tersi işteyken yoğun olarak yaptığımdı. adını unuttum, chessmate miydi, ona üyeydim ve random birileri çıkıyordu karşıma. zamanla devamlı aynı oyuncularla oynamaya başladık. en güzel tarafı oyun açık dururdu masa üstünde ve ben işimi bitirip, oteldeki turumu tamamladıktan sonra hamle yapar tekrar giderdim, karşı taraf da aynı şekilde. yunanlı, hollandalı ve bir de ülkesini hatırlamadığım sabit bir kadro vardı. vakit olduğunda oturup adam gibi oynardık. biri tatile çıktığında beklerdik dönene kadar.
kızımın ilk öğrendiği kelimeler satranç taşlarının isimleri oldu. minyatür satranç takımının bir taşına, kibritin kavlı ucu kadar bir kaleye bakıp "gaale" deyişi ile satıcıyı şoke etmişti. ben sevdirdim, öğretmenleri bezdirdi.
satranç bana göre değil yani ne bileyim ben o tarz oyunlardan hoşlanmıyorum. ha satranç oynamaya uygun bir zekam ve yapım da yok. ben 3 dk bile aynı şeyle uğraşınca sıkılan insanım. size şahlı matlı günler.
Garri Kasparov sözlüğe ne zaman üye oldu lan ? santranç bilmiyorsa dama oynarız, olmadı batak atarız, o da yoksa okey çeviririz, o da mı yok ? çiftetelli oynarız amk...yeter ki gönüller bir olsun...
L çizen fil zannedersem.
at düz gider diye hatırlıyorum.
kale çapraz gider tabiki.
piyonunu kaybedersen mat olursun.
bir de dünya da barış olsun, herkes satranç oynasın istiyorum.