sözlük yazarlarından hikayeler

entry180 galeri1 video1
    180.
  1. 179.
  2. Bir yaz gecesi hikayesidir.
    Temmuz ayının ilk haftasında Bursa kumla'da bulunan Yazlığımızda tek başıma kalıyordum.
    iki tane almancı kız kardeşle tanıştım. Hannover'den gelmişler. Benden bir yaş büyüktüler.
    Bir akşam, evlerine yemeğe davet ettiler beni.
    Hazır mantı, spagetti ve çikolatalı kekten oluşan güzel bir menü hazırlamışlar.
    Kızlar, fal ve astroloji ile çok ilgiliydiler.
    Bende çok iyi kahve falı baktığımı söyledim. Çok heyecanlandılar. Mutfağa gidip hemen kahve yaptılar. Sonra başladım sallamaya.
    Epey eğlendik ve gülüştük. Saatler gece 12 ye geliyordu ki, Bir anda elektrikler kesildi.
    Hikayenin bundan sonra biraz ateşli olduğu için gece anlatabilirim.
    (bkz: swh)
    1 ...
  3. 178.
  4. "Evdeki sessizliğimiz her gece biraz daha artıyordu. Her gece biraz daha fazla susuyor, biraz daha fazla sağa sola bakıyorduk birbirimiz yerine. ikimizin de içinde şefini kaybeden bir orkestranın hüznü, dışımızda Charlie Chaplin gülüşü vardı. O günün geleceğini ikimiz de biliyorduk. Tam yerinde olacaksa eğer ölüm gibi bir şeydi ama henüz kimse de ölmemişti. Nasıl öleceğimizi bile bile hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorsak, biz de o günün geleceğini bile bile hiç gelmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyorduk. Her seferinde son defaymış gibi sevişiyorduk. Her yediğimiz yemek son akşam yemeğimiz gibiydi. Her izlediğimiz filmi O’nun omzuma başını yaslayıp benim de onu kollarımın arasına aldığım son filmmiş gibi izliyorduk. Ne kötü film izlemeye, ne kötü yemek yemeye ne de kötü sevişmeye tahammülüm yoktu. Çünkü her an biri son olabilirdi. Hayatımı artık bunun üzerine kurmuştum. Onun sevdiği yemekleri yiyor, istediği filmleri izliyor ve mutlu olacağı şekilde sevişiyorduk. Hiç ölmeyecekmiş gibi ama saçlarımın arasında tetiğe ansızın basılacak bir tabancanın soğukluğunu hissederek yaşıyordum."
    1 ...
  5. 177.
  6. “Anlık, doğaçlama ve sallamasyon, bir hikayedir. ilerleyen günlerde beğenilere göre ekleme yapabilirim.”

    sıcak bir yaz gecesinde, Sadece kendisinin yaşadığı bağ evinde, Başına geleceklerden habersiz mışıl mışıl uyuyan sebastien, koridordan yatak odasına doğru ağır ağır yaklaşan, ayak sesleriyle, irkilerek uyandı. Uyandığında ayak seslerinin biraz sonra dindiğini farketti. Ve Hemen yatağın altında sakladığı tabancasını eline alıp, usulca kapının arkasındaki duvara yaslanıp, sessizce beklemeye başladı.

    Yatak odasının lambasını açmak istedi ancak elektrikler yoktu. Bu durumdan iyiden iyiye rahatsız olan Sebastien iyice tedirgin olmuştu. Yoldan geçen arabaların ışığının yansımasıyla, birden kapının önünde duran silüeti farketti ve istemsizce irkilip kendini hafifçe geriye attı. Tekrar toparlanıp, kapının ardına geçti. Çok korkmuştu, öyle ki korkudan titreyen elleriyle silahı tutmakta zorlanıyordu.

    Şakağından inen ter zerrecikleri, burnunun ucunda birikip, şıp şıp yerlere damlıyordu. Kapı kilitli değildi, sadece o anı.., içeri girecek olan kişinin kapıyı açmasını ve onun hemen oracıkta işini bitirmek istiyordu. Gözlerini kapının koluna dikti, kolun aşağı inmesi ve kapının açılmasıyla harekete geçecekti. Ama öyle olmadı, kapının kolu bir cm bile yerinden oynamadan, kapı yavaaaaşça açılmaya başladı. Kapının o an ki, gıçırtısı bile bir insanı korkutmaya yeter de atardı bile.

