla bana. Ama ağır olsun. Tek sayfa olsun ama tek kelimeye onlarca anlam sığsın. Mesela “seni seviyorum” de son kez.Ama sadece sevme beni.Bunca yıldır yaşadıklarımız,hatta kavgalarımız bile olsun o “seni seviyorum”un içinde.
    Sonra o mektubun içine bir de şarkı koy.ikimizin şarkısı değil,senin şarkını koy.Dinledikçe bizi değil,seni hatırlayım.
    Hani ben senin bir resmini çizmiştim ya. Sen beğenmemiştin.”Bana benzemiyor bu “demiştin.Onu da yolla istersen.Çünkü o tamamen sana ait değil.Çünkü o sadece sen değilsin aslında.Çünkü o benim aşık olduğum kadın.Kusuruma bakma ama sen onu tanıyamayacaksın asla.
    Sonra senden isteyeceğim birkaç şey daha var.Ufak bir kahvemiz vardı ya bizim hani okulun arkasında.Her akşamüzeri gider tavla atardık.Her zaman yenerdin beni.Ya da her zaman yenilirdim ben.Sen mutlu ol diye.Çünkü ben çok mutlu olurdum sen mutlu olunca.işte oradan bir bardak kahve istiyorum senden.Buraya gelene kadar soğur biliyorum ama o kahvede her bir damlada bizim bir akşamüstümüz var.
    Bir de şu sokak var ya,hani adını “kafiye sokak” koymuştuk.Çünkü sen oradan geçerken bana ”Sen benim Redifimsin” demiştin.O kadar eştik birbirimize ya!
    Değiştir o sokağın ismini istersen. Çünkü sen çok farklı bir şiirdesin şimdi.
    Öyle uzaktasın ki,hani sana derdim ya “Bir gün güneşli pasta yapacağım sana ”diye.işte o pastayı kendin yaparsın artık.
    Sımsıkı kapatınca gözlerini yıldızları görürsün ya bir müddet sonra,işte gündüzleri kapatırım gözlerimi,ya ordasındır,ya da gökyüzünde geceleri.Hani uzaksın ya…
    Ama dokunamayacağım kadar uzakta.göremeyeceğim,hissedemeyeceğim kadar değil.Üzgünüm ama o kadar uzağa da kaçamazsın.
    Neyse,ben seni görüyorum ya ,o yeter bana.Artık sen düşün gerisini.
    Mutlu Kal…

    Böyle bitiyordu mektup.Sevginin,ya da daha fazlasının,yani aşkın,en güzelinin karşılıksız olduğunu bir kez daha öğrendim.Hani var ya:
    Seni seviyorsam bundan sana ne!...
    3 ...
  45. 25.
  46. bir gün belki bir kelime kapını çalar,içeri al onu.olur mu?

    Bir şiir yazmak istedim.
    Yazdım.
    Fakat her kelime farklı yere kaçıyordu şiirden.
    Ben yazıyordum,onlar kaçıyordu.
    Her biri,bir roman oluyordu.
    Sonra bir bakıyordum,
    Sarılıyorlardı birbirlerine.
    Tek bir harf oluyorlardı bu seferde.
    Kıskanıyordum o zaman kelimeleri.
    Kendi yazdığım kelimeleri.
    Çünkü,
    Ne bir roman olabildim kendi başıma,
    Ne de bir harf seninle...
    02.02.2004
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük