kendi yalnızlığımın karanlık sokaklarında korka korka ilerliyorum bazen.. bazen öyle bir cesaret doluyor ki yüreğime.. bazen insan kendine bile şaşar ya, kendi potansiyelini gördüğü anlar olur.. hah!.. işte öyle anlar oluyor bazen içimde.. o anlarda koşa koşa gidiyorum sokaklara, sokakları.. düşünmeden sapıyorum aralara. oysa, bazen öyle ürkekleşiyor ki ruhum, bir ceylanın su içerken yaşadığı korkuyu yaşıyorum ansızın.. bir sızı oturuyor içime, kalkmıyor.. kalkmıyor da beni de kaldırtmıyor masadan..
şerefe! yoksa illa ki vardır kedere..
bir adam konuşuyor. 30 larının ortasında. pis sakallı.
‘çok mu salaksın çok mu kurnazsın aslanım?’ diyor.. sarhoşum. cevap veremiyorum.. ertesi gün kendi yatağımdayım. dersi kaçırmışım. arkadaşım arıyor:
‘’gerizekalı neredeydin sen’’
sınavı kaçırdığımı, dün gece çok içtiğimi anlatıyorum.. çok içiyorum. gereksiz bir şekilde çok… bu fazlalığa fazla geliyor bu alkol durumu. bıraktım dedikçe içiyorum. acılarımdan bir duvar örüyorum kendime.. geçilmez! kocaman bir geçilmez yazısı olan.. girilmez artık.. sikilmez bu hayat.. ötesine gidilmez, bu dakikadan sonrası zevke girer.. ne derseniz artık.. yorgun hisseden bir adamım ben. hukuk fakültesine geldiğim umutlarım yok artık.. saçım sakalım karma karışık.. umutlarım sönük.. ağzımda geceden kalma şarap tadı.. bazen oluyor böyle.. kendi gerçekliğimin peşinde koşarken sokak isimlerini unutuyorum.. kendi içimde kayboluyorum.. kendime kayboluyorum.. kendimde yok oluyorum. yok.
bazen de.. bazen de bazen öyle bir cesaret doluyor ki yüreğime kaybolsam da hi koşmaya devam ediyorum. yarını düşünmeden.. nedir bu lanetin cevabı? nedir günah, kimde günah?.. bendeki mi.. bendeki, boynu bükük bir masumiyet sadece.. cevabım çok net.. ‘’boynu bükük bir masumiyet’’
bir adam konuşuyor. 30 larının sonunda. pis sakallı, esmer tenli.
‘’uyan’’ diyor.. uyanıyorum. ne adamı tanıyorum, ne evi biliyorum.. ruhum sokaklarında kaybolduğumu anımsıyorum tekrar…garip bir korku doluyor içime. çok garip.. o heyecanı göremiyorum.. sonra, sonrası lafü güzaf..
yazıldığı gibi okunmaz. hobi olarak bile yapılmaz. lafta kalır. silik bir hatıra olur o “hobi olarak yine yap” dedikleri..
yıllar sonra korktuğu için pişman olur insan.. keşke pişman olmaktan korksaydı.. ah insan.. ah keşke şimdiki aklı o zaman olsaydı şahsın..
kendi şahsiyeti başkalarının gölgelerinde sürünür hep. başkalarının ayak izlerine basarak yürür de durur.. kendi yalnızlığıyla bile baş başa kalamaz.. susturamaz insanların sesini.. kısamaz bile. çırpınır durur bu kısır döngünün göbeğinde insan..
kendi gerçekliğini, benliğini hep yanlış yerlerde arar.. hedefi doğru dahi olsa, yürüdüğü yol yanlış yöne çıkar.. başkalarının kirli ağızlarındaki kahkahaların peşinden çürütür ömrü hayatını..
bir fahişenin ağzında bir sönük sigaradır insan hayatı.. değersiz, dertli ve sıkışık.. evet sıkışık. bu kelime çok önemli..
hobi olarak yine yaptığımız bir şey gösterin bana.. kenara ittiğiniz.. halının altına süpürdüğünüz..
evet.. hobi olarak yine becerin hayatlarınızı. başkalarının düşlerinde yine yaşayın yaşamayın demiyoruz..
ancak kendi hayatınızı çekip çıkartın başkalarının ellerinden! kazanın onu!
Gün ışığını gördükçe suratım, yakında daha da çirkinleşecek. Gecenin içinde şeytan yaşlıdır ve onu anlayabilmem için benim de yaşlanmam gerek. Her gece kafamın içinde eriyen kanlar, meydana gelen yeni bir dere gibi ortalığa taştı. Uçmak istiyorum fakat yükseklerde başımın dönmeyeceğine emin değilim.
Yer verin, kenara çekilin, ruhum artık bana geliyor gibi, ona kavuşuyorum galiba, fakat ne yazık ki onların da insanlar gibi faydasız olanları var.
Yeni günün kararsız bakışlarına geceden yılgın kerpetenlerimle güvenmeliyim. Keşke suyu sonsuzluğa uzanan, içildiğinde insana geçmişini unutturan Lete Irmağına ulaşabilsem. Belki de böylelikle; ayaklarımın üzerinde yürüyemediğim için, başımı ayak yapıp yürümeye çalışmama gerek kalmaz. Etrafımda en aşırı derecedeki öfkeyi ve kötülüğü temsil eden gazap perileri, arkasından
yaklaşan Tisifan cehennemdeki katilleri cezalandırmakla görevli. Ben katilim her sabah ışıkla kendi kendimi öldürüyorum, sürüler Tanrı' sı Pan'ın önünde. Var olmaya çalışma duygusunu içirmeliyim insafsız Pan'a. Ben bir deliyim ve ikiye katlanmış olarak doğmuşum. Onlar ise hayatlarında hiçbir şey taşımamış karnaval budalaları. Kim takip edecek öfkelendiğinde kocası ve çocuklarını öldüren Megara'nın günahını. Hangi Tanrı elini sürebilir ki Herkül'ün karısına? Kadının gücü azametinden mi, yoksa öfkesinden mi? Özür dilemek Dünyâ'yı istemektir fakat bizim yastıklarımız bile rehin.
Kimi taşıyabilelim ki rüyalarımıza? Eroin cinsellik duygusunu köreltir, gözleri renk seçemeyen köpekler gibi, öfkemi de köreltir mi? Öfkeme mükemmel dokunuşumu sağlayacak avucumda bir silye. 'GÜDÜMSÜZ GÜÇ' bu da benim evrimim. Ellerimde kendi kendine
ihanet eden paranoyak ihtilâller. Dünyâ'nın en çok kirletilmiş gölü Karaçay'dan çıktı bu eller. Hayatımda bir Bermuda Üçgen'i, Atlantik kadar serkeş ve esrarengiz duygular. Pentegon büyük depremlerimi, küçük depremlere dönüştür. Cebimde gözlerime sığmayan tektonik silahlar. Üçgenimin içinde kayboluyorum... Usun gerçek bozulması; sonucu nedenle karıştırmama sebep. Yargılanmış olanların yargısıyla Tanrı'yı memnun eden her aziz ideal bir şekilde iğdiş edilmiştir.
Yüce Orfeos çaldığın müzik parçalarıyla vahşi hayvanları etkileyip sakinleştirdiğin gibi Tanrı'ya da çal.
Ne arzum ne emelim,
Yaralanmış bir elim,
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde!
Kemalettin Kamu
Gurbet, sözlük anlamı olarak yerinden, yurdundan ayrılmak, anadan, babadan, yardan, dostlardan uzakta kalmak manalarına gelir. Sevdiklerimizin, tanıdıklarımızın, derdimizi anlayanların, duygularımızı paylaşanların, dilimizi konuşanların yanından zorunlu bir ayrılışı ifade eder, gurbet.
Oysa öyle midir gurbet? Sadece araya giren maddi mesafelerle mi ölçülür? Onu yaşamanın bir başka şekli yok mudur, başka şekillerde de tarif edilemez mi? Gurbet hasrettir, aynı zamanda; evinde de yurdunda da gurbette olmaktır belki …
Evinde, yurdunda gurbette olmaksa , herhalde kişinin yalnız başına kalıp, kendi iç aleminde duyulan yalnızlık, kendi kendine çekilen, kafa yorulan, düşündükçe de acı veren bir hasrettir, yalnızlıkta çekilen acıdır.
Bir de gurbeti içinde yaşamak vardır. Gurbeti içinde yaşamaksa, onu yaşayan insanların kendileriyle baş başa kalmalarıyla başlar. Onlar ya kendilerini çevreden ya da çevreyi kendilerinden soyutlarlar.
Yaşamak, onlar için her şey olabilir, ızdırap ya da saadet kaynağı …
Gurbet acı çekmektir yüreğinde, kaybedilenleri düşünmektir, onlardan ayrı oluşu. Geçmiştir belki zamanı ama, gelecekte beraber olma ümidi, ayrılık acısı verir, onun gelişi geciktikçe. Dönmek için çıkılan yol dönülmez bir yola dönüşür zaman geçtikçe.
Gurbet gözlerin dolmasıdır. Göz kapakları arasında biriken yaş, gönlünün kırıklığı gibi, kırık cam parçaları parlaklığındadır. O yaşlar mercek olur, gezer mazi üzerinde, ümit verir, yakınlaştırır geleceğe. Gittiği yollar rehberdir. Sanki ‘buradan’ der gibi. ‘Gel …’
Yolların gelişi çok ızdıraplıdır. Önce göğsünün daraldığını hisseder, kalbi burulur, burnunun direği sızlar.
Bu biraz da zevk verir ama acıdır aslında. Sonra gözlerinin sulandığını hisseder, mazi mercekleri aydınlatır ufkunu, oradan bakar geleceğe. Geçmişle geleceğin birbirine bu kadar yakın ama bir o kadar da uzak oluşu vuslatın çok zor olacağını düşündürür. işte kalbin bu hüznü, onu gurbette yapmıştır artık. Gurbet onun içindir, onun içindedir. Çırpınır durur hep beraber olmak için. Bu çok zordur. O kadar ümitsizliklere kapılır ki, bazen yaşların bile kuruduğunu hisseder. O zaman maziyi göremez pek, kurudur yollar gelemez bu tarafa, içinde kalır boğazında düğümlenir sanki yutkunmaları … Zordur o düğümün açılması ve çözülmez, öylece kala kalır ve der: Bugün de değilmiş vuslat, belki bir başka bahara.
Ama yine de ümitlidir. Yollar yine açılacaktır, zor olan her şey aşılacaktır. Önünde dağlar da olsa, denizler de olsa bir gün kavuşma gerçekleşecektir. Ferhat gibi dağlar aşıp, Mecnun gibi çöller geçmek pahasına da olsa olacaktır.
işte gurbet bu acı, bu bekleyiş, bu yalnızlıktır. Gurbeti dışarda aramaya gerek yok, o hep bizimledir, içimizdedir bizim, biz de hep gurbetteyiz zaten.
Biz onun için şunu isteriz: Dün-yarın çok uzak birbirlerine ama yakın olsalar. Takvimler karışsa, dün artık bugün olsa, yollar uzansa buraya, çöller açılsa, ve bitse artık gurbet. Vuslat olsa …