Bugün tam 8 kere çay demlendi evde 3 öğün normal yemek yedik ama 20 kişi falan. Sürekli gelen misafirlere baklava ikramı çay ikramı vs. Derken günün yüzde 20 sini sadece bulaşık yıkayarak falan geçirmiş olabilirim.
Bol bol ev dolaştım herkes beni tanıdı ama ben kimseyi tanımadım. He teyze he abi deyip deyip geçtim. Üstüne baklavaların verdiği rehavetle kendimden geçtim.
gece 03:30 da yatıp 05:30 kalkıp bayram namazına gitme. eve dönüş, kahvaltı, kısa bir şekerleme ardından gelen misafirler eş dost akrabalar ile bayramlaşma izzet ikram. ardından bayramlaşma ziyaretlerine çıkma, akşam sahil turu, alış veriş, çardak altı çay ile beraber maç keyfi. şimdide burdayım işte.
Gece 2 de yatıp 5 te uyanmak. 3 saatlik uyku ile tüm günü geçirmek. Ve günün tam sonlarına doğru elini yakmak.
Anlatayım abiler, ocağın yanında tabak kalmış. Ocak yanarken bu tabak ısınmış. Ama ne gariptir ki tabağın tümüne yayılmamış o sıcaklık. O tabağı soğuk taraftan tutup bana uzattılar. Uzatan kişinin hiç günahı yok çünkü o kişi annem. Bilerek kıymaz oğluna heralde. Tabağı alayım dedim. Tabağı tuttuğumu hatırlıyorum.
Bırakamadım az daha abiler. Nasıl sıcak anlatamam, baş parmağın derisi sanki tabağa yapıştı.
Ve ben birkaç saniye o tabağı bırakamadım. içinde yemek vardı. Annem bana uzatmış tabağı. Bıraktı bırakacak yani. Ben refleks olarak, tabak düşmesin diye bırakamadım tabağı. Neyse, aaa a a falan yaptım inceden, bıraktım tabağı. Çok sıcak tabak dedim. Çok hissetmedim acısını yani başta. Elime baktım, parmak bembeyaz olmuş. Abartmıyorum. Bembeyaz.
Yeni yeni geçti gibi şu an. Beyaz bir başparmak derisi, hafif buruşmuş ve biraz su toplamış halde şu an. Ha bu arada kalp atışımı yanan parmaklarımda hissedebiliyorum artık, güzell.
Birinci gün böyleydi. Üçüncü güne kadar ölmeyiz inşallah.
Bir sürü arkadaşlarımı aradım hiçbiri açmadı. Telefon deklanşör sesiyle karşılıksız bir şekilde dost olduk ama şunu öğrendim ki birden fazla kişiyi arayınca ses değişik çıkıyor. Enteresan.