sözlük kızı derken. hayatları sadece sözlükte yazıp kapalı kutuda yaşamak değilse elbetki herkes gibi gezip tozup,yiyip içip,evlenip akabinde sevişip ölecekler.ha bu sözlükten birileriyle olur ya da olmaz. onu bilmemiz için davetiye caps atmaları lazım.
güzeldir heralde. ben hiç bir sözlük kadınıyla sevişmediğim için bilmiyorum. ama sevişecek olsaydım her şeyden önce, daha tamamen soyunmasına müsaade etmeden, bakışlarını kokusunu tadını kodlamak için belli sürelerle gözlerine bakar, hayati önem taşıyan noktalarını değil gerginlik yaratmayacak muhtelif noktaları koklar, öperdim. vücudunu benden sakınmadığı halde, bedeninden daha fazla önem verdiği, sakladığı düşüncelerini zaaflarını kusurlarını hırslarını çözmeye çalışırdım. çünkü konuştukça çözülmüyor onlar. dokunuşlarla ortaya saçılıyor. genellikle de birdenbire oluyor.
sözlük kadınlarının çoğunun, içinden geçen bir melodi var. kimisi, kakafoni. kimi sakin, çözülmüş. kimi düzensiz. kimisinin akort edilmeye ihtiyacı var kimisinin nakarata... o melodiyi duyup ona vokal olabilmek lazım, eğrisiyle doğrusuyla eksiğiyle fazlasıyla uyabilmek lazım. uyamadıktan sonra kadını neresinden kavrarsanız kavrayın, içine girin, saçını çekin inletin nebleyim.. siz daha iyi bilirsiniz... hakim olmanız mümkün değil.
ha sizin sözlük kadınıyla sevişirken derdiniz bunlar olmayabilir, benim asıl derdim bu olurdu. hakim olmak. hakimiyet olmadan teslimiyet olur mu hiç? isterdim ki seviştiğim kadın için diğerlerinden bir farkım olsun. hareketlerimi ne geçmişindekilerle ne de gelecekteki potansiyel erkekleriyle benzeştiremesin. benle birlikte olurken benden başka hiçbir şeyi düşünmesin. hiçbir şeyi ama. bir saniye bile.
ama tabi nerde sözlük kadını düşürecen de.... sevişecen de... bambaşka olacan da ohoooo... hep ütopya işte bunlar.