kitlelerin ortak amaç için birleştiği ama zaman zaman oldukça üzücü olayların yaşandığı gezi parkı olaylarına şiir cephesinden bakan bir öykü. pasif de olsa direniş direniştir, cümlesini hatırlatan öyküde bir iki yazım hatası dışında göz yoran, akışı bozan hata yok.
kızların ilk aşklarının babaları olduğu zaten bilinen bir gerçek. peki ya erkeklerin?
babalar ve oğullar arasında zaman zaman mesafeli, zaman zaman sımsıcak bir ilişki yumağı varken, gururun her iki tarafa da neler kaybettirdiğini görmek ve kimsenin hiç bir şey kazanmadığını anlamak için okunası bir öykü olmuş.
şayet, paragraflar bu kadar uzun tutulmasaydı ve yazım hatalarına da dikkat edilseydi tadından yenmezdi.
umarım bir dahaki öyküde bu noktalara dikkat edilir.
son yıllarda, en çok duyduğumuz yakarışlardan birisi; 'ya bu kredi kartları ve cep telefonlar olmadan önce nasıl yaşıyormuşuz?' değil mi?
yazar öyküsünde, işte bu kredi kartı olmadan yaşama-yaşayamama olgusunu aktarmış. tam bir türkiye gerçeği olmakla birlikte ne yazık ki her gerçek gibi acı da barındırıyor.
güzel, etkileyici bir anlatım olmuş. umarım yazarın yeni öykülerini okumak da nasip olur. emeğine sağlık.
söykü için yeni diyebileceğimiz yazarlardan biri de pembemontlukupa.
öyküsünde kadın karakterin yaşadığı duyguları net bir şekilde aktarmayı başarmış. paragraf yapısına ve dil bilgisi kurallarına biraz daha dikkat ettikçe çok daha güzel öyküler okuyacağımıza eminim.
söykü için yeni diyebileceğimiz bir yazar olan mutlak seveceksin beni'nin bu öyküsü tek kelimeyle çok güzel.
okumaya başladığınız anda özenle seçilmiş kelimeler ile, bu kelimelerin yan yana gelmesiyle oluşmuş ağır ve manidar cümlelerle karşılaşıyorsunuz.
'bazı hikayeler tuhaf başlar. böyle bir tuhaflığın kahramanı olmak bir yazıda edebi lezzete malzeme olmak gibi bir bakıma hoş görünse de yaşanmışlığın izdüşümü sızı olarak kalır kimi zaman kahramana. işte böyle bir sızı ile söyleyeceklerim var. sesime kulak ver, kulak yetmez yürek ver de dinleyiver. değil mi ki dalıp gidebiliriz istediğimiz yerlere, zihnimize sınırı çizecek olan kim? değil mi ki olmamış olanı dahi zihnimize var edip varlık alanına çıkarırız ve ona göre kalbimize ritm verebiliriz. evet insanız hepimiz, bak da bende seni gör, sende beni bil.'
daha ilk paragrafta okuyucunun bam teline dokunan ve öykü boyunca bunu sürdüren yazar, gelecek öykülerini merakla beklememizi sağladı bile.
konuyu aktarışındaki duygu yoğunluğu ve yazmadaki mahareti nedeniyle kendisini kutluyor, kalemine sağlık, daim olsun diyorum.
kaideyi taciz eden istisna, söykü'de aşina olduğumuz yazarlardan. genelde iyi kurgulanmış, aksiyon dolu öyküleri vardır. okurken bir öykü okumaktan ziyade, bir film izlemiş hissi yaratabilir. yalnız, bu sayı için gönderdiği öykü olayın anlatılışı bakımından kopuk ve yer yer mantık hataları içeriyor. şöyle ki;
nihle iyi değil mi ?
kızımın adını öğrenebildim sonunda. tabi o benim kızım ise
ağzından çıkanları kulağın duysun ege. ne demek benim kızım ise ?
kahramanlarımızdan birisi evlendiği gün kocasını terk eden bir kadın diğeri ise o günden beri karısını arayan bir koca. yalnız yukarıdaki diyalogda bir kız çocuğundan bahsediliyor. bu kız çocuğu ne zaman doğdu? evlenmeden önce doğduysa ve annesi nasıl olduğunu soruyorsa (diyalogdan anlaşıldığı kadarıyla) kız babasında demek. peki eğer çocuk başından beri babasındaysa babası neden 'kızımın adını öğrenebildim sonunda. tabi o benim kızım ise.' diyor? burada sanırım bir mantık hatası var.
bir de şöyle bir diyalog var ki orada da kopuk bir diyalog söz konusu;
'ege kafasını su deposuna çeviren zeynepe sordu ;
bir sorun mu var ?
zeynep kafasını tekrar egeye çevirdi. gözleri dolmuştu. bir şeylerin sonun yaklaştıklarının farkındaydılar.
sorun yok hayatım dedi ege. '
burada da hem soruyu soran hem de cevap veren aynı kişi olmuş. dolayısıyla burada bir yanlışlık var.
öyküde ayrı yazılması gereken 'da'lar, nazar boncuğu olsun. ama iyi işlenmiş öykülerine alışık olduğumuz yazar, evlendikleri günün sabahında bir şekilde ayrılan çiftten, erkek olanın ilk görüşmelerinde neden bir suikaste kurban gittiğini, kadın olanın ise neden onu kurban ettiğini ayrıntılı olarak anlatmalıydı diye düşünüyorum.
hem kaliteyi arttırmak hem de tatlı bir rekabet ortamı sağlamak amacıyla kendilerinin de izniyle, kendileriyle bir arada yayın yapacak yeni bir öykü ve edebiyat dergisi çıkartacağım derginin 20. sayısı. edebiyat ve öyküler kazansın.
akilluslu, söykü dergisini takip edenlerin hemen tanıyacakları şekilde, kendine has öyküler yazan bir yazar.
temasız sayımızdaki bu öyküsünde yine türkiye gerçeklerini ince bir elekten geçirerek okuyucuya aktarmayı başarmış.
öykülerindeki karakterlerin hepsi nevi şahsına münhasır karakterler. olayları anlatış biçimi nedeniyle öyküye yabancılık çekmeden adapte olabiliyorsunuz; bu da, öykünün sürükleyici olmasını sağlıyor. sıkmadan, yormadan yazılmış güzel bir öykü olmasına rağmen, yazarın farklı zaman ve mekanlarda geçen öykülerini de görmek güzel olurdu.
oyuncağı kendisine zamanında alınmamış çocuk sendromu yaşıyorum, ama olsun söykü her şeye değer yine de. sözlük üzerinden hala yayınlanması huzursuz bir telaşla beklenen sayıdır.
önce yayın tarihi ertelenmiş şimdi de ertelenen tarihten de 4 gün geçmesine rağmen yayınlanmamış dergi. zaten az olan takipçiler de artık hepten takip etmeyi bırakacaklardır. neyse hayırlısı olsun üç öykülük bir macera oldu benim için, en azından iyi tarafından bakalım.
Söykünün kadim geçmişinin uyduruk yalan dolan kısa tarihi
birinci bölüm
söykü: bir experimental klasiği.
bu beyhude bir uğraş biliyorum: size söyküden bahsetmem hele onun tarihini anlatmam mümkün değil. çünkü söyküden bahsetmek istediğinizde mutlaka experimentali anlatmanız, en azından onun insani ve edebi yönünü masaya yatırmanız gerekir ki bu mümkün değildir. gelecekte edebiyat tarihçileri bu güzide dönemi anlatmak istediklerinde önlerinde experimental adeta çözülmesi gereken bir rosetta taşı gibi duracak ve onu anlamayanlar bu dönemi asla anlayamayacaklar.
experimental nickine söykü sayesinde aşina olmuştum. söykü hiçbir şeye hizmet etmediyse bile experimental gibi bir değeri bana tanıtmış, naçar gönlüme pansuman hükmündeki yazıları, bir şelalenin etrafına saçtığı su zerreciklerinin temaşa edenleri serinlettiği gibi bu kalb-i harabın yüreğini ferahlatmış, bu sayede bir nebze olsun hayata tutunmak için bir neden vermiş olması bir işlev olarak azımsanacak şey değildir.
sağolsun sayesinde söykü diye bir topluluk oluştu, büyüdü, serpildi, dergisi bile çıktı. dergi çıkacağı duyurulduğunda yazmayı bırakma kararı almıştım şu an bu kararımı değerlendirince bende oluşan nedamet ve aklımdan şüphe etme duygusunu izah edemem. neden ileriyi görememiştim? belki de insanın güneşe bakamaması gibi experimentalin fikirlerinin parlaklığını göremiyor, görmeye çalıştığımda ise rahatsız oluyordum.
experimental gerçekten çok süper bir insan; söykü'yü hayata geçirirken öyle bir tanıtımını yaptı ki onu sevmeyen kimi yazarlar bile "ulan bu çok büyük bir şey olacak heralde, hakkında atıp tutalım, itibarsızlaştıralım" fikrindeymiş görüntüsü verdiler. seven sevmeyen herkes o ara gaza geldi ne gazı "hızlı ve öfkeli"de nos açan arabalar gibi bir öne doğru atılma, bir titreme hasıl oldu sözlük ahalisinde.
sonra eleştiriler geldi yerli yersiz bir sürü şey yazıldı. ama experimental bir kayzer gibi kendinden emindi ve ne yaptığını çok iyi biliyordu: eleştirilerin hepsine karşı toptancı bir reddiye görüyordum bire bir konuşmalarımızda. özetle eleştirenlerin alayına "onlar söyküyü baltalamak isteyenler beni sevmeyenler" diyordu. o sıra yayınlanacak öyküleri tek başına seçmesiyle ilgili eleştirilere hak vermiş ya da baskılara dayanamamış olmalı ki -eleştirenlerden biri de bendim bu konuda da pişmanım- söykü seçimi için bir ekip kurdu. hatta o ekipte bulunmam için teklif de etmişti ama ben kendimi bu işe uygun bulmamış ve kabul etmemiştim. (ne yazıkki o sıralar experimentali şimdiki kadar iyi tanımadığımdan kendisinin büyüklüğünü idrak edememiştim ancak kendi küçüklüğümü bilmesem de seziyor, için için bu gel-gitli akıl ve ufuksuz bakışımla bu hayatta nasıl var olabildiğime şaşıyordum. teklifi kabul etmeyişimin asıl nedeni de buydu.)
neyseki bir ekip kurulmuş ve benim gibi bazı at gözlüklüler kısmen susturulmuş, experimentalin kadim düşmanları ise experimentale ve kendisinin şahsında söyküye saldırmanın farklı yollarını arar olmuşlardı. açıkçası ben hayatımda hiç bir konuda süreklilik sergileyemediğim için muhalefet ya da destek konusunda da çok uzatmadım. bir noktadan sonra iyi bir okuyucu olarak desteklemenin en kolay yol olduğuna karar verdim. zaten babamın da bana nasihat ettiği gibi kolaycılık en kolay şeydi, nihayetinde büyük sözüne önem veren bir yapım da vardır.
experimental'in en azılı düşmanları arasında kendisi gibi meşhur sözlük yazarları tayfasından ahlaka mugayir başlık ve entrylerine ergen okurun meftun olduğu kukla da vardı. ilk dönemler kukla öyle şeyler yazıyordu ki söykünün bir parçası olmak istiyor ancak özellikle experimental tarafından dışlanıyor izlenimi edinmeye başlamıştım. bu durumu test etmek amacıyla experimentale "bu kuracağın öykü seçim ekibi içerisine kukla gibi muhalifleri de almalısın" demiştim. neden bilmiyorum o gün bana hiç "hocu" demedi, ben bunu yine zevzeklik ettiğime yormuştum. zaman geçtikçe her şey daha bir berraklaşıyor. tabii ki kukla ve onun gibilerin asıl amacının söyküyü ve daha da ötesinde sözlüğü belki sosyal medyayı çökertme isteği olduğunu experimental kadar net göremiyor, böyle ipe sapa gelmez önerilerde bulunuyordum.
az önce söykü fikrinin sözlükte bulunup da okuma yazması olmayanlar dahil herkesi nasıl ateşlediğine, nasıl nos yutmuş murat 124 e çevirdiğine değinmiştim. experimental her sayı öncesi ne kadar çok öykü geldiğinden(50-100 arası bir sayı veriyordu genelde ki, belki daha da fazlası ona ulaşamadan yollarda heba oluyordu) onları okuyup değerlendirmenin zorluklarından ve tabii ki bu teveccüh karşısında ki haklı gururundan yazılarında bahsediyor ve her 15 günde bir 20 öykü yayınlıyordu.
ben yine haddini bilmez heyecanlı yapım yüzünden "20 öykü çok hocu(kendisi bana böyle hitab ettiği için bende sanki samimi arkadaşmışız gibi olsun, beni sevsin diye "hocu" hitabını kullanmaya başlamıştım, sanırım beni sevmiş hiç değilse sempati duymaya başlamıştı bundan sonra) kalite düşüyor. iyi yazarlar bu iyi öykülerin yanında boktan öykülerin de seçildiği bir ortamda bulunmak istemezler, zamanla hepsini kaçıracaksın, ilk işin kaliteyi artırmak olmalı" gibi zamanın ruhuyla asla örtüşmeyen şimdi geriye baktığımda bana da saçma gelen daha da önemlisi haddim olmayan önerilerde bulunup duruyordum.
tabii ki bunlar reddediliyordu. mümkün olsa daha fazla öykü yayınlansa deniyordu. asıl enteresan olan bu kadar saçma sapan önerileri dahi dinlemek yerine bana " poahahah sen ne diyon ya" dememiş olmasıdır. keşke deseymiş de kendime azıcık olsun gelseymişim. tabii çok süper bir insan neticede tevazu sahibi de olmalı onu da anlıyorum, mümkün değilse de en azından anlamaya çabalıyorum.
hatta bir keresinde söykü zirvesi yapıldı ben de tam anlayamadığım konuları daha iyi anlamak için katılmaya karar vermiştim. taksimde bir cafe-barın bilmem kaçıncı katında buluştuk.
zaten pek fazla olmayan ilgi daha da azalacaktır. altında geçerli sayılabilecek sebepler yatsa da ertelenmesi amatörce bi karar gibi görünmektedir. gerçi hepimiz amatörüz sorun yok.
tavşan-dağ ilişkisi gibi algılanmasını arzu etmem ama bundan sonra öykü göndereceğimi sanmıyorum.
--spoiler--
Savunmasız çıktılar yola birer birer
Korkusuzca savundular vatanı
Oldular onar onar, yüzer yüzer, biner biner
Sipersiz bir geceye göz açtılar
Açtırmadıkları gözlerin yaşları
Ve karanlıktı tek sığınakları.
Arkalarına bakmadan dümdüz gittiler
Kıyameti duyan herkes de ayaklandı.
Sevdiler teker teker, sövdüler, eğlendiler
Kanatsız bir kuşa yuva yaptılar
Direnişin kanıydı, bu yola akıttıkları.
--spoiler--
20. sayı çok çetin olacak... bu tema şekil ve içerik itibarıyla orjinaldir, kopyalar asıllarını yaşatır...