sözlük yazarlarından öyküler

    1.
  1. sözlük yazarlarının yazdıkları hikayelerdir. izin verirseniz ilkini ben yazayım. *
    **
    üç arabaydılar

    bir sonbahar akşamıydı. üç delikanlı tunus tan kızılay a inmiş, etkisini arttıran yağmura aldırış etmeden olgunlar a gelmişlerdi. ıslanıyorlardı ama özgürlerdi, çünkü gurbetteydiler, niye ıslandın diye kızacak bir anneleri yoktu yanlarında. bunun da keyfini sonuna kadar çıkarmaya kararlıydılar. yağmurun altında ellerini yana açarak, ağızlarına da birkaç damla yağmur suyu almak için ağızlarını açmışken, hiç beklenmeyen bir şey oldu. rüzgar gibi yanlarından geçen bir aracın yolun kenarındaki su birikintisini üzerlerine sıçratması sonucu her şey birdenbire değişmişti. elinden şekeri alınmış çocuklar gibi morali bozulan gençler yine de pollyannacılıkoynayarak, bir şey olmamış gibi davrandılar. bu olayda bir art niyet aramadılar, hayat toz pembeydi onlar için. neşelerini böyle ufak bir mevzunun bozmasına izin vermediler, sonuçta o şoför de insandı. ama bilmedikleri şey, iki aracın daha, öndeki aracı izlemesiydi, hem de aynı hızla, aynı amaçla. üzerlerine gelen her su damlası bir şey aldı o çocuklardan, inançlarından, özlemlerinden ve insanlıklarından....bir daha eskisi gibi olamadılar, hayata umutla bakamadılar.....***
    5 ...
  2. 36.
  3. 28.
  4. nasrettin hoca bir gün komşusundan kazan ister. komşusu verir kazanı. ertesi gün komşusu kazanı istemeye gider hocanın evine. hoca kapıyı açar, kapının önünde iki tane kazan durmaktadır;

    nasrettin hoca, "komşu kazanın doğurdu" der.

    komşunun verdiği cevap hayli ilginçtir;

    "tabi doğurur hoca, kazanın a.ına koymuşsun!"
    5 ...
  5. 6.
  6. iki sevgili motorsikletle gidiyorlar (erkek:e, kız: k )
    e: ya hayatım şu kaskı alırmısın?
    k: hayatım alıp nereye koyacağım?
    e: kendin tak canım ben çok sıkıldım
    *
    e: beni sevdiğini söyleri misin?
    *
    e: duyamadım
    *
    e: bir kez daha soyle
    *
    e: aşkım beni sımsıkı sarsana
    *

    -akşam haberleri-
    freni boşalan motorsiklet duvara çarptı, gençlerin birisi kask taktığı için hayatta kaldı diğeri ise kask takmadığı için hayatını kaybetti.

    aslında erkek en başından beri frenlerin tutmadığını biliyordu...
    boyle sevgi kaldımı ey allahıııım????
    5 ...
  7. 5.
  8. trenin yamacında oturan kız fincan... Dışarıda güzel bir hava... kasım ayında güneş yine de ısıtıyor insanı. çimenler yemyeşil, lakin ağaçlar sararmış. yazla kışın inadı mı, doğanın kısır döngüsü mü bilinmez. bir karga sürüsü havalandı göklere. akşam olacak, tepelerde ışıklar yanacak. her evde neler yaşanacak kim bilir? bağıracaklar, kavga edecekler, anlaşacaklar, yiyecek, içecekler, üşüyecek kimileri, sevişecek bazıları kuytularda karanlıklara gömülüp... ama şimdi sıcacık dışarsı, öyle bir aydınlık ki hem de. gök mavi, yer yeşil. ya fincan... fincan, midyedeki inci. keşfedilmemiş henüz. iri gözleri var, kocaman, kapkara, baksan boğulursun. fincan denizi görmedi ama rüyasına girdi bir kez. Filmlerdeki gibi değildi, geceydi. karanlıktı gözleri gibi ve anlaşılmazdı dost mu düşman mı olduğu tıpkı gözleri gibi! ben fincan'a baktığımda yalnız göz ve dudak görürdüm. ne dudaklardı onlar... acıtılmış, kanatılmış gibi öpülmekten. inadına güzel, kan damlayacak sanki. fincan o pastel güzellerden değildi. hani şu sarılı, pembeli, mavili... her şey yoğun onda. her şey belirgin yüzünde de, karakterinde de. onda bir şey ya var, ya yok... ya yaşam ya ölüm. ya güzel ya çirkin. o yüzden dudaklarını kan ve gözlerini kara dantel bürümüş. Boy, pos normalin biraz üstünde. selvi boylu değil anlayacağınız fincan. 1.65 ancak var. o dudağa baktığınızda, o gözleri gördüğünüzde ya ağlama yahut azar duyacağınızı sanırsınız. zira gözler kapkara, haşin bakar, zehir saçacaktır sanki. dudaklarsa acı çekmiş, titremektedir adeta. güzel göğüsleri vardır fincan'ın, diri. fincan istiridyenin içindeki inciyse, o göğüsler hiç ulaşılamayacak bir madendir. öyle bir madendir ki; yerde değil göktedir... madeni kazar bulursunuz, ama fincan'ı... öylesine ulaşılmazdır, öylesine sürprizlerle doludur işte. kendi bile bilmiyor henüz bunları. siz baksanız onun baktığı yerlere şimdi her şey aynı dersiniz, evler ve camiler görürsünüz, evler ve camiler...
    yine bir karga sürüsü geçiyor gökten. siz sevmezsiniz kargaları, martıları hayal edersiniz. oysa fincan hiç martı görmedi ki. kargaları da seviyor. o evden elli metre uzaktaki küçük tepeye çıksa, uzaklara gittim sanır, neler neler görür oradan kim bilir? ama siz everest' e tırmansanız az gelir. neler gördünüz, neler yediniz, neler okudunuz, neler dinlediniz öyle? tabi kesmez bunlar sizi... sanatla yoğruldunuz, zevkleriniz gelişti, gurme oldunuz öyle mi? çocuklarınızı baleye yazdırın, basketbola gönderin, aman stilli yüzsün, yabancı dil bilsin en az bir tane, okusun, okusun, dans etsin... fincan belki hepsini yapar bunların, belki hepimizden de iyi yapar. ama henüz bilmiyor, denememiş, deneme fırsatı ona verilmemiş... fakat fincan' ın gözlerine bir kez bakın, gerçeği göreceksiniz. kimse ona el uzatmasa da, onun dağları aşacağı belli. dedim ya kendi bilmiyor henüz...
    **
    4 ...
  9. 29.
  10. ıslık gibi bir ses geliyor dışarıdan. saat daha sabahın beşi...
    sarsıntıyla zıplıyorum yataktan. deprem diyip yatıyorum tekrar yatağa ama odanın camına çarpan birşeyler var. cıtır cıtır ses geliyor camdan. üşeniyorum ve tekrar yatıyorum.
    yine ne oldu ya?
    telefona uyanıyorum. saat 13.52, annem arıyor "nasılsın oğlum iyi misin" diyor. suratına kapatıyorum telefonu. aramayın beni...
    mutfakta kötü bir koku var ama nereden geliyor belli değil. bulaşıkları yıkamıştım geçen hafta acaba bu haftakiler mi diye bakıyorum. yok o da değil. yine telefon çalıyor. 2 oldu bu. aldığımdan beri en çok çaldığı gün oldu telefonun bugün. eski eşim arıyor bu sefer de
    "iyi misin?" sesin kulağıma ulaştığı anda telefon çıkıyor elimden... peşisıra duvarda parçalandığını görüyorum. ve gülüyorum.
    hakettiğin cevabı aldın umarım sevgili eski "fahişe" eşim.

