söykü dergisi sayı 5 oda

entry60 galeri4 video1
    26.
  1. okuduğum ilk dört hikaye ile edindiğim izlenim şudur;

    pes! doğrusu... ne oluyoruz arkadaşlar? böyle hep birden; yememiş-içmemiş-uyumamış, onbeş gün boyunca adeta hikaye yazmak için kendinizi paralamışsınız izlenimi veren hikayeler. hayır! böyle giderse aç kalacağız yeminlen. yaptıklarımız eleştiri değil yuvarlak masa sohbetine döndü.
    6 ...
  2. 27.
  3. (bkz: yıldızlar da çığlık atar)

    --spoiler--
    olaylar, vasat bir polisiye dizisinin herhangi bir bölümünden alınmış gibi dursa da, olayların geçtiği atmosferin okuyucunun gözünde kolayca canlanabilmesi yönünden güzel bir öykü olmuş. nedendir bilmiyorum, hayrettin'e karşı bir sempati oluştu içimde.

    samimi ve gerçekçi bir hava yakalayacağım diye argo abartılmış. pek çok yazar bu hataya düşer; argonun nerede, ne miktarda kullanılacağı çok önemlidir. azı okuyucuyu sıkar, çoğu da boğar.

    hayrettin'le ahmet arasındaki anlaşmazlığın neden kaynaklandığını hayal etmeye çalışmaksa oldukça zevkliydi. fazıl bir şeyleri biraz da ahmet için yaptı galiba.

    bir de en son fazıl'ın "kimse bana memur çocuğu diyemez." sözü garibime gitti. sanki "orospu çocuğu" demişler de ona alınıyor, babasının mesleğinden utanması anlamsızdı.

    yalın anlatımıyla akıcı bir öykü olmuş kısacası. yazarının ellerine sağlık diyor, bir dahaki sayılarda da öykülerini görmekten zevk alacağımızı bildiriyoruz...
    --spoiler--
    5 ...
  4. 28.
  5. (bkz: düş oda bir salon)

    --spoiler--
    bu öyküyü dergide yayımlanmadan önce de, yanlış hatırlamıyorsam entry olarak girildiği gün okumuştum. anlatım oldukça iyi, edebi sanatlar yerinde ve dozajında kullanılmış fakat beni asıl etkileyen, hikayenin ismi oldu. bilmiyorum bir tek bende mi aynı etkiyi bıraktı ama çok hoşuma gitti adı.
    --spoiler--
    6 ...
  6. 29.
  7. - kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak;

    bu hikayede, tarifi güç bir yalnızlık anlatılmaya, kahramanın; ucu-bucağı bilinmeyen evrendeki yalnızlığı, derin anlamlar taşıyan, hatta, bir nebze tasavvuf kokan cümlelerle dile getirilmeye çalışılmış.

    bir evren oda ve o odanın içerisindeki insan. öyle ki diğer insanlarla birlikteliği, yalnızlığını gidermeye yetmeyen. kendisini, enel hakk demeye yakın hisseden bir nevi ruhi arınmışlık halinde, kalbine kutsi bir sevgiyi layık gören insan.

    bu durumunu, şu sözleriyle de teyid ediyor zaten;

    "...seni bekleyerek geçirdim ömrümü lakin yinede vakitsiz geldin azrail, biraz daha süre versen bana, yalnızlıkla son bir hesabım kaldı..."

    bu denli derin anlamlar taşıyan cümlelerin kullanıldığı hikayelerde, hatalı kullanılmış sözcükler fazlasıyla sırıtırlar malesef. örneğin, hiç bir okuyucu, azrail'in 'koridor' sözcüğünü yanlış telafuz etmesini beklemez;

    "...ben her yolun bittiği yer, her odanın çıktığı 'kolidor' ölümün elçisiyim..."

    ya da artist sözcüğünün;

    "... ve üzülür insanlar lakin artislerin yaşıtlarından farkı yoktur..."

    bununla birlikte,

    devrik cümleler, hikayenin diline sanatsal bir anlatım katmakla birlikte, gereken noktalama işaretlerinin kullanılmaması sonucu, hem anlaşılması zor bir hale gelirler ve hem de istenmeyen anlam kaymalarına neden olabilirler. kısacası, tehlikelidirler.

    işte! sizlere basit yazım hatalarıyla kirlenmiş gerçekçi tespitler;

    " ...çünkü yalnızlık en çok bir ara kendini unutturduğu insanların içini yakar, ne kadar seversen sevgilin(i)* gidince o kadar ağlarsın, ne kadar çok kas yaparsan sporu bırakınca o kadar sarkar vücudun(.)* hayatın kuralı(dır)* bu(dur)* etrafında(-)*ki insanlar ne kadar çoksa bedelini de yalnızlıkla o kadar ödersin ve zor gelir insana borç, en zorudur zenginlikten sonra sırtına kalan borç..."

    oysa, bizlere yadsınamaz gerçekleri ne de güzel anlatmaya çalışmışlar. bakınız! aynı metni bir de şu şekilde okumayı deneyin;

    " ...çünkü yalnızlık en çok, bir ara kendini unutturduğu insanların içini yakar. ne kadar seversen, sevgilin gidince o kadar ağlarsın. ne kadar çok kas yaparsan, sporu bırakınca o kadar sarkar vücudun. hayatın kuralıdır bu; etrafındaki insanlar ne kadar çoksa, bedelini de yalnızlıkla o kadar ödersin ve zor gelir insana borç, en zorudur; zenginlikten sonra sırtına kalan borç..."

    okuyucu, beğendiği ve etkisi altında kaldığı bir hikayede karşısına çıkan basit hatalara tahammül edemez. aslına bakarsanız, bu tip hataları düzeltmek redaktörlerin işidir ve eserler, basıma girmeden önce onların sıkı incelemelerinden geçer. sözlükte böyle bir uygulamanın olmaması; yazarların, eksiklerini kendilerinin gidermesini sağlayacağından daha da doğru ve anlamlı bence.

    detaylardan genele gelerek yapılacak bir değerlendirmede; çok değişik ve hoş bir hikaye nitelemesi yapılabilir kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak hikayesi için. üstelik, bildiğim kadarı ile bu, yazarın yayınlanmış ilk hikayesi. kendine has etkileyici bir düşünce sistematiğine sahip, kurgulama yeteneği ise oldukça güçlü bir yazar. böyle bir hikaye ortaya çıkarabilmek için sahip olduğu donanım ise kendisini hemen belli ediyor.

    okunmasına doyum olmayacak hikayeler ortaya çıkarabilmesi için fazla bir eksiğinin olduğunu düşünmüyorum doğrusu. yazarken biraz dikkat, yazdıktan hemen sonra ya da yayınlamadan hemen önce yapılacak titiz bir inceleme, yeterli olacak bence.
    5 ...
  8. 30.
  9. okumaktan keyif aldığım bir sayı oldu. bunu tüm samimiyetimle söylüyorum.

    öncelikle bir okur olarak, ve sonrasında söykü 'ye kendince emek vermeye çalışan bir sözlük yazarı olarak, öykü gönderen herkese teşekkür ediyorum.

    bu aşkın hırsızı sensin- 571 1071 1453 1881 1905 1923

    yine aynı yazar ve bende yine aynı düşünceler. yahu şu hikayedeki olaya bir bakın, yazarın hayal gücüne, olaya mizah katışındaki ustalığa bir bakın. sonra, hiç vakit kaybetmeden anlatımındaki basitliğe bakın. bariz bir fark var değil mi? cümlelerle daha çok oynamalı yazar. daha çok sanat katmalı, daha çok kendini katmalı. "şöyleyken şöyle oldu stop, böyleyken böyle bitti stop." olayına son vermeli artık. bir sonraki öyküsünü sabırsızlıkla bekliyorum.

    misafir ve yolcu ... (avea11)

    hikayeye öyle bir giriş yapmış ki yazar, sonuna doğru sürükleniveriyorsun. bir bakın şuna:

    "bir ses mi geldi? hayır, hayır ses falan yok. dün geceden aldığım hapların yan etkisi olmalı bunlar. ama bir dakika ya gerçekse? ya şu kapının ardında elinde kocaman bir bıçak olan seri katil varsa? ama yok yok neden olsun ki? benim bir seri katilin kurbanı olabilecek ne vasfım var? bir evim bile yok. bir insan zevk için adam öldürüyorsa? yok canım o 3. sınıf amerikan filmlerinde olur yalnız. zaten böyle uç noktadaki şeyler hep yabancı ülkelerde olur nedense. biz çok sıradan bir ülkeyiz."

    parçayı bölüm bölüm ayırması iyi olmuş yazarın, fakat bu bölümler biraz daha bağlantılı olabilseydi, yani nasıl desem, daha az kopsaydı hikaye, daha açık, daha az zorlayan, daha net bir hikaye olurdu sanki okuyucu açısından.

    ve sonuna geliyorum, çok basit bir sonu var. evet, fazlasıyla basit. ama düşündüm sonra, ben olsam ben ne yazardım ki? bende böyle bağlardım sanırım, basit, hafif alaycı bir son. hoş.

    gözleri karanlık adam- biradetbeyefendi

    betimleme ağırlıklı bir hikaye, ruhsuz buldum. güçlü bir konu aslında, hikayeye baskın bir karakter de var. yazarın anlatım tarzına ve her yazısına adeta kendi imzasını atışına diyecek yok fakat bu öyküde betimlemelere bu denli boğulacağına, biraz da öykülemeye başvursaydı keşke. böylelikle, daha fazla sürükler, daha az yorar, daha çok keyif verirdi.

    katlime bir bahaneydi sevgin- experimental

    hastalıklı bir ruh halini çok güzel yansıtmış yazar. çok güzel tamamlayıp sonlandırmış öyküyü. postmodern manyaklık mı desem, vallahi bulamadım ne diyeyim, işte tam da o durumu anlatmış. değişen dünyaya rağmen, değişmeyen, yalnızca mutasyona uğrayan o hisler...

    keşke yazar, daha yavaş yaklaşsaymış sona. merak ögesini daha fazla uyandırsaymış bizlerde.

    kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak- f628

    konusu itibariyle farklı fakat eksik bulduğum bir öykü oldu. yazar, güzel bir hikaye tasarlamış kafasında. başı iyi, sonu farklı, çekici. fakat hoooop diye sona atlamasaydık, daha bir olayı hazmederek sona gitseydik daha iyi olmaz mıydı?

    okyanus mavi... (forrest)

