sayın divamız türkbükündeki yazlıkta çırılçıplak güneşlenirken, helva yaptım komşum yermisin diye bir tabak helva getiren komşusu bu manzarayı görüp çığlık çığlığa evden kaçmış. divamız da tuh helvaya yazık oldu yeseydim keşke demiş.
az önce okuduğum gazete haberinde aynen şöyle diyordu; türkbükünden şehrimize gelen bülent ersoy gittiği restoranda irmik helvası istedi.
anlaşılan kadının korkmasını unutmuş helvaya fokus halde gelmiş şehrimize. yarasın divamıza.
yazarların yaşadıkları, onları gülmekten kıran olaylardır.
Misal benimkisi;
Uyuyordu teyzem. Koltukta arkası dönük şekilde. Odada ikimiz vardık sadece. Tv izliyordum ben. Sessizdi ortam. bir anda dizi oyuncusunun "emine" diye bağırması üzerine uyuyup kaldığı koltuktan aniden kalkıp düştü teyzem.* Iki saniye baktı, anladı. O da bende kahkahalara boğulduk..**
uyuyordu nenem. koltukta arkası dönük şekilde. odada ikimiz vardık sadece. pcde takılıyordum ben. sessizdi ortam bir anda nenemin osuruşu ile irkildim. nenemde kendi osuruğunun sesinden irkilmiş olacak ki aniden kalkıp gözlerimin içine baktı.
-insan mısın lan sen
dedi. suçu bana atacak güya. sonra döndü kıçını uyumaya devam etti.
birgün doğu'da görev yapan bir öğretmen tahtaya iki çubuk ve ortalarına da bir kedi çizer, öğrencilere dönüp "bu nedir?" diye sorar. her öğrenci kendince cevap verir, en son öğrencilerden birinin sesi yükselir:
-ürtmenim, ürtmenim! pişik mapusta!
Boyama yapan öğrencilere four seasons açmak ve bir yandan da müziği dinlemelerini söylemek, bir süre sonra üç öğrencinin el ele tutuşup halay çektiklerini görmek*
Sözlük yazarlarının aklına geldikçe onları güldüren olaylardır.
2 Sene önce fce sınavına girmiştim, giren arkadaşlarım da vardı.
Speaking kısmıydı işte o an.
Saftirik kızın teki ne dedi, are you coast?
O kadının yüz ifadesi ve şahsımın dayanamayıp gülüp kızın rezil olması... işte o 10 saniye unutulamaZ.
Fenerbahçe ordu evinin etrafında gezinirken nöbet tutan askeri heykel zannetmemle başlamıştı her şey sözlük. Atatürk mü yoksa inönü heykeli mi diye dibine kadar yaklaşmıştım. ben yürüdükçe "heykelin" de kafasının benim yürüdüğüm yöne doğru gitmesiyle gerçek oldugunu fark etmiş üstüne bir de "laan gerçekmiş bu" diye bagirmistim gecenin bi vakti. asker de "korktun muuu ihihii" diye tepki vermişti hey gidi... dakikalarca gülmüştük. yetmezmiş gibi konuşması yasak askeri konuşturmuş bir ilke imza atmıştım o gece...
ikindi vakti bi fırtına çıktı. bizim karşı tarafta çok yüksek bi bina var, neyse o fırtınayla beraber, evin tekinin salonundan perde ve tül uçtu gittttti.
bi güldüm bi güldüm, öyle bi güldümi niye güldüm bilmiyom. yazık, salonundu bi de o perdeler..
bir gün otomobilimle yolda gidiyoruz. ara sokaklardan birine saptım ve doğal olarak yavaş gidiyorum. yolun ortasından dalgın giden amcanın aracın sesini duymadığını halen yolun ortasında yürümeye devam etmesinden anladım ve kornaya bastım...basmamla birlikte amca denizden yeni tutulup tekneye atılmış hamsi gibi zıpladı. ben geri dönüp baktığında gülüyor olmamak için kendimi güç bela tuttum ve amca geri dönüp bakarak kenara çekildi. ben de az ilerde durup bir kahkaha molası verdim. sen çok yaşa amca e miii.
Ailecek film izliyorduk. Filmde hüznün maksimuma ulaştığı bir sahne var ama öyle böyle değil yani. O sahnede bir kadın mutfakta ağlaya ağlaya bir şeyler hazırlıyor. Biz de birtakım yorumlarda bulunuyoruz. ben, babam; herkesin işte bir derdi var vb. derken annemin yorumu:
" mutfak da mutfak yalnız. Ne ferah ne geniş."
alt kattakilerin bebişi oldu, gunlerdir kadin annesindeydi, artik calişmaya başlamiş eve geldi falan, neyse, cocuk geldiklerinden bu yana agliyor, anasi babasi telaş icinde bize getirdiler anneme, niye agliyo diye.