    kokunun kaynağı belli olmuyor kafayı kırıcam. kahve yapıyım en iyisi belki uykum açılır diyerek musluğu açıyorum. musluktan açık kahverengi su geliyor. sanırım bugün böyle geçecek. tıpkı dün olduğu gibi...

    televizyonu açmak için uğraşıyorum ama açılmıyor bir türlü.
    sonra farkediyorum ki elektrikler yok. sanırım son 3 aydır fatura yatırmadığım için kestiler.

    kulaklığı takıp müzik dinlemeye başlıyorum. tam o esnada kapıyı yumrukluyor biri. ama alacaklı gibi. hoş alacağı olmayan biri neden benim kapıma gelsin. üşeniyorum açmaya.
    sonra kapının kırılma sesi geliyor.
    daha yataktan kalkmaya fırsat bulamadan bir asker giriyor odanın içine..
    sonra derin sessizlik....

    bugün ben öleli 4 yıl oldu.
    ama hala söylemek istediğim birşey var.
    son 8 sene kapısı tek kişi tarafından çalınmayan biri olarak diyorum ki;

    hoşgeldin asker, görüşmek üzere hayat...
    5 ...
  11. 41.
  12. eğer 100 sayısına ulaşırsa derleme bir kitap bastırmak sözümüz olsun.
    4 ...
  13. 73.
  14. üzerinde mont, kafasında şapka, altında eşofman; salondaki 8 kişilik yemek masasının en başındaki deri sandalyeye bağdaş kurup oturmuş düşünüyordu kadın, kültablasındaki yarım sigaralara bakarak, içinden ''bu nasıl hikaye'' dedi.

    24 saattir açık olan ama sesi hep kapalı olan televizyona baktı, sonra gözü yerdeki kedili terliğe takıldı, sonra koltukta pinekleyen ite, sonra her yere saçılmış sigara küllerine, sonra çalmasın diye söktüğü kapı zilinin kutusuna, yerdeki kurumuş kusmuğa, moraran koluna, masanın üzerindeki biber kavanozuna, mumlara, makasa, nerden aldığını hatırlamadığı kartvizite, kıytırıktan bir kağıda kıytırıktan bir gece kıytırıktan yazılmış farsça bir nota bakıp, içinden ''bu nasıl bir hikaye'' dedi. ve yine içinden ''kıytırıktanmış'' dedi.

    sonra dönüp olanları düşündü, o güne kadar ne olduysa hepsini. bu kez sesli olarak ''bu nasıl bir hikaye lan'' dedi pencereye dönüp gökyüzüne bakarak.

    sesine koşup gelen köpeğe baktı ''git hadi, canım seni bile sevmek istemiyor'' dedi. sonra köpeğin bozulup gidişine baktı. en iyi yaptığı şeydi sadece bakmak. gidenlerin kaçanların ardından bakmak. izlemek. hayata da uzaktan baktın sen hep zaten dedi. sonra, sessize aldığı için sürekli zın zın öten telefonuna baktı.

    telefonu eline aldı, arayan numaraya baktı, içinden telefonun kapağını cart diye ayırmak geldi ama yapmadı. açtı

    x- nerdesin sen
    z- burdayım
    x- delirtme insanı 3 gündür ulaşamıyorum yoksun nerdesin
    z- ben daha uzun süredir yoğum aslında, sen yeni mi farkettin
    x- içtin mi sen? ne içtin lan sen? nerdesin
    z- hikaye yazıyorum
    x- ne hikayesi
    z- tırışkadan nameler
    4 ...
  15. 22.
  16. sabah sabah ne peynir ne zeytin yine kolayla karnımızı doyuruyoruz mınıskim diye söylenmeye başladı mehmet, karşısında kıçının çatalı gözükerek uyuyan arkadaşı selim'e bakıp mınakodumn çocuğu diye sövdü içinden, odanın içi leş gibi sigara kokuyordu, bilgisayara bakıp yarım kalan porno filmlerin inmediğini görünce iyice sinirlenip uyandığı sabaha lanet etti içinden. piçlik olsun diye, kafasını arkaya çevirerek hala ayı gibi uyuyan arkadaşı selim'in pijamasını dahada aşağıya çekip, odadan kaçtı. abisinin pantolonu, abisinin gömleği donuna kadar abisinindi herşey, bir ayakkabıları ona aitti, ayakkabılarda liseden kalma. her zaman aynı yerinde olan şarapcıyı gördü, herif çekmiş muşambaları üstüne haşır huşur sesler içinde uyuyor.şarapcının üzerine yatmış bitli kediye bakıp imredi, "ohh ulan şarap var, yatacak yer var, ayyaşın üstünede kurulmus, rahata bak kodumn kedisinde" dedi seslice. saate baktı işe tam bir saat 15dk'sı kalmıştı, geç kalıp kalmayacağını hesaplamaya başladı, yine patron kim bilir nasıl kafasını sikecekti mehmetin. kestirme olacağını düşünüp daha yarım yamalak olan inşaatın içinden geçmek aklına geldi birden, iki adım ötedeki inşaata daldı ve yürümeye başladı, içerisi eşşek ölüsü gibi kokuyordu, yerlerde belliki gece sikşmek için gelen orspuların amndan çıkmış prezervatifler vardı, birden arkasından çat diye bir ses geldi, ödü bokuna karıştı mehmetin, ulan hızlıca çıkayım şurdan diye adımlarını sıklaştırdı, belliki içeride hala birileri vardı ya tinerciler ya şarapcılar başka kim olucak kodumun yerinde dedi. arkasına baka baka yürürken birden önündeki boşluğu farketmedi mehmet ve bir kat aşağıdaki beton zeminine kafa üstü çakıldı. sayısız küfürün eşliğinde elini kafasına attı ve kanadığını farketti. elini kafasinin altina koyup etrafina goz gezdirmeye basladi, saginda solunda iki uc tahta parcasindan baska birsey yoktu, kafayi kaldirinca arkasinda eski tahta bir merdiven oldugunu farketti, ulan bu merdiven beni tasirmi, iki basamak ciktiktan sonra yere dusup karpuz gibi dagitmayalim beyni derken, birden koy gotune minagoyim daya merdiveni deyip dustugu kata cikti, sonra ayni hizla binanin disina atti kendini, hay mnskiym kimse yok sagda solda derken kan kaybina daha fazla dayanamayip yere kapaklandi mehmet. gozlerinin onundeki hersey birden, sanki photoshop'ta blur efekti veriliyormus gibi degismeye basladi, gozleri kapanirken sadece onunde pazardan alindigi belli olan sivri burun ayakkabilarindan bir cift gordu.

    4-5 saat sonra...

    +uyan lan pezevenk.(caatt tokat sesi)
    +mina godum it olusu gibi uyuyo, uyan lan!( bir tokat sesi daha)

    mehmet gozlerini actiginda, ayni hizla geri kapatti;

    -lan! lan sondurun su isigi minagoyim, kamyoncu gibi acmissiniz uzunlari, cek lan isigi diye haykirdi.

    gozunu alan isik kapandiginda, etrafina soyle bir goz gezdirdi mehmet. odanin tavaninda aydinlatma icin eskilerden kalma simit seklinde florasan takiliydi, mehmetin gozunu alacak kadar kuvvetliydi bu simit, tam karsisinda koskoca bir immortal posteri gordu, odanin icinde fazla esya yoktu, etraftaki iki sandalye ve yaylari adamin gotunu rahatsiz eden eski bir yatak, bu yatagin yaninda da, bir milyoncudan alinmis bir komidin vardi.

    karsisinda eskiden televizyonda gordugu ama cikartamadigi bir kisiyi buldu mehmet, parlak mavi bir ceket, icinde beyaz bir gomlek, yine mavi fakat daha koyu bir mavi renkte pantolon ve yere duserken gordugu sivri burun ayakkabilari farketti, belli ki kendisini insaatin onunden alan adam buydu.

    mehmet:nerdeyim lan ben?
    +uyan aminagoyim, yasiyon mu yaaraam! diye bagirdi karsisindaki adam.
    mehmet(kucuk emrah cakmasi bir sesle) :abi nerdeyim, ne oldu, ne yapiyonuz bana? derken iceriden yine televizyondan tanidigi hatta, sarkilariyla huzunlenip rakinin biranin dibine vurdugu biri cikti karsisina.

