sözlük yazarlarından kitap alıntıları

entry18 galeri3
    1.
  1. "Aslında biz zeki çocuklardık bizi eğitim mahvetti..."
    2 ...
  2. 2.
  3. “iyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. ya da hiçbir şey çıkmaz.”

    oğuz atay - korkuyu beklerken.
    2 ...
  4. 3.
  5. ''bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.''

    (bkz: çavdar tarlasında çocuklar)
    1 ...
  6. 4.
  7. 5.
  8. içinizdeki öküze oha deyin.
    sana aşk olsun sevgili bana aşkın en orosbu halini yaşattın.
    0 ...
  9. 6.
  10. baskalarinin yarani sarmasina izin verme gun gelir sagligindan isterler.
    1 ...
  11. 7.
  12. “Ne olursa olsun, sen benim için dünyanın en güzel, en sevimli, en iyi kalpli mahlukusun.”

    — Sabahattin Ali
    4 ...
  13. 8.
  14. "kişiliği korumak için bazen yaşamamak gerekiyordu."

    oğuz atay - tehlikeli oyunlar.
    0 ...
  15. 9.
  16. Ahmet Selçuk Ilkan -Gitmeler bana kaldı.
    0 ...
  17. 10.
  18. Aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir
    En sevdiğim tatlı kazan dibidir
    Leyla sev beni sokma müşküle
    Gel seninle kaşık atalım iki tabak keşküle

    (bkz: tosun paşa)

    Not: kitabını okumadım. Filmini izledim.
    2 ...
  19. 11.
  20. komşumuz nermin teyze dul ve çok ateşliydi. üzerinde ince bir gecelikle kapıyı açmıştı.
    bana susadın mı kerata diye sordu, bende evet nermin teyze sana susadım dedim.

    (1995 bulvar)
    1 ...
  21. 12.
  22. ''iğneler batırıyorum avuçlarıma, unutmaktan daha acı bir şey arıyorum. avuçlarım kanıyor. öpüyorsun. geçmiyor. ''
    1 ...
  23. 13.
  24. yazarlık serüvenimin başlamasına neden olan alıntıdır. murathan mungan' ın yaz geçer kitabından eşsiz bir hikaye;
    aynı terasa açılıyordu, yanyanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. sabahları ya da akşam üzerleri karşılaşıyorduk. ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. aynı terasta yanyana kuruyordu çamaşırlarımız. bu ürpertiyordu beni. acemi, tutuk bir kaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını. bu da ürpertiyordu beni.
    ışığın azalan şiddetinde yanyanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında. sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda da. sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında... oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler. birbirinden kamaşmaya başlamıştı. tenlerimiz, dokunmasan da, yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü. aramızdaki çekim tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara. o akşam terastaydık gene. gün çoktan batmıştı. çamaşırlar asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları... nedense herzamankinden başka bakıyordun bana. sonra usulca dedin ki: "ilk kez birinin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde." benim için yaz başlamıştı. "dokun öyleyse" dedim. sustun. uzun uzun baktık birbirimize. kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde...
    sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. saatlerce orada, gecede ve terasta kaldım. sabah uyandığımda, odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin, baktım... yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgarda.
    bir daha hiç rastlamadım sana. hiçbir yerde, hiçbir yazda. düşünüyorum aradan onüç yıl geçmiş. onüç yıl içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
    birden adını hatırlamadığımı farkettim bunu yazarken. ama terasta çırpınan havlunun rengi hala gözlerimin önünde...
    onüç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde, neden ansızın aklıma düştüğümü sordum kendime.
    sonra anladım: "bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiç bir seferinde!"...
    4 ...
  25. 14.
  26. Öldür kendini, diyorum. Öldür kendini. Öldür kendini.
    Kızın biri arayıp. "Ölmek insanın canını çok yakar mı?" diye soruyor.
    Bak tatlım, diyorum, evet yakar ama, yaşamaya devam etmek çok daha fazla acıtır...
    Chuck Palahniuk, Gösteri Peygamberi.
    0 ...
  27. 15.
  28. "çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bişeyler yapmış. salt çıkarını düşünen insan değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."
    1 ...
  29. 16.
  30. Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir.
    (bkz: Otomatik Portakal)
    3 ...
  31. 17.
  32. 18.
© 2025 uludağ sözlük