    Sebastien, Kapının yeterince açıldığına kanaat getirdiğinde, hızlı ve çevik bir hareketle kendini silahıyla birlikte öne atıp, kapıdan giren kişiyi tek kurşunla yere indirmek istedi. Lakin, aniden yüzüne çarpan ve yüzünde biriken ter damlalarını araba sileceği gibi silip atan, soğuk bir esintinin üzerinden geçtiğini ancak farkedebildi. O an ki, korku ve heyacanla tekrar oda lambasını açmayı denedi. Bu sefer lamba yanmıştı. Neler oluyor du, Sebastien hayal mi görüyordu, yoksa bilmediği esrarengiz bir durumun içerisindemiydi. Bunun cevabını sebastien e yatak odasında duran bir şey mi verecekti....

    Az sonra;

    Az sonra derken yarın bu vahıtlarda, çok uykum var bye bye..
    0 ...
  7. 176.
  8. Kapı çaldı. Gary B.B. Coleman’dan The Sky is Crying çalıyordu. Ev mum ışıkları ile aydınlatılmıştı. Kenarlarında siyah dantelleri olan kırmızı iç çamaşırları ile şarkıya eşlik ederek, yerdeki gül yapraklarına basa basa yürüyordu Yasemin. Dalgalı sarı saçları omuzlarından bir iki parmak aşağıya kadar inmişti. Daima özen gösterdiği vücudunun hatları mum ışığında daha belirginleşmişti. Yasemin bütün çekiciliği ve seksiliği ile kapıyı açtı. Ozan’ı yakasından tutup içeri çekti Yasemin. Sabah yatağından kalkıp giden ve gün boyu kokusu burnunda tüten kocası eve gelmişti. Kapıyı kapatır kapatmaz Ozan’ının dudaklarını özlemle ve şehvetle öpmeye başladı Yasemin. Ozan, aynı özlem ve şehvetle karısının dudaklarını öperken eliyle de karısının şahane vücudunda bir tura çıkmıştı. Müzik, Ozan’ın parmaklarına eşlik ediyordu.
    1 ...
  9. 175.
  10. geçen aklıma geldi aa dedim ben bunu sözlükteki zamqilerime anlatırım. sonra kaldı öyle unuttum ben de şimdi hatırlamıyorum.

    hatırlasam anlatacağım. kendi kendime çok gülmüştüm hatta aklıma gelince.

    lan neydi yaa

    ek: hahhahahahasiktr hatırladım evet.
    3 ...
  11. 174.
  12. "Hava zifiri karanlıktı. izmir’den başlayan yolcuğumuzda bize huzurun eşlik ettiği saatlerde Salihli’yi az evvel geçmiştik. Otobüsün ön camından yolu izlemeye koyulduğumda şoförün radyosundan Selda Bağcan’ın muhteşem sesi yükseliyordu.

    Ağaçlar çiçek açtı, ayrılanlar kavuştu
    Dön gel bir tanem dön gel…"

    http://mbsadam.blogspot.c.../atlar-yorgun-leydim.html
    2 ...
  13. 173.
  14. her sabah erken uyanıyordu. hayattaki en azılı düşmanı çalar saatti. telefonu alıp duvara vurdu. sonra gömleğini giyip her zamanki gibi işe gitmek için yola koyuldu.
    1 ...
  15. 172.
  16. “Üçüncü sınıf bir Amerikan filmini bol lanet olsunlu dublajıyla izliyordum. Şehir, elinde son teknolojik silahlar olan teröristler tarafından ele geçirilmiş durumda. Ama o lanet olası başları hiç tahmin etmedikleri eski bir CIA ajanı ile birazdan derde girecektir. Kahramanımız tam teröristleri tek başına birer birer alt ederken arka koltuklardan birinde bir bebek ağlaması koptu. Kulaklığımı çıkarıp kafamı arkama döndürmeden bir bebek daha ağlamaya başladı. Benimle beraber otobüsteki bütün yolcular kafalarını arkaya çevirdiler. Bebekler karşılıklı ağlıyor, anneleri de onları susturmaya çalışıyordu.