    +amarall ne yapiyon lan cocuga yaraam!
    - ya muslum abi tasittin bana pezevengi, 2 saattir sayikliyo bide, bir minagodeum evlatlari, bir cekilin sira bende, bir lan ittirmeyin aminagoyim. diktin beni adamin dibine kafami sikti, delirdim amk.

    mehmet bir anda gozlerine inanamadi, karisisindaki muslum gurses'ti, arap baci bozmasi ise amaraldi. nerden ne alaka lan diye kafasinda olayi kurgulamaya calisirken muslum soze girdi.

    +yahu sen insaatin onunde gidiyordun birden yere bodoslama dustun, baktik kafan mafan yarilmis dedik alalim biz bu cocugu. amaralin fakirhanedeyiz, pezevengin bos odasi yokmus seni anca buraya yatirdik. kalk hadi hastaneye dedi.

    mehmet ulan nerden nereye diye dusunurken, muslum ve amaral kollarindan mehmeti arabaya tasidilar, araba koltuklari kaplanmis, cd calar takilmis, motoru belli ki modifiye edilmis bir murat 124'tu. muslum baba, radyoya rastgele bir kaset cikartip takti, ikitelli tem istikametinden topkapi-ankara yonune saptik...

    birkac saat sonra...

    selim:aha ayilyo!
    s:mehmet, mehmet iyimisin?
    -hii? nerdeyim lan ben?
    s:mehmet hastanedeyiz abi!
    -muslum babayla ile amaral nerde?
    s:ne muslumu ne amarali mehmet! huu! herif beyin amcklamasi gecirmis.
    -gittiler mi ya?
    s: olm, insaatta cukura dusmussun, kafan yarilmis hastanedeyiz olum kendine gel.
    -lan muslu..
    -gittiler demekki...(icinden)
    s: sarapci bulmus seni, yatiyormussun yerde. inanmadik pezevenge, kapinin onunde donunu cikartinca adami buraya kadar kovaladik. sonra bulduk seni.
    -: ne kadardir burdayim lan?
    s: bir saat oldu.
    -:aziz ipnesi geldimi, agzina sicicam onun, torrenti kapatmis.
    s: ya bir sus amk, annenler geliyo skcekler seni.
    -: yaa koy gotune...
    ***
    4 ...
  17. 2.
  18. ilk entry de adı gecen caddede bu sefer 5 kişi aynı duygularla kapkaç yapmaya çıkmıştık, evet ne annemizden korkumuz nede babamızdan çekintimiz vardı, derken karşından gelen iki kişi gözümüze takıldı, plan hazırdı, ahmet hızla üstlerine doğru koşacak, mehmette arkalarından hızla koşup cantayı alıp koşmaya devam edecekti, ben ve diğerleride olaya karışıp kahramanlık yapmaya kalkanları en gelleyecektik, derken plan sorunsuz işledi, buluşma noktasına vardığımızda, hemen çantayı elime aldım, reis olarak paylaşımı ben yapmacaktım, çantayı açınca birde ne göreyim, bir deste amerikan doları, bol miktarda euro, 30 adet burma bilezik, yaklaşık 50 adet kadar tam cumhuriyet altını vardı, biri bana, biri okuyana, biri de oylayana.

    kapkaç hızında edit: yukarıdaki anlatılanları rüyamda bile yaşamadım, sağın solun laflarına kulak tıkayın lütfen.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük