gençken(18-30) çok fazla donanım sahibiydim, tecrübem -yaşla orantılı olarak- çok yoktu, ve alakasız edebiyat derecesinde üslup ve hitabetim vardı: geveze denilebilirdim.
şimdilerde (30+) o kadar fazla şeye şahit oldum ve tecrübe doldum ki, dışardan görenler çok sakinsin diyorlar.
el hasılı iç dünyası ile dış dünyasını senkronize edebilen kişiye büyük adam denirmiş meğer.
meğer ne küçükmüş meğer ne acizmişim.
insanın ne ebeveynlerine borcu vardır kendisini yetiştirdiği için
ne vatan borcu vardır seçmediği bir toprakta bulunduğu için
ne de tanrıya can borcu vardır seçmediği bir imtihana kendisini attığı için.
uzun zamandir sorun ve sorun tipleri uzerine dusunuyorum. sorun nedir? sorun sahibi olmak sorunlu bir durum mudur? hangi sorunlar gercekten sorundur?
kendi acimdan degerlendirdigimde, ilk once sorun diye nitelendirdiklerimizin hayatin bir gercegi olup olmadigini degerlendirmek gerektigine inaniyorum. peki bu durumdar hangileri hayatimizin gercegidir hangileri gercek birer sorundur? bu sorularin cevaplarinin pesinden gittigimde ise soyle bir gercekle karsilasiyorum: ne olursa olsun ortadan kaldiramayacaklarimiz hayatimizin gercekleri ancak diger taraftan biraz cabayla, kararlilikla, iyi bir planla, disaridan alinabilecek bir destekle cozulebilecek her sey birer sorundur. bununla beraber eger hayatin gercekleri olarak nitelendirebilecegimiz durumlarin varligini kabullenip bu durumlarin bize olan etkilerini yine biraz gayret, adanmislik ve dis destekle azaltabiliriz. en nihayetinde ulastigim cikarim ise su oluyor her defasinda: sorunun kendisinin bir sorun olmadigi, asil sorun o sorunla yuzlesmeyip onu ortadan kaldirmak icin gereken kararliligi gostermemektir.