    Ben şoförün hemen arkasındaki tekli koltukta oturuyordum. Hava zifiri karanlıktı. izmir’den başlayan yolcuğumuzda bize huzurun eşlik ettiği saatlerde Salihli’yi az evvel geçmiştik. Otobüsün ön camından yolu izlemeye koyulduğumda şoförün radyosundan Selda Bağcan’ın muhteşem sesi yükseliyordu.

    Ağaçlar çiçek açtı, ayrılanlar kavuştu
    Dön gel bir tanem dön gel…"
    1 ...
  17. 171.
  18. Kara bata çıka yürürken, soğuğun kestiği kulakları rüzgarın sesini hala işitebiliyordu. Kalp atışlarının ritim tuttuğu kış şarkısının henüz bitmeye niyeti yok gibiydi. Yollar olabildiğine uzun, alabildiğine karla kaplıydı. insan çığlıklarını, silah seslerini arkasına almıştı. Her adımında bir kelebek daha, başının üstünde kanat çırparak O’na eşlik etmeye başlıyordu karla kaplı yollarda. Her bir adım yeni bir nefes gibiydi. Yaşamak, bu zamanlarda büyük marifetti. Ölüm ise pek çoğuna ödüldü.

    http://mbsadam.blogspot.c...-ve-serce-parmak.html?m=1
    3 ...
  19. 169.
  20. Hiç acelesi olmayan insanlara eşlik eden hafif bir Ankara esintisi eşliğinde aceleyle yürüyorum. ilkbahardan eser yok. Güneş Ankara’yı terk etmiş ya da birileri kaçırmış ve şuanda işkence ediyor. Güneşin sevgilisi bulutlar ise bunu haber almış ve ağlamamak için kendini zor tutuyor. Ama bunu uzun süre sürdüremeyince bulutların gözlerinden ağır ağır süzülen yaşlardan bir tanesi tam kafama düşüyor. Bu süzülen bir damla; birazdan gelecek sağanak ağlayışın, hıçkırıkların, karanlığın habercisi. içimde buruk bir hüzün var, bulutları teselli etmek ve edememek arasında kalmış durumdayım. Ben henüz düşüncelerimle meşgul iken bulutların ağlama krizi sağanak halde başladı. Artık kendimi teselli etmem lazım, içimde büyük bir sızı.

    http://mbsadam.blogspot.c...mura-semsiye-actilar.html
    2 ...
  21. 168.
  22. Bizim bi fehmi dayi vardi rahmetli. Bana bisey olmaz diye diye gittiydi tahtali koye. Allah rahmet eylesin.
    1 ...
  23. 167.
  24. Temel yine fikranin son sozunu soyleyip milleti yaracakmis. izin vermemisler. Sikmisler.
    Sabahlara kadar...

    The end.
    0 ...
  25. 166.
  26. “Sekiz yaşındaysanız ve aşıksanız hayat çok güzel.” Cedric

    Peki ya yirmi sekiz yaşında ve evliyseniz? Hatta yirmi sekiz yaşında, evli ve bir çocuk babasıysanız? Hatta ve hatta yirmi sekiz yaşında, evli, bir çocuk babası ve hala çocuksanız?

    http://mbsadam.blogspot.c.../zamansiz-sevme-beni.html
    2 ...
  27. 165.
  28. 12:40

    "Seçmece mi bunlar hocam" sesiyle irkildi. Usul usul düşen yağmurun satmaya uğraştığı hikayeleri ıslattığını gördü; özenle dizmişti onları. Kizmadı ama gökyüzü tanrisina. Umursamiyor gibiydi.
    Su damlacıkları yerlerini yadırgıyordu, sayfada durmuyor ıslak bir intiba bırakıp tezgahtan akıyorlardı. istenmediklerini de bilmiş gibiydiler.

    Hikaye satıyordu hikmet; kırklı yaşların sonunda olduğu suretinden, sükutundan anlaşıliyordu. Pazarlarda domates, biber yerine kitap satıyordu. her perşembe kurduğu tezgahı vardı. Perşembe hikayecisi diye anilırdı zaten, haftanin bir günü de olsa bir sıfati vardi. Hayatı hikayeydi, hikayeden para kazanırdı.

    Kalan altı gün hikaye yazardı: On yirmi sayfalık hikayeler...

    "Hepsinin fiyatı aynı, buyrun" dedi 'bir hikaye 5 lira' etiketini göstererek. Tam o sirada elinde yüklü miktarda mandalina bulunan bir çocuk yanasti tezgaha: "5 liralik şu hikaye kaç para amca". Gülümsemek icin bir neden bulmustu perşembe hikayecisi. "Sana 4 lira" diye poşete koyup uzattı.

    ilk müsteri 'buyrun' kelimesinin davetkarı olmuştu. Eline almadik hikaye birakmadi, tezgahta okuyup gidecek hali vardi, yandaki tütüncünün bakışiyla. Hiç umrunda değildi hikmetin, tekrar kafasini eğmiş bir seyler yaziyordu. Yine bir irkilme onu hayat döndürebilirdi.

    Müşteri elinde siyah kapakli bir hikayeyle: "bu -ayna ve ben- hikayesinin ilk sayfasını okudum..."
    Duymuyordu hikmet. Tezgahin etrafini dolanip omzuna dokundu hikayeyi gözüne sokarak.
    Hikmet :" evet kendimi yazdım orada" dedi başı eğik.
    "Evinizden cikarken aynaya selam mı veriyorsunuz evde, ilginç değil misiniz siz?" deyiverdi hikayesever çocuk, gözlüğünü burnunun üzerine kondurarak.
    "Hayır değilim, dalgınim, yalnizim..."
    Sessizlik hakim oldu bir süre.

    "5 lira sizinki" aceleye getirerek.

    Cocuk hikayesini alip uzaklasti.
    Hikmet yazmaya devam etti.

    12:59
    5 ...
  29. 164.
  30. Yeni günün, koluna yansıyan turuncu ışığıyla kurtardı gözlerini uykudan.
    ve kolunda yürüyen ufak bir karıncayı izledi bir müddet nefes bile almadan, gözleriyle yaprakların dansına eşlik etti.
    Öylece bir kayanın üzerine oturup kurumuş ağaçların birbirleriyle sohbetini dinledi sonra, neşe dolu kuşların şarkılarını.

    Hayat yoktu aslında ona göre doğada. Doğa kendisine can katanlarla yaşıyordu, onlarla yoğruluyordu.

    Büyülenircesine seyretti bu tenha kalabalığı. -ya da tıka basa boşluğu-
    Öylece saatlerini geçirdi bu koca sessizlikle. Bir annenin evladına, masmavi bir kazağı; özenle, ilmek ilmek örmesi gibiydi sessizliği.
    ilmek ilmek.
    Ne bekledi, ne de gitti. Sadece seyretti öylece akıp gitmesini karşılıkların.

    Birden koca çalıların arasından gelen bir sesle irkilerek geldi kendine.
    Kirpi miydi? Belki şansı varsa bir ceylan bile olabilirdi.
    merakla, heyecanla kendini göstermesini bekledi; seyretti.
    Çok bekletti bu belirsizlik onu, sesi hep geldi ama kendisi epey gecikti.
    Ve nihayet görünen bir eldi. yara bere içinde kalmış; hem muhtaç, hem de yardım etmek için yanıp tutuşan bir el.
    Bu gariplikten hiç ürkmemiş olmanın şaşkınlığı; onu çıkarmak, ona ulaşmak için dolup taşan isteğiyle birleşince, uzattı elini çalılıkların arasına.
    Arada metreler vardı oysa ki; ağaçlar, çalılar ve bataklık. Yine de çekti kendine, çekildi ele.
    Ve karıştı renkler birbirine, örtüldü doğanın üzerine.

