bugün

Altın sarısı saçlarından bir tel ateşe düştü,
Ateş harladı.
Geceden düştü bilmem kaçı,
Yıldızlar gözlerinde parladı.

Ağladı..damla damla elmas döktü,
Gözlerinin şelalesinden,
Güldü.. açıldı güllerden güzel,
O bembeyaz bir güldü, güller bahçesinden *
-Akılda Kalanlar-
Burnumda geçmiş baharların kokusu,
Özlemi beynimde buram buram,
Tenimde geçmiş yazların ısısı,
Ah bu insafsız iklim.

Aklımda o eski mutluluklar,
Şimdi hepsi boş, hepsi beyhude
Sazlar, şarkılar, eğlentiler
Şimdi o güzel kadın nerede?

Yüzümde eski sevdalardan kalma bir tebessüm;
Bahara ait ve bahar gibi taze
Elimde o kadından kalan gül, aklımda ölüm
Şimdi nerde giden yol o güzel yâre?

Zihnimde eski bir bayram sabahı,
Çınlıyor sema ezan sesleriyle.
Bir çocuğun elinde bayram harçlığı;
Onun elleri gibi değiyor elleri
Yorgun ellerime.
istanbulda yedi gün...

Sessizliğin kapkara çığlığında
Alnım buz kesmiş duvarda
istanbulaşmış kanıma
Hiçliğim, yankı yankı odamda

Yagmur istanbulu yıkıyor
istanbul sıkıyor beni avcunda
Ben yağmuru tutuyorum ayakta
Beni istanbul yıkıyor

Akıyorum karışarak yagmura
Sonra güneş dokunuyor istanbula
Güneş yakıyor istanbulu
Ben sönüyorum istanbulda

Martı sesiyim sabahın beşinde
istiklaldeyim tramvay peşinde
Hangi yüzsüz benim,
Yüz binlerce yüzün içinde

Her günümde bir tepe
Hep tepemde bir güneş
Yedi günde yandım
Yedi gün de dayandım

Kaç kuytu sokak dolaştım
Kaç aç köpekle dalaştım
irkildi vücudum, değişti yüzüm
Artık ben de istanbullaştım

by saipsiz
ne leylak, ne sümbül, ne gül,
ismi duyulmamış beyaz bir çiçek.
sesinde saklı ürkek bir bülbül,
anlayamadan beni, ansızın uçup gidecek.
*
Dokunmadan kanıyor...

Dokunmadan kanıyor artık yaralar
Kızıl bir sıcaklık gözümden göğsüme akar
Ne yana baksam görürüm hüsranı
Hasretin adında saklıdır yüzbin orman yangını

Bir taş oturur içimin orta yerine
Yetmez gücüm atmaya,kabullenir susarım
Bükmeden kırılır kalem elimde
Kendimi yargısız, duasız asarım

Bir türkü gelir aklıma, yaralarım tazelenir
Söyledikçe kanarım, kanadıkça söylenir
Damlar kanım avcumdaki ateşe
Büyüdükçe ateşim, avuçlarım delinir

Gündüzleri göremem, geceler benimdir
Her yanım kanrevan, yaralarım derindir
Kar etmez ağlamak, bu derin karanlıkta
Dört duvar dilsiz, yüzleri serindir

Deli bir ateş içimde,
beni yerde doymaz
Yar bilir yangınımı,
denizinden damla sunmaz
Örtemez gece matemimi,
feryadım büyütür gözlerimi
Çığlıklar dolar göğsüme,
süzülür gözyaşım,yakar tenimi

by saipsiz
buğulu gözlerle bakıyorum yine sana...
şehrime yine güneş doğmuş,
yıldızlar evlerine çekilmiş...
insanların yüzlerinde çektikleri acılar.
bir köşe başında oturmuş gelen geçeni izliyorum
şehrimin insanları hüzün dolu yine.
gülmek zor gelmiş sanki onlara
bu gürültüde, kavgada.
kolay mıydı kenetlenmek hayata?
böyle büyük bir kargaşada...
sanki ölü bir bebeğin çığlıkları kulağımda.
buğulu gözlerle bakıyorum yine sana...
Bazen hiçe değer ya eliniz, ne yana dönseniz bir hiçlik vardır, hiçleştiginiz bir an olur veya hiçleştirildiginiz...
öyle bir anda, hiçimden gelen bu şiiri, hiç kimseye armagan ediyorum....

Hiç...