    çok sevdim bu öyküyü. çok yerinde olmuş herşeyiyle. yazarın anlatım tarzı boğmaktan çok uzak, dolayısıyla hikaye de akıcı olmuş, başarılı buldum. yazarı yürekten tebrik ederim.

    düş oda bir salon- hanna

    çok yalın, çok akıcı olmuş bu öykü. kısacık olmasına, çok basit bir konusu olmasına rağmen, yazar öyle ustaca aktarmış ki öykünün duygusunu... keşke daha uzun olsaydı, daha fazla betimleme olsaydı öyküde, daha fazla karakter...

    yalanlardan doğan güzel gerçekler ... (inanna salome)

    içten bir öykü olmuş ancak keşke sadece mektupla sınırlandırılmasaydı. biraz tasvir ve biraz öyküleme ile çok daha canlı olabilirdi kanımca.

    bir otel odasında bıraktım sensizliği ... (kaideyi taciz eden istisna)

    okumaya başladığımda, yahu neden bu kadar koşturmuş yazar bu cümleleri dedim, sonra farkettim ki; amaç farklıymış. romeo-juliet, ayşe-veli, herneyse, yazar iyi iş çıkarmış. tüm samimiyetimle tebrik ederim.

    kırık toprak kokusu- little finger

    kanımca, "olmuş" öykü. yazarın anlatımına, şiirselliğine hayran kaldım. öyle bir şiirsellik ki sıkmıyor; çünkü bir hareketi, bir olayı takip ediyor o uzun, şahşahlı cümleler. dolayısıyla okumak istiyor insan; sıkılmadan, meraklanarak.

    "çıldırmaya birkaç kala başladı bu panik ataklar. eskiden kahkahalarıyla çınlattığı bu oda, artık bir ölü kadar sessiz. oysa ne çok severdi yağmur sonrasını, tıpkı bir amanın renklere olan tutkusu gibi.

    bırakıp gitmenin anlamsızlaştığı günlerin çoğunda, aklını yitirme safhasına gelmiş bu kadını izledim. gerçekten aklını mı yitiriyordu yoksa "gerçekler"i mi görmeye başlıyordu emin değilim. aşikar olan tek bir şey varsa o da artık hiç konuşmadığı, sadece su içtiği ve günden güne gözlerimin önünde eriyip gittiğiydi. sesine olan özlemim o kadar çoktu ki, sanki yine, beni duydu."

    evet evet, demek istediğim tam olarak bu. yazarı kutlarım.

    sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar- mbaran

    sabır ve sebatla sonuna kadar geldiğinizde, iyiki okumuşum diyeceğinize eminim. aslında çok basit ve bir o kadar da hayatın içinden bir konusu var, aslında "hiç" ve aslında pek çok kıssadan hissesi var. yalnız, şu cümlelerdeki keskinlik beni rahatsız eden. oldu, bitti, gitti, etti vs vs... bu kadar keskin olmaya gerek yok, cümleler yumuşatılmalı, ısıtılmalı. kıvama sokulmalı. daha okunur, daha lezzetli hale getirilmeli. bu da yazarın tarzı belki, diyecek çok da bir şey yok bu sebepten. tebrik ederim.


    yıldızlarda çığlık atar ... (mo ni fe)

    geçen sayıdaki öyküsünde eksik bulduğum (naçizane) yerleri, bu sayıda biraz da olsa tamamlamış yazar. yok, biraz demeyeyim; baya tamamlamış. cümlelerde yine bir keskinlik, göz tırmalama var. mesela; "gece 2 de evin köşesinde buluştular, ev dört katlıydı ve şerefsizin evi 3. katta idi. neco doğan'ın eline maymuncuğu sıkıştırdı ve "dikkatli olun" dedi. yanlarından ayrıldı".

    ama bu keskin, net anlatım tarzı zamanla törpülenip oturur diye düşünüyorum. öyküyü genel anlamda çok beğendim. diyalogların sıcaklığını, betimlemelerin gerçekçiliğinı sevdim. yazarı tebrik ederim. gerçekten.

    hastane kalabalığı- nickhingam

    bir gözlem hikayesi olmuş, farklı da olmuş. gözlem hikayelerinde ne olur; kişiler olur, kişilerin belirgin karakteristik özellikleri olur, bunlar vurgulanır, bunların etrafında döner hikaye. yazar, öyküsünde kişileri vurgulamış fakat; yeterli değil. daha fazla özelliğini bilmeliyiz kişilerin. bacakçı'nın neye benzediğini bilmeliyiz mesela; yaşlı teyze'nin nasırlı ellerinden bahsetmeli bize yazar. gözlem hikayesi bu çünkü, heyecan yok, olay yok. kişileri bize öylesine yaşatmalı ki yazar, olay hikayesi kadar canlı olabilsin öykü. yalnız şunu belirtmeliyim ki; diyalogları sevdim, gerçekçiliği sevdim.

    gayya dan gelen- saipsiz

    eğer betimlemeler bu kadar uzun, ayrıntılar bu kadar fazla olmasaydı; öykü fazlalıklardan iyice arındırılmış, törpülenmiş olsaydı, bu sayının en çok beğendiğim öyküsü olabilirdi. bu haliyle de fazla iyi. yazarın herşeyi olduğu gibi yansıtması hoş, çok doğal. tebrikler.


    kısa metrajlı ölüm- seyyar motto

    yazarın betimlemelerine, cümleleri yerinde kullanımına, konuyu işleyişindeki ustalığına bayıldığım öykü oldu ancak bazı yerlerde, özellikle gelişme bölümünde fazlaca detay vermesi beni öyküden, tam da orta yerinde koparttı. neyse ki, sonunu iyi toparlamış yazar ve güzel bir tat bıraktı. tebrikler.

    geçmişten gelen ... (siyahgiyenadam)


    yine aynı yazar, yine aynı tarz ve yine upuzun bir öykü. bu sefer çok daha oturmuş buldum öyküsünü kendimce. çok daha kıvrak ve upuzun olmasına rağmen çok daha rahat okunan bir öykü (geçen sayıya göre) olmuş. cümleleri biraz daha yumuşatsa, bir kaç cümlede söylemek istediklerini tek cümleye indirgese mesela, çok daha iyi olur gibi geliyor bana. bir sonraki sayısını sabırsızlıkla bekliyor olacağım. yürekten tebrikler.

    oda ve çocuk- van golu cannavaro

    oldukça duygu yüklü bir hikaye aslında. fakat yazarın anlatımı çok düz. baştan sona hemde. biraz daha oynasaydı kelimelerle, cümleleri biraz daha iyi konuşturabilseydi, sanırım böyle duygu bezeli bir öyküyü çok daha iyi sunabilirdi bizlere. tek eksiği bu bana kalırsa. onun dışında, okunası bir öykü, keyifle... tebrik ederim.
    6 ...
  10. 31.
  11. - okyanus mavi;

    yazarlar, kurguladıkları hikaye veya roman kahramanlarını, okuyucu tarafından ya beğenilmesi ve desteklenmesi ya da nefret edilmesi ve kötü durumlara düşmesinin istenmesi için çoğunlukla çarpıcı karakterler olarak seçmeyi yeğlerler.

    iyi ve kötü ya da iyiler ve kötülerin karşılıklı mücadelesi şeklindeki kurgulamalarda temel amaç, okuyucuyu bitaraf değil taraf olarak hikayeye dahil etmek, vicdan muhasebeleri ile zihninde duygusal sıçramalara neden olmak, sonuç itibarı ile onu esere bağlamaktır.

    hikayemize döndüğümüzde;

    ortada bir kahraman var, var olmasına da ona kahraman demek, bu sözcüğe hakaret olur. kendince bir karar vermeye çalışıp da veremeyen olsa amenna! lakin, ne yapması gerektiğini bilmiyor sanki. gönlü bir okyanus mavisinde, bir patlıcan morunda. maymun iştahlı desek o da değil zira, adamda iştah da kesik! çok istekliymiş izlenimi verdiği bir ilişkiden, yediği ilk çelmede cayıveriyor.

    bir de felsefi yaklaşımı var;

    "...Ne zaman kimden hoşlanacağını kişi belirleyemez. Sadece hoşlanır, zamanı gelince farkına varır. Yarın bitecek..."

    ve bir takım hayaller de kurmuyor değil ama onlar da kendi gibi acayip;

    "...Eksenel yüklemeyle ilgili hayallere dalmışken..."

    bunu bir mühendislik öğrencisinden başkası başaramaz eminim.

    öylesine acayip bir karakter var ki karşımızda; elimizden gelse, hikayede arkadaşlık teklif etmek istediği kızlara, 'aman ha!' diyeceğiz. neyse ki kabul eden olmadı da hikayenin sonunda rahat bir nefes aldık. yani, böyle bir olayda insanın dahli olmasa da seyirci kalmayı bile suç sayar, o derece silik ve nefret edilesi bir karakter.

    yazarı yürekten kutluyorum! yani, bu derece silik bir karakter ile okuyucuyu bu denli heyecanlandıracak bir hikaye ortaya çıkarmak, ezber bozan cinsten büyük bir başarı.

    buna mukabil, dikkat edilmesi gereken bazı şeyler de yok değil;

    hikayelerin, tüm olayları kendi içlerinde çözmeleri elbette ki beklenemez. ancak, her şeyin okuyucuya bırakıldığı bir hikaye de rahatsız eder insanı. yani, hangi açıdan ve ne yöne çeksen oraya giden cinsten bir hikaye olmuş. evet! bu biraz da hikaye kahramanının basiretsizliğinden kaynaklanıyor ama örneğin, o mavi kazaklı kız hikayenin başında bir göründü bir kayboldu. sonra, hikayenin sonunda tekrar ortaya çıktı ama hiç bir olaya dahil olamadan hikaye bitti.

    kahramanın odasını maviye boyamasına neden olan o kız nasıl bir şeydi? gözleri, saçları, boyu-posu-endamı, karakteri, güzelliği ya da çirkinliği hiç bir bilgi sahibi değiliz. o'nu neden etkilediğini dahi bilmiyoruz. mavi kazağından dolayı mı? olabilir ama emin değiliz.

    kahramanı dahil her şeyin silik olduğu bir hikaye, okuyucu için çekici değildir. hiç bir zaman, belirsizlikler içerisinde yok olmak istemez okuyucu.

    - bu hikayeyi okurken yoruldum.

    yani, öyle-böyle bir yorgunluk da değil bu; tam anlamıyla bir 'bitap düşmek' hali.
    5 ...
  12. 32.
  13. bu aşkın hırsızı sensin ... (571 1071 1453 1881 1905 1923)

    çok sevdim, eğlenceli bir hikaye.
    çok güzel bir giriş. hikaye akıp gidiyor. çok başarılı buldum.

    --spoiler--
    hikaye kahramanın ağzından geliyor ve onun tespitlerine maruz kalıyorsunuz. biraz amerikan filmleri tespitleri gibi olsada bana sırıtmadı. çünkü adam kızın peşinden koşarken bildiğin türk. kurgulanışı çok güzel olmuş. fakat yazar resmin arkasına yazacak bir şey bulamamış. bu basit cümle ile bitmesi bende hayalkırıklığı yarattı. hikayenin sonuna kadar saklanacak yaratıcılık da bir cümle değil. robin hood seven ve fakirin fukaranın hakkını gözeten hırsız neden reina da ve babası polis ( yani devlet memuru) olan bir kızla orada nasıl tanışmış, ve bir polis villa tipi bir evde nasıl oturabiliyor gibi sorular açıkta kalsa da ben hikayeyi çok beğendim. bence çok başarılı.
    --spoiler--
    2 ...
  14. 33.
  15. misafir ve yolcu ... (avea11)

    --spoiler--
    bir ev sahibi olabilmek çekilen onca gereksiz sıkıntı varken adamın bir akrabasının çocuğu için üzülerek ruh hastası olması
    "zayıf" kalmış olsa da hikayenin tamamı iyi bir kurguya ve güzel bir anlatıma sahip. hoş ve basit bir türkçe ile yazılmış dramatik bir hikaye. yazar diğer hikayelerinde olduğu gibi gene başarılı bir iş çıkarmış.

    --spoiler--
    2 ...
  16. 34.
  17. gözleri karanlık adam ... (biradetbeyfendi)

    --spoiler--
    sevdiği kadını ölüme uğurlayan bir adamın aşırı kasvetli hayatı ve her yıl ölüm yıldönümünde yaptığı ritüelin neredeyse tamamı tasvirlerle anlatılan hikayesi.
    --spoiler--

    hikayeyi okuduğunda adam için üzülmemiz ya da kendimizi adamın yerine koymamız çok kolay. oda tasvirinde eşyaların canlandırılması kısmını çok beğendim. simgeler çok başarılı kullanılmış.

    okunması kolay değil, gereğinden kısa, çünkü bir olaylar örgüsü yok. bunlar da negatif yanları.
    2 ...
  18. 35.
  19. katlime bir bahaneydi sevgin ... (experimental)

    --spoiler--
    kadına şiddet konusunda ne kadar hikaye yazılsa azdır. fakat burada yazar hikayeden daha çok kurgusunu ön plana çıkarmış ve bu işi de çok iyi becermiş. sorgu odasında -ya da akıl hastanesi- soru cevap şeklinde ilerlerken hikaye kendiliğinden okuyucunun kafasında kurgulanyor. sürekli bir akıcılık sağlanmış. dialoglar olması gerektiği gibi.

    tehlikeli bir mesaj da veriyor bir yandan.
    -ben bunu sevgiden yaptım mesajı.

    halbuki bence anlatılmak istenen sanılanın aksine kadınları sadece düşük eğitim profilli "öküz" olan kocaların değil, belli bir eğitime sahip ve güzel türkçe konuşabilen ama ruh hastası olan bir psikopatın da baskı ve şiddet altına alabileceğini göstermesi.
    --spoiler--
    2 ...
  20. 36.
  21. -düş oda bir salon;

    insan denen varlık, kimi durumlara karşı verdiği tepkilerle ne kadar ilginç özelliklere sahip olduğunu gözler önüne serer. örneğin, şu tip bir hikayeyi ufak-tefek değişikliklerle milyon kez okusa, yine tat alır. kimi nihal'in, kimi aysel'in, kimisi de seyit'in yerine koyarak kendisini, o ortamı, o şartları ve o duyguları yaşamaya çalışır.

    nasıl bir duygu hali olduğunu anlatması zor tabii! sevdiği erkekle evlilik hayalleri kuran kızın elinden tutup onu, taze badana kokulu yatak odasının duvarında gelinliği asılı olan gelecekteki evine götürmenin, o kız üzerinde yaratacağı duygu halinden bahsediyorum;

    "...gözleri doldu; seyit'e sımsıkı sarıldı..."

    - kanımca, bir çeşit orgazm yaşandı o an!

    sevdiğiniz kızın, size sımsıkı sarılmış olduğunu düşleyin. hayranlıkla bakan, yaşlarla dolu bir çift gözle birlikte. bu anın değeri neyle ölçülür dersiniz? ya da hangi kredi kartının limiti yetebilir karşılığını vermeye.

    - işte! yaşam bu yüzden güzeldir bence.

    en az ismi kadar hoş bir hikaye. evet! kabul ediyorum, bildik bir fakir kız-fakir erkek aşkı kurgusu ama klişe değil her şeyiyle özel.

    diyebilirsiniz ki;

    - anne aynı,
    - tembihler aynı,
    - yaşanılan ev aynı,
    - kız aynı, dik kafalılığı aynı,
    - evlenesiye kadar çalışıp-didinen motorcu seyit aynı*,
    - tas aynı, hamam aynı,

    pekiyi! farklı olan ne;

    - kişiler elbet! kerem ile aslı'nın sevgisi ya da tahir ile zühre'nin, nihal ile seyit'in sevgisiyle bir olur mu hiç? benzerdir evet! ama aynı değildir hiç bir zaman.

    her şeyiyle gerçek ve her şeyiyle bizden bir hikaye. dup-duru bir anlatım, senin-benim gibi sıradan kahramanlarla yaratılmış gösterişsiz fakat duygu dolu bir hikaye.

    - ellerine sağlık hanna, yüreğine sağlık!
    3 ...
  22. 37.
  23. kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak ... (f628)

    bir düş. bir temenni, yalnızlık gibi soyut kavramları kişileştirme
    ve onunla yapılan can sıkıcı edebi konuşmalar.

    okurken yordu. tembel okuyuculara göre değil.
    3 ...
  24. 38.
  25. okyanus mavi ... (forrest)

    iyi bir hikaye daha. sanırım söykü nü yaptığı en iyi şey hikaye yazabilecekken bunu denemeyen pek çok yazarı
    yüreklendirmesi oldu.

    şiirler ile süslenmiş bir aşk hikayesi. ama kahramanı öğrenci olunca sanırım bu tip hikayelerin adı "hoşlanma" hikayesi oluyor. *
    okurların hoşuna gidecektir, okunması kolay, akan giden bir kurgu. yazar iyi kotarmış.
    2 ...
  26. 39.
  27. -yalanlardan doğan güzel gerçekler;

    bir kadının, türlü aldatılmışlıkları, uzun soluklu psikolojik tedavi süreçleri, yaşamıyla ilgili önemli gerçekleri; yıllar sonra kötü bir tesadüf eseri öğrenebilmiş olmanın birikimlerini, yaşamına son vererek boşalttığı dramatik bir öykü.

    insan beyni, her hangi bir metin okuması gerçekleştirilirken; okuyan kişiden bağımsız olarak yani, istem dışı bazı kodlamalar gerçekleştiriyor ve bunlar sayesinde de okuyucu, masadaki çaya ya da kahveye uzanmak, akan burnunu silmek için kağıt mendil almak gibi bir nedenle metinden uzaklaşırsa, döndüğü vakit kaldığı yere hemen ulaşması mümkün oluyor. bir nevi koordinatları tespit yeteneği diyelim.

    tam da bu noktada, o kendimize malettiğimiz sayısız yeteneklerimizin gerçek mimarı, af buyrun! kıçımızda pireler uçuşur da horul-horul uyurken dahi back-up faaliyetleri ile meşgul olan, ağır işçi statüsündeki beynimize, karınca-kararınca bir yardımda bulunmak ve her biri neredeyse bir dosya sayfası büyüklüğündeki paragraflar yerine, satır araları açılmış, iki-üç cümleden oluşan paragraflar kullanmayı denesek, daha iyi olmaz mı?

    üstelik bu sayede, okuyucunun önünde de sözcüklerden bir berlin duvarı örmemiş, ilk bakışta psikolojisini bozmamış, gözünü korkutmamış oluruz.

    tema güzel, dil desen hem yalın ve hem de etkileyici biçimde akıcı, yapısal kurgu, olması gerektiği gibi. genel durumu özetleyen, tüm taşları yerli-yerine oturtan kısa bir başlangıç bölümünden sonra, ard-arda iki mektupla oluşturulmuş iki gelişme ve iki sonuç bölümüne sahip değişik formatlı bir hikaye.

    bu hikayede aklımda yer edenler:

    - hikaye özetinin giriş bölümünde olması;

    "...ardında bıraktığı iki mektup, ona yazılan bir not, iki ölüm sonunda yeniden doğan iki hayat, bu kadının tek tesellisi ve büyük mirası..."

    - içinden bir roman çıkarılabilecek cümle;

    "...sana kızım demek ne kadar güzel..."
    3 ...
  28. 40.
  29. - bir otel odasında bıraktım sensizliği;

    öylesine dokunaklı bir hikaye ki okuyanı etkilememesi mümkün değil.

    içerik;

    - duygu dolu,
    - arzu dolu,
    - heyecan dolu,
    - aşkla dopdolu sahneler.

    iskelet;

    - güçlü tema,
    - çok iyi bir kurgulama,
    - akıcı bir yazım tekniği,
    - başarılı durum ve mekan tasvirleri,
    - zengin içerikli, okyanus misali derin cümleler,
    - zekice seçilmiş ve konuşlandırılmış, sırıtmayan karakterler.

    ve hoş diyaloglar:

    sevilmenin gücüne dayanılarak yapılmış samimi bir itiraf;

    "...bazen kalmak daha zordur, gitmekten. Ben kalamam artık seni sevmeden. Dokunamam, pürüzsüz tenine. Bakamam ela gözlerine. Utanırım. Utangaçlığım sevgimden değil, terbiyesizliğimden ileri gelir. Beni azad et. Bırak gideyim kollarından uçup. Bırak yaşarken ölmeyeyim yanı başında. Bir ölüyü sevmek istemezsin..."

    sevmenin verdiği güçle kabullenilmiş gerçek;

    "...gidene dur demem ben. Üstelik Sevmediğini bilirim beni. Oysa ne çok istemiştim Gece yatağıma aldığım adam beni sevsin diye ? içimde gidip gelen bedenin içinin boş olması ne demektir bilir misin ? Çok şey mi istedim tanrıdan ege ? Git ! benden götürdüklerini Bana bırakarak git ve sakın geri dönme. çok mutlu ol ki beni düşünme..."

    yalnızca bu sayının değil, söykü'nün bu güne değin yayınlanmış en başarılı hikayelerinden biri.

    kaideyi taciz eden istisna bu huyundan vaz geçmiş anlaşılan. ne de güzel olmuş!

    - ellerine sağlık, büyük zevk aldım okumaktan, hem de defalarca.
    5 ...
  30. 41.
  31. -kırık toprak kokusu;

    ilkin ve bir çocuk sabırsızlığıyla şunu söylemek istiyorum;

    bu hikaye, gerek yazım kurallarına uyum ve noktalama işaretlerinin yerinde, eksiksiz kullanımı, gerekse cümle kurgulamalarındaki sözcük seçimlerine gösterilen özenle, dilbilgisi açısından tam not alacak bir çalışma.

    - little finger seni yürekten kutlarım!

    "...odanın ahşabıyla yıpratmıştık tenimizi. gözyaşlarımızı hediye ettiğimiz havaydı bizi bu kadar solgunlaştıran, yok eden. birbirimize ettiğimiz tehditlerdi biraz da bizi bu kadar yıldıran, yaşam enerjimizi çalan..."

    - lütfen! bir kez daha okuyun.

    işte! sizlere 'devrik' fakat okurken üzerinize-üzerinize devrilmeyecek biçimde kurgulanmış ard-arda üç güzel cümle kurgusu.

    - bir tesadüf eseri mi denk gelmiş diyorsun? al sana!

    "...çıldırmaya birkaç kala başladı bu panik ataklar. eskiden kahkahalarıyla çınlattığı bu oda, artık bir ölü kadar sessiz. oysa ne çok severdi yağmur sonrasını, tıpkı bir âmânın* renklere olan tutkusu gibi..."

    - al sana!

    "...kendime ait birçok iz gördüğüm bu yüzü seyretmek güzeldi. o kadar derin uyuyordu ki, kalkıp gitsem şimdi, hiçbir şey demeden.

    bunca yol gidilmişken, bunca emek ve bunca sevgi varken, hangi insan çekip gidebilirdi bu güzellikten?.."

    - al sana!

    "...yanına gidiyorum. o çok sevdiğim saçlarını okşarken mırıldanıyor rüyasında. anlamıyorum söylediklerini, anlamak da istemiyorum aslında. düzenli nefes alışlarını seyretmek, bana inanılmaz büyük bir güç veriyor..."

    - senin dilbilgisine bağlılığın da bana inanılmaz büyük bir haz veriyor little finger. nerede ise bütün hikayeyi paragraf-paragraf bir daha yazmış olduk, sayende. büyük zevkti benim için.

    okuyuculuk da bir gönül işidir dostlar! en azından yazmak kadar. hatta, onun için bir gerek şarttır; iyi bir okuyucu olmak. aynı cümleyi defalarca okumak gerekir bazen. bir limon gibi sıkıp aklın süzgecinden geçirmek, sözcükler tek tek filtre edilirken üzerlerine yüklenen anlamları bir bir yakalamak ve sentezlemek gerekir.

    yazar;

    - ne düşünmüş?
    - neler hissetmiş?
    - ne vermek istemiş?
    - neleri verebilmiş?

    bu sorular, okuyucunun kafasında, okuma sürecinde ve sonrasında belirdiği ve yanıtları bulunabildiği sürece, hikaye ve romanları okumak bir zevk halini alır.
    5 ...
  32. 42.
  33. düş oda bir salon ... (hanna)

    hoş ve sıcak anlatımı ile beğeni toplayacağını düşündüğüm hikayelerden biri.
    negatif yanları ise kısa olmuş bence ve çok bildik bir konu üstüne yazılmış ama üstüne bir şeyler koymamış.
    daha önce bu konuda anlatılanlar gibi.
    yazarın çok sıcak bir uslubu var. bunu değerlendirebilmesi gerekir.
    3 ...
  34. 43.
  35. yalanlardan doğan güzel gerçekler ... (inanna salome)

    bir kaç klişe ve kurgusal yanlışlıklara rağmen, sağlam metinlerden oluşan iki mektup, hikayeyi kafamızda canlandırıyor.
    bu tema, daha önce bir başka hikayede denenmişti. bir avuç çamurda kirlettim ben hayallerimizi ... (kaideyi taciz eden istisna) ama sanırım bu çok daha başarılı olmuş. okuyanlar sevecektir.

    --spoiler--
    avukat, hayat sigortası, krematoryumda yakılıp küllerin denize atılması, çatıkatı odası, ünlü bir klinikte yatmak gibi amerikan film klişeleri hikayede göze batsa da, kurgu ve hikaye çok özgün olmasa da ben hikayeyi de yazarın anlatım tarzını da çok başarılı buldum.
    --spoiler--
    5 ...
  36. 44.
  37. bir otel odasında bıraktım sensizliği ... (kaideyi taciz eden istisna)

    çok iyi kotarılmış. hiç bir söz ve durum ayrıntısı eğreti durmuyor. çok ama çok başarılı.
    bu hikaye bazı yazarların zaman zaman yaptığı,
    -bir sürü güzel söz söyleyeyim, hepsini arka arkaya yazayım ,harika bir öykü olsun
    denemeleri gibi değil.
    burda şiirsel konuşmalar tam dozunda ve yeteri kadar. çok beğendim.
    4 ...
  38. 45.
  39. kırık toprak kokusu ... (little finger)

    bu hikayeyi okuyacak olan önce şunu okusun :

    gök nerede... (ecak)

    sonra ;

    --spoiler--
    önceki hikayenin diğer yarısı. birbirini sadece seven değil de mutlak aşık olmuş iki insan bir müddet sonra aynı kişi olan aynı bedene hapsolan iki insan. buradaki kurgu da başarılı, anlatım da çok başarılı. vermek istediği hali verebilmesi de çok başarılı.
    başarısız olunan tek konu bu iki aşığın neden ayrılma durumunda kaldıklarını anlatamaması. (anlatmaması)
    --spoiler--
    3 ...
  40. 46.
  41. sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar ... (mbaran)

    birbirini tanımayan ama herkesin birbirini aslında tanıdığı gerçeküstü bir ortam.
    harika edebi bir metin. göndermeler. tespitler. çok başarılı buldum.
    negatif yan olarak da uzun ve bazen sıkıcı olabiliyor. tıkanıyor gibi.

    sayının başarılı hikayelerinden biri.
    4 ...
  42. 47.
  43. yıldızlar da çığlık atar ... (mo ni fe)

    hoş anlatımı bir hırsız hikayesi. didaktik bir mesaj ile bitmesi biraz sırıtmış. buna rağmen oldukça iyi sayılabilecek ve gerçeğe yakın dialoglar, basit ve kolay olay örgüsü ile başarılı bir hikaye.
    bu dergi ile içli dışlı olunca yazarların usublarını da tanımaya başlıyorsun. bu hikaye tipik bir mo ni fe hikayesi.
    5 ...
  44. 48.
  45. bir otel odasında bıraktım sensizliği;

    soluksuz okunabilecek kol kadar yazılardan biri daha. 2 evli çiftin birbirini aldatması anlatılıyor. kurgu muazzam. betimlemeler, cümleler, her biri itinayla seçilmiş. büyük emek var.

    yalnız yazarımız sevişmelere pek önem vermemiş. mesala leyla'yı otel odasına götürdüğü zaman hemen sırtını soğuk duvara yapıştırıp cebinden mandal falan çıkarabilirdi. meme uçlarını mandallayıp iki eliyle yatağa itekleyebilirdi. sonuçta pişti oynamak için kimse otel odası kiralamaz. insan götüne cimdik atardı yine bişeyler yapardı yani. sarılıp uyuması çok saçma.

    ve hikayenin finali ; ( leyla'nın kocasının otel'e gelip bastığı sahne, onları yatak da yakaladığı sahne )

    --spoiler--
    leylanın kocası kapıyı kırıp içeri girdi

    tek bir cümle kurdu, sorulması gereken tek bir soru ?

    " her şeyi yakıp, yıkmana değecek mi ? "

    leyla hiç düşünmeden cevap verdi.

    " ölmeye bile değer "
    --spoiler--

    bu böyle olmalıyıdı. yani leyla '' ölmeye bile değer '' cevabı vermemeliydi.

    hikayeye farklı bir boyut kazandırmak, okurların yüzünde az da olsa tebessüm oluşturmak, aynı zaman da söykü ye renk katmak için leyla şunu diyebilirdi mesela;

    tek bir cümle kurdu, sorulması gereken tek bir soru ?

    " her şeyi yakıp, yıkmana değecek mi ? "

    leyla hiç düşünmeden cevap verdi.

    '' ne sandın yarram ''

    işte bu şekil de final olmalıydı. yine de yazarı tebrik etmek gerek. güzel hikaye.
    9 ...
  46. 49.
  47. hastane kalabalığı ... (nickingham)

    --spoiler--

    yazarın yakaladığı detay harika. doktor odalarının önünde bekleşen insanları tek tek inceleyip suzan karakterinin gözünden bize anlatışı da harika. şimdi gitsen herhangi bir devlet hastanesine o karakterleri orada bulursun. yazar aralarından birini seçmiş sadece. bu hikaye orada bulunan her bir karakterin gözünden ayrı ayrı bile yazılabilir. karakterlerin ayrıntıları yazar tarafından çok iyi verilmiş ve onların orada o anda ne düşündüklerini bile görebiliyorsun. ben tasvirlerini ve anlatımını çok hoş buldum. güzel, temiz ve özenli bir türkçe.
    --spoiler--
    5 ...
  48. 50.
  49. gayya dan gelen ... (saipsiz)

    kaç kişi buna cesaret edebilir ya da kaç kişi cesaret etmeli ? türk korku kültürü malum, yerlerde. tamam bize şeytanlar girmiyor ama kültürümüz de cin var büyü var lanet var. neden bu konuda hem edebi hemde sinema konusun da çok ama çok gerilerdeyiz bilmiyorum.
    yazar buna cesaret etmiş, sadece bu bile yeterli kocaman bir aferin için.
    bunun üstüne bir de yazar bunu kotarmış. yani ben bir hikaye okurken gerçek anlamda ürperdiğimi pek hatırlamıyorum.
    şahsi fikrim bu sayının en iyi hikayelerinden biri olduğu. mutlaka okunmalı.
    yazarını tekrar kutluyorum.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük