yakınlarda bir gece vakti ve tarihin önemini kaybettiği zamanlar i$te zamanın $imdisi...
bir anlam arama hikayesi değildi ki birbirimize anlamlar yüklemeye çalı$alım öyleyse...
bahanesi değildi bu aranan kaybedi$lerin...
ya da bahanesi değildi korkuların, gelmeyi$lerin...
biz asıl nedenler olarak hep varolduk...
dü$lerin, anlamların en yalın halinde ya$amın en önemli gerçeğini ya$arken bu günde de yine...
ve sen ben
ben sen olurken yine...
$imdinin yine tek gerçeği olduk...
aşkın kocaman bir hayal olduğunu ve bazı gerçeklere gözlerini kapalı tuttuğun sürece hiç bitmediğini anlamam 4 yıl sürdü... şimdi geriye dönüp baktığımda bir müsibet bin nasihattan iyidir diyorum. yaptım, pişman değilim, yine olsa yine yaparım... ne de olsa insan hayalleri kadar vardır..
aşka inanmıyorum. hissettiğimiz hemen hemen herşey hormonlardan kaynaklanmıyor mu? "birbirimize aşığız" diye geçinenler daha güzel veya daha yakışıklı birini bulunca aşktan eser kalmaz. kandırmayın birbirinizi, aşk denen şey cinsel hormonlardan kaynaklanan geçici bir heves...
bugun her zaman bulustugumuz yere gittim, seni bekledim.. sadece bir-kac dakika icinde seni gorebilecek olmanin verdigi mutlulugu hissedebilmek icin.
sonuc mu? pek fazla ise yaradigi soylenemez..
sanirim haftalari saymak haftalarca beklemekten daha kolay.. dile kolay..
çok boktan bir dönemin boktan bir gününde çıktı karşıma. tanışmamızla hayatımdaki boktanlığın silinişi bir oldu. umarsızca aşka daldım. dünyanın en mutlu kadını oldum. bulduğum yeni bir aşk, iyi bir sevgili değildi; beyaz atlı prensimdi o güne kadar düşlediğim ve gerçekliğine inanmadığım... mucizelere inanmaya başladım. hayal ettiğim erkeğe birebir uyuyordu. tanrı, artık sonsuza dek mutlu olması için külkedisini prensiyle tanıştırmıştı. masallar gerçek olabiliyormuş dedim.
hangi masal gerçekmiş ki? yakın zamanda öğrendim. nazara mı geldik acaba? aşık olduğu insandan nefret de edebilirmiş insan aynı zamanda bunu öğrendim. beni 3 gün sevip benden 5 gün nefret ettiği günlerin geçmesini bekledim. "olsun" dedim, "geçecek bunlar, düzelecek her şey" dedim. bu buhranın geçmesini büyük acılar çekmek eşliğinde bekledim.
ben dayanacaktım, aşkım için, her şey düzelene kadar o acıyı çekecektim, ama bünyem dayanamadı ve bir yerden patlak verdi. artık dengesiz olan ben olmuştum, o denli ki prensim hatasını anladı ve bir daha asla o zalime dönüşmedi. bana karşı olan tutumunun yanlış olduğunu anlaması için, bunun üzerimde yarattığı etkiyi görmesi gerekiyormuş demekki.
o yine eskisi gibiydi, aşık ve sevgi dolu.. peki ya ben? çektiğimiz acılar, bir ilişkinin yapı taşlarından birini aldı benden. adı üstünde yapı taşı işte, o olmayınca hiçbişey olmuyo...
peki ya ne oldu? kavgalarımız bitmişti artık, o şiddetli kavgaların ardından gelen tutkulu aşk terketmişti ilişkimizi. ne kavgaların heyecanı kaldı, ne barışmaların. her şey çok daha sıradan olmaya başladı. sanırım aşk bitti. aşk tükendikçe, hayatımdaki erkeğin kusurlarını görmeye başladım. aşk tükendikçe, hayatımdaki erkek benim kusurlarımı görmeye başladı. masal bitmişti, her şey gerçekti artık.
defalarca, yolları ayırma kararı en geç iki gün içinde feshedildi. her seferinde "biz ne büyük zorluklara göğüs gerdik, biz ne büyük zorluklarla baş ettik" diyerek beraber çizdiğimiz yola devam etmeye karar verdik. yine bir eşikteyiz, hangi yöne adım atacağımızın soru işareti döneminde...
iki günlük uykusuzluğun ve yorgunluğun üstüne uyumam, üç saat sonra ağlayarak uyanmamla son buldu. hala ağlıyorum. gerçeklerin tokat tadındaki sertliğine mi, bu gece eve gelmeyişine mi; yoksa biteceğini bildiğime mi, bitmeyeceğini bildiğime mi ağlıyorum, bilmiyorum...
tanımsı: yazarların aşk hayatlarıyla ilgili itiraflarıdır.
bendeniz yaklaşık 5 yıl önce birine vuruldum efendim. bir arkadaş vasıtasıyla tanıştık. kumral saçlarını savuruşu, bal rengi gözleri ve o çekici bakışlarla vurdu beni o gün. aşık oldum. o da hoşlanmıştı benden. zamanla aşkımız büyüdü. liseli aşıklardık ve dünya sadece ikimizn etrafında dönüyordu. ne ailelerimiz vardı ne okul, sadece biz. sonra ben bir sebepten dolayı 3 haftalığına izmir'e gitmek zorunda kaldım. ilişkimizin ikinci yılıydı. anlattığına göre ben gidince boşluğa düşmüş, çıkma teklif eden o dallamanın teklifini kabul etmiş ama çocuk onu öpmek isteyince ne yaptığının farkına varmış ve o gün terk etmiş. bunu duyan tayk'ın artık dünyası kararmıştır. sevdiceği, biriciği bunu nasıl yapar? ayrılmak ister, çünkü ilerleyen günlerde o saçma olay aklına gelecek ve belki de bitanesini kıracaktır istemeden. tek korkusu odur. ve ayrıldık. ama aradan geçen üç yıla rağmen kopamadık. arada mesajlar, e-mailler falan.
ve bu akşam. mesaj atmış biriciğim. erkek arkadaşını sınıf arkadaşıyla yatakta basmış. benden özür diledi tekrar yaptığı şey için. beni daha iyi anlamış. üzüldüm, hatta o hergeleyi gidip dövmek istedim ama sonra vazgeçtim. üzülmekten de vazgeçtim. belki de ilahi adalet budur dedim. belki de artık eskisi kadar sevmiyorum onu. belki de artık o benim için güzel günler geçirdiğim değerli bir insan sadece. belki de ben iyice duygusuz biri oldum çıktım. ama şu kesin, bunu ne ben ne de sen haketmemiştik lavinya.