Konuşmak için şöyle uzunca nefes alınan o 2 sn içinde ulan anlatsam ne değişecek ki düşüncesinin kafada belirmesiyle birlikte nefesi yavaşça dışarı vererek gerçekleşir genelde.
Huuh okurken yoruldum.
Aptallık etmeyin, siz söylemedikçe karşıdaki kendini haklı zannedecek, ben zamanında çok sustum, sonra bir gün kalkıp her şeyi tek tek söyleyince inanmıyorlar zaman geçmiş çünkü üstünden etkisi kalmamış, tutmayın içinizde kalbi kırılan kırılsın hep biz mi üzüleceğiz.
eskiden ben de çok anlatırdım...sonradan farkettim ki, benim ne anlattığım diil karşı tarafın ne anladığı önemli...bir konuda o bir şey sormazsa, ben artık herhangi bir fikir ortaya atmıyorum.
Ya mecali kalmamıştır lâf anlatmaya.
Ya da sözlerinin bir sokak lambası gibi boşlukta sallanmasını seyretmeye dayanamıyordur.
Ya da belki de siz aptalsınızdır, bunu anlamış ve bu gerçeğe teslim olmuştur.
Kimbilir?
Bu durumun cereyan ettiği durumlar genelde aynı konu üzerinde tekrar etmekten geçer..
Ellerini bir filozof gibi bağlayıp her durumda her koşulda saatlerce anlattığınız bir durumu iki gün geçmeden aksi yapılması sonucunda başlıktan farklı bir eylem söz konusu değildir. Daha doğrusu eylemsizlik.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz insanlar vardır çünkü insanların hayatında.
Üniversiteden uzaklaşıp memleket ortamına girdiğimden beri yaşadığım hadise. Çevremde iki kelime konuşabilecek insan olmadığı için sadece hayatta kalabilecek kadar konuştuğumu farkettim. Onu da birinin aracılığıyla farkettim. "Ya bu kadar suskun olma biraz muhabbet et bizimle" deyişinden sonra ben bi yerden girip bir söylerken o üstüne on söyledi. Eee abicim ben nasıl konuşayım bu durumda? Dinleme nezaketimden lafını bölmek de istemem. Hem lafını karşımda söz hakkı alabilmek için lafını bölerek konuya girmem gereken biriyle ne muhabbeti edeceğim.
Bazen yılgınlıktan, bazen önemsememekten bazen de karşibdaki insanı kaybetme korkusundan susarsın. Yutarsın kelimeleri o kırılmasın diye. Haklı olmak yanında olmasından daha önemli değildir çünkü...