Bir anda bir kediye bağlanıveriyorsun işte. Hiç kimse senden memnun değilken ve hiçbir işe yaramadığını düşünürlerken senin, "aha" diyorsun, "bu karşılıksız sevgi." Sonra annen çınlatıyor kulaklarını, "karşılıksız sevgi olmaz! Sen ona yemek vermesen, o sever mi seni? Ya da o gelip seninle uyumasa, sana sürtünmese sen sever misin onu?" içimden " ben yine de severdim" diyorum. Ama sadece içimden. "Haklısın" diyip bitiriyorum tartışmayı.
Tüm bunlar olurken yıldızlar kayıyor insanların kalplerinde. Biri ağlıyor, çocuklar büyüyor, yeni dizler kanıyor. Yapmam gereken çok iş, yeteri kadar zamanım var ama başlayacak gücüm yok. Üst komşularımızdan nefret ediyorum. Benciller çünkü. Hep öyleydiler. Hiçbir şey değişmedi. Ben hala bir kediyi karşılıksız seviyorum.
Herkes kıyametten söz ediyor. Tüm insanlık için ortak bir kıyamet var mı bilmiyorum, öyle diyorlar. Ben hiç denk gelmedim. Ama şunu biliyorum, kiminin daha yaşarken kopar kıyameti kendi içinde. Ve bir kediye bağlanıverirler.
14 aralık 2012
Not:kayıtlarımda buldum, nasıl bir ruh hali içindeymişim siz düşünün.
kendi var oluşumun varlıkla nasıl bir münasebet içerisinde olduğunu anlamadan, bir gece daha gidiyor usulca. hayatın ve tüm benliğimin omuzlarımdaki ağırlığı o kadar fazla ki; anarşist ruhuma inat, ölümün himayesini arzuluyor bedenim.
ve elbette hiçlik; her yanımı sarmış, bilincimi parçalamaya hazır, aç bir hayvan gibi... tüm ''şey''lere inat zamana kaçmak istiyorum. oysa zamanın bir şeyler ölçütü olduğunu, duvardaki bozuk saate toslayınca anlıyorum.
bir gün ansızın ölebilme ihtimali, unutmak, unutulmak için de geçerli olsaydı ya. her yaşanan-yaşanmayan bu gereksiz yer kaplayan isimler/tarihler/yüzler puf dediğinde uçabilseydi ya.
bellekler yıpranmış, ucuz bir saatin deri kayışı gibi, koptu kopacak. hor kullanmadığın halde, bu zaman gel-gitinde hissettiklerin hep mi sarsacak? anlatsan rahatlayamıyorsun, anlatmasan taşıyorsun. fiziksel bir deformasyon değil ki bu. ruhun kaçmak istiyor o lanet bedenden. sen tutuyorsun, ölmüyorsun sonuçta ama yaşamıyorsun da.
belirli bir sayıda kural olsaydı, emin ol uyardım. bu belirsizlikte gözden kaçan milyonlarcası varken, avutamam kendimi. biz defolu, çizikli spotçularda satılan eşyalar kadar bile değerli değiliz. biz diyorum ama sadece kendimden eminim aslında. içimde birikmiş cam kırıkları acıtmıyor artık. oysa duvara ya da balkondan aşağı da atabilirdim yaşananları. ben içime attım orada kırıldılar.
son bir kibritim kaldı, son bir sigaram. o da rüzgarın insafına kaldı.