Diktim gözlerimi aynaya
Gördüğüm bir hiç
Hiçi boş gözler,
Hiçi geçmiş bir yüz

Penceremde hiç,
Odamda hiç
Hiçkirerek ağlıyorum
Gözümde hiç

Hiç çekiyorum derin derin
Sigaramın dumanı hariç
Aldığım hiç,
Verdiğim hiç

Hiçim buruk
Hiçim geçmiş
Geçmişim yalan
Geleceğim hiçmiş

Hiçbir yalan bu kadar gerçek olamaz
Ve hiçbir gerçek bu kadar yalan
Olmayan varlıgıyla beni oyalayan
Koskoca bir hiiiiiiç

Kapıyı çalan hiç
Kapıdan giren hiç
Yok benden başka kimsesi
Yalnızlık, saipsiz piç

hiç saipsiz.
Sıradan bir gündü gözlerini açtığın
Kimi için sürgündü kendinden kaçtığın
Saçtığın misketleri yerden toplayacak eller
Çok olmamıştı yaratılalı, ne ara geçti seneler

Bir soy ve bir avuç toprak, içinde yaşayacağın
Yan bahçeden korkmanı emreden yoldaşların
Çarkların arasında kıvrılırken tahta beşik
Sistemsizlik sistemi oldu ayağının takıldığı eşik

Nihayetinde vardın, yuva denilen bu otele
Baba dedin bir de rezervasyon görevlisine
Söyle yaşın kaç, ne ara benimsedin mekanı
Sopun yaptı diye şimdi oldun tarih erkanı

Boşuna mı demişler tarihi yazan tarihçilerdir
Silik harflerle yazdığın değerlerin söyle kaç akçedir
Sahtedir pamuk ipliğiyle bağlandıkların sahtedir
Yaşantından üstün olan yalnız bir kırık rahledir
tuzlu göz yaşları dökmüştü bendi kelimelere
kurguladığı alışılmamış kavramların dünyası
ziyaretlerdeydi kendisine yüz yıllık uykusundan önce
uyanmadan önce uykusuzluğa, ve susmadan önce
sessizliğini, kesmeyi unuttuğu tırnaklarıyla kestiğinde

içinde mezar taşını bulacağı hediye paketi
kapısında bulduğunda, acımıştı beşikteki haline
aldı kollarına ve, büyü dedi şimdi, küçülünceye dek
küçülünce, üstünlüğünden en küçük olduğunda

dedi:
geçmişe dön ey geleceğim, elini ver de öleyim yaşama
ve yaşayayım nefesim kesilinceye dek ölümü
kesilsin nefesim yaşamıma yamalarımı dikinceye dek
nefessizlik havalarımı bünyeme çekmekten yorulduğumda..
Gidişindi aşkımı sürgünleştiren,
bana bıraktıkların;
haritaların en kahverengisinde kalan gençliğim,
kos tutmayan bir yara,
kaybettiğim SEN,
umutsuz isyanlara meyilli BEN..
konusulanlar ıslak sokaklar gibi
bırakmıyor adımlar izleri
mekan geçmişe dair bir aşk şiiri
geceler içimin korku filmi..
akLımın köşesi

akLımın bir köşesine sıkışmışsın
ne ben, ne biz
ve nedensiz...
bir zamanLar baharın iLkiyken o yağlı boya,
yeşeren ümitLerde yarın iken,
doğan günde ümit iken,
büLbüL gülerken,
güL iLe büLbüL iken,
irkiLir aniden kopan havanın serzenişiyLe.
ve değişen bir yoL...

şimdi o tuvaLde, hep düşüş, son yaprak,
soğuğa aldırış etmeyen sıcak bir güLüş ve sonbahar...

iLikLerini deLen rüzgârda zorLanırken yürümeye,
fark edersin ki adımLarın başLamış büyümeye.
baş ucu kitabım sen iken,
şimdi akLımın bir köşesine sıkışmışsın
ve bırakıLmışsın çürümeye...
*
zaman
bak dinle beni, bu geceler çok uzun,
ama geçecektir elbet gözlerindeki hüzün.
Ben benle buluşalı geçen şurda,
Dört, bilemedin beş sene.
Bu senelere
Kaç gülen yüz sığdırmışım?
Dört, bilemedin beş yine...
edit: gülen yüze ilk başta gülen yazmışım da. *
kurgulanmış keder
düşürmüşler bu yalnızlıkları kavuşmalarla,
Düşünmüşler bu hayatı harf harf...
Tuzaklar daha çok can yaksın diye,
Kahpece yapılmış tüm planlar.
Ve bitmesi için büyük mutlulukların,
Küçük zebaniler çalışmış bizim hayatımızı kurgulamada.
Küçük adamlar sayfa sayfa yazmış,
Hiç düşünmeden...
Bize bu kurgulanmış kederi yaşamak kalmış.
Kimi zaman sığınıyoruz gecelere,
Bir kaç saatliğine.
Geceleri kaderime tercih ederim.
Derme çatma bir daktiloda yazılmış facialar,
Uçsuz bucaksız yıldızlara tercih edilemez.
ankara
Saklamayın benden
Her şeyden güzel olan
Şehir feryatlarını...
Şehrin sert, arsenikli suyundan gelen,
Keder hastalığının
Haddi hesabı var mıdır?
O dar sokaklarda can verenlerin?
hayat
Ah bu boşluk...
Sabahları kalktığımda
Okul çantası ve hayallerimin arasında.
Ah bu vicdan azabı...
Nefesim sıcak,
Cebimde beş on kuruş para,
Sokak çocuğuna bakınca.
Adaletin izlerinden kim kurtulabilir?
savaş
hep ihanet yatar tarihin o kanlı sayfalarında.
Kurnazlık eski bir kitap gibi yaşıyor o çürük raflarda.
Götürün savaş uğruna verebileceğiniz kanınızı!
Ve bu kez kılıç sesleriniz,
Bir savaş senfonisinin,
Hafızamızda bırakamadığı iz.
Çünkü sadece ölümü ve acıyı öğretebildiniz.
rahat uyu
dudaklarımdaki ruj dünyanın suskunluğu,
son öptüğün günkü gibi...
eli cebinde bir çocuktun,
gözlerinde yorgunluğun.
Akıyor kirpiklerimden iki damla kan.
Özledim seni...
Ayrılık kâfi,
Bir de ölüm niye?
kısa bir not
sözlerin okundukça üçkağıtçı,
bir kağıtta girmeden kaybettiğin savaşların,
Ötekinde yakın zaman hatıraların,
Diğeriyse bomboş...
çelişki
sen yeni doğdun bebek, daha dün.
senden bir ömür uzakta ölüm.
sevineceğin yere
niye ağlarsın durmadan?
Anlamam...
Çevreni dinle.
Bakmak yetmiyor
Görmen lazım yumuk gözlerinle.
Ne yaşarsan kar olacak sana!
Bir saniye daha yaşamak için,
Canını verebileceksin.
Ve belki de
O bir saniye için canını verirken öleceksin.
Uyumuşsun...
Ne de gamsız çocuksun.
sessiz küfürler
Anlamıştım ürkekliğinden.
Son zamanlar baktığın gibi
Yine bana baksaydın,
Anlamazdım boş gözlerinden...
Unutulmuş bir beyit gibi
yavaşça aksaydın sözlerimden
pek duymadığın küfürleri irdeleyecektin.
arkandan o pek söylenen
kadınları duyacaktın.
bir şairin açık saçık sözlerinden,
manasız bir haz duyacaktın.
sen de anlarsın çok geçmeden,
kaderini sinsice şekillendiren şiirler okuduğunu,
sessiz küfürlerin daha net duyulduğunu...
Hep aynı resmin kopyasıdır ayrılıklar, birinde sarı daha bellidir, birinde koyudur bulutlar, onun dışında taşı da aynıdır, topragı da, hatta ayrılık sonrası, aşıkların yorumları da...

ayrılık sonrasına dair...

Bir savaşın maglup tarafı gibi odam
Bense ortada yalnız ve yenik bir adam
Kana karışıyor yıkık düşlerim
Akıp geçiyor iki yanımdan

Çaresiz başımda iki titrek elim
Agzımda zehir zemberek dilim
Beliriyor penceremde gölgeler
isli dumanıyla sönüyor kandilim

Zaman acıtarak geçiyor içimi
Ellerim bilinçsiz yoluyor saçımı
Kara gölgeler doluyor içeri
Birinin birinden korkunç biçimi

by saipsiz
bir dostum bile yok düsmanima diş bileyim,
kendi kadehimi kendi doldurup icmelerdeyim,
gelmeyecek sabahlari bir gaz lambasi gibi beklemekteyim,
gün ağarmamakta direnmekte,
bense tütüm tütüm tümtüm tütmekteyim.

elbette bu gecdlerin mehtabi olacak,
elbette bu gidisatin bir dur diyecek olacak,
elbette havaya dumanlar naksolmasi nihayete erecek,
gelgelim ki bu zaman carki nasil gececek
tek küreği kalmiş sandal gibi dönenip durmak ne zaman bitecek
işte esas mesele bu.

bildiğim birşey var,
sabirla direnen ve şiaywet etmeyen kazanacak
peki ahlarinpis elektiriğpi nasil topraklanacak
işte bunu bilmekteyim ve caktirmadan uygulamaktayim....
iddaname...

Öyle sıcak öperim ki, güneş kül olur hırsından
Öyle aydınlık bakarım ki, ay korkar ışığımdan
Öyle dokunurum ki, denizler yarılır ortasından
Öyle severim ki, mecnun utanır leylasından

by saipsiz
sus konuşma! dinle anı , huzuru dinle,
gel o an ne yaşanmışı dinle ne yaşanacağı,
sus ama anlat ama dinle , ne sarhoşum bu gece ne ayık,
tam ortasındayım ne yaşanmışın ne yaşanacağın....
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar