verdiği her sözün arkasında durabilecek kadar büyük bir yüreğe sahip olmayı gerektiren eylemdir.
kızsa da , üzülse de , sinirinden çıldırsa da verdiği sözü tutabilmektir. kızgınlığı, siniri ya da üzüntüyü verilen sözü tutmamak için bahane olarak kullanmayacak bir yürekliliğe sahip olmaktır. sözünün eri olanlar vermelidir sözü. diğer dönekler ise havada kalan sözlerine bakıp uçuşan kuşları izlemelidir sadece.
söz vermek... tanırsınız, sevesiniz, inanır, güvenirsiniz, bunlar sizde zaaf haline gelir ve her sözünü tereddüt etmeden kabullenirsiniz. farklıdır, başkaları gibi ihanet etmeyecektir, sözünde duran inanılan biri olarak hep hayatınızda kalacaktır. ama bunların hiçbiri olmaz, sözünde duramayan kişi hayatınızdan çekip gitmiştir ama kaybetmek değildir belki hüznünüzün sebebi; hüznünüz giderken kırılıp dökülen inancınızla ilgilidir.
şimdilerde verilip verilip unutulan ancak çok önemli olan yazıya dökülmemiş akit.
bir zamanlar yani henüz "söz uçar yazı kalır" lafzı bile herkesçe kabul görmezken, senet yerine geçen bir hal, bir oluşmuş söz vermek. sözünün eri, sözünde durur olmak o kadar önemli bir o kadar da normalmiş ki insanlardan safi beklenir davranış bu imiş. o nedenle vaktiyle şöyle söylenmiş "çocukları oyuncak ile, yetişkinleri yalan ile kandırın." yani insanlar sizin ağzınızdan çıkacak söze kuşkusuzca itibar ederler, bu nedenle yalan söylediğinizi, kandırıldıklarını asla düşünmezlermiş. öyleymiş eskiler işte teyy teyy.
vakti zamanında sarayın ayak işlerine bakan bir abazan adam padişahın karısının memişleriyle bozmuş kafayı. her gece uykusunda memişleri görüyor her sabah büyük bir ereksiyonla uyanıyormus. derken bir gün haremağası durumu izah etmiş ve demiş ki '' eğer o memişleri bana yalatırsan sana 1000 altın veririm.'' tamam demiş harem ağası ve padişahın karısının sütyenine kaşındıran böceklerden koymuş. neyse padişahın karısı sızlanıp duruyormus fakat hiç kimse derdine derman olamamış. bu durumda haremağası devreye girip bizim abazanın tükrüğü bu hastalıgı çözer demiş. padişah son çare olarak getirin demiş. abazan kavuşmuş memişlere. dillemiş filan. neyse.
sonra haremağası abazandan söz verdiği altınları istemiş bizim abazan da sözünü tutmamış. haremağası boşuna haremağası olmamış ya. hemen intikamını alır..
gider ve padişahın boxerının içine kaşındıran böceklerden koyar.
namusla eşdeğerdi bir zamanlar, vefa gibi sadece sözlükte ve deyimler kitabında kalan.. dünya düzleştikçe, düzleşiyordu tüm zirvedeki değerlerde nedense... yıllarca söylenmek zorunda kalınsa bile yine söylenecek olan, doğruluğu, dürüstlüğü ve erdemi anlamayan bünyelere defalarca anlatılacak olandır...
söz vermek, kaf dağının ardında kalan artık, zümrüt ü anka kuşuyla birlikte çekmiş gitmiş masallar diyarından bir masal, tarihi eser yazıtlarda bir kelam, cindirella nın düşürdüğü ayakkabı olmuş söz, diyar diyar gezilse de eşi bulunamayan...
cindirella nın ayakkabısı bulunduğunda, çirkin ördek yavrusu güzel bir kuğu olduğunda, kurbağa prensi prenses öpüp bir prense dönüştüğünde,
'ayna ayna söyle bana var mı bu dünyada benden daha güzel' sorusuna yok kraliçem yanıtı almadığında gelecek ve o zaman o olmayacak, kırk gün kırk gece düşünülse de, kırk yamalıktan kırk bohçaya sarsanda, o gün gelince kırk gün kırk gece düğün yapsan da o olmayacak ne care!
her ne durumda olursan ol gerçekleştirilmesi gereken eylemdir. zira verdiğimiz sözü tutmazsak karşımızdaki kişinin umutlarını da biraz olsun yıkmış oluruz. kimsenin üzülmesini istemeyiz hayatta...
Kime verildiği çok önemlidir. Özellikle belli bir olgunluk kazanan insan söz verirken dikkat etmelidir. Bu sözler tutulmadığın da çok acı verebilir, vicdan azabı olarak. Babaya söz vermek. Bu sözü tutamamak da en acısıdır.