110 yıl önce bugün doğmuş olan bir yazara borçluyuz bu sayının temasını. bahsettiğim yazar, "yağmur yağarken, pek çok acı bulabilirsiniz." diyen john steinbeck, fare teması ise yazıldığı dönemde oldukça tepki çeken, pek çok kez yasaklanan fakat günümüzde mutlaka okunması gereken klasiklerden biri olarak gösterilen, en ünlü romanı fareler ve insanlar'dan geliyor.
diğer kitaplarında olduğu gibi, insan doğasını açıklamaya çalışırken, bunu uzun tahliller ile değil de olay akışı ile yapan steinbeck'in, yine güçsüz ve yalnız karakterler ile süslediği romanı, pek çoğumuzun aklında "yumuşak şeyleri okşamak" isteğiyle yanıp tutuşan lennie'nin, kasıtlı olarak isimsiz bırakılan curley'nin karısını başını okşarken öldürmesiyle kalmıştır ki bu da iyi niyetin her zaman iyilik getirmeyeceğinin en güzel betimlemelerinden biridir.
fare teması için gelen öykülerde de, ne tesadüftür ki, yine hep güçsüz ve yalnız kişiler var, ve tıpkı ilk sayıda olduğu gibi, ne kadar mizah ile süslense de satır aralarında hüzün hakim. umuyorum ki okurken hepsinden keyif alacak, ve okumak için ayırdığınız süreye değdiğini hissedeceksiniz.
3. sayımızda görüşmek üzere. iyi okumalar." (experimental)
@______________________________________________________________@
_________________________söykü dergisi____________________________
____________________________sayı 2_______________________________
__________________________konu: fare_____________________________
@______________________________________________________________@
____________feridun abi (571 1071 1453 1881 1905 1923)_______________
@______________________________________________________________@
____________________bir şehir ters döndü (bandini)____________________
@_____________________________*________________________________@
___________su alan dünyayı terk eden fare (biradetbeyfendi)______________
@_____________________________*________________________________@
______________________mr jingle (efervesantadem)___________________
@_____________________________*________________________________@
_________________köşede bekleyen yalnızlık (eksipozitif)________________
@_____________________________*________________________________@
__________aidiyetsiz sahipsizlik ve hüseyin (esesdopiyespiyes)______________
@_____________________________*________________________________@
____________________tokluğu unutan yaban (experimental)______________
@_____________________________*________________________________@
__________________düşleri kemiren gerçeklikler (gicir bey)_______________
@_____________________________*________________________________@
________________geçmişin kemirgenliği (kentuckyfriedchicken)_____________
@_____________________________*________________________________@
_______________________asla bitmeyen kabus (lessien)_________________
@_____________________________*________________________________@
_______________adolf ve melez kemeler (liberalisticcommunist)_____________
@_____________________________*________________________________@
____________________hayatımız fare kapanı (loversgrief)________________
@_____________________________*________________________________@
____________________korku ve farenin hikayesi (mbaran)________________
@_____________________________*________________________________@
___________________vişneli pop kek seven fare (mo ni fe)________________
@_____________________________*________________________________@
____________________________chua (turkuaz)_________________________
@_____________________________*________________________________@
__________________kısa boylu maceralar (siyahgiyenadam)________________
@_____________________________*________________________________@
______________________kaos ve mutluluk (uygunsuz biri)_________________
@_____________________________*________________________________@
______________________7 yaşındaki fare (yuksekdozalkol)_________________
@_____________________________*________________________________@
_________________________fare ve çocuk (xcapegoat)__________________
@______________________________________________________________@
*öyküler yazar isimlerine göre sıralanmıştır.
pdf tabanlı sayfaları çevire çevire okunan versiyonu için: http://www.uludagsozluk.com/soyku/2/
pdf versiyonu tasarım: experimental
arayüz hazırlık: uludağ sözlük
***
yeni yapılan arayüz sayesinde artık tüm sayılara aynı bağlantıdan ulaşabileceksiniz, çıktı alabileceksiniz, kaldığınız yeri işaretleyip, derginin istediğiniz sayfasına notlar alabileceksiniz. arayüz hazırlama konusundaki içten destekleri için söykü adına başta zall ve salca olmak üzere tüm uludağ sözlük moderasyonuna teşekkür ederiz.
bu da söykü için emek harcayan ve destek olan herkese gelsin;
***
duyuru 1: üçüncü sayının konusu... daktilo... öykülerinizi 11 mart'ı 12 mart'a bağlayan akşam, saat 01:00'e kadar bana iletebilirsiniz. 3. sayı yayın tarihi 12 mart saat 11:00'dir.
duyuru 2: ikinci sayı ve yayınlanan öyküler ile ilgili yorumlarınızı, görüşlerinizi, tavsiyelerinizi bütünlük oluşturması için bu başlığa eklerseniz sevinirim.
gönderdiğim hikayeyi yayınlamadıklarından umrumda olmayan derginin ikinci sayısıdır.
okumam bile.
hadi diğerleri güzel felan olsa, seçilmemişim felan derim ama arkadaş tırt çoğu.
ek: çok hikaye gönderilmiş diye yayınlamamışlar. istedikleri zaten bu değil miydi?
yayınlarken de hep aynı kişiler yazıyor diye yakınıyorlar. hikaye sayısı sınırı mı var? anlamadım...
ek 2: kendi hikayemi, kendim yayınlıyorum.
adı "fare ve intikam", kendisi ise şurada. (#14690609)
tüm hikayeleri bir solukta okuduğum dergi. (evet yaklaşık bir buçuk saattir aralıksız okuyorum...)
--
öncelikle;
herkes dersine çok iyi çalışmış... tüm yazarların emeğine sağlık. üşenmeyip okuyanların da gözlerine.
derginin çıkış günü -yani bu gün- çok güzel bir tesadüf eseri, istanbul'da yağmur yağıyor. bir şeyler okumak için çok harika bir hava. okumamış olanlara tavsiyem; bir fincan nescafe-çay alın yanınıza, tiryaki iseniz (sağlığa zararlıdır.) sigaranızı da alın yanınıza, okuyun...
kendini tekrar eden yorumlar yapmak istemezdim ama bir önceki sayı için yaptığım yorumdan pek uzak değil bu dergi -lezzetli- .
bonus: dergide yazısı yayınlanmayan arkadaşların bunu sinir meselesi yapmaları gerekmez... emek göz ardı edilmez. proje için klavyeye değen parmaklarına sağlık onların da... bu defa olmadı diye bir daha olmayacak anlamına gelmez... denemekten zarar gelmez.
öyküyü tamamlamak için zamanımın yetmediği ikinci sayı olmuştur. gotik-fantastik-bilimkurgu tadında bir öyküye başlamıştım. böylesi bir içerik malum kısa ve boş olamaz. sağlam bir temele oturtmayı yeni bitirmiş ve gelişme kısmına geçecektim ki tarih geldi çattı. haliyle yetiştiremedim. güzel olacaktı, ziyan oldu.
ha üçüncü sayının konusunu da beğenmediğimi belirtmek istiyorum. üçüncüsü de güzel olsaydı üçte iki olacaktı fare ile birlikte (çocuk parkı da fena değildi ama iyi de değildi bana göre, yazmış olmama rağmen).
bir de yazıların analizi için seçilecek insanlar ya da şuan görevde olanlar ve konu belirleme gibi soru işaretleri hala giderilmemiş sanırsam. insanlar cevap bekliyor. özelden mi cevap veriliyor bilmiyorum ama halka açık bir açıklama yapılsa iyi olur gibi. benim için sorun yok her türlü yazar bürokrasiye ya da hiyerarşiye de karışmam ama bunlar giderilse, mesela kurul yeniden belirlense daha iyi olur gibi. şuan bu projenin eksikleri bunlar.
öykülere de zamanım oldukça bakıyorum. ama ne yazıkki henüz ilgimi çeken tarzda öyküler gelmedi. genelde fabl tarzı öykülerin çıkacağını tahmin etmiştim. ya da dram edebiyatını seven türk milleti olarak yine dramatik öyküler geleceğini de tahmin etmiştim. türk edebiyatına, melankoliye kotarılmış öyküler olacağını. keşke arada benim sevdiğim durum öyküsü tarzında, biraz bilimkurgu biraz da trajik (uçuk ya da olağan dışı) nitelikte öyküler yazan arkadaşlar da olsaydı da yazma sürecinde kendileriyle fikir alışverişi yapabilseydim. böyle cicili bicili öyküleri pek sevemiyorum *
herkesin eline sağlık.
not: soru işaretlerinin giderilmesi taraftarıyım ben de. sırf onlar yüzünden katılım yapmayan kaliteli arkadaşlar var.
önce, ilk defa bir öyküm bir yerler de yayınlanıyor. gerçi ortaokul kompozisyon derslerini saymazsak ilk defa bir öykü yazıyorum o da ayrı bir konu. dergi ile ilgili olarak, sözlükte enteresan yetenekli yazarlar var. bu dergi en azından bunları ortaya çıkardığı için bile başarılı bir girişim.
-okuduklarım arasında feridun abi kurgusu güzel, ama didaktik olma pahasına kurgunun çok daha komik bir hikayeye dönmesi engellenmiş.
-okuduklarım arasında su alan dünyayı terk eden fare sade. bence bir numara olmuş. sade bir dil ile tamamen iddiasız ve fare ile ilgili akla gelebilecek ilk konu ile bir hikaye yazılmış ve çok güzel olmuş.
-okuduklarım arasında bir şehir ters döndü ben denemeleri anlayamıyorum. edebiyat bilgim zayıf. bunu ise anlamaya çalıştım ama anlayamadım. iyidir yada kötüdür bilemem.
-okuduklarım arasında asla bitmeyen kabus içinde fare olan bir kabus ve nedenini bilemediğimiz bir ayrılık hikayesi. güzel kurgulu kısa hikaye. ama gerçekten kısa.
-okuduklarım arasında fare ve çocuk ya güzel hikaye de hani bir hafiften ötekileştirme olmasa daha mı iyi olurdu. anne annedir. yani paristen ruj alan kadınlar neden kötü anne olsun ki?
-okuduklarım arasında chua ajite, ajitasyon. bunu gerçekten çok iyi yapamıyorsan bence yapmamalısın. çünkü ajitasyon aslında klişeye kaçmaya çok yakındır. bir bakmışsın ajitasyon yapacam derken klişeye düşmüşsün haberin olmamış.
-okuduklarım arasında vişneli pop kek seven fare konu fare olunca şöyle bir şey olmuş. hani bir filmde silah görünce o silah bir sahnede mutlaka patlar klişesi vardır ya, hikayede fare olunca da onun mutlaka ölmesi gerekirmiş gibi. işte bu onlardan biri.
ikinci sayısı çıkan söykü dergisini, ilk sayısı da dahil olmak üzere, adeta uludağ sözlüğün bir prototipi olarak görüyorum. yani o derece renkli, o derece farklı ve aslında o derece başka dünyaların insanları yazıyor ki bir hikayeden diğerine geçişiniz sanki bir zaman tunelinden başka bir zaman ve düşünce boyutuna geçer gibi. kötü yönü, bir süreliğine adaptasyon güçlüğü çekmeniz ama bu durum, sıkılmadan bir çırpıda okuyup bitirmenize de olanak sağlıyor.
başta anadolu insanı olmak üzere bir tasvir üstadı olan kemal tahir'in önemli bir gözlemi vardır;
" yazarları şahsen tanıyıp insani ilişkileri konusunda fikir sahibi olabilirsiniz. ancak, eserlerini okuduğunuzda; onların iç dünyalarını keşfetmeye başlarsınız ki kendilerini tümüyle özgür hissettikleri bu ortam, onlar hakkında daha doğru bilgiler verir. bu noktadan hareketle, günlük yaşamları ile tanıdığım birçoğu hakkında beslediğim önyargılarımın bir-bir çöküşüne şahit olmuşluğum vardır."
bu bağlamda, sözlüğe entry girerken ciddi olayları ve hatta hayatı dahi ti'ye alan kimi yazarların, klavyenin başına oturup bir hikaye yazarken gösterdikleri özen, bir şeyler yaratma ve bir takım mesajlar verme çabaları övgüye değerdi bence.
canını kurtarmak için bin türlü maskaralıklar yapan, gereğinde yaltaklanan, olmadı; aman! dileyen bir karakterin, düşmanının elinden canını kurtarma mücadelesi, hissiyatı ne denli içtenlikle işlenmiş ve okuyucuya yansıtılmış. diyalog hikayeler, bana çoğu kez sıkıcı gelmiştir ama bunu keyifle, bir çırpıda okudum ve bitti.
tarihsel süreçte insan yaşamının, bir romanın tiyatroya uyarlaması gibi sahnelenmekte olan çok perdeli bir oyundan farksız olduğu ve o sahne sınırlarının yaşam sınırlarını belirlediği gerçeği.
oyuncular, ussal yeteneklerini, senaryodan uzaklaşıp sergilemekte oldukları bu oyunu bir orta oyununa dönüştürmeye ne denli yeterli görseler de bu mümkün olamıyor ve yaşamlar; o sahnenin sınırları içinde yazılı senaryoya bağlı olarak sürüp gidiyor. özenle seçilmiş sözcüklerin aynı özenle tümceler içerisine dizildiği başarılı bir kısır döngü tasviri.
kimi okurlar için, satır aralarındaki detaylara takılıp işin özünü kaybetmeye müsait bir çalışma olsa da bu tuzağa düşmeyecek belli bir okuyucu kitlesine hitap ettiği yadsınamaz bir gerçek. burada, " sanat-sanat için mi, toplum için mi? " tartışmasına girmenin elbette ki ne yeri, ne de zamanı lakin ben, bir yazarın sanat icra etme uğraşı içerisinde kendisini helak ederek asıl vermek isteği şeyi veremeyip anlaşılamamasından daima korkmuşumdur.
1-değerlendirmelerin subjektif olduğunu düşünüyorum. Öykümün yayınlanmamasından dolayı subjektif olarak algılanmak durumuna düşeceğimi de biliyorum.
2-Dergiyi okudum. Güzel öyküler var. öyküm yayınlansın yayınlanmasın, benim de her yazar gibi eleştiri hakkım olduğumu düşünerek yazıyorum... öncelikle, ilk sayıda öyküsü yayınlanan 4-5 kişinin aynı şekilde 2. dergide de yazılarının yayınlanması dikkatimi çekti.Lakin; dünya kupasını düzenleyen ülke/ülkelerin direkt kupaya katılması gibi birşey... Sanki 3- 5 kişi kendi aralarında ; 'hoca, bir öykü dergisi çıkaralım. ama bunu biz yaparsak daha az ilgi çeker. Ortama açık(mış) gibi yapalım, öyleymiş gibi sürdürelim. Bak bende şu kadar öykü var, sende de var vs vs vs...Toplu bir faaliyet olarak lanse olursa sonuçları da daha doğal(mış) gibi olur...' demişler ve aslında hiç de bahsedildiği gibi bir eleme konseptinde ve amacında olmayan bir faaliyet olmuş gibi..
3- madem, bu iş gerektiği gibi yapılıyor; seçilen öykülerin dergi başlığında yayınlandığı gibi; ayrı bir başlıkta, gelen tüm öyküleri de yayınlayın, 'bakın, hiç bok atmayın, aha da bu kadar tırt öyküden, bunları bunları seçtik ey halkım, siz de görün.alnımız ak, başımız dik' diyin ve böylece kendini yazar sanıp öyküsü yayınlanmadı diye çemkiren, bok atan kişilerin ipliğini pazara çıkarın..ya da iplik pazar ilişkisinden ziyade, ne kadar abuk sabuk şeyler okuyup içlerinden ayıklanmış bu öyküler için herkes esaslı bir teşekkür etsin size böylece.
4- maalesef, öyküsü yayınlanmayan herkese, büyük bir incelikle eleştiri yollayan experimental arkadaşımızın öyküsü hakkında, ilk entry de yazıldığı gibi bana burada verilen eleştirme hakkımı kullanarak birşeyler yazmak istiyorum. Çünkü; ilk eleştirilmesi gereken onunkidir. Çünkü; bu işe soyunmuştur, çünkü buna rağman ve/veya bu durumda bile her iki dergide de öyküsü yayınlanmıştır. Madem, o kadar kısıtlı bir yer var, madem bu işte iyi ve objektif bir niyetiniz var, neden bu yazarın iki dergide de öyküsü yayınlanır? topu olan takımı kurar mı? demek ki, o, kendi öyküsünü yayınlıyorsa, aptal değil ya bu eleştirinin geleceğini biliyor, o halde buna rağmen yayınlıyorsa demek ki; onun öyküsü değerinde başka öykü gelmemiştir ve herşeye rağmen bile bile lades deyip öyküsünü yayınlamak zorunda kalmıştır. o halde , insanların da algıda seçicilik yapıp onun öyküsünü ayrı bir gözle okuyacağını da biliyordur. Ama demek ki, öyküsüne o kadar güveniyordur ki; herşeye rağmen; spikerin, ' işte buz gibi gol...ne offsayt, ne faul, ne penaltı.' dediği gibi 'işte öykü, herşeye rağmen bütün bu risklere girilebilecek kadar da sağlam'' diye düşünmüş olmalı...kendisinin tokluğu unutan yaban öyküsüne olan eleştirim şöyledir;
-nedir bu şekerli yoğurt olayı...iyi tamam, şekerli yoğurt ile ilgili güzel metaforlar kurmuşsun. Muhtemelen bu öykü için özel olarak değil, bir yerde bir şekilde bu aklına gelmiş bunu biryerde kullanmalıyım demişsin de, bu şekerli yoğurt metaforu ve ard anlamları, bu kadar mı eğreti ve yapıştırma durur yahu bu öyküde.hani; ' ne alaka' dersiniz ama modern ve sürrealist tarzda bir bağlantı vardır yine; bence kumaş pantolan altına parmak arası terlik gibi olmuş...'fare' kelimesinin bu kadar alakasız ve yüzeysel kullanıldığı bir öykü, bu dergi işinin içindeki kişiye de yakışmamış..
adolf ve melez kemeler - liberalisticcommunist; bu öykü de buram buram 'boksör böcek' kokuyor.
bandini'nin öyküsü sınıf üstü.bu, bu dergi için iyi mi kötü mü? bilemem, ama gerçekten sınıflar üstü, o kadar üstü ki, ingiltere' de bir şatoda, konyaklarını içen birkaç aristokratın akşam yemeğinden önceki sohbetleri sırasında ezbere okunsa alkış alacak cümleler dizisi. Ben de alkışlıyorum, biramdan bir yudum alıyorum.
düşleri kemiren gerçeklikler-- çok hoşuma gitti. Ama anlatım tarzı ile hikaye biraz daha güzel sevişebilirdi.(özeleştiri:bu öyküyü ben de kelimesi kelimesine aynı şekilde yazsam, bu eleştirinin anlamını anlayamazdım.kendimin şu anda eleştirimde anlatmak istediğim şeyi,bu öyküyü yine aynı ben olarak yazsaydım anlamazdım. Yazmak, insana böyle bir körlük de verir. Çok az insan kendi yazdıklarını bir başkası okur gibi okuyabilir.
isteyen de, benim aşağıda vereceğim öykümü, aynı bu şekilde eleştirebilir, canıma minnet...yada mihnet.)
5- herşeye rağman objektif bakıyorum da, 'fare' konseptli bir dergide, bu kadar konsepte aykırı ve ''aha da benim şöyle bir öyküm vardı, modifiye edeyim de , bu konsepte girsin' denilip konuyla alakasız o kadar öykü varken, ben de bir daha davos' a gelmem...yazan kşi kaprisli de olur,emeğin özünü yazarak verir çünkü... ben değilimdir. emek , harcanmak içindir, harcandıkca kıymetlenir ve bunun sonu yoktur...
Kapris ile 'kaprisin eleştirme güdüsüne karışması' yaftasından korkup eleştiriden kaçacak biri değilim. Bu kadar eleştiri ile de bunu ispatlamışımdır herhalde.
6- uzun lafın kısası beyler ve bayanlar; gördüğüm şudur; 3-5 kişi bir dergi kararı almışlardır, sözde mevzubahis konsept altında (minareden at beni, in aşağı tut beni),amaçlarına yönelik kendi reklam ve yayınlarını yapıyorlar. herşey bir yana, ekşi ile başlayan malım yere ' söykü' yazın ; görün, entry yazan
iki kişiyi. Malum yerde, neden reklam yapılır. nedenbaşlık açılır??????
üç-beş kişi dergi yapalım deseler; güya bu görünen doğallığındaki gibi etkili olmazdı, güya?
6- bütün bu eleştirilerimi , 3. sayı çıkınca yapsam belki daha etkili olurdu ama görünen köy klavuz istemez. bari, ben böyle acı acı yazarsam, su testisi 3. seferine çıkmadan bir işe yarar.
7- işte bu da benim yayınlanmayan öyküm... okuyun, iyi, kötü eleştirin...bu dergideki birkaç öyküden kötü ama en az birkacından çok daha iyi..saygılarımla...
(#14698363)
edit: bu başlıkta , 'her türlü eleştiri ve yorumlarınızı aşağıya yazabilirsiniz' denmişken ve bu durmda zaten sözlük formatının dışına çıkmak( - bence- denilen,şahsi fikir içeren vs vs. cümleler kurmak) serbest edilmişken ve bu başlık altında da bir çok entryde de bu durum varken;
ben bu entry altında başka bir entry yi bknz yaptığımda,sözlük formatına aykırı yazmış bulunuyormuşum,böyle bir uyarı alıyorum... eyvallah...
eleştiri yapın deyip küfür hakaret ve kabalık vs vs içermediği halde eleştirimi eleştiren bir
durum beni daha da üzmüştür... bilginize..