Kosovadan göç etmiş, arnavut bir ailede büyüdüm. Zaten ailem kökten dinci bir yapıya sahip değildi. Bizde hıristiyan da ateist de eğer iyi bir insansa cennete gider düşüncesi vardı. en azından benim ailemde öyleydi bana da öyle öğretilmişti. küçükken kuran kursuna gittiğimde neden anlamadığım bir dilde kuranı okumam gerektiğini sorguladım ve ondan sonra din derslerinde daha birçok şeyi sorguladım tabii içimden dinciler ve çoğu insan sorgulamaya şeytan düşüncesi gözüyle bakıyor. üniversiteye gelince mitoloji derslerinde tüm dinlerin köklerinin aynı olduğunu gördüm ve kuranın türkçesini okudum. Çok zordu çünkü bir olay akışı yok. birbirinden kopuk ve sırasız metinler. Çelişkiler gördüm. Bu kitabı tanrının göndermiş olamayacağını düşündüm.
Laik müslüman bir ailede büyüdüm. Babam hiçbir cumayı ve orucu kaçırmaz annemse nadiren namaz kılar. Haliyle ben de lise yıllarıma geldiğimde bilim ve felsefeyi seven laik müslüman bir gençtim. Ancak hiç din felsefesi yapmaya kalkmamıştım o zamana kadar. 10.sınıfa kadar da islamın doğruluğuna kesin gözüyle bakıyordum. Aksi bir ihtimali düşünmekten korktuğumdan değil, hiç düşünmeye gerek duymamıştım.
Farklı felsefi fikirleri merak ettiğim ve o zamana kadar hiç dinsiz birini tanımamış (belki bilmeden tanımışımdır.) olduğum için sınıfımdaki ateist arkadaşların ne düşündüğünü merak ediyordum ve fikirlerini sordum. "Her şeye gücü yeten Tanrı kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi?" den öteye gidemeyen zayıf argümanlar tabii ki beni tatmin etmemişti. Zaten her şey bir Tanrı'nın olması gerektiğine işaret ediyordu öyle değil mi? Vücudumuz çok komplikeydi, biyoloji dersinde gördüklerimiz nasıl kendiliğinden olabilir ki? Peh... Gönül rahatlığıyla inanıyordum. Evrime de bilimi seven biri olduğum için hiç karşı çıkmadım, cahil insan reaksiyonlarının aksine hep bilgimin eksik olduğunun farkındaydım çünkü o konuda.
10.sınıf yazında aynı dine inanan farklı insanların Kuran'da yazanlar hakkında bir türlü hem fikir olamayışı, herkesin farklı bir şey söylemesi o kadar tuhaf gelmeye başlamıştı ki "Ne yazıyor bunda yahu? Çok mu gizli bir kitap sanki bu kadar tartışacak... Ben öğreneceğim." dedim ve o yaz Kuran okumaya karar verdim.
Evde, gözümün önünde Türkçe Kuran duruyormuş meğer. ilk 60 ayet gayet kabul edilebilir gidiyordu ki okudukça hiç beklemediğim şeylerle karşı karşıya geliyordum. Üslubu da hayal ettiğim gibi değildi. Din kültürü dersinde bize bu dini öyle bir gösterdiler ki her yerinden çiçekler böcekler fışkırıyordu.
Diğer bir yandan "Atesit olmak." fikri bana kesinlikle kabul edilemez geliyordu. Kendime yakıştıramıyordum. Neden acaba? internetten ateistlerin görüşlerini okuyor mantıklı gelmesine rağmen "Yok ya dinsiz olmam ben hayatta da sadece objektif sorgulamaya çalışıyorum ondan böyle şeyler okuyorum." diyordum.
Bir ara tartışma gruplarına katıldım ne diyorlar acaba diye. Ve müslüman olmama rağmen ateist taklidi yaparak müslümanlarla tartıştım. Hatta söylediklerine rol olarak değil, evet ciddi ciddi katılmayarak cevap veriyordum. Her gün biraz daha yol katediyor, Kuran'da laik bir insanın kabul edemeyeceği şeylere rastlıyordum.
Bu süreçte insanlığın tarih boyunca merak ettiği "Her şey nasıl başladı? Biz nereden geldik?" gibi sorulara merakım da artmıştı. "Peki bilim ne biliyor?" diyerek evrimle ilgili kitaplar aldım, makaleler okumaya başladım. Karanlık enerji, anti-madde, M kuramı, Big Bang gibi fizik kuramlarına da daldım. Artık tam olarak skeptik bir bilimciydim. Din felsefesindeki görüşleri de iyi okudum ve o zaman için agnostisizm bana en mantıklı gelen oldu. Daha çok içine girince agnostisizmi daha da çözdüm ve öyle kaldım.
Hayatımda geriye bakınca kendimle gurur duyduğum bir şeyi gerçekleştirmiştim. Sırf doğduğum aile yüzünden bana damgalanan dini sorgulamıştım. Bilmeyi, inanmaya tercih etmiştim. Belki bu olmasaydı, bilim ve felsefe ile bu kadar ilgilenip kendimi geliştiremeyecektim. Bunu yaptığım için çok mutluyum.