    Uzun zamandır onulmaz bir umut bekleyişinin karşılığıydı bütün hepsi.
    Karıştı doğaya sessizce.
    9 ...
  31. 163.
  32. 15.05

    Amigo marka kabak çekirdeğini çikarmak için çantasina yeltendi fikret; ambalajın hışırtısıyla çimlerde oturan kimseye rahatsızlık vermek istemiyordu.
    Güneş dağların arkasina saklanmaya hazirlanirken çimlerin suya doygunlugunu kıçında hissediyordu. Yağmur günlerdir yağmiş yarım gündür yeryüzunu rahat birakmisti. toprağın soğuklugu, samimi olsun olmasın günün batışını müştereken izleyen insanların sıcaklığı onu cereyanda bırakıyordu.
    "Yalnızlıktan hastalanmam umarım" diyerek amigosunu çıkardı çantasından, kimseye rahatsızlık vermemişti; ne çantaya uzanirken ne çantadan paketi çikarirken.

    Korkuyordu fikret, birine zarar vermekten, birinin kulagini tırmalamaktan poşet sesleriyle, çiftlerin bahtiyarligina çekirdek çitleyerek ara vermekten de çekiniyordu. Kendi kendine söylendi: "keşke fıstık alsaydım çekirdek çok ses yapar şimdi"

    Ikinci aşamadaydı artık, paketin agzini açmak görevi. Elleri titriyordu paketi kavrarken, o cıkan ilk ses cesaretini kırdı. Yüzü düstü, umutsuzluk bir anda hakim oldu çimlere, yeryuzune. "Yapamayacağim" dedi. Ve yapamadi.

    Çantasina tekrar da koyamadı, ya ses cikarsa. Oylece çimlere birakti paketi.

    Sağ ve sol taraflarindaki çiftleri, tekleri, köpekleri seyretti bir süre. Korkak yaradilısina sövmek hakkiydi fakat bunu yapmadi, arakasindaki ağaca yaslandı. Çekinceleri onu yaşamaktan alikoyuyordu buna da isyan etmedi.

    Güneş kayboldu ardindan. Ağaca yüzünü döndü fikret.
    Ona zarar veremeyeceğini biliyordu. Ağaçla hasbihal etmeye basladi.
    Ve devam etti.

    15.15
    6 ...
  33. 162.
  34. işi dolayısıyla çok yorgundu öyle ki saati bile düşünemeyecek kadar. hava yağmurlu ve etraf karanlıktı. bir kaldirimda elleri cebinde, başı eğik ve adımlarını izleyerek yürüyordu.

    Eve vardığında sağ cebinden anahtarı çıkardı, anahtarı tam kapıya soktuğunda evden bir şeyin kırılma sesi geldi. bunun komidinin üstündeki antika mavi çicek desenli vazodan geldiğini anlamıştı. hızlıca anahtarı çevirdi. kilidi açtı kapıyı sol eliyle geri doğru itti. ilk fark ettiği şey olan cam sürgülü balkon kapısı sonuna kadar açıktı. ve yerde annesinden tek hatira kalan antika vazo param parça haldeydi.

    --arkasindankonusulanadam--
    1 ...
  35. 162.
  36. izbe,

    Kalbinin en kuytu köşeleriydi hissettikleri..
    Gittikçe cılızlaşan bir ses misali kendince çırpınıyordu nefesi ..

    Karanlık,

    Ruhu ise üzerindeki geceden mi bilinmez kararmıştı..
    Etrafında kimsecikler yoktu ve belki de göremiyordu..

    Kayıp,

    Ağlamaklı bir hal aldı içindeki..
    Heyecandan yoksun bakışları ve gittikçe azalan gülüşleri..
    Tıpkı tükenen umutları gibi..

    Yaşıyordu

    Kendince ve sessizce düşleri..
    22 ...
  37. 161.
  38. "hafif esen bir rüzgar, seyrek seyrek yüzümüze çarpan kum taneleri, şehrin gürültüsünü bastıran
    dalgaların sesleri ve birbirini dolunayda takip eden ayaklarımız… şu an nerede olmak istersiniz
    sorusundaki olunacak yerdeyiz, hatta nerede ölmek istersiniz sorusundaki ölünecek yerde. aylar sonra
    elleri ellerimin arasında, başını omzuma yaslamış, saçlarının kokusu burnumdan akciğerlerime doluyor."
    1 ...
  39. 160.
  40. “Bütün doktorlar hayat kurtaracak diye bir şey yok. Bazısı da adamın canını alıyor işte.”

    http://mbsadam.blogspot.c...015/10/doktor-ve-ben.html
    1 ...
  41. 158.
  42. Eski bir zamanda,

    Dünyanın çivisi çıkmış,
    hayat ise zorlaşmış..

    Sırılsıklam aşık olunanlar uzaklaşmış,
    Zamansa bulanmış,kalpsizliğin bedeli ise ağırmış tabi o yıllarda ..

    Fırtınalar kopmuş , tüm rüyalar ise solmuş..
    Ama hepsi bitti denildiği anda kaybolan umutlar fısıldamış insanlara..

    Ara sıra umursanan
    duygular ,yerini yalanlara bırakmış tabi suskun kalmaktansa mutlu gözükmüş insanlar..

    Taşlaşmış kalpler ise yeniden atıncaya kadar hep saklanmış..

    Peki ya umutlar kara bulutlar gibi çoğalmış mı..
    Orası meçhul,
    yazılmamış belki ,
    Yazılımaktan kaçılmış..
    14 ...
  43. 157.
  44. Soğuk bir Ankara akşamıydı. Ayaz Egemen'in alıştığı, Necla'nın ise pek bilmediği gibiydi. Pavyonların parlattığı sokakların üstünde, şehrin ışıklarını ayaklarının altına almıştı ikisi de. Ayazın en güzel tarafı Necla'nın kıpkırmızı olmuş burnuna bakıyor olmaktı Egemen için. Havada aşk kokusu vardı belki de ama kimse havayı koklayacak kadar nefes alamıyordu.

    http://mbsadam.blogspot.c...llerimi-birak-da-git.html
    1 ...
  45. 156.
  46. Mutlu mu hissediyordu..
    Hayır sadece yaşıyordu..

    Hayallerine sımsıkı tutunarak, kırılsa da kendini avutarak..
    Ne kabus ne rüya tam arası derler ya öyleydi hayat onun için zaman zaman..

    Zaman dediysem harcaması da boşa geliyordu..
    Rutine bağlamış günleri biribirini kovalarcasına ilerliyordu..

    Yorgun bedenlerden biriydi her insan gibi..
    ekmeğinin peşindeydi..

    Mecburdu çalışmaya ,
    tek varlığı henüz kaçırmadığı aklıydı onu kaçırmamalıydı ..

    Kısaca Kendi halinde yaşayan daha doğrusu yaşamak için debelenen kimi zaman dertlenenen kimi zaman hafif de olsa gülebilen sıradan biriydi..

    Ve Bir gün herşey değişti ve aşık oldu..
    Tek varlığını yani aklını da kaybetmiş oldu..

    Anlamsız gelen şarkılar anlamlanmaya başladı..
    hayatı ufak melodiler halinde kulağında yankılanıyor hayallere dalıyordu..

    Derken bir gün..
    14 ...
  47. 155.
  48. “Bak.” dedi kadın. “Özgürüz. Herkesten uzaktayız. Baş başayız. Biz bizeyiz. Bütün geçmişimiz arkamızda. Tutsana elimi. Sarılsana bana. Kaybedecek neyimiz kaldı ki birbirimizden başka? Baksana etrafına. Hiçbir yalancı dostun yok etrafında. Kimse yok senin hatalarını benim yüzüme vuran. Kimsen yok seni benden vazgeçirecek. Baksana etrafına. En sevdiğin renk mavi değil mi? Tek sevdiğin kadın ben değil miyim? Bak saçlarım biraz kısaldı ama hala sevmiyor musun saçlarımı? Dudaklarım ilk öptüğün günkü gibi kurudu okyanus ortasında. Baksana etrafına. Baksana gözlerime. O çok sevdiğini söylediğin güzel gözlerime. Tutsana elimi çok üşüdü soğukta. Sarılsana bana.”

    http://mbsadam.blogspot.c...r/2015/10/dedi-kadin